Star/AcıkGorus
Necdet Özçelik/ Yazar
20-21 Haziran 2023 tarihlerinde Suriye konulu yüksek düzeyli toplantıların yirmincisi Türkiye, Rusya, İran ve Suriye'yi temsil eden heyetlerin katılımıyla Astana'da düzenlendi. Katılımcı dört ülkenin heyetlerine ilave olarak BM'nin Suriye özel elçisi Geir Pedersen ile Ürdün, Irak ve Lübnan'dan gelen heyetler de toplantıda gözlemci olarak yer aldılar. Dışişleri Bakan Yardımcıları başkanlığında temsil edilen heyetler toplantıda sahadaki durum ve terörizmle mücadele, bölgesel gelişmeler, siyasi süreç, geri dönüşler ile insani yardım konularını ele aldı. Görüşmelerin sonunda yayınlanan ortak sonuç bildirisinde taraflar Suriye'nin egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne olan taahhütlerini yinelediler. Mayıs ayında Moskova'da Esad Rejimi ile Türkiye ve İran heyetlerini ağırlayan Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Boganov da Astana görüşmelerinin ilk gününde yaptığı açıklamada, Astana sürecini önemli bir süreç olarak nitelendirdi ve Astana Süreci'nin Suriye meselesinde on iki yıldır birikmiş sorunların barışçı çözümü için öncü rol oynadığını ifade etti. Ne var ki Astana Sürecine atfedilen tüm olumlu anlamlara rağmen, görüşmelerinin tanımlı sorunların çözümü için şimdilik pratik bir sonuç üretmediği bir durumla da karşı karşıya olunduğu ifade edilebilir. 20-21 Haziran'da gerçekleşen görüşmelerin esası göçmenler ve geri dönüş koşulları, Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleşmesi ve terör tehdidi ve terörle mücadele konularında gelişti. Bu konular çerçevesinde pratik sonuçlar üretmesi beklenen görüşmelerin henüz çözüm için ortak bir siyasi zemin oluşturmadığı söylenebilir.
Suriyeli göçmen ve sığınmacıların ülkelerine güvenli, gönüllü ve onurlu bir şekilde geri dönüşlerinin sağlanması için Suriye içinde gerekli koşulların oluşturulmasının ve bu dönüşlerin kolaylaştırılmasının gerekliliği taraflarca prensip olarak kabul edilmektedir. Bu kapsamda, Suriyeli göçmen ve sığınmacıların geri dönüş süreçleri için uygun koşulların yaratılması, siyasi sürecin canlandırılması ve insani yardım akışının engellenmemesi için iyi niyet ve iyi komşuluk ilişkileri temelinde ilerletilmesinin önemli olduğu vurgulandı. Ayrıca, göçmen ve sığınmacıların Suriye'deki ikamet yerlerine dönüşlerinin kolaylaştırılması ve geri dönüş haklarının güvence altına alınması gerekliliği ifade edildi. Toplantıda BMGK'nin 2672 sayılı kararı esas alınarak Suriye içinde gerekli koşulların oluşturulmasının ve bu dönüşlerin kolaylaştırılmasının gerekliliği de kaydedildi. Toplantıda, Astana Süreci'nin gözlemci üyeleri ve BM kuruluşlar ile de ikili görüşmeler de yapılarak göçmen ve sığınmacı meselesine taraf olan gözlemci üyelerin görüşleri alındı. Ne var ki geri dönüş adresleri, mekanizması ve geri dönüş garantörlüğü üzerinde bir mutabakata varılamadı. Türkiye'nin ortaya koyduğu göçmen ve sığınmacıların dönüşü için pratik bir çözüm olarak güvenli bölge oluşturma projesi bir kez daha önemini göstermiş oldu.
Astana toplantısında Suriye-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesi için yapılan istişarelerde yol haritası hazırlanmasına ilişkin ilerleme tartışıldı. Suriye-Türkiye ilişkilerinin normalleştirilmesi için dört ülkenin savunma, istihbarat ve dışişleri bakanlıkları arasında koordineli yürütülen dörtlü toplantılarda, varılan düzenlemeler uyarınca bu alandaki aktif çabaların sürdürülmesinin önemine işaret edildi. Rusya'nın Ankara ile Şam arasındaki normalleşme sürecini hızlandırmak için ortaya koyduğu yol haritasının hazırlanması fikri de toplantıda gündeme geldi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentiyey de Astana görüşmelerinin ana oturumu sonrası düzenlenen basın toplantısında açıklamalarda bulunarak söz konusu yol haritasının devlet başkanları onayı için bir çalışma sürecine ihtiyaç duyulduğunu ifade etti. Bu kapsamda, Lavrentiyev yol haritasının hazırlanmasına ilişkin çalışmaların oldukça yoğun ve sıkı bir şekilde ilerlediğine dikkati çekti. Yol haritasının tamamlanır tamamlanmaz Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in ve üç garantör ülkenin cumhurbaşkanlarının da hazır bulunduğu bir görüşme ortamının sağlanması için çalışmalar yapıldığını ifade etti.
