Milli uzay programını hazırlamak ve bu kapsamda projelerin hayata geçirilmesini sağlayacak olan Türkiye Uzay Ajansı’nın başkanı Serdar Hüseyin Yıldırım oldu. Ajansın neler yapacağına, üniversitelerle nasıl iş birliği yürüteceğine ve Türkiye’nin yeterli insan gücü olup olmadığına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Yıldırım, “Özellikle askeri operasyon noktasında iş farklı boyutlara gitmeye başladı. 10 yıl içinde uzayda olmayanın dünyada da sözü olmayacak.” diye konuştu.
“AYNI ŞEMSİYE ALTINDA TOPLANMADAN DOĞRU YÜRÜYEMİYOR”
Hürriyet’in sorularını yanıtlayan Türkiye Uzay Ajansı Başkanı Serdar Hüseyin Yıldırım, yaklaşık 20 yıldır Türkiye Uzay Ajansı’nın kurulmasına ilişkin haberlerin ülke gündeminde yer almasına ilişkin olarak şunları kaydetti:
“Artık kâğıt üzerinde değil, faaliyetlerine başlıyor diyebiliriz. Aslında ilk uydu atıldığı 50’li yıllardan beri Türk milleti uzaya çok büyük bir ilgi duymuştur. Ancak 20 yıldır müspet adımlar atılmaya başlandı. Farklı kurumlar bünyesinde farklı birimler oluşturuldu, bir altyapı kuruldu. Görüldü ki, Türkiye’deki uzay faaliyetlerinin tamamını aynı şemsiye altında toplayacak bir kuruluş olmadan bu iş doğru yürüyemiyor.”
“NASA ÖRNEK ALINDI”
Uzay faaliyetlerinin dünyadaki örneklerinin de benzer süreçlerden geçtiğini anlatan Yıldırım, “Yeryüzünden yapılan gözlem faaliyetleri, temel araştırmalar, uzay araçları gibi birçok faaliyetin tek elden koordinasyonu, kontrolü, denetimi, gerektiğinde teşviki uzay ajansımızın görev alanına giriyor. Sadece uzay değil, havacılık teknolojileri de bunun içinde. NASA örnek alındı. Dolayısıyla büyük bir vazifemiz ve sorumluluğumuz var.” sözlerini kullandı.
“İLK YAPACAĞIMIZ ŞEY…”
Türkiye Uzay Ajansı’na ilişkin “Roket mi yapacak, uydu mu yapacak?” gibi kafa karışıklığı bulunmasıyla ilgili bir soruyu yanıtlayan Yıldırım, “Bu çok önemli bir soru, çünkü ajans deyince böyle anlaşılıyor. Hayır, uydu ya da roketi biz yapmayacağız. İlk yapacağımız şey, bir Milli Uzay Programı hazırlamaktır.” diye konuştu.
“SIFIRDAN BAŞLAMIYORUZ”
Milli Uzay Programı’nın 10 yıllık bir yol haritası olduğunu ifade eden Serdar Hüseyin Yıldırım, “Yani Türkiye’nin uzay çalışmalarında hangi adımlar, ne zaman, hangi koordinasyonla, ne şekilde atılacak; bunu belirleyeceğiz. Bu bizim ilk vazifemiz. Sıfırdan başlamıyoruz. Zaten daha evvel TÜBİTAK ile Havacılık ve Uzay Teknolojileri Genel Müdürlüğü bu çalışmaları başlatmıştı. Bunları derleyip toplayacağız, kendi uzmanlığımızla son şeklini vereceğiz.” sözlerine yer verdi.
