İHA
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç; Adalet Bakanlığı, Bahçeşehir Üniversitesi ve İletişim Başkanlığı koordinasyonunda Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampüsü'nde düzenlenen Adalet ve Medya İlişkisi Paneli'ne katıldı. Adalet olmadan toplumlarda huzur, barış, refah ve düzenin sağlanamayacağını belirten Altun, "Günümüzde pek çok alanda olduğu gibi adalet arayışları, hak arama mücadeleleri de medya sayesinde gerçek zamanlı