Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, Gaziantep Sanayi Odasının (GSO) mayıs ayı meclis toplantısında yaptığı konuşmada, İş Bankasının çalışma anlayışının sıkıntılı günleri paylaşma odaklı olduğunu söyledi.
Gaziantep'in de sıkıntılı dönemlerde moral düzelten bir kent olduğunu belirten Bali, şöyle devam etti:
"Böyle dönemlerde üreten, satan, ticaret yapan yerlerle daha fazla iç içe olmak gerektiği kanaatindeyim. Burada o enerjiyi görüyorum. Şu anda yaşadığımız hadiseden çıkış, büyük ölçüde ihracat, döviz kazandırıcı faaliyetler ve dış talebe hitap eden katma değerli üretimle olacak. Bunun adreslerinden biri Gaziantep'tir. Sanayinin üretimden aldığı pay Türkiye genelinde yüzde 30'lu seviyelerde, Gaziantep'te yüzde 42'nin üzerinde. Bu fark, şehrin üretme potansiyelini ortaya koyuyor."
"SOSYAL BOYUTU DAHA AĞIR BİR İŞSİZLİKLE KARŞI KARŞIYAYIZ"
Bali, Türkiye'nin hızlı büyümek zorunda olduğunu dile getirerek, ülkede her yıl 800 binin üzerinde insanın iş gücüne katıldığına dikkati çekti. Bali, "İşsizliği aynı seviyede tutmak için bile her yıl 800 bin yeni iş yaratmalıyız. Nitekim Türkiye, son 10 yılda bir kısım Avrupa ülkesinin nüfusundan fazla, 7 milyonun üzerinde yeni iş yarattı ancak işsizliği aşağıya çekemedi. Çünkü iş gücüne bundan daha fazla katılım oldu." dedi.
Adnan Bali, iş gücüne katılımda nitelik değişikliği olduğuna işaret ederek şunları söyledi:
"İşsizlerin neredeyse tamamının üniversite mezunu olması ve beklentilerinin yüksekliği nedeniyle geçmişe nazaran sosyal boyutu daha ağır bir işsizlikle karşı karşıyayız. Dolayısıyla, Türkiye, sadece ekonomik değil sosyal boyutuyla da bu hadiseyi yönetebilmek için hızlı büyümek zorundadır. Yılda 800 bin yeni istihdam yaratmak ve bunu sürdürebilmek için yüzde 5 ve üzerinde büyümelidir. Yüzde 5 büyümeye ihtiyaç var ama kaynak yok. Çünkü iç tasarruf hadleri yüzde 5 büyümemizi desteklemiyor. Büyümek için dış kaynak kullanıyoruz. Dış kaynak imkanları yettiği sürece büyüyoruz, bizden veya dışarıdan kaynaklanan nedenlerle dış kaynak imkanları sıkıntıya girerse, büyüme sürecimiz kesintiye uğruyor.
İkilem şu; hızlı büyümek zorundayız ancak hızlı büyümenin koşullarına sahip değiliz. Peki ne yapmalıyız? Öncelikle, iç tasarruf hadlerini artırmak konusunda çok özel çaba sarf edeceğiz. İkinci husus, dış kaynak kullanmaya devam edeceğiz, bugünden yarına iç tasarruf hadlerinin bu büyümeyi destekleyecek hale gelmesi gerçekçi değil. Peki, dış kaynağı nasıl kullanacağız? İş insanları krediyi nasıl kullanıyorsa, ülke olarak dış kaynağı da öyle kullanmalıyız. Ülke olarak, kullandığımız kaynakların maliyetinden daha yüksek getiriyi sağladığımız alanlarda büyümeliyiz. Bunları yapmak için güven, istikrar, geleceğe ilişkin öngörülebilirliğin olduğu uygun bir iklim, ortam da lazım."
"TEŞVİKİ GERİ KALANA DEĞİL, İLERİYE GİDENE VERMELİYİZ"
İş Yapma Kolaylığı Endeksi'nde 70. sırada bulunan Türkiye'nin son dönemlerde yaptığı atakla 40. sıraya kadar geldiğine dikkati çeken Bali, "Ama yetmez. Ülkeler düzeyinde rekabet ederken de endekste üst sıralara çıkmalıyız. Vergi sisteminde, hukukta, teknolojide, teşvik sisteminde gereken neyse yapmalıyız. Teşviki geri kalana değil ileriye gidebilecek olana vermeliyiz. Geri kalana birtakım şeyler yapmak gibi bir sosyal politikanın başka araçları olmalı, bu teşvik değil. Teşvik, onun doğru aracı değil. Olabildiğince potansiyel ifade eden yerlere, fark yaratacak yerlere öncelik vermeliyiz." diye konuştu.