Toplantıda, terörün her biçimi ve tezahürüyle mücadele etmek için birlikte çalışmaya devam etme ve sınır ötesi saldırılar dahil olmak üzere, Suriye'nin egemenliğini ve toprak bütünlüğü ile Suriye'ye komşu ülkelerin ulusal güvenliğini tehdit eden ayrılıkçı gündemlere karşı mücadeledeki kararlılık yinelendi. Suriye'nin çeşitli yerlerinde farklı isimler altında faaliyet gösteren terör örgütlerinin ve bağlı kuruluşlarının sivil tesislere saldırıları kınandı. Bu kapsamda geçtiğimiz hafta içinde PKK/PYD terör örgütünün Afrin'in doğusunda sığınmacı kampına düzenlediği topçu saldırıların da gündeme geldiği öğrenildi. Suriye'nin kuzeydoğusundaki PKK/PYD'nin öz yönetim girişimleri ile bu örgütü destekleyen ABD ve DEAŞ karşıtı uluslararası koalisyonun eylemleri isim verilmeksizin kınandı. Bu bölgede sürekli güvenlik ve istikrarın ancak ülkenin egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün korunması temelinde sağlanabileceği konusunda anlaşma sağlandı. Terörle mücadele bahanesiyle gayri meşru özyönetim girişimleri de dahil olmak üzere, sahada yeni gerçeklikler yaratmaya yönelik tüm girişimlerin reddedildiğinin kaydedildiği ifade edildi. PKK/PYD terör örgütünün yasadışı petrol işletmeciliğine ve elde ettiği gelirlere karşı tutum yinelendi. Yine PKK/PYD'nin kontrol ettiği alanlarda da sivillere yönelik her türlü baskısı da dile getirildi. Görüldüğü gibi terörle mücadele konusunda, genel olarak Türkiye'nin ortaya koyduğu ve PKK/PYD etrafında gelişen bir sorunsalı ifade ettiği mücadele alanı işaret edilmiştir.
Suriye ihtilafına taraf olan Türkiye, Rusya, İran ve Suriye Astana görüşmelerinin yapıcı rolüne prensip olarak vurgu yapmakla birlikte bu ihtilafın çözümü için ortak bir zeminde buluşmakta zorlanıyor. Buna neden olan temel faktörler arasında Suriye'nin maksimalist talepler ile Ankara'nın garantör rolüne itirazı ve Suriye'deki Türk askeri varlığından duyduğu rahatsızlık yer almaktadır. Suudi Arabistan gibi Körfez ülkelerinin Beşar Esad'ın İran'a olan bağımlılığını azaltması için ortaya koyduğu yaklaşımdan kaynaklanan bölgesel siyasi iklim, Esad için hem iktidarını elinde tutacağı hem de Suriye ihtilafında etki aparatı olarak kullanacağı dayanak oldu. Suriye'nin Mayıs ayı başında yeniden Arap Birliğine kabul edilmesiyle birlikte, Esad Rejimi siyasi bir fırsat yakaladığını düşünerek bu fırsatı özellikle Türkiye ile normalleşme sürecinde sahadaki zayıflığının üstesinden gelebilecek şekilde kullanmaya çalıştırmaktadır. Türkiye'deki seçim atmosferini de bir fırsat olarak gören Esad Rejimi, geçtiğimiz ay Moskova'da düzenlenen görüşmelerde normalleşmeyi Dışişleri Bakanı seviyesinde dile getirmişti. O dönemde Türkiye ile normalleşmenin ön şartı olarak TSK unsurlarının Suriye'den çekilmesini öne süren Suriye, Astana görüşmelerinde bu tavrından geri adım atmadığını göstermiştir. Ayrıca normalleşmeye ilave olarak Suriyeli sığınmacıların geri dönüşleri ve terörle mücadelede ortak hareket için de TSK unsurlarının Suriye'den çekilmesini şart koşmaktadır. Astana'da düzenlenen son görüşmelerde Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Eymen Susan, Ankara'nın Suriye'nin kuzeybatısındaki muhaliflerin kontrol alanlarından topraklarından güçlerini çekmesini talep ederek bunun mültecilerin dönüşü, terörle mücadele ve ikili ilişkilerle ilgili teknik görüşmeler için ön koşulları olduğunu ifade etmiştir.
Esed Rejiminin maksimalist yaklaşımı Astana Sürecinin barışçıl müzakerelere evrilmesine engel olmaktadır. Bu bakış açısı aynı zamanda siyasi kurnazlıkla bir taraftan ülkenin her santimini geri alacağını iddia ederken Suriye'yi parçalanmışlık riskiyle karşı karşıya bırakmaktadır. Bu yaklaşım, Türkiye'yi olgunlaşmamış bir normalleşme sürecine zorlamaktadır ve Türkiye'nin PKK/PYD ve diğer terör örgütlerine karşı verdiği mücadeleye ve sığınmacıların geri döndürülmesi projesine karşı bir tehdittir. Zira, sahada askeri varlık olmadan bunların hiçbirinin gerçekleşmesi mümkün görünmemektedir. Öte yandan, TSK'nın Suriye'deki varlığı Suriye'deki siyasi çözüm için de bir katalizör görevi görmektedir, bu da Türkiye'nin garantörlük rolüyle doğrudan ilgili bir durumdur.
Suriye ile prematüre bir normalleşme Esed Rejimi karşıtı muhalif gruplar için de bir rahatsızlığa neden olacak ve siyasi çözümü geciktirecektir. Öte yandan, olgunlaşmamış bir normalleşme PKK/PYD terör örgütüne yaşam alanı sağlayacak ve gelecekte Suriye'nin teşvikiyle bu örgüt Türkiye'ye her zamankinden daha kuvvetli ayrılıkçı bir ideolojik söylem ihraç etmeye cüret edebilecektir. Hasılı, Esed Rejimi Türkiye'den Suriye'nin kuzeyindeki etki alanını güvensizlikleştirmesini talep etmektedir. Suriye'nin taleplerinin aksine, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyindeki harekât alanlarını genişletmesi hem terör örgütlerini topraksızlaştırıp etkisizleştirecek hem sığınmacılar için ilave güvenli alan oluşturacak hem de Türkiye'nin garantör rolünü pekiştirerek siyasi çözümü hızlandıracaktır. Bunun için TSK ve SMO'nun Suriye'deki mevcut varlığı yeterli, harekât etkililiği de muktedirdir.