Stratejik sularda dünya savaşları

İnsanlığı kan ve gözyaşına boğan trajedilerle yüz yüze getiren Batılı ülkelerin körüklediği küresel savaşlar, yakın dönemde stratejik sulara sıçradı. Aynı zamanda küresel ticaretin neredeyse tamamının su yollarından sağlandığı süreçte son bir yılda sular hızla ısınıyor.

1

Sadece ticaret değil hidrokarbon aramalarının günden güne denizlere uzandığı süreçte buna paralele olarak rekabetin jeoekonomik ve jeostratejik dengelenmelerinde sert fırtınalar kendini gösteriyor. Özellikle son bir yılda Doğu Akdeniz’de artan hareketlilik ve ülkelerin bu bölgeye yönlendirdiği gerek askeri gerek keşif amaçlı filolar ülkeler arası bir rekabetten öte küresel bir savaşın üstü kapalı göstergelerini oluşturuyor.

Dahası Karadeniz’den Doğu Akdeniz’e, Kuzey Kutbu’ndan Kızıldeniz’e ve oradan Hint Okyanusu açıklarına bir birinin kıvılcımını ateşleyen gelişmeler üst üste yaşanıyor.

Dünya genelinde gittikçe kızışan küresel ticaret savaşları uluslararası sularda cereyan ediyor. Küresel ticaretin yüzde 90’nın su yolları üzerinden yapıldığı hidrokarbon aramaların dünya sularına kaydığı dönemde bu savaşın jeoekonomik ve jeostratejik dengeler üzerinden gerçekleşen sürtüşmelerinin çıkardığı kıvılcımlar dikkatlerden kaçmıyor.

Özellikle son bir yılda bir domino etkisi altında Kuzey Kutbu’ndan, Karadeniz’e; Doğu Akdeniz’den Kızıldeniz ve Hint Okyanusu açıklarına; oradan Güney Çin Denizi ve Pasifik’e kadar denizlerde birbirini tetikleyen gelişmeler yaşanıyor.

KAN KOKUSU ALAN ÜLKELER

Küresel ısınmadan kaynaklanan Kuzey Kutbu’ndaki buzulların çözülmesi yeni su yollarını ve deniz yatağındaki hidrokarbon ağırlıklı maden zenginliklerinin paylaşımı meselelerini gündeme getirdi. Tıpkı Doğu Akdeniz sıcak sularında baş gösteren paylaşım meselesi gibi… Zira Kıbrıs’a bağlı karasularında keşfedilen hidrokarbon zenginlikler bölgede hak iddia eden ülkelerin iştahını kabartırken büyük enerji şirketleri ellerini ovuşturuyor.

Diğer yandan merkez noktasını Kırım’ın oluşturduğu Ukrayna ile Rusya arasında dozajı gittikçe artan gerilim, Karadeniz’de durmadan stres biriktiriyor. Bölgede artan gerilimi yakından takip eden ABD ise boş durmayarak Romanya’daki askeri varlığını sağlamlaştırıyor. Buna ek olarak NATO’ya bağlı gemiler bölgede daha fazla kol geziyor.

STRATEJİK SULAR ISINIYOR

Kızıldeniz ve Basra Körfezi’nde ise durum çok farklı değil. Körfez ülkeleriyle birlikte başta yine ABD olmak üzere İngiltere ve Çin gözlerden kaçmayan bir rekabetin içinde ve bölgede ciddi bir hareketlilik yaşanıyor. Öyle ki İngiltere, 1971’den sonra bölgedeki en büyük askeri üssünü Körfez’e hâkim konumdaki Umman’da açmak için gün sayıyor.

Gelelim Güney Çin Denizi’ne… Burası ise Washington ile Pekin arasında bir bilek güreşine sahne oluyor. Son dönemede Çin’in kırmızı çizgi olarak duyurduğu Tayvan Boğazı’ndan ABD’ye bağlı donanma gemileri üç kez geçiş yaptı. I. Dünya Savaşı öncesi manzarayı andıran bütün bu gelişmeler Batılı ülkelerin bir kez daha su yollarını kontrol etme çabası içine girdiklerini gözler önüne seriyor. Geçmişte Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla bütün uluslararası dengelerin yerle bir olması gibi bugün Kuzey Kutbu’nda açılması muhtemel bir su yolu, küresel çaptaki bütün politik ve ekonomik hesapları alt üst edecek bir potansiyel gerilimi biriktiriyor.

