AA
Uzmanlar, Körfez ülkelerinin Katar'a yönelik ambargoyu sonlandırmasının ABD'nin Trump sonrası Orta Doğu politikaları için bir hazırlık ve İran'a karşı safları sıklaştırma adımı olduğunu belirterek Türkiye'nin ambargo sürecinde Katar'ın yanında durarak BAE-Suudi ekseninin bölgede politik dizayn projelerini başarısızlığa uğrattığını dile getirdi.
AA'nın haberine göre, Basra Körfezi'nde Katar'a yönelik lojistik ve diplomatik ambargonun yol açtığı krizi sonlandıran 41. Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) Zirvesi, 5 Ocak'ta Suudi Arabistan'ın El-Ula kentinde gerçekleştirildi. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile Katar Emiri Al Sani'nin havalimanında Kovid-19'a rağmen sarılarak samimi bir görüntü vermesi dikkati çekerken zirvenin ardından Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan Al Suud, Katar'a ambargo uygulayan ülkelerin Doha ile diplomatik ilişkilerini yeniden tesis ettiğini ve ambargonun kaldırdığını duyurdu.
"BAE VE SUUDİ ARABİSTAN'IN YEMEN'DE BAŞARI ELDE EDEMEMESİ, KATAR İLE YAKINLAŞMAYI VE 3 YILLIK ABLUKAYI KALDIRMAYI ZORUNLU KILDI"
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zekeriya Kurşun, Katar'a yönelik ambargonun kaldırılmasının hem Türkiye hem de bölge ülkeleri açısından önemli bir gelişme olduğunu söyledi.
Kurşun, 2016'daki ABD seçimlerinden sonra Orta Doğu politikalarının Başkan Donald Trump'a göre yeniden şekillendiğini, Körfez ülkelerinin kendilerini bu politikalara uyarladıklarını ve mevcut kısmi ittifakın o dönemde bozularak Katar'ın abluka altına alındığını kaydetti.
Katar'ın, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından abluka altına alınmasının en önemli nedenlerinden birinin, bölgenin imkan ve kaynaklarının ABD lehine kullanılması ve İran'a karşı bir blok oluşturmak amacı taşıdığını ifade eden Kurşun, "Katar'a yönelik bu abluka boş bir inatla 3 yıl sürdü. Ablukanın en büyük handikabı Yemen savaşı oldu. Yemen'de çok hızlı bir şekilde çözüm arzuları, umdukları şekilde gerçekleşmedi. BAE ve Suudi Arabistan'ın Yemen'de başarıyı elde edememesi, Katar'la yakınlaşmayı ve 3 yıllık ablukayı kaldırmayı zorunlu kıldı." diye konuştu.
Kurşun, 41. KİK Zirvesinde Körfez krizinin sonlandırılmasının önemli bir gelişme olduğunu belirterek şöyle devam etti:
"Türkiye'nin Katar ile kurduğu iş birliği ve orada askeri bir üs bulundurması, bölge istikrarına ciddi kazanç sağladı. Bu eğer rasyonel bir şekilde Körfez ülkeleri tarafından değerlendirilecek olursa, güvenliklerini çok uzak bir yerde aramak yerine daha yakın coğrafyalardan sağlayabilecekleri fikrini ortaya çıkacaktır. Kanaatimce bu süreçte ilişkiler rasyonel olarak geliştirilecek olursa iyi bir yöne doğru gidecektir."
"TÜRKİYE, AZERBAYCAN GİBİ KATAR'I DA DESTEKLEYEREK ÖNEMLİ BİR MÜTTEFİK KAZANDI KÖRFEZ'DE"
Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Cengiz Tomar da Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Mısır'ın, 2017'de "terör gruplarını desteklediği" suçlamasıyla Katar ile tüm diplomatik ilişkilerini kestiği ve ekonomik ambargo uygulamaya başladığı dönemde Türkiye'nin Katar'a sahip çıktığını anlattı.
Tomar, Körfez'de iki temel varoluşsal problem bulunduğunu belirterek "Biri İran nüfuzunu yayma problemi, diğeri ise Müslüman Kardeşler. Son dönemlerde Müslüman Kardeşler üzerinden yürütülen bu gerilimin azaldığını görüyoruz. Hatta bu politikanın başını çeken BAE'nin de bu gerilimi azaltma noktasında bir duruş belirlediğini görüyoruz." dedi.
Orta Doğu ve Körfez'de Joe Biden dönemine hazırlığın başladığını aktaran Tomar, yeni dönemin, İran tehlikesi üzerinden şekillenebileceğine işaret etti. İran tehdidinin, Biden döneminde en ağırlıklı konulardan biri olacağını anlatan Tomar, "Dolayısıyla Körfez ülkelerinin de buna göre bir konjonktür belirlemek amacıyla böyle bir anlaşmaya gittiklerini düşünüyorum." dedi.
Son zamanlarda Güney cephesi olarak nitelendirdiği Mısır, İsrail ve bazı Körfez ülkelerinin yürüttüğü Türkiye'yi yalnızlaştırma politikalarından vazgeçildiğini söyleyen Tomar, "Bunun somut yansıması da son zamanlarda Suudi Arabistan-Türkiye ilişkilerinde yaşanan gelişmelerdi. Bu zirve hem Katar açısından hem de Türkiye açısından da son derece önemli ve olumlu bir gelişme. Türkiye, Azerbaycan gibi Katar'ı da destekleyerek önemli bir müttefik kazandı Körfez'de." değerlendirmesinde bulundu.
