Abdullah Polat
Donald Trump ikinci dönemine giderken tüm propaganda dönemi boyunca kendisini dünyanın "barış elçisi" olarak konumlandırmaya çalıştı.
Ancak sadece 100 gün sonra, Rusya-Ukrayna ve Gazze Savaşı başta olmak üzere hiçbir çatışmayı bitiremediği gibi dünyayı daha büyük bir kaosa doğru sürüklüyor.
Gelinen noktada ise önümüzdeki aylar; Trump'ın kriz mevsimi, üç sıcak savaş, bir soğuk savaş, bir potansiyel savaş ve bir ticaret savaşını yönetmek zorunda olduğu bir döneme işaret ediyor.
Trump artık kendi yarattığı bir kaos ile artık karşı karşıya.
Trump'ın ilk 100 gün içerisinde aldığı kararlar, Amerika'nın en yakın ittifaklarının gerilmesine, ekonomik gücünün parçalanmasına ve stratejik yeterliliğinin sorgulanmasına neden oldu.
İlk savaş, Trump'ın sona erdirme konusunda sözde her zaman en emin göründüğü ama başaramadığı Ukrayna'da 3 yıldır devam eden savaş.
Trump, Rusya'yı yaptırımlarla tehdit ederek ve Ukrayna'yı kaybettiği toprakları geri almaktan vazgeçmeye zorlayarak barış yapmanın kolay olacağını düşündü Ancak Rus lider Vladimir Putin'in maksimalist hedefleri ve yavaş yavaş kazanmakta olduğuna dair inancı Trump'ın planlarını yerle bir etti.
Trump önümüzdeki haftalarda Rusya'yı gerçekten sıkıştırmak ya da savaşı kendi seyrine bırakmak arasında bir seçim yapmak zorunda.
İkinci savaş ise ABD'nin Yemen'de Husileri vurduğu ama binden fazla hava saldırısına rağmen grubu caydıramadığı Orta Doğu'da savaşı.
Bu savaş, İsrail'in Hamas'ı mağlup etme umuduyla girdiği ama başarılı olamadığı ve bir iç karışıklığa doğru sürüklendiği bir kaosu işaret ediyor.
Zira bu kaos, nükleer programı nedeniyle İran ile daha büyük bir potansiyel savaşın başlangıcı olabilir.
Trump, Tahran'ın Libya örneği nedeni ile neredeyse asla kabul etmeyeceği İran'ı nükleer programdan vazgeçmesi gibi bir yaklaşımı hayata geçirmeye çalışarak, İran ile çatışma riskini artırıyor.
Trump son olarak İran'a 60 gün süre verdiğini açıklamıştı ve zaman daralıyor.
Trump'ın bu sürecin sonunda İsrail, ABD ya da her iki ülkenin birlikte hareket ederek askeri bir saldırıya yeşil ışık yakıp yakmayacağına karar vermesi gerekecek.
Trump bu noktada; önceliği arasında tercih yapmak zorunda kalacak. Nükleer güç olan bir İran'a göz yummak ya da bitireceğini vaad ettiği savaşlara bir yenisini ekleyerek Orta Doğu'da küresel etkileri olacağı bir savaş başlatmak.
Diğer bir savaş ise Çin ile olan yeni soğuk savaş.
Trump'ın ikinci dönemi başladığında Pekin, Trump'ın uzun zamandır vaat ettiği "büyük pazarlık" için umut içerisindeydi. Ancak Trump'ın gümrük politikaları nedeniyle şimdi düşmanlık daha da sertleşti ve artan ticari gerilimlerin ortasında Çin, sonuna kadar savaşacağını ilan ediyor.
Bu arada Pekin askeri hamlelerini de Tayvan için tehlike boyutlara taşıyacak şekilde devam ettiriyor.
ABD-Çin ilişkilerinde de Trump'ın iki tercih arasında kalacak. Ticari anlaşmazlıkta geri adım atarak zayıflık göstermek ya da tüm yatırımları ve tehlikeleriyle birlikte daha yoğun, kapsamlı bir çatışmaya razı olmak.
Önümüzdeki haftalar, Trump'ın daha kalıcı bir gerilimi azaltacak ticaret anlaşmalarını müzakere edip edemeyeceğini ya da Hazine Bakanı Scott Bessent'in önerdiği gibi Pekin ile ekonomik bir rekabet için dost ülkeleri bir araya getirmenin bir yolunu bulup bulamayacağını belirleyecek.
Tüm bunların riskleri son derece yüksek.
İşte Trump bu sınanma dönemine kendi eliyle yarattığı bir ortamda giriyor.
Diğer yandan ABD'nin bu zorlu döneme güçlü bir ekonomi ve sağlam ittifaklarla girmesi gerekiyor. Ancak Trump gümrük politikaları ile borsayı çökertti, ABD'den sermayenin kaçmasına neden oldu ve Amerika'yı büyük bir resesyon riski ile karşı karşıya bıraktı.
Bu arada NATO da, ABD'nin Avrupa'ya karşı düşmanca yaklaşımı karşı karşıya ve bu nedenle ABD'nin olmadığı bir denkleme hazırlanmaya çalışıyor.
ABD'nin dünyanın her yerinden müttefikleri, Trump'ın lideri olduğu ABD'nin ne kadar radikal ve pervasız hale geldiğini artık net bir şekilde biliyor.
Pentagon da, ABD'nin küresel politikalarını kargaşa içinde olduğunu artık Trump'tan bağımsız bir şekilde verdiği mesajlarla ortaya koyuyor.
Bu düzensizlik, "dünyayı yönettiğini" söyleyen Trump'ı rahatsız etmeyebilir. Ancak şimdi Trump için balayı bitti ve uluslararası sistemin kaderini şekillendirecek kararları alma vakti geldi.