Türkiye’nin deneyimleri Afrika’nın su sorununa çözüm olabilir

Afrika kıtası 1.3 milyara yaklaşan, çoğunluğu genç nüfusu ve yatırıma müsait farklı sektörleri ile küresel ölçekte istisnai konumunu gün geçtikçe pekiştiriyor. Kıtanın farklı alanlardaki yükselişinde rol oynayan pek çok artısının yanı sıra önemli sorunları da var. Su ve su yönetimi bu sorunların en başında yer alıyor.

Kongo, Zambezi, Nijer, Nil nehirleri ve Viktorya Gölü gibi büyüklük ve potansiyel bakımından dünyanın sayılı su kaynaklarını barındıran kıtanın Avustralya’dan sonra dünyanın en kurak kıtası sayılmasının ardında yatan pek çok sebep var. Hidro-politik sorunlar, temiz suya erişimdeki sıkıntılar, modern sulamanın yaygın olmaması, yeraltı sularından yeterince faydalanılamaması bu alanda öne çıkan başlıklar. Fakat kıtanın su problemini, doğal bir neden olmaktan çok ekonomi-politik bağlamda değerlendirmek de mümkün.

Afrika’da su, tarım ve sağlık olmak başta üzere ekonomiden güvenlik, istikrar ve kalkınmaya kadar birçok alanı doğrudan ve dolaylı olarak etkileyen bir mesele. Burada öne çıkan soru su yönetiminin sağlıklı bir şekilde yapılabilmesinin bu alandaki sorunları ne düzeyde çözeceği ve ikinci olarak su yönetiminde önemli projeleri hayata geçiren Türkiye'nin deneyimlerinin kıta için ne anlam ifade ettiği.

- Afrika’nın hidrolojik karakteristiği

Uluslararası hukuk, dünya üzerindeki nehirleri iki kategoride ele alıyor. İlki sınır aşan sular, ikincisi ise sınır oluşturan sular. Afrika her iki kategoride de su kaynaklarına sahip. Koloni yönetimleri altında çizilen kıtanın sınırları hem sınır aşan hem de sınır oluşturan sular konusunda anlaşmazlıkları tetiklediği gibi ülkelerin su kaynaklarını optimum seviyede kullanılmasını da mümkün kılmıyor. Afrika’da 60 sınır aşan nehir mevcut. Zambezi (Zambiya, Zimbabve), Nijer Nehri (Gine, Mali, Nijer, Nijerya), Nil Nehri (Mısır, Eritre, Sudan, Tanzanya, Etiyopya, Burundi, Ruanda, Uganda, Kenya), Kongo, Limpopo, Ogoone, Okavango, Orange, Senegal, Volta, Şari nehirleri iki veya daha çok ülkenin kıyıdaşı olduğu önemli su kaynakları arasında. Viktorya, Tana, Nyanza (Nyansa, Malavi), Çad, Albert (Mobutu Sese Seko) gölleri de kıtanın 5 büyük gölü içinde.

Kıtada doğal yollardan su depolanmasına olanak sağlayan, iklimi ve fiziki coğrafyası elverişli ‘su kuleleri’ olarak adlandırılan bölgelerin başında Etiyopya geliyor. Kenya tepelikleri; Uganda, Kongo, Burundi ve Ruanda, Tanzanya ve Zambiya’yı kapsayan Doğu Afrika Yarığı’nın batı kolunu kapsayan Albertine Yarığı göller bölgesi; Angola Platosu; Angola, Kongo ve Zambiya’nın bir bölümünü kapsayan Lufilian Yayı, Nijerya’nın sınırları içinde kalan Jos Platosu; Gine başta olmak üzere Batı Afrika ülkelerinin bir bölümündeki Futa Calon yüksekliği Afrika nehirlerini besleyen su kulelerinin başında geliyor.

Afrika nehirlerinin en önemli karakteristik özelliği, içinde barındırdığı mineral ve alüvyonların nehir havzalarında yapılan tarım sulamalarında verimi artırmasıdır. Mavi ve Beyaz Nil doğduğu kaynaklardan geçtiği tüm kıyıdaş ülkelerin tarım ve gıda ihtiyacının karşılanmasında hayati önem taşıyor. Kıtanın su kaynaklarının bir başka özelliği ise mevsimsel olarak kuruyan yine mevsimsel olarak aktif hale gelen su kaynakları olmaları.

- Afrika’da su yönetimi sorunları

Su yönetimi; “Bütün canlıların ve sektörlerin taleplerini dikkate alarak, su kaynaklarının optimum faydalı kullanımlarını sağlayacak ve olumsuz etkilerini kontrol altına alacak politika geliştirme, planlama, kalite koruma, yatırım, izleme, izin verme, denetim yaptırım ve koordinasyon faaliyetlerinin bütünüdür.” Su yönetiminin temel ilkeleri 1992 yılında Dublin’de düzenlenen Uluslarararası Su ve Çevre Konferansı’nda belirlenmiştir. Dublin’de ortaya çıkan ilkelerin en önemlisi suyun ekonomik bir değer ve ekonomik bir mal olarak değerlendirilmesidir. Su yönetiminin nehir ve göl havzalarındaki tüm paydaşların katılımıyla gerçekleştirilmesi, kadınların su temini ve yönetimi konusundaki rolü, tatlı su kaynaklarının sonsuz ve bozulmaz olmadığı konferansın belirlediği diğer ilkeler arasındadır.