"KATAR, TÜRKİYE VE ABD GİBİ AKTÖRLERLE ETKİLEŞİMİNİ ARTIRARAK AMBARGONUN TESİRİNİ HAFİFLEŞTİRDİ"
Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Tuncay Kardaş da temel sorun noktalarının durmasına rağmen 3,5 yıl aradan sonra varılan anlaşmanın önemli bir karar olduğunu kaydetti. Kardaş, ambargo siyasetinin başarısızlığa uğramasının, Suudi Arabistan ve müttefiklerinin kararlarının arkasında duramamasından kaynaklandığını vurgulayarak "Ayrıca, Katar'ın karşı hamleleri de etkili oldu. Katar özellikle Türkiye ve ABD gibi aktörlerle etkileşimini artırarak ambargonun ekonomik ve stratejik tesirini hafifleştirdi." dedi.
Bu kararın arka planında bölgesel ve küresel düzeyde etkin siyasi ve ekonomik parametreler bulunduğunu vurgulayan Kardaş, "18 Haziran'da İran seçimleri var ve eğer muhafazakarlar zaferle çıkarsa İran'ın bölgesel askeri aktivizmi artabilir. Bu aktivizm, Trump ABD'si yüzünden 4 yıl nispeten durgunlaşmıştı. Suudi Arabistan seçim sonucunu endişeyle bekliyor." diye konuştu.
Kardaş, Suudi Arabistan ve müttefiklerinin, Demokrat Biden döneminde Batı ile İran arasındaki nükleer anlaşmayı tekrar canlandıracağını çok iyi bildiğini aktararak "Nükleer anlaşma İran'a başta ekonomik, pek çok stratejik menfaat sağlayabilir." görüşünü dile getirdi.
Trump'ın Başdanışmanı Jared Kushner'in 20 Ocak'ta ABD başkanlık değişim tarihi gelmeden, İsrail, Mısır, Suudi Arabistan ve bölgesel müttefikleri, ellerini çabuk tutarak Katar ile normalleşme anlaşmasına zorladığını vurgulayan Kardaş, şunları söyledi:
"Trump'ı ikna eden ve ABD'yi İsrail'in istediği politikalara yönlendiren isim olan Kushner, Riyad ve Doha arasında son iki ay adeta mekik dokudu. Dışişleri Bakanı Pompeo da krizin başından beri İran'a karşı Körfez ülkelerinin safları sıkılaştırması için caba sarf etti. Suudi Arabistan ve müttefikleri de gördü ki, ambargo Biden sonrası Katar'ı İran'a daha da yakınlaştırabilecek. Üstelik Katar'a cephe almak, bölgesel düzeyde (örneğin Libya savaş sahasında) kendi desteklediği aktörlerin elini daha da zayıflatacak."
"KATAR’IN KAZANAN TARAF OLDUĞU AÇIK"
Mardin Artuklu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Dr. Necmettin Acar, Katar'a yönelik ablukanın kaldırılmasının, küresel ve bölgesel ölçekte yaşanan değişimlerin bir sonucu olarak değerlendirilebileceğini belirtti.
Acar, Demokrat Biden yönetiminin, BAE-Suud ekseninin Yemen savaşı, Katar ablukası gibi iddialı, maceracı ve istikrarı tehlikeye atacak girişimlerine destek olmayacağını ifade etti. Biden döneminde BAE-Suudi ekseninin genç liderlerini zorlu bir süreç beklediğini dile getiren Acar, "Bu ablukayı kaldırmaları Biden yönetimi ile uyumlu çalışma ve Batıda bozulan imajlarını düzeltmeye yönelik bir girişim olarak yorumlanabilir." dedi.
Acar, Suudi Arabistan'ın "de facto" yöneticisi Muhammed Bin Selman'ın, BAE tarafından çok yoğun bir politik dizayn politikası takip etmeye ikna edildiğini aktardı.
Lübnan Başbakanı Saad Hariri'nin Suudi Arabistan'da rehin alınarak istifaya zorlanması, Mahmut Abbas'a yönelik 'Ya Yüzyılın Anlaşması'nı imzala ya da istifa et' baskısı, Katar ablukası, Yemen ve Bahreyn'e yönelik askeri müdahalenin bu politikalardan sadece bazıları olduğunu hatırlatan Acar, "Ancak bu süreçte Suudi ulusal gücü ve askeri/endüstriyel kapasitesinin, bütün bu iddialı politikaların altından kalkabileceği hesabı yanlış çıktı." dedi.
Acar, bu süreçte Türkiye'nin bölgesel gücünü artırdığına dikkati çekerek şunları kaydetti:
"Çünkü Türkiye ambargo sürecinde Katar'ın yanında durmak suretiyle BAE-Suudi ekseninin bölgede politik dizayn projelerini başarısızlığa uğratmıştır. BAE-Suudi eksenin şartlarına boyun eğmeyerek ambargocu ülkeleri yanlış ve anlamsız politikadan vazgeçmeye zorlayan Katar'ın kazanan taraf olduğu açık."