2024 yılında Filistin'de neler yaşandı?

Uluslararası kararlar, küresel protestolar, “un katliamları”, liderlere suikastlar, ilhak adımları, soykırım.... Filistin'de 2024 yılı; büyük yıkıma, nüfusun tekrar tekrar etnik temizliğe tabi tutulmasına, açlığa ve soykırıma rağmen hiçbir yere varmayan kanlı bir eziyet yılı olarak tarihe geçti.

Dosya Haber

İsrail'in Filistinlilere karşı yürüttüğü korkunç savaşın her günü, askeri çözümlerin olmadığını ve ne pahasına olursa olsun Filistinlilerin iradesinin kırılamayacağını hatırlatıyor.

Ancak İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ikna olmuş değil. Yeni yıla daha fazla 'tam zafer' vaadiyle giren Netanyahu, yılı Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından aranan bir suçlu olarak tamamladı.

İsrail lideri hakkında tutuklama emri çıkarılması, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) tarafından 2024'ün başında alınan benzer bir pozisyonun yinelenmesiydi. Ancak UAD'nin pozisyonu pek çok kişinin umduğu ya da inanmak istediği kadar güçlü değildi.

Dünyanın en yüksek mahkemesi 26 Ocak'ta İsrail'e "soykırım eylemlerini önlemek için harekete geçme" emri vermiş, ancak İsrail'e savaşı durdurma emri vermekten kaçınmıştı.

İsrailli politikacılar Gazze'ye yönelik savaşın gerçekte neyle ilgili olduğuna dair ipuçları verse de İsrail'in savaştaki hedefleri belirsizliğini korudu.

Geçtiğimiz Ocak ayında, aralarında Netanyahu'nun Likud partisinden 12 bakanın da bulunduğu çok sayıda İsrailli bakan, Gazze'nin yeniden iskan edilmesi ve Filistinlilerin etnik temizliğe tabi tutulması çağrısında bulunan bir konferansa katıldı ve ilhak çağrısında bulundu.

Bunun gerçekleşmesi için sadece sahada savaşanların değil, Filistin halkının bizzat kendisinin "ehlileştirilmesi" ve direnişlerinin kırılması gerekiyordu.

Böylece, Gazze'nin kuzeyine ulaşmasına izin verilen birkaç yardım kamyonunu beklerken mümkün olduğunca çok sayıda Filistinliyi öldürmeye odaklanan yeni bir İsrail savaş taktiği olan 'un katliamları' başladı.

29 Şubat'ta 100'den fazla Gazzeli yardım için kuyrukta beklerken öldürüldü. Umutsuzca bir somun ekmek, bebek sütü ya da bir şişe suya ulaşmaya çalışırken İsrail askerleri tarafından katledildiler.

Bu sahne yıl boyunca hem kuzeyde hem de Gazze Şeridi'nin diğer bölgelerinde defalarca tekrarlandı.

Amaç kuzeydeki Filistinlileri aç bırakarak Şeridin diğer bölgelerine kaçmak zorunda kalmalarını sağlamaktı.

Savaşın ilk günlerinden itibaren İsrail, Filistinlileri etnik olarak temizlemek için Şerit'teki yaşamın tüm yönlerini hedef almaları gerektiğini anladı. Buna hastaneler, fırınlar, marketler, elektrik şebekeleri, su istasyonları ve benzerleri dahil edildi.

Gazze hastaneleri elbette İsrail saldırılarından büyük pay aldı. Mart ayında İsrail bir kez daha Gazze Şehri'ndeki El-Şifa Tıp Kompleksi'ne öncekinden daha şiddetli bir şekilde saldırdı. Nihayet 1 Nisan'da geri çekildiğinde, İsrail ordusu tüm yerleşkeyi yerle bir etti ve geride çoğu sağlık personeli, kadın ve çocuklardan oluşan yüzlerce cesedin bulunduğu toplu mezarlar bıraktı.

Batılı liderlerin birkaç endişe açıklaması dışında, soykırımı sona erdirmek için çok az şey yapıldı.

Ancak World Central Kitchen adlı yardım kuruluşunda çalışan yedi uluslararası yardım görevlisi İsrail tarafından öldürüldüğünde küresel bir tepki oluştu ve İsrail savaş boyunca ilk ve tek kez özür diledi. Gazze'deki ve aynı zamanda Lübnan'daki başarısızlığını unutturmak isteyen ve İsrail kamuoyuna bir tür zafer sunmaya hevesli olan İsrail ordusu, savaşı Gazze'nin ötesine taşımaya başladı. Buna 1 Nisan'da Suriye'deki İran Büyükelçiliğinin vurulması da dahildi.

Hamas'ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye'nin 31 Temmuz'da İran'da öldürülmesini de içeren müteaddit girişimlere rağmen, topyekün bir bölgesel savaş henüz gerçekleşmedi.

Bu kez Netanyahu tarafından değil ama dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca insan tarafından İsrail savaşının sona erdirilmesi talebiyle bir başka tırmanış yaşanıyordu. Protestoların odak noktasını ABD kampüslerine ve nihayetinde tüm dünyaya yayılan öğrenci hareketleri oluşturuyordu.

Ancak Amerika'nın en büyük akademik kurumları ifade özgürlüğünün gelişmesine izin vermek yerine polise başvurarak protestoların birçoğunu şiddetle bastırdı, yüzlerce öğrenciyi tutukladı ve birçoğunun üniversitelerine dönmesine izin vermedi.

Bu arada ABD, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde bir ateşkes kararı alınmasını amaçlayan uluslararası çabaları engellemeye devam etti. Nihayetinde 31 Mayıs'ta ABD Başkanı Joe Biden savaşı sona erdirmek için "İsrail'in önerisi" olarak adlandırdığı bir konuşma yaptı.