“İŞ BİRLİĞİ YAPILDIĞINDA DAHA VERİMLİ SONUÇ ALINIYOR”
Uzay programından bahsederken neden “milli” ifadesinin kullanıldığına ve ABD ile Rusya’da da benzer ifadeler bulunup bulunmadığına ilişkin bir soruyu yanıtlayan Yıldırım, şunları kaydetti:
“Tabii, hep böyledir. Örneğin Amerika Başkan Yardımcısı’nın başkanlığında toplanan konseyin adı da National Space Council idi. Yani o da milliydi. Çünkü programınızı ancak kendi ülke kaynaklarınız, devlet imkanlarınızla yürütebilirsiniz. Bu, başkasıyla iş birliği yapmayacağız, destek almayacağız ya da ortaklık içine girmeyeceğiz anlamına gelmiyor tabii ki. Tam tersine, bu istediğimiz bir şey. Uzay çalışmaları hem çok pahalı hem de yüksek teknoloji isteyen, çok ülkenin katılımıyla yapıldığında daha verimli sonuç alınan çalışmalardır. Örnek olarak uzay istasyonu meselesini verebilirim. Rusya ayrı Amerika ayrı yapıyordu. ‘Bunu birleştirelim’ dediler; Japonya’yı ve Kanada’yı kattılar. Ortaya çok başarılı bir proje çıktı. Biz de iş birliği yapacağız.”
“UZAYDA OLMAYANIN DÜNYADA DA SÖZÜ OLMAYACAK”
Çin’in artık her ay iki uydu gönderdiğini ve gelecekte dünyaya müdahale dönemine geçileceğinin altını çizen Yıldırım, “Kontrol hep vardı. Mesela TV, radyo, internet yayınları haberleşme uyduları vasıtasıyla yapılıyordu. Gözlem uyduları, meteoroloji, askeri istihbarat uyduları vardı zaten. Şimdi müdahale dönemi başlıyor. Yani herhangi bir uzay aracından dünyaya gerektiğinde müdahale edebilmek. Özellikle askeri operasyon noktasında iş farklı boyutlara gitmeye başladı. 10 yıl içinde uzayda olmayanın dünyada da sözü olmayacak.” sözlerini kullandı.
Çok ciddi bir kontrol ağı örüldüğünü ve orada olmayanın müdahale şansı da kalmayacağını vurgulayan Yıldırım, “Tabii şunu söylemekte fayda var. Türkiye Uzay Ajansı askeri faaliyetleri olmayan, sivil maksatlarla faaliyet yapan, uzayın barışçıl kullanımı sahasında çalışan bir kuruluş. Bizim silah sistemleri ya da askeri faaliyetlerle bir ilgimiz yok. Ama askeri faaliyetlerden örnek vermek konuyu anlaşılır kılar.” dedi.
Hava desteği olmadan askeri operasyon yapmanın artık neredeyse imkânsız olduğunu anlatan Yıldırım, şöyle konuştu:
“Bugün İHA’lar vasıtasıyla fotoğraf alıyor, istihbarat toplayıp operasyon yapıyorsunuz. Uzay, havacılık işlerinin cereyan ettiği atmosferin de dışında, daha üzerinde bir yer. Dolayısıyla uzaydaysanız eğer, havada olan biten her şey sizin altınızda kalıyor. Onları yukarıdan görüyorsunuz, bir de siz görünmüyorsunuz. Askeri saha benim saham değil, o yüzden fazla detaya giremiyorum. Ancak orada olmak önemli. O güç sadece birilerinin elinde olursa tehdit olur.”
Bunun tıpkı nükleer silaha sahip olmaya eş değer olduğunu ifade eden Yıldırım, “Nükleer silahların belli ellerde olması, o ellere çok büyük güç ve dolayısıyla tahakküm hakkı doğuruyor. Bunun için uzayda olmamız lazım, orada yoksak dünyada da söz hakkımız olmayacak.” sözlerini kullandı.
“MİLLİ VE YERLİ OLMAK, HER ŞEYİ KENDİ İNSANIMIZLA YAPMAK DEMEK DEĞİLDİR”
Türkiye’nin uzay alanında nitelikli insan gücü olup olmadığına ilişkin bir soruyu yanıtlayan Türkiye Uzay Ajansı Başkanı Serdar Hüseyin Yıldırım, “Dünya artık küçük bir yer. Gerekli şartlar oluşturulduğunda dünyanın her yerinden Türk vatandaşı olsun ya da olmasın Türkiye’ye gelip çalışacak uzman bulunacaktır. Amerika’yı, Avrupa’yı ziyaret ettiğimde oralarda çalışmakta olan genç Türk insanlarını görüyorum. Benimle temas ediyorlar, ‘Biz ne yapabiliriz’ diye soruyorlar.” şeklinde konuştu.
Gerekli altyapı hazırlandıktan sonra sadece Türk vatandaşlarının değil, çalışmak isteyen yabancıların da ekibe dahil olabileceğini anlatan Yıldırım, “Millilik ve yerlilik meselesi yanlış anlaşılıyor diye düşünüyorum. Milli ve yerli olmak her şeyi Türkiye’de, bizim insanımızla yapmak demek değil. Sahipliği, tasarımı, mühendisliği sizde olacak, üretimini ne şekilde yaparsanız yapın. Bu, milliliğe mâni değildir. ‘Boeing uçağı kimin’ diye sorsanız, ‘Amerika’nın’ derler. Ama 79 ülkede parça ürettiriyor. Tasarımı, sahipliği kendisinin...” ifadelerini kullandı.
“İSRAİL’DE OLABİLİYORSA, TÜRKİYE’DE DE OLABİLİR”
Bir uzay limanına sahip olmanın paradan ziyade fiziki şartlarla ilgili olduğunu söyleyen Yıldırım, “Fiziki şartlardan kasıt şudur… Fırlatma sırasında roketin izlediği yolun bir projeksiyonu yapılıyor, çok yoğun yerleşimin olduğu yerlerin üzerinden geçmemesi gibi şartlar aranıyor.” dedi.
Türkiye’nin fiziki yapısının buna uygun olup olmadığına ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Yıldırım, “İlk bakışta uygun olmadığı yönünde görüş bildirildi ama ben pek tatmin olmadım açıkçası. Bu fırlatmalar özellikle okyanus kıyıları ya da çöl bölgelerinde yapılıyor. Türkiye’de bu şartlar olmasa da önümüzde İsrail’deki uzay limanı gibi bir örnek var. İsrail’de bu olabiliyorsa Türkiye’de de olabilir diye bir düşüncem var ama uzmanların çalışması ve karar vermesi gerekiyor.” diye konuştu.
Türkiye’nin fiziki şartlarının böyle bir limanın kurulmasına uygun olmadığının anlaşılması durumunda başka bir ülke ile iş birliği yapılabileceğini ifade eden Yıldırım, şöyle konuştu:
“Örneğin Kazakistan’daki bir üssü de kullanabiliriz. Ancak benim gönlümde yatan Türkiye’nin uzaya erişimidir. Uydu yapıyoruz, bu kolay iş değildi. Ama bunu nasıl atacağız, birilerine attırmak zorunda kalıyoruz. Beni tatmin etmiyor, isterim ki onu da biz atalım...”
“TEKLİF KARŞI TARAFTAN GELDİ”
Türkiye Uzay Ajansı’nın ilk iş birliğinin Ukrayna ile yapıldığının hatırlatılması üzerine “Bu iş birliğinin güzel tarafı, teklifin Ukrayna’dan gelmiş olmasıdır.” diyen Yıldırım, “Göreve başladığım ilk gün bu anlaşmayı imzaladık. Çerçevesi uzayın barışçıl kullanımı ve ortak çalışmalar yapmak. Türkiye Uzay Ajansı pek çok yerde heyecan uyandırdı. Japonya’dan davet aldık. Avrupa ve Amerika daha geriden gelir bu konularda, ‘Önce bir görelim’ derler. İhtiyaçlarımıza göre hareket edeceğiz.” sözlerini kullandı.
“BİZ DE VARIZ DİYECEĞİZ”
Türkiye’nin uzay yarışında rakip devletleri yakalayıp yakalayamayacağına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Yıldırım, “Geriden gelmenin zorluğu da var, avantajı da var. Tecrübeyi görüyoruz, istifade etmek bir avantaj. Geride kalmış olmayı görece hızlı bir şekilde kapatmayı planlıyoruz. Milletimizin becerisine ve hızına güveniyorum. Gerekli şartlar oluşturulduğunda bu arayı 5-10 senede kapatacağımıza inanıyorum. Belli konularda en azından uyum sağlayabileceğimizi, ‘Biz de varız’ diyeceğimizi düşünüyorum.” şeklinde konuştu.
