Seçim sonrası CHP: Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur

Kemal Bey'in görevde kalmak için yapabileceklerinin sınırının olmadığını herkes tüm açıklığıyla müşahede etmiş durumda. Parti içi liderlik mücadelesinin en menfî sonucu ise şudur; Meclisteki en büyük ikinci parti ve ana muhalefet partisi konumundaki CHP kendi sorunlarıyla uğraşmaktan Türkiye siyasetine odaklanamamaktadır.

Açık Görüş - Dr. Yunus Şahbaz/ Kırıkkale Üniversitesi

14 Mayıs seçimlerinin üzerinden üç hafta, 28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin üzerinden bir hafta geçti. Seçim sonuçları Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Cumhur ittifakı için kesin bir galibiyete işaret ederken aynı oran ve derecede muhalefet için de bir hezimete delalet etmektedir. Zira muhalefet sadece seçimi kaybetmedi; seçimlerden önce ince hesaplarla, masa başı aritmetik kurgularla inşa ettiği bütün stratejisinin çöktüğüne şahit oldu. Böylesine sert bir çöküş aynı zamanda moral ve motivasyon yönünden de muhalefet kanadının toparlanması zor bir sürece girdiğini göstermektedir.

Türkiye'de özellikle son 20 yıldır hemen her seçim sonrasında yaşadığımız şeylere tanık oluyoruz. Bir yanda seçimi kazanan tarafın hızla yeni döneme hazırlandığı, ulusal ve uluslararası pozisyon alışların buna göre yeniden tanzim edildiği bir süreç var. Diğer tarafta ise seçim sonuçlarının etraflı bir muhasebesini dahi yapmadan kendi aralarındaki mikro iktidar mücadelelerine başlamış muhalefet kanadını izliyoruz. Elbette bir başarısızlık sonrasında birtakım sorgulama ve ithamların olması kaçınılmaz ancak bu şekilde erken başlayan hizipçilikle de seçim sonuçlarının sağlıklı bir değerlendirmesinin yapıldığını söylemek çok mümkün değil.

En büyük kaybeden

Parti yönetimine tenkitler ve parti içi tartışmaların en çok yaşandığı parti kuşkusuz CHP olacaktır. Zira CHP ve lideri Kemal Kılıçdaroğlu bu seçimin en büyük kaybedeni. Elbette İYİ Parti ve genel anlamda Millet İttifakı da bu seçimi kaybetti. Ancak bilhassa Kemal Bey'in durumu diğerlerinden daha fazla hassasiyet teşkil etmektedir. Zira seçimlere giderken uygulanan tüm muhalif strateji, aday gösterme süreçleri büyük oranda Kemal Bey'in tercihleriyle şekillendi. Kemal Bey adeta tüm muhalefet bloğunu kendi adaylığını meşrulaştırmak, bunun zorlaştığı yerlerde de dayatma yapmak suretiyle kabul ettirmek şeklinde bir strateji izledi. Nitekim birçok tenkide, İYİ Parti'nin direnmelerine rağmen de son anda adaylığını kabul ettirmeyi başarabildi.

Dolayısıyla muhalefet açısından bu seçim sonuçlarından sorumlu tutulacak kişilerin en başında Kemal Kılıçdaroğlu gelmektedir. Bu husus sadece ana muhalefet lideri genel başkanı olduğu için değil millet ittifakına büyük oranda kendisi yön verdiği için böyledir. Bu sebeple de seçim sonuçları kabaca belli olmaya başladıktan hemen sonra Kemal Bey'in istifasına yönelik yoğun bir baskı oluşmaya başladı.

Kemal Kılıçdaroğlu CHP genel başkanı olarak girdiği bütün seçimleri kaybetti. Hatta öncesinde kaybedilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde partisinin adayı da kendisiydi. O halde bariz bir şekilde siyaseten başarısız bir lider olduğu rahatlıkla söylenebilir. Ancak Kemal Bey'in seçimler genelindeki bu başarısızlığı parti yönetimi söz konusu olduğunda geçerli değil. Zira parti içerisinde kendisinin adeta tartışılmaz, tartışılması teklif dahi edilemez liderliğini peyderpey konsolide etmiş durumda. CHP'nin başına geldiği ilk günlerde kendisinin göreve gelmesinde de büyük desteği olan Önder Sav'ı diskalifiye etmekle başladı bu süreç. Akabinde de parti içinde kendisine kem söz söyleyen hemen herkesi partiden bir şekilde tasfiye etti. Mevcut durumdaki parti yönetimi, delegeler ve hatta il-ilçe başkanlarının Kemal Bey aleyhine bir beyanatta bulunması dahi söz konusu olamaz. Zira hemen hepsi partideki makam ve görevlerini Kemal Bey'e borçlu. Üstelik CHP tabanının çokça eleştirdiği isimleri bile parti organlarında görevlendirdi. Böylelikle de kendisine son derece sadık bir parti politbürosu meydana getirebildi. Bu politbüronun birçok üyesinin de Kemal Bey'in adaylığı sürecinde onu en hararetli destekleyen isimler olması eşyanın tabiatının bir gereğiydi.

Değişim beklemek muhal

Dolayısıyla CHP'de bir değişim beklemek şu an için muhal görünüyor. Zira Kemal Bey 28 Mayıs'tan sonra, hatta 14 Mayıs'tan sonra, yani henüz ikinci tur seçimleri yapılmamışken bile açıklamalarıyla bence büyük oranda parti içi konsolidasyonu sağlamayı amaçlıyordu. 28 Mayıs'tan sonra ise hem kameralar önüne çok az çıktı hem de bu çıkışlarında hiç de yenilmiş bir lider edasıyla konuşmadı. İstifa edip etmeyeceğine dair sorulara da geçiştirmeli cevaplar verdi. Kemal Bey'in az çok çözebildiğimiz stratejisi olayları soğumaya bırakmak, sonuna kadar beklemek ve son anda bir dayatmayla nihai kararını vermektir. Parti yönetimindeki değişim taleplerinde böyle bir yol izleyeceği anlaşılıyor. Nitekim kendisi dışındaki tüm MYK üyelerinin istifa etmesi biraz ortamı sakinleştirmeye yönelik bir adım olarak değerlendirilebilir.