ÜLKELERİN YENİ ASKERİ ÜSSÜ KUTUPLAR

Geride bıraktığımız eylül ayının sonlarında ajansların son dakika haberi olarak geçtiği gelişmeyle deyim yerinde ise yer yerinden oynarken bu gelişme uluslararası jeostratejik dengeler ciddi biçimde sarstı. Neydi o gelişme: Rusya’nın Kuzey Buz Deniz rotasını kullanan Venta Maersk adlı bir kargo gemisinin izlediği seyir küresel dengeleri adeta yeniden belirleyecek etki uyandırmasıydı. Çünkü Doğu Asya’daki Vladisvotok limanından yola çıkan gemi, 37 gün sonra Rusya’nın St. Petersburg şehrine vardı ve böylece eldeki verilere göre tam 8 bin kilometre daha az yol kat etti. Bu ne demekti: ABD’nin kontrol edemediği bir güzergâhta Çin ile Avrupa arasında yeni bir ticaret yolunun boy göstermesi ve son birkaç yıldır üstü kapalı da olsa Arktik bölgesine kim sahip olacak savaşının artık görünür hale gelmesiydi. 

Böyle bir ortamda haliyle Rusya bölgeye en uzun sınıra sahip ülke olma avantajını kullanarak onlarca askeri üs kurarak stratejik üstünlüğü sağlamaya çalıştı. Bu hamleye NATO’dan cevap gecikmedi ve Soğuk Savaş sonrası düzenlediği en büyük tatbikatı Kuzey Kutbu’nun batı çıkışını kontrol eden Norveç’ten başlattı. 

Büyüklüğü ile dikkat çeken Trident Juncture 2018 adılı 25 Ekim-7 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilen NATO tatbikatına 29 üye ülkeden 50 bin asker, 150 uçak, 60 gemi ve 10 bin araç katıldı.

KERÇ BOĞAZI

Karadeniz’de muhtemel bir gerilimin ne tür sonuçlara yol açabileceğini kasım ayının son haftasında Ukrayna ve Rusya arasında stratejik bir konuma sahip Kerç boğazı sebebiyle yaşanan restleşmede gördük. Bir savaşa evrilmesine ramak kalan gerilimli süreçte iki taraf arasında 2014 yılında baş gösteren ve Moskova’nın Kırım’ı ilhakıyla ileri boyutlara taşınan gerilimin Karadeniz’e taşması su yollarındaki hareketlilikte yeni bir dönem açtı.

KARADENİZ

Rusya’ya karşı NATO’nun 7 müttefikle Mayıs ayında Romanya merkezli gerçekleştirdiği Karadeniz’deki en büyük tatbikatı “Deniz Kalkanı 2018” (Sea Shield 2018) bu bölgedeki rekabeti boyutlarını ortaya çıkardı. NATO ve ABD’nin Karadeniz semalarında gözlem uçuşlarını artırdığı bölgeden gelen bilgiler arasında ve bu çerçevede Rus Hava Kuvvetleri’yle sıcak karşılamalar yaşanıyor.

DOĞU AKDENİZ

Son dönemde Kıbrıs adası karasularında keşfedilen hidrokarbon rezervleri dünyanın en eski su yollarından biri olan Doğu Akdeniz’in değerini kat be kat artırdı. Bütün dünyanın gözünü diktiği o rezervler sayesinde 1,5 milyon dolar değere ulaşan Akdeniz’de Türkiye’nin karşılaştığı tehditler ise bir beka mücadelesine dönüşmüş durumda. ABD ve İsrail’in akıl hocalığına soyunduğu ve Mısır, Güney Kıbrıs ve Yunanistan şeytan üçgeninde harekete geçen şer güçler hem Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) hem Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan haklarının aleyhinde petrol ve doğalgaz arama çabalarına hız vermiş durumda.