Dünya üzerinde 261 uluslararası nehir havzasının 60’ı Afrika’dadır. Avantaj gibi görünen bu durum suyun politik olarak araçsallaştırılması nedeniyle su yönetimini ekonomik çerçeveden çok ister istemez hidro-politik bir bağlama sıkıştırıyor. Su paylaşımı ve ülkelerin kendilerine has su politikaları da su yönetimini zorlaştıran etkenler arasında. Afrika’da bunun en somut örneği Nil Nehri üzerinde Mısır, Sudan ve Etiyopya’nın dahil olduğu rekabettir. İngiltere’nin bölgeyi işgal edip, Nil’i kolonyal çıkarlara göre dizayn etmesi sonucu ortaya çıkan Nil Nehri üzerindeki paylaşım sorunu bölgede yaşanan en önemli siyasi ve hidro-politik kırılmalardan biridir. Nil üzerinde yaşanan sorunlar sadece bu üç ülke ile sınırlı değil, daha bütüncül bir şekilde Beyaz Nil Havzası’nı da (Ruanda, Tanzanya, Kongo, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Uganda) kapsayan bir sorun olarak düşünülmelidir.

Afrika kıtasının su problemi kuraklık bir yana su yönetiminin politikleşmesi ve ekonomik sorunların ortaya çıkardığı şartların bir sonucu olarak karşımızda duruyor. Tüm bunların yanında kıtada Çin gibi ekonomik ve siyasi hâkimiyet kurma çabasındaki ülkelerin devlet ve özel yatırımları ile fizibilitesi yapılmamış, su yönetimi ve çevresel faktörleri değerlendirilmeden yapılan hidro-enerji santralleri de kıtadaki su yönetimi probleminin bir başka etkenidir.

2050 yılında 2 milyar nüfusa ulaşacağı tahmin edilen Afrika kıtası için tarımın önemi su kaynakları ve su yönetimi bakımından düşünüldüğünde hayati bir anlam taşıyor. Nüfusun artması ile günümüz gıda üretim sistemi kıtanın sadece yüzde 13’ünün ihtiyacını karşılayabileceği öngörülüyor. Sağlıklı bir su yönetimi ve modern tarım sistemlerinin entegrasyonu ile bu kapasite sadece kıta ihtiyaçlarını değil dünyanın gıda ihtiyacına da cevap verebilir. Bu noktada öne çıkan ise küçük ve yerel tarım çiftliklerinden çok büyük tarım alanlarının ihdas edilmesidir. Böylece hem su tasarrufu sağlanmış hem de kıtanın gıda ihtiyacı güvenlik altına alınmış olacaktır.

- Türkiye’nin tecrübe paylaşımı

Türkiye, TİKA ve Kızılay gibi devlet kuruluşlarının yanı sıra sivil toplum kuruluşlarıyla son 15 yıl içinde Afrika kıtasında hemen hemen her alanda yaptığı faaliyetler ile kıta ile gönül köprülerimizin sağlamlaştırılmasında önemli rol oynadılar. Kıtanın temiz içme suyu ve tarımsal sulama alanlarında Türkiye’nin çabaları göz ardı edilemez. Türkiye'nin hem devlet hem halk olarak bağışlarıyla Afrika’nın temiz suya ihtiyacı olan bölgelerinde açılan su kuyuları önemli bir vazife görmektedir. Türkiye’nin su kaynakları ve su yönetimi konusunda Afrika’ya daha önce zikrettiğimiz sorunlar çerçevesinde önemli faydalarının olacağı şüphesiz. Bu konuda daha büyük düşünmek ve imkanları göz önüne alarak ufku sınırlamamak gerekmektedir.

Çad Gölü ve havzası, Çad’a ismini veren Afrika kıtasının önemli jeo-stratejik bölgeleri arasında yer alıyor ve Türkiye'nin bu alandaki deneyimlerinin doğrudan sonuçlarının görülebileceği bir zemin olarak öne çıkıyor. Son yıllarda göl kuruma tehlikesi ile karşı karşıya. Mevsimsel değişkenlik gösteren gölün yüzölçümü mevsim normallerinin altında seyrediyor. Gölün kuruması temiz su ihtiyacı, tarım ve canlı çeşitliliğini tehdit ediyor. Çad Gölü’nü kurtarmak için gölü besleyen Şari Nehri’nden göle yapılacak bir kanal projesi gündemde. İnşaat sektöründe dev projelere imza, Türkiye’nin bu noktada devlet-özel sektör paydaşlığı ve minimum kâr ile Çad ile yapacağı bir işbirliği hem gölü kurtarabilir hem de uzun yıllara dayanan iki ülke dostluğunu perçinleştirir.

Nehirler üzerine kurulan hidro-güç santrallerinin elektrik ve temiz su ihtiyacının karşılanmasındaki faydası yadsınamaz. Fakat Afrika kıtasında son yıllarda yapılan hidro-elektrik santralleri gelişi güzel altyapı değerlendirmeleri olmaksızın yapılmakta. Bu durum kuraklık ve çevresel zararları beraberinde getiriyor. Türkiye’nin bu alanda da kıtada örnek teşkil edecek projeleri hayata geçirme potansiyeli var. Yap-işlet-devret modeli ile önemli projelere imza atan Türkiye'nin aynı modeli Afrika kıtasına devlet ve özel sektör ile taşıması durumunda kıtaya ve Türkiye’ye ciddi katkıklarının olacağı öngörülebilir.

Türkiye’nin Afrika kıtasında tecrübe paylaşımı bağlamında sağlayacağı en önemli unsurlardan biri de tarım ve modern sulama teknolojileri dolayısıyla su israfının önüne geçmek olacaktır. Kıtada yapılan tarım ve sulama yöntemlerinin büyük bölümü geleneksel yöntemlerde fazla su israfına neden olacak şekilde yapılıyor. Hâlihazırda Türkiye’nin Sudan’da kiraladığı tarım arazilerindeki örnek uygulama kıtanın geneline yayılabilirse bunun Afrika ve Türkiye’nin hanesine artılar getireceğinde şüphe yok.

(AA)