Bali, serbest piyasa ekonomisinin bütün dinamiklerine sonuna kadar bağlı kalınması gerektiğini vurgulayarak, "Serbest piyasa, bolluk, bereket demektir. Kısa dönemlerde arzu etmediğimiz sonuçları hemen vermiyor diye, biraz meşakkatli olabilecek bu yoldan vazgeçmemeliyiz. Bazen daha farklı uygulamaların kısa sürede sonuç verebilir olması pratik gelebilir, ama kalıcı olamaz. Daha kötüsü tahrip edicidir. Onun için önemli olan, bu ortamı sağlayabilmek." değerlendirmesinde bulundu.
"2001 GERÇEK KRİZDİ"
İş Bankası Genel Müdürü Bali, gerekçeleri, temelleri ve sonuçlarıyla bir ekonomik kriz arayanın 2001 krizine bakması gerektiğini belirterek şunları kaydetti:
"Reel sektörle hane halkını bir bacak, bankacılık sistemini bir bacak, kamuyu bir bacak olarak düşündüğünüzde, 2001 krizinde iki bacağın ikisi de tamamen çökmüştü. Bugün Türkiye, yüzde 2'ler civarında bir bütçe açığı milli gelir oranına sahip. Bu oran 2001 krizinde 10 katından fazlaydı. Borç stokunun milli gelire oranı bugün yüzde 30'lardadır, 2001 krizinde 2,5 katından fazlaydı. Bankacılık sisteminin bugün açık pozisyonu yok, 2001 krizinde öz kaynağının 3,5 katı kadar açık pozisyon taşıyordu. Sorunlu krediler bugün yüzde 4'ler civarında, 2001 krizinde yüzde 30'lara yakındı. Bugün bankacılık sisteminin yüzde 16 sermaye yeterlilik rasyosu var. 2001'de sermaye yeterlilik rasyosu diye bir şey yoktu. Bu, yüksek tansiyonu yaşarken tansiyonun ne olduğunu bilmemekle aynıdır. Bugün de sorunlarımız var. Çok daha büyük bir ekonomiyiz, çok daha fazla kaldıraç kullanmış, borçlanmış bir ülkeyiz ama yönetilebilir bir durumla karşı karşıyayız. Tek fark, hane halkı ve reel sektörün borçluluğu 2001'de bugüne nazaran çok daha düşüktü. Bu, aleyhe olan kısımdır. Onun için öncelikleri belirleyip, işlerimizi ona göre götürmemiz gerekecek."
Bali, Türkiye'nin, kamu ve finans kesimi açısından çok farklı opsiyon ve imkanlara sahip olduğunu dile getirerek şöyle dedi:
"Önceliklerimizi iyi belirleyip, işlerimizi ona göre götürmeliyiz. Türkiye, 2-3 saatlik mesafede 1,5 milyarın üzerinde nüfusu olan, 20 trilyon doların üzerinde milli gelire sahip bir coğrafyada bulunuyor. Böyle kilit bir ülkenin, bu dinamik nüfus yapısıyla, bu kadim coğrafyada zorlukları aşacağına inanıyorum. Çalışacağız, uğraşacağız, işlerimizi iyi yapacağız. Olumluyu, pozitifi çoğaltacağız. Hep beraber sorumluluk alacağız. Örneğin, bankacılık sisteminin kredi kanalları ve kaynak kullandırma konusundaki politikalarına yönelik şikayetler geliştirirken, kendi iş muhataplarımızın ödemelerinde esneklik göstermekten kaçınmamalıyız. Faiz oranlarından şikayet ederken, bunun katlarına kadar tekabül eden vade farkları uygulamamalıyız. Bunların hepsini samimi, karşılıklı güvene dayalı olarak yapmaya çalışacağız."
GSO Başkanı Adnan Ünverdi de kentin, 2019 Nisan ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 22,2 artışla 687,6 milyon dolarlık ihracata imza attığını söyledi. Ünverdi, "Gaziantep, en fazla ihracat yapan ilk 10 il arasında nisan ayında 5. sırada yer aldı. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 154 seviyesinde. Aldığımızdan fazlasını satabiliyoruz." ifadesini kullandı.
(AA)