Türkiye dengeleri değiştirdi: Artık korkutulacak değil korkulacak bir ülke

Küresel düzendeki çıkar çatışmaları, savaşlar, ekonomik ve ideolojik mücadeleler derken dünya artık bambaşka bir hale bürünüyor. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıkan Doğu-Batı bloklaşması, günümüzde iyice kendini hissettiriyor. Böyle bir “politik” mücadelenin ortasında, jeopolitik konumu ve hemen her alanda yerli ve millileşme çalışmalarını hızlandıran Türkiye, bloklaşmanın merkezinde yer alıyor. Türkiye, artık kendi geliştirdiği İHA'larla, sondaj gemileriyle, yerli ve milli imkânlar dâhilinde geliştirilen askeri yatırımları sayesinde korkutulacak değil, korkulacak bir ülke konumuna geldi.

aksam.com.tr

NATO'nun vazgeçilmez üyelerinden biri olan Türkiye, dış politikada beklediği desteği görememesi üzerine, bağımsızlıkla mücadele konusunda üst üste adımlar atmaktan çekinmedi. Özellikle Yunanistan ile olan kara suları meselesinde haklı olunduğu halde destek bulunamamış, terörle mücadele konusunda da yalnız bırakılmıştı.

The National İnterest'te yer alan bir makaleye göre, bir yandan Rusya'nın, diğer yandan ABD ve NATO'nun yanında görmek istediği Türkiye, aslında kendi ittifaklarını kuruyor. Böylece çıkar çatışmalarının merkezinde değil, yeni bir dünya düzeninin kurucusu olmak üzere adımlar atıyor. Tıpkı seneler evvel Osmanlı İmparatorluğu'nda olduğu gibi yakın gelecekte Türkiye, Balkanları, Kafkasları ve Ortadoğu'yu bir kez daha dünya siyasetinin merkezi yapma arzusunu taşıyor.

Cumhurbaşkanlığı Dış İlişkiler Başkanı Ayşe Sözen Usluer 2018 yılında yaptığı bir konuşmada "Türkiye, özellikle son 10-15 yılda, artık kendisini doğu ile batı arasında; ABD ile Rusya arasında ile seçim yapmak zorunda hissetmeyen bir ülkedir. Türkiye dış politikaya artık soğuk savaş kodlarıyla, doğu-batı bloklaşmaları üzerinden bakmıyor. Dış politika seçeneklerini çoğaltmıştır. Dış politikamızdaki Afrika ve Latin Amerika açılımları da bu çeşitlendirmenin ve geniş vizyonun örnekleridir. Rusya 2014 yılında Suriye'ye girdi, yerleşti ve bu krizin çok belirleyici bir aktörü oldu. Rusya'yı bu denkleme dâhil etmeden Suriye krizini çözmeyi tahayyül bile edemezsiniz. Aynı şekilde İran, savaşın başından bu yana adanmış şekilde rejimin arkasında durdu hem de kendi milis güçleriyle savaşın belirleyici bir gücü oldu." ifadelerine yer verdiğinde bunu açıkça ifade etmişti.

Türkiye'nin son yıllarda izlediği denge siyasetinden rahatsız olanlar, Türkiye gibi güçlü bir müttefiki "ellerinden" kaçırmak istemiyor. Neticede Türkiye, Orta Doğu operasyonları için bir "üs" olmaktan artık çok uzakta kaldı. Türkiye, artık kendi geliştirdiği İHA'larla, sondaj gemileriyle, yerli ve milli imkânlar dâhilinde geliştirilen askeri yatırımları sayesinde korkutulacak değil, korkulacak bir ülke konumuna geldi.

Bu yılın Mart ayında Katar'ın başkenti Doha'da "Yeni Dönem İçin Dönüşüm" temasıyla düzenlenen Doha Forumu'nun "Rusya-Ukrayna savaşının Orta Doğu üzerindeki jeopolitik yansımaları" başlıklı panelde konuşan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, "İvedi bir şekilde global düzeyde yeni bir güvenlik mimarisi şarttır." derken Türkiye'nin konumunun da altını çizmişti. Nitekim savaştaki tutumuyla küresel ölçekte pek çok takdir toplayan Türkiye, son olarak tahıl sevkiyatının merkezinin de İstanbul'da kurulmasıyla bir anlamda barışın mimarı olacağını ilan etmişti.

İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği sürecinde de kararlılıkla adım atan Türkiye, eli kanlı terör örgütleriyle olan mücadelesinde asla taviz vermeyeceğini de vurgulamıştı. Bütün bunlara ek olarak Yunanistan'ın provokatif adımları, sözde ermeni soykırımı, ABD'nin alenen terör örgütlerine yönelik yardımları ve sığınmacılar meselesinde beklediği desteği alamaması sonucu atılan adımlar, küresel ölçekte Avrupa'yı, NATO ve dolayısıyla ABD'yi tedirgin ediyor. Dünya basınında vuku bulan bu tarz hadiseler, Türkiye'nin yeni bir düzenin mimarı ve baş aktörü olma yolunda kararlılıkla adım attığının en büyük ispatıdır.