KIZILDENİZ VE BASRA KÖRFEZİ

Kızıldeniz ve Basra Körfezi’nde ise durum çok farklı değil. Körfez ülkeleriyle birlikte başta yine ABD olmak üzere İngiltere ve Çin gözlerden kaçmayan bir rekabetin içinde ve bölgede ciddi bir hareketlilik yaşanıyor. Öyle ki İngiltere, 1971’den sonra bölgedeki en büyük askeri üssünü Körfez’e hâkim konumdaki Umman’da açmak için gün sayıyor.

GÜNEY ÇİN DENİZİ

Bu bölge ABD ile Çin arasındsa sıkı bir rekabete sahne oluyor. Son dönemede Çin’in kırmızı çizgi olarak duyurduğu Tayvan Boğazı’ndan ABD’ye bağlı donanma gemileri üç kez geçiş yaptı. I. Dünya Savaşı öncesi manzarayı andıran bütün benzer gelişmeler Batılı ülkelerin bir kez daha su yollarını kontrol etme çabası içine girdiklerini gözler önüne seriyor.

KUZEY BUZ DENİZİ

Rusya’nın Kuzey Buz Deniz rotasını kullanan Venta Maersk adlı bir kargo gemisinin izlediği seyir küresel dengeleri alt üst etti. Çünkü Doğu Asya’daki Vladisvotok limanından yola çıkan gemi, 37 gün sonra Rusya’nın St. Petersburg şehrine vardı ve böylece eldeki verilere göre tam 8 bin kilometre daha az yol kat etti.

ABD’NİN BUZ KIRAN GEMİSİ

Kutuplarda sular ısındıkça bölgedeki stratejik üstünlüğü kimselere kaptırmamak ve yeni sömürü politikalarına zemin hazırlamak için ABD donanması harekete geçti. İlk etapta Kongre’den yeni buz kıran gemisi için onay alan donanmadaki bu kıran gemisi sayısı önümüzdeki günlerde 8’e çıkarılacak. Ancak Rusya’nın aynı kategoride 40 adet gemisi mevcut.

Bölgede seyrüsefer güvenliğini kontrol bahanesiyle “Arktik Kalkanı” adını verdiği operasyonunu başlatan ABD, İskandinav ülkeleriyle askeri işbirliğini genişletme çabası içine girdi.

Bu esnada bir zamanlar denizlerde sahip güçle küresel bir hegemonyaya sahip olan İngiltere de boş durmadı ve İngiltere Savunma Bakanı Gavin Williamson, yeni Arktik strateji kapsamında, Norveç’e 800 deniz piyade ve özel kuvvet askeri göndereceklerini duyurdu. İngiltere bu hamlesinin gerekçesini ise yeni strateji doğrultusunda Rus denizaltılarının faaliyetini daha etkin biçimde izleme, tüm tehditlere zamanında ve yerinde yanıt verme olarak açıkladı.

KARADENİZ’DE FIRTINALI SÜREÇ

Ülkeler açısından Karadeniz hâkimiyeti veya kontrolü, Avrupa kıtasından tutun da (özellikle Balkanlar ve Orta Avrupa) Doğu Akdeniz, Güney Kafkaslar ve Ortadoğu’nun kuzey kısımlarına varıncaya kadar son derece stratejik bölgelere çok rahat nüfuz edebilme imkânı elde etme anlamı taşıyor.

Karadeniz üzerinde ciddi stres biriktiren bölgeye münhasır bu durum NATO’nun stratejik belgelerinde altı çizili dururken son dönemde Atlantik ittifakının faaliyetlerini artırdığı gözlemleniyor.

Bu faaliyetlerin en başına NATO’nun 7 müttefikle mayıs ayında Romanya merkezli gerçekleştirdiği Karadeniz’deki en büyük tatbikatı “Deniz Kalkanı 2018” (Sea Shield 2018)’i not edebiliriz.

Bunun yanı sıra NATO ve ABD’nin Karadeniz semalarında gözlem uçuşlarını artırdığı bölgeden gelen bilgiler arasında ve dahası bu çerçevede Rus hava kuvvetleriyle sıcak karşılamalar yaşanıyor.