Bir süre gecikmeden sonra Hamas öneriyi kabul etti, ancak ABD'nin açıklamalarının aksine bu anlaşmayı İsrail reddetti.

Netanyahu reddiyesinde Biden'ın konuşmasını "yanlış" ve "eksik" olarak nitelendirdi. Garip ama aynı zamanda şaşırtıcı olmayan bir şekilde Beyaz Saray başarısız girişim için Filistinlileri suçladı.

Amerikan liderliğine olan inancını yitiren bazı Avrupa ülkeleri Filistin konusundaki dış politika doktrinlerini değiştirmeye başladı ve İrlanda, Norveç ve İspanya 28 Mayıs'ta Filistin Devleti'ni tanıdı.

Bu kararlar büyük ölçüde sembolikti ancak Batı'nın İsrail etrafındaki birliğinin sarsılmakta olduğunu gösteriyordu.

İsrail, uluslararası uyarılara rağmen 7 Mayıs'ta Gazze'nin güneyindeki Refah bölgesini işgal ederek Gazze ile Mısır sınırı arasında 14 kilometrelik bir tampon bölge olan Philadelphi Koridoru'nun kontrolünü ele geçirdi.

Netanyahu hükümeti esirleri ancak savaşla geri getirebilecekleri konusunda ısrar etti. Ancak bu stratejide çok az başarı elde edildi. 8 Haziran'da İsrail, ABD ve diğer Batılı ülkelerin lojistik desteğiyle Gazze'nin merkezindeki Nuseirat mülteci kampında tutulan dört esirini kurtarmayı başardı. İsrail bunu yapmak için en az 276 Filistinliyi öldürdü ve 800'den fazlasını yaraladı.

Ağustos ayında, bu kez Gazze Şehrindeki Al-Tabaeen okulunda yürek burkan bir katliam daha yaşandı ve çoğu kadın ve çocuk 93 kişi tek bir İsrail saldırısında öldürüldü.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği'ne göre, 8 Kasım itibariyle İsrail soykırımının başlıca kurbanları yüzde 70'lik bir oranla kadınlar ve çocuklar oldu.

Lancet Tıp Dergisi tarafından yayınlanan bir raporda, savaşın Temmuz ayında durması halinde "186.000 ya da daha fazla" Filistinlinin öldürülmüş olacağı belirtilmişti. Ancak savaş devam etti.

İran-İsrail karşılıklı kısasa kısas saldırıları ve İsrail'in Lübnan'daki büyük kara operasyonu gibi önemli bölgesel gelişmelere rağmen Gazze'deki soykırım oranı aynı ölüm oranını koruyor gibi görünüyordu.

Ekim ayında İsrail hastaneleri hedef alma ya da kuşatma, doktorları ve diğer sağlık personelini öldürme, yardım ve sivil savunma çalışanlarını hedef alma politikalarına geri döndü. Yine de İsrail savaştaki stratejik hedeflerinden hiçbirine ulaşamadı.

Hamas lideri Yahya Sinvar'ın 16 Ekim'de çatışmada öldürülmesi bile savaşın gidişatını hiçbir şekilde değiştirmeyecekti.

İsrail'in hayal kırıklığı yıl boyunca katlanarak arttı. Gazze soykırımına ilişkin küresel anlatıyı kontrol etmeye yönelik umutsuz girişimi büyük ölçüde başarısız oldu.

19 Temmuz'da UAD, 50'den fazla ülkenin tanıklığını dinledikten sonra "İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarında varlığını sürdürmesinin yasadışı olduğu" yönünde dönüm noktası niteliğinde bir karar aldı.

Konuyla ilgili uluslararası fikir birliğini ifade eden bu karar, 17 Eylül'de BM Genel Kurulu'nun "İsrail'in Filistin'deki işgaline önümüzdeki on iki ay içinde son vermesini talep eden" bir kararına dönüştürüldü.

Tüm bunlar, İsrail'in Filistin'deki işgalini normalleştirme girişiminin ve Batı Şeria'yı yasadışı bir şekilde ilhak etme arayışının uluslararası toplum tarafından hükümsüz ve geçersiz sayıldığı anlamına geliyordu.

Ancak İsrail, öfkesini iki katına çıkararak Batı Şeria'daki Filistinlilere de yöneldi ve onlar da son yılların en kötü İsrail katliamlarından birini yaşadı.

Filistin Sağlık Bakanlığı'na göre, 21 Kasım itibariyle, 7 Ekim 2023'ten bu yana Batı Şeria'da en az 777 Filistinli öldürüldü, binlercesi yaralandı ve 11.700'den fazlası tutuklandı.

Daha da kötüsü, Smotrich 11 Kasım'da Batı Şeria'nın tamamen ilhak edilmesi çağrısında bulundu.

Bu çağrı, Donald Trump'ın bir sonraki ABD Başkanı olarak seçilmesinden kısa bir süre sonra yapıldı. Bu olay İsrailli liderler arasında başlangıçta iyimserlik yarattı, ancak daha sonra Trump'ın İsrail için kurtarıcı rolüne hizmet etmeyebileceğine dair endişeler ortaya çıktı.

21 Kasım'da UCM, Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın tutuklanması yönündeki tarihi kararını açıkladı. Bu karar, dünyanın nihayet İsrail'i işlediği pek çok suçtan sorumlu tutmaya hazır olduğuna dair bir umudu temsil ediyordu.

2025 yılı da Filistin'in özgürlüğü için gerçek bir dönüm noktası olmayabilir. Ancak kesinlikle, uluslararası tepkilerin ve umudun arttığı bir yıl olacağı belirtilebilir.