Öte yandan CHP'nin kendisi dışındaki tüm yöneticilerini ve hatta üyelerini bile değiştirse bu durum onun konumunu meşrulaştırmaya kifayet etmeyecektir. Zira alınan yenilginin sorumlusu bizatihi kendisi ve kendisinin verdiği kararlardır. Sürecin Kemal Bey'in istifasına kilitlenmesi ise muhalefet ve özellikle de CHP için olumlu bir durum değil. Böyle olunca muhalefet seçim sonuçlarının analizini yeteri kadar yapamıyor. Diğer bir deyişle, parti içi hizip mücadelesi vermekten seçmen kararlarını anlamlandırmaya fırsat bulamıyor. Kaldı ki, kısa bir süre sonra da mahalli idareler seçimleri var. CHP'nin bu seçimler öncesinde enerjisini büyük oranda parti içi mücadelelere hasredeceği anlaşılmaktadır.

Millet ittifakının geleceği

Kaldı ki, Kemal Bey ve CHP üzerinden yaşanan tartışmaların millet ittifakının diğer bileşenlerinin de işine geldiği söylenebilir. Zira bu seçimde küçük partiler oylarının çok üzerinde bir vekil kazandılar. Bu durum zaten bu partilere kerhen katlanan CHP seçmenini daha fazla kızdırdı ve adeta biriken bir öfke var. Bu öfke varken millet ittifakının hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etmesi çok daha zor görünmektedir. İYİ Parti kanadından gelen açıklamalar da ittifakın bittiği yönünde ama henüz bunu söylemek için erken. Fakat önümüzdeki dönemde hiçbir şey olmamış gibi hareket edilmesinin de imkânsız olduğunu söyleyebiliriz.

Ayrıca şöyle bir husus da var; Kemal Bey'in bazı çıkışlarının da ittifak içerisindeki küçük partilerin liderlerinin önerileriyle şekillendiği biliniyor. Bir başka deyişle, Kemal Bey'in çok tartışılan ve kendi tabanından da tepki çekmesine sebep olan çıkışlarında da küçük parti liderliğinin mesul tutulması imkân dahilinde. Bu da ittifakın bundan sonraki seyrini zorlaştıran bir diğer unsur olacaktır. İYİ Parti kanadı ise girdiği iki seçimde nerdeyse aynı oyu almış ve aynı sayıda vekil çıkarmış olmanın muhasebesini yapacaktır. O halde yerel seçimlere kadar ittifak devam etse bile mevcut kombinasyonlarla ilerlemesi çok daha zor olacaktır. Bunun yerine CHP ve İYİ Parti'nin öncülüğünde ve karar almada bu iki partinin ağırlığının olacağı bir yapıyla devam edilebilir.

Rasyonel bir durum tespiti

Dolayısıyla muhalefetin seçim sonuçlarını birtakım şaibeli ifadelerle nitelendirmekten vazgeçip gerçekçi ve rasyonel bir durum tespiti yapması gerekmektedir. Seçim sonuçlarından sonraki manzara bunun şimdilik pek imkân dahilinde olmadığını gösteriyor. Bunun yerine CHP liderliği üzerinden yürüyecek mücadele muhalefet gündemini daha fazla meşgul edecektir. En azından yerel seçimlere kadar bu mücadeleden bir netice çıkacağını söylemek ise çok mümkün değil. Zira Kemal Bey'e muhalefet eden kesimin favori aday konumundaki Ekrem İmamoğlu net bir duruş göstermekten ziyade imalarla, dolaylı açıklamalarla sürece dahil olmaya çalışmaktadır. Bu noktada böyle bir tavrın CHP liderliğini zorlamaya kifayet etmeyeceği açıktır. Bunun yerine Kemal Bey muhalif liderlere vaat ettiği cumhurbaşkanlığı yardımcılığı gibi İmamoğlu ve parti içi muhalefete de parti yönetiminde söz sahibi olma, genel başkan yardımcılığı gibi makamlar vererek bu süreci atlatmayı deneyebilir. En nihayetinde ise Kemal Bey'in görevde kalmak için yapabileceklerinin sınırının olmadığını herkes tüm açıklığıyla müşahede etmiş durumda.

Bütün bu parti içi liderlik mücadelesinin en menfî sonucu ise şudur; Meclisteki en büyük ikinci parti ve ana muhalefet partisi konumundaki CHP kendi sorunlarıyla uğraşmaktan Türkiye siyasetine odaklanamamaktadır. Demokrasilerin skalasını ve seviyesini yükselten unsurlardan biri de etkili bir muhalefet olgusudur. Bu anlamda CHP tarihi boyunca çoğunlukla muhalefette kalmış ancak etkili bir muhalefet olgusunun gereklerini yerine getirmekten de hep uzak olmuştur. Bu uzaklıkta kuşkusuz parti başkanlığını terk etmeyen liderlerin ve bitmek bilmeyen parti içi hizipçilik hareketlerinin büyük rolü vardır. Dolayısıyla CHP'de bir değişim beklemektense 'benim oğlum bina okur, döner döner yine okur' formatında bir geleceğin bizi beklediğini söylemek mümkün görünmektedir.