RUSYA VE UKRAYNA RESTLEŞMESİ

Karadeniz’de muhtemel bir gerilimin ne tür sonuçlara yol açabileceğini Kasım ayının son haftasında Ukrayna ve Rusya arasında stratejik bir konuma sahip Kerç Boğazı sebebiyle yaşanan restleşmede gördük. Bir savaşa evrilmesine ramak kalan gerilimli süreç iki taraf arasında 2014 yılında baş gösteren ve Moskova’nın Kırım’ı ilhakıyla ileri boyutlara taşınan gerilimin Karadeniz’e taşması su yollarındaki hareketlilikte yeni bir dönem açtı.

Kerç Boğazı’ndan geçmek isteyen altı Ukrayna gemisinden üçüne el koyan Rusya, yirmiden fazla Ukraynalı denizciyi de tutuklayarak Moskova’daki bir cezaevine hapsetti. NATO’yu müdahaleye çağıran Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroşenko’ya verilen “Zaten oradayız” cevabı bölgedeki gerilimin bir çırpıda varabileceği noktayı göstermesi bakımından önemliydi.

Kırım Karadeniz hâkimiyeti ve sıcak denizlere açılma stratejisi açısından Rusya için altın değerinde bir öneme sahip iken stratejik doğalgaz ve enerji hatlarının Karadeniz üzerinden Avrupa ve diğer coğrafyalara taşınması da bölgeyi bir başka açıdan değerli kılıyor. Moskova’nın sırf bu sebeplerden dolayı Ankara ve kıyıdaş ülkeler için istenmeyen gerilimlere yol açacak adımlarına karşı Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü’nün canlandırılması ve etkin bir mekanizmaya dönüştürülmesi gerekiyor.

DOĞU AKDENİZ’DE ATEŞ HATTI

Son dönemde Kıbrıs adası karasularında keşfedilen hidrokarbon rezervleri dünyanın en eski su yollarından biri olan Doğu Akdeniz’in değerini katbekat artırdı. Bütün dünyanın gözünü diktiği o rezervler sayesinde 1,5 milyon dolar değere ulaşan Akdeniz’de Türkiye’nin karşılaştığı tehditler ise bir beka mücadelesine dönüşmüş durumda. ABD ve İsrail’in akıl hocalığına soyunduğu ve Mısır, Güney Kıbrıs ve Yunanistan şeytan üçgeninde harekete geçen şer güçler hem Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) hem Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan haklarının aleyhinde petrol ve doğalgaz arama çabalarına hız vermiş durumda.

Şer güçlerin Türkiye’yi oyun dışı bırakacak tarzda Doğu Akdeniz’i parselleme gayretine karşılık Türkiye yerli ve milli gemileriyle kendi arama faaliyetlerine başlamış durumda. Bu çerçevede Barbaros Hayreddin Paşa Araştırma Gemisi, Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgelerinde ve Kıbrıs açıklarında Türk donanması caydırıcı koruma kalkanı altında çalışmalarını yürütüyor.

Diğer yandan Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın Doğu Akdeniz’de herhangi bir oldubittiye müsamaha gösterilmeyeceğinin altını kalın çizgilerle çizmesinin ardından Türk donanmasının modernizasyonu ve yeni gemi inşa çalışmalarına hız kazandırıldığı biliniyor.

Türkiye’nin bu kararlı mesajı başta ABD olmak üzere bölgedeki rezervlere göz diken diğer bütün ülkelereydi. Zira bu mesajı öncesinde Amerikan Exxon firması, Kıbrıs’ın güneyinde yer alan tartışmalı 10’uncu parselde, tam da KKTC’nin 35. kuruluş yıl dönümünde Türkiye’ye meydan okur şekilde arama çalışmaları başlattı. Bu küstah çıkışı cevapsız bırakmayan Türkiye Barbaros’u Türk savaş gemileri eşliğinde 10’uncu parselin bitişiğinde bulunan bir başka tartışmalı alan olan 4’üncü parselde arama çalışmaları başlattı. Türkiye böylece güçlü bir tonda “Uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımı korumaya hazırım” karşılığını verdi.

(Diriliş Postası)