Dosya Haber
Yıl artık 2025 ve Avrupa'nın büyük yapısı ve hedefleri artık o kadar da büyük görünmüyor.
Uzaktan bakıldığında AB hala küresel sahnede barış, birlik ve refah idealleriyle yürüyen diplomatik bir dev olarak görünebilir. Ancak yakından bakıldığında farklı bir tablo ortaya çıkıyor.
Avrupa gerçeği, bir dizi zayıf uzlaşmayla bir arada tutulan, bir krizden diğerine yalpalayan, yayılan bir bürokrasiden ibaret hale geldi.
EKONOMİ: BÖLÜNMÜŞ BİR BİRLİK
İlk olarak, ekonomik bölünmeye dikkat çekmek gerekiyor. AB aslında her zaman biraz yamalı bir yorgan olmuştur. Zengin ve fakir, güçlü ve zayıf, birlik ve bölünme, hepsi sihirli bir entegrasyon formülünün işe yarayacağı umuduyla birbirine dikildi.
Teoride, tek bir pazar herkes için ortak refah anlamına gelmeliydi.
Ancak AB, pratikte daha çok kuzeyli konukların şampanya yudumladığı, güneylilerin ise umutsuzca son kanepeyi yemeye çalıştığı devasa bir kokteyl partisine benziyor.
Kuzey Avrupa, sağlam ekonomileri ve ihtiyatlı mali politikaları sayesinde Ukrayna savaşının yol açtığı fırtınayı oldukça iyi atlattı. Bu arada güney ve doğu Avrupa'daki bazı ülkeler, en tecrübeli finansçıları bile soğuk terler dökmeye sevk edecek kadar yüksek borç seviyeleriyle hala iki yakalarını nasıl bir araya getireceklerini düşünüyorlar.
AB'nin ekonomi politikalarına gelince, bunlar ancak Londra'daki hava durumu kadar tutarlı. Yani sık sık değişen, nadiren de güvenilir.
Avrupa Merkez Bankası'nın ucuz para politikası birçokları için bir koltuk değneği görevi gördü, ancak enflasyonun yükselmesi ve daha sıkı para politikaları olasılığı ile birlikte AB'de çatlaklar görülmeye başlandı.
2025 yılına gelindiğinde Avrupa projesi çok rahatsız edici bir gerçekle yüzleşecek.
Zira; zengin ve fakir arasındaki uçurum genişliyor ve AB'nin üzerine inşa edildiği "dayanışma" daha çok bir peri masalı gibi görünmeye başlıyor.
Ülkeler dayanışma ve hayatta kalma arasında seçim yapmak zorunda kalacağından birliğin ekonomik istikrarı yoğun bir baskı altına giriyor.
JEOPOLİTİK: AVRUPA'NIN BECERİKSİZ DIŞ POLİTİKASI
Sırada jeopolitik var.
Bir zamanlar kurallara dayalı bir uluslararası düzenin gururlu lideri olan AB, artık küresel güç dinamiklerinin kendi sınırlarından uzaklaşmasını izlemekten memnun görünüyor.
Rusya'nın Ukrayna'ya açtığı savaş, AB'nin dış politikasının en iyi ihtimalle ABD girişimlerinin ardından gelen bir düşünce, en kötü ihtimalle de diplomatik bir ilgisizlik egzersizi olduğunu hatırlatıyor.
2025 yılına gelindiğinde Avrupa, güvenlik ve stratejik yönlendirme konusunda ABD'ye olan bağımlılığının giderek arttığının farkında olmalıdır. AB'nin bir şekilde kendi başına pan-Avrupa jeopolitik çabalarına liderlik edebileceği fikri artık gülünç görünmeye başladı.
"POPÜLİZM": ODADAKİ FİL
Elitlerin popülizm olarak adlandırdığı akım Avrupa kurumlarının üzerinde yükseliyor.
Ekonomik eşitsizlik arttıkça ve AB sıradan vatandaşların endişelerini gidermekte başarısız olmaya devam ettikçe, ulusal-muhafazakar hareketler güç kazanmaya devam ediyor.
Macaristan'ın Viktor Orban'ından İtalya'nın sağ fraksiyonlarına kadar, Brüksel'in teknokratik yönetimini küçümseyen Avrupalı liderlerin popülaritesi giderek artıyor.
AB'nin elit kesimi, sıradan insanların daha fazla düzenleme ya da günlük yaşamdan kopuk görünen görkemli projeler değil, gerçek, somut ve güvenli hissettiren bir şeyler istediğini anlayamıyor.
SONUÇ: AB'NİN VAROLUŞSAL KRİZİ
2025 yılında AB büyük bir hesaplaşmanın eşiğinde duracak.
İç bölünmeler, ekonomik eşitsizlik ve dış tehditler birliğin hayatta kalmasını bir seçimden ziyade bir zorunluluk meselesi haline getirecek.
Büyük idealler, Avrupa ülkelerinin derin bir şekilde bölünmüş olduğu acı gerçeğiyle çatışacak.
Avrupa yapısı artık, çatlakları her yıl genişleyen bir iskambil kağıdından ev haline gelmiştir.
2025 için kilit soru, varoluşsal kriziyle nihayet reform yapma cesaretiyle yüzleşip yüzleşemeyeceğidir. Ancak bütün rotasını kaybeden bir AB yapısının artık eski günlerine dönmesi neredeyse imkansız görünüyor.