Türkiye'nin NAVTEX (Denizcilere Duyuru) ilan etmesi ve bu kapsamda Oruç Reis araştırma gemisini yeni sismik araştırma faaliyeti için Doğu Akdeniz'e göndermesi üzerine Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan kıta sahanlığı gerilimini AA muhabirine değerlendiren uzmanlar, Yunanistan'ın Ege ve Doğu Akdeniz'de statükoyu bozan hamlelerde bulunmasının bölgede tüm dengeleri değiştirebileceğini söyledi.
Doğu Akdeniz'de ve Ege'de, statükoyu bozacak askeri bir müdahalenin Yunanistan'a adaları ve Kıbrıs'ı kaybettireceğini belirten Prof. Dr. Caşın, hukuki ve askeri bir güç kullanmaya zorlanması durumunda Türkiye'nin Uşi Anlaşması defterini açacağına dikkati çekti.
Prof. Dr. Caşın, "Türkiye, Doğu Akdeniz'de zannedildiği gibi yalnız değil. İtalya ve ve Malta ile önemli ilişkileri var ve Türkiye, 12 adanın statüsünü İtalya ile tartışacaktır." diye konuştu.
"NATO, Türkiye ile Yunanistan geriliminde Türkiye'den yana bir tavır almazsa NATO gemileri tabuta girer, bir daha da Doğu Akdeniz'den çıkamaz. Bu durumda AB'nin enerji güvenliği ihlal edilir ve çıkmaza girer. Türkiye tehdit edilemeyecek kadar büyük ve güçlü bir devlettir. Yunanistan'ın, NATO üyesi Türk donanmasına yönelik eylemleri deniz hukukuna aykırıdır. Türkiye, BM'nin 51. maddesine uygun bir şekilde Yunanistan'ın gemilerimize yönelik hasmane tavrına sert bir şekilde yanıt verecektir. Türkiye artık hasta adam değil, NATO'nun doktorudur. Dünya barışının da çok sağlam bir bekçisidir."
Prof. Dr. Caşın, Yunanistan'ın Mısır ile deniz sınırı olmadığını, anlaşmanın hukuken geçersiz olduğunu ve Yunanistan'ın bu hamlesinin Türkiye'nin deniz yetki alanını gasp anlamına geldiğini söyledi.
Atina'nın gerginliği kasten tırmandırdığını ifade eden Prof. Dr. Caşın, "Yunanistan, iyi niyetle hareket etmeyerek, Mısır ile hiçbir hukuki temeli olmayan bir anlaşma imzaladı. 780 bin kilometrekarelik devasa toprak parçası olan Türkiye'yi, Antalya Körfezi'ne hapsedemez. Türkiye, hiçbir şekilde buna rıza göstermeyecektir. O halde Türkiye, Ege ve Doğu Akdeniz'de haklarını korumaya sonuna kadar devam edecektir. Libya'daki haklarından da vazgeçmeyecektir. NAVTEX ilanı, egemen devletin bir koruma hakkı olup, kimseye bir meydan okuma değildir. Türkiye'nin NAVTEX ilanı, ne ABD'nin ne de Yunanistan'ın iznine tabidir. Türkiye'nin Libya'daki haklarını tehdit, sabotaj ve şantaj oyunlarıyla engelleyemezler." değerlendirmesinde bulundu.
"Ayrıca Mısır, Lübnan, Suriye ile kademeli olarak müzakereler yeniden başlatılmalıdır. Nitekim Türkiye, çağrılarıyla bu diyalog kapısını açmıştır. Diğer önemli bir husus da Türkiye, Libya'da Sirte ve Cufra harekatlarını derhal başlatmalıdır. Madem Milli Güvenlik Kurulu bu konuda karar aldı, bunu eyleme sokmamız gerekiyor. Türkiye, hem NATO hem BM ile görüşmeli. Libya anlaşmasını da takip etmelidir. Ne surette olursa olsun Türkiye olmadan Doğu Akdeniz'de bir oyun kurulamaz. Dolayısıyla münhasır ekonomik bölge yani Doğu Akdeniz'de Türkiye ve KKTC'nin rızası ve katılımı olmadan yapılan anlaşmalar iyi niyete aykırıdır."
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Kıbrıs Akademik Birimi Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Emete Gözügüzelli de Oruç Reis'in bölgedeki faaliyetlerinin tamamıyla, Türk devletinin bugüne kadar 2 Mart 2004 Turkuno Notası ile birlikte geliştirilen ve ilerletilen, BM Genel Sekreterliğine sunulan bütün tebliğlerde ortaya koyduğu Türk Kıta Sahanlığı alanına sahip çıktığını gösterdiğini vurguladı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin, 25 Nisan 2014'te BM Genel Sekreterliği'ne gönderdiği mektubunda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında varılan Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması'nın koordinatlarını tebliğ ettiğini aktaran Gözügüzelli, yine aynı şekilde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, 18 Mart 2020 tarihinde, Türk kıta sahanlığının coğrafi koordinatlarını, bu sahada var olan ve Sismik araştırma bölgesini de kapsayan bütün sahalarla ilgili koordinatlarını BM'ye tebliğ ettiğini hatırlattı.
Türkiye'nin 27 Kasım 2019'da Libya ile yaptığı sınırlandırma anlaşmasının, aynı şekilde Kıta Sahanlığı koordinatlarını BM'ye tebliğ ettiğini ve yayınlanmasını beklediğini belirten Gözügüzelli, sözlerine şöyle devam etti:
"Bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Uluslararası Deniz Hukuku'nda öngörüldüğü şekilde, kendi belirlediği dış kıta sınırlarını BM Genel Sekreterliği'ne tebliğ etmiştir. Bu bildirimle birlikte bu alanlar üzerinde kendiliğinden ve başlangıçtan beri mevcut egemenlik haklarını, ana kara devleti olarak bölgede kıyı uzunluğu en uzun devletlerden olarak, kendisine getirdiği haklar doğrultusunda, faaliyetlerini yürütmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bugüne kadar mevcut haklarını korumakta kararlılık sergileyen bir duruşta olmuştur ve bunu da ilerletecektir."
Bu durumun Yunanistan'a ne kazandıracağına ne de kaybettireceğine işaret eden Gözügüzelli, "Yunanistan, bunu yapan taraf olarak görülmektedir. Yunanistan'a bunu yaptıranların anlaşılması gerekir. Ortada bir bölgesel güç ve Akdeniz'in hamisi olma meselesi söz konusudur." dedi.
Türkiye'nin şu anda bölgenin hamisi noktasında, bölge ülkelerinde etkinliğini arttırdığını belirten Gözügüzelli, şunları kaydetti:
"Bu etkinliğini artıran hamlelerle Türkiye'yi Akdeniz'den çıkarma yönündeki tavırlar çöpe atılmıştır çünkü Türkiye kararlı durmaktadır bu noktada. Dolayısıyla Yunanistan, Türkiye'nin ortaya koyduğu uluslararası hukuka dayalı iş birliğini öngören ve bu kapsamda, uluslararası hukukun ilkeleri doğrultusunda iyi komşuluk ilişkilerine sadık kalacak duruşta olmamasından ötürü ilerleyen günlerde yetki alanlarını kaybedecektir. Zaten gayri hukuki olarak elde ettiği alanları kaybedecektir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Akdeniz’deki meseleleri toparladıktan sonra, mutlaka Adalar denizindeki gayri hukuki adımların tedbirlerini alacak, hamlelerde bulunacaktır."