“UZAY ÇALIŞMALARINI ÜNİVERSİTELERİMİZ ARASINDA PAYLAŞTIRACAĞIZ”
Üniversitelerle tesis edilecek iş birliğine ilişkin konuşan Türkiye Uzay Ajansı Başkanı Yıldırım, “Üniversiteler bizim için çok önemli. Havacılık ve Uzay Bilimleri bölümünü barındıran üniversitelerimiz var. Rağbet gören bir branş. Zaten onlar bizimle temastalar. Ben şunu düşünüyorum: Verimli çalışmak adına bütün bu fakülteleri barındıran üniversitelerimizle toplantılar yapıp uzay konusundaki çalışmaları paylaştıracağız. Yani herkes aynı şeyi çalışmasın. İTÜ bir sahayı, ODTÜ başka bir sahayı çalışsın gibi. Çalışılsın, geliştirilsin, bizim şemsiyemiz altında toplayalım.” ifadelerini kullandı.
“ÇARPAN ETKİSİ YARATACAĞIMIZI DÜŞÜNÜYORUM”
Uzay çalışmaları için nereden finans sağlanacağına ve ABD ile Rusya gibi ülkelerin uzay faaliyetlerine ne kadar bir bütçe ayırdıklarına ilişkin soruyu yanıtlayan Yıldırım, “Uzay çalışmaları, teknolojinin en üst seviyesini temsil eder. Çalışanların can güvenliğini sağlamak çok önemlidir. Bu yüzden itina ve çok para gerekir. Önde gelen ülkelerin bu sahaya ayırdıkları bütçeler çok milyar dolar. Onlarla mukayese edilmese de kendi bütçemiz çerçevesinde verimli çalışarak ve iş birliklerini sağlayarak çarpan etkisi yaratacağımızı düşünüyorum.” diye konuştu.
Kurumun hem genel bütçeden bir payı olduğunu hem de devletin diğer kurumlarından ajansa pay aktarılacağını aktaran Yıldırım, “Türkiye’de uzay çalışmalarının ülkenin stratejisi açısından önemi anlaşıldıkça bütçenin de artacağını düşünüyorum. Savunma Sanayi sektörü buna bir örnektir. Orada da çok gerideydik, dünyadaki payımız yüzde 20 idi, yüzde 60’a çıktı. Bu stratejik bir sahadır çünkü. Özel sektörde uzay firmalarımız olmasını da arzu ediyorum.” sözlerine yer verdi.
“ÖZEL SEKTÖR OLMADAN OLMAZ”
Bu anlamda yeni bir ekonomi hayata geçirileceğini ifade eden Yıldırım, “Yüksek teknoloji bütün yatırımlar ve gelişmeler ekonominin tamamını etkiler. Çarpan etkisi olur. Savunma sanayinde böyle oldu, uzay sanayisinde de böyle olacak. Yeni açılmakta olan bir saha… Beş sene sonra geleceğimiz noktaları birçok kişi içinde olmadığı için hayal bile edemiyor.” dedi.
Yalnızca devletin üretiminin yeterli olamayacağını, özel sektörün de işin içine girmesi gerektiğini vurgulayan Yıldırım, “Amerika, Avrupa ve Çin’de de bunu görüyoruz. Katıldığım kongrede Çinli bir yetkili gururla anlattı, ‘Dört özel şirketimiz farklı büyüklüklerde roket imal ediyor’ dedi. Çünkü dünyayla rekabet edeceksiniz, pazarlama yapmanız lazım.” sözlerini kullandı.
Belli sektörlerde içe kapanıklığın üretimi finanse etme noktasında sorun oluşturacağını belirten Yıldırım, “Mutlaka bu sahada iş birliklerine gitmeniz ve özel sektörü işin içine katmanız lazım. Özel sektör dinamiktir. Biz ajans olarak neyi, ne zaman yapmak gerektiğini ortaya koyduğumuzda özel sektör bunu rahatlıkla uygulayacaktır. Eksikleri tamamlama yolunu yine biz göstereceğiz.” diye konuştu.