Star Açık Görüş
Dr. Mustafa Tüter/ Akademisyen, Yazar
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın Çin ziyareti ve ziyaret sırasında verilen mesajlar, Türkiye-Çin ilişkilerinin geleceğinde çok daha olumlu yeni bir sayfa açılacağı izlenimi yarattı.
Türkiye-Çin ilişkilerinin geleceği açısından önem kazanan yeni gelişmeler ışığında özellikle global tedarik zincirlerinin istikrarının korunması konusunda işbirliğini geliştirecek yeni fırsatların ortaya çıktığı ileri sürülebilir.
Ancak bunun iki taraf için de karşılıklı fayda temelinde istikrarlı bir ilişki çerçevesine oturtulabilmesi için güvenlik alanında da stratejik işbirliğinin derinleştirilmesi kaçınılmaz. Çünkü güvenli global tedarik zincirlerinin sağlanabilmesi, global ve bölgesel güvenlik sorunlarında çatışma çözümü konusunda işbirliğini de içeren kapsamlı diplomatik girişimlerin artırılmasıyla mümkün.
STRATEJİK İŞBİRLİĞİNİN DERİNLEŞTİRİLMESİ
Türkiye'nin ve Çin'in değişen dünya düzenine yönelik giderek örtüşen dış politika yaklaşımları, daha adil çok kutuplu bir uluslararası düzenin inşası ve çok taraflı global ekonomik kalkınma ve globalleşmenin desteklenmesi çabalarının hızlandırılması gibi ortak paylaşılan global amaçlara işaret ediyor.
Paylaşılan ortak global amaçlarla beraber Türkiye-Çin ekonomik ilişkilerinin geleceği, global jeopolitik değişimden etkilenen stratejik rekabet halindeki kalkınma girişimlerinin sürdürülebilirliği ve istikrarına bağlı hale geldiği için iki ülke arasında güvenlik alanında karşılıklı çıkarların korunması daha da önemli hale geldi.
Değişen global koşullar altında güvenlik alanında ortaya çıkan yeni imkanlar var. En önemlisi global güvenlik sorunlarının çözümünün bölgesel güvenlikle hiç olmadığı kadar bağlantılı hale gelmesiyle Türkiye'nin ve Çin'in Ortadoğu'da var olan krizlerin çözümünde benzer ve çoğunlukla da örtüşen bir perspektife sahip olmaları.
Çin'in Filistin-İsrail çatışmasının çözümünü Ortadoğu'nun güvenliği açısından en öncelikli konu olarak ele alması, çok uzun yıllardır Çin dış politikasının tutarlı ve ilkeli bir şekilde savunageldiği "iki devletli" çözüm yaklaşımının vazgeçilmezliğini işaret ediyor. Çin'in çatışma çözümü yaklaşımını temellendirdiği "kalkınma yoluyla barış" önerisinin geçerliliği, dünya genelinde edindiği siyasal destekle her geçen gün daha fazla kabul görüyor.
Türkiye'nin Hamas üzerindeki etkisinin Çin'de gerçekleştirilen Hamas-El-Fetih görüşmelerine önemli bir katkı sağladığı haber kaynaklarına yansıyan bilgiler arasında. Yakın zamanda Çin'de yeniden benzer bir görüşmenin planlandığı konusunda da bazı haberler var. Ortadoğu'daki güvenlik düzeninin yeniden inşasında bölge içi devlet dışı aktörlerin rollerinin görmezden gelinmemesi gerektiği yönündeki farkındalık, Ankara ve Pekin yönetimlerinin buluştuğu bir diğer önemli husus.
Ukrayna Savaşı'nın barışçıl çözümünde Çin'in önerdiği 6 maddelik çözüm planına Türkiye'nin destek verdiği, Fidan'ın Pekin ziyareti sırasında daha belirgin hale geldi. Esasen hem Çin hem de Türkiye Ukrayna krizinin doğurduğu olumsuz koşullardan etkilenen ülkeler arasında. Ukrayna krizinin uzun süre devam etme ihtimalinin yaratacağı güvenlik ve ekonomik risklerinin ortadan kaldırılması için iki ülkenin de barış yönündeki girişimlere hız kazandırma çabaları ortak bir payda.
Kalkınmanın öncelenerek güvenlik çıkarlarının korunması yaklaşımının çatışmanın önlenmesini sağlaması, pozitif ulusal güvenlik stratejilerinin uygulanmasını mümkün kılıyor. Hem Türkiye'nin hem de Çin'in bu türden ulusal güvenlik stratejileri benimsemeleri, dış politikada pragmatik çıkarların izlenerek işbirliklerinin geliştirilmesine imkan veriyor. Bununla beraber Suriye krizi ve Irak'ın istikrarı ve geleceği konusunda terörle mücadele bağlamında geliştirilmek istenen ortak anlayışın Shanghai İşbirliği Örgütü çerçevesinde benimsenen güvenlik işbirliği yaklaşımından bağımsız düşünülmesi doğru olmaz. Orta Asya'nın güvenlik ve istikrarının sağlanması amacıyla yaratılan işbirliği mekanizmalarının ülkelerin karşılıklı güvenlik çıkarları açısından taşıdığı önem artmaya devam ediyor. Global jeopolitik değişime bağlı olarak Batı Asya ve Doğu Asya arasında yaşanan kaynaşmayla beraber artan güvenlik risklerinin önlenmesi, Orta Asya'nın güvenliği ve istikrarının korunması için Suriye krizinin barışçıl bir şekilde çözüme kavuşturulması çabalarının hızlandırılmasını gerektiriyor. Fidan'ın Pekin ziyareti sırasında "Çin ve Globalleşme" merkezinde yaptığı konuşmada Türkiye'nin Suriye ve Irak'ta yürüttüğü terörle mücadele faaliyetlerinin altını çizmesi bu ihtiyacın aciliyetini göstermesi açısından önemli.
İkili güvenlik ilişkilerinin geliştirilmesi ve karşılıklı güvenin artırılmasında iki taraf da son ziyarette "ayrılıkçılık, terörizm ve aşırılıkçılık"a karşı işbirliğini geliştirme arzusunu güçlü bir şekilde dile getirdi. Fidan'ın Xinjiang'la ilgili meselelerde Türkiye'nin konumunun net ve açık olduğunun altını çizerek terörizme karşı olunduğunu, etnik meseleleri kullanarak Çin karşıtı eylemleri desteklemediklerini ve "tek Çin" politikasının desteklenerek Çin'in güvenliği ve ülkesel bütünlüğüne zarar verecek eylemlere Türkiye'de izin verilmeyeceğini belirtmesi Çin tarafının hassas olduğu konularda güvence veren bir yaklaşıma sahipti.
GLOBAL TEDARİK ZİNCİRLERİNİN İSTİKRARININ KORUNMASI
Ukrayna ve Gazze Savaşları'nın artırdığı jeopolitik kaygılar ve güvenlik risklerinin yanında global tedarik zincirlerinin istikrarının korunması, Türkiye'nin uzun süredir savunduğu Orta Koridor'un genişletilmesi önerisinin önemini pekiştiriyor. Ankara ve Pekin'in bu konuda da mutabık olduğu son ziyarette daha iyi anlaşıldı.
İki ülkenin kalkınma amaçlarının uyumlaştırılmasıyla Kuşak ve Yol ile Orta Koridor'un daha koordineli bir şekilde entegrasyonunun sağlanması çabalarının bundan böyle daha da hızlandırılacağı beklenebilir.
Türkiye, Irak, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından oluşturulan dörtlü işbirliğinin yakın zamanda somutlaşması, Çin'in bu bölgesel girişime yönelik "uluslararası konferans" düzenlenmesi talebinin gerçekleşmesini kolaylaştıracak bir gelişme.
Türkiye'nin Orta Asya ve Körfez ülkeleriyle gelişen ilişkilerini uzun dönemli ve istikrarlı bölgesel entegrasyon ve işbirliği girişimine dönüştürme arzusuyla Çin'in global tedarik zincirlerinin istikrarının korunması ve Kuşak ve Yol'un gelişiminin sürdürülmesi beklentisinin birbirlerini tamamlayıcı bir nitelik taşıdığı çok açık.
Türkiye ve Çin arasındaki ticaret hacmi 50 milyar dolara yaklaşmış durumda. Fakat Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın ifade ettiği gibi ikili ticarette var olan dengesizliğin aşılması gerekiyor. Bu noktada Çin ve Türkiye arasındaki ticaretin çeşitlendirilerek enerji ve teknoloji gibi yeni alanlarda kalkınma girişimlerinin sunduğu yeni yatırım fırsatlarını da gözeterek adımlar atılması planlanıyor.
STRATEJİK İLETİŞİM
Hakan Fidan'ın Çin ziyareti sırasında Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi'nin üzerinde durduğu Global Güney işbirliğinin güçlendirilmesinde iki ülkenin stratejik iletişim konusunda daha yakın çalışma içinde bulunabileceği mesajı, doğal olarak akıllara BRICS platformunun sağlayacağı yeni fırsatları getiriyor. Fidan'ın Türkiye'nin BRICS üyeliğine olan ilgisini Pekin'de bir kere daha teyit etmesi ve yaklaşan BRICS zirvesine katılacağını açıklaması son derece önemli.
BRICS'in son genişlemesiyle beraber global ticaretteki payının yüzde 40'lara yaklaşması, hem ekonomik hem de siyasal açıdan giderek büyüyen potansiyele işaret ediyor. BRICS bünyesinde serbest ticaret anlaşmalarına bağlı olarak gelişen kıtalararası global ticaret işbirliğinin faydalı ortaklarından biri olma isteğinin yanında Türkiye'nin BRICS Yeni Kalkınma Bankası'na erişim imkanı elde etme ve yatırım fırsatlarını geliştirme gayretleri BRICS üyeliği için ana motivasyonları oluşturuyor.
Ekonomik boyutun ötesinde Wang Yi'nin belirttiği stratejik iletişim boyutunun geliştirilmesinde BRICS platformunun sunduğu imkanlardan faydalanılması önem arz ediyor. Son BRICS Zirvesi'nin özenli bir şekilde hazırlanmış deklerasyon metninde BRICS ruhunu oluşturan "sürdürülebilir kalkınma" ve "kapsayıcı çok taraflılık" amaçlarının gerçekleştirilmesinde mevcut uluslararası sistemin reforme edilmesinden güvenlik krizlerinin barışçıl çözümüne, global finansal parçalanmadan gelişmekte olan ülkelerin borç kırılganlıklarına, yeni endüstriyel devrimden küçük ve ortak ölçekli girişimlerin bölgesel entegrasyon yoluyla nasıl global ticaret ve tedarik zincirlerine bağlanacağına kadar dikkatli bir stratejik iletişim dilinin kullanıldığı görülüyor.
BRICS platformunda somutlaşan bu stratejik iletişim dilinin daha da geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasında Türkiye'nin ve Çin'in zaten birbirinden çok uzak olmayan dış politika söylemlerini uyumlulaştırmaları mümkün. Son dönemde Batı'nın yaşadığı kimlik krizi karşısında ekonomik kimliği giderek güçlenen gelişmekte olan ülkelerin ortak çıkarlarının korunması için yakın stratejik iletişim kurulması, Türkiye-Çin ilişkilerinin stratejik gelişimi açısından dikkatlerden kaçmaması gereken çok önemli yeni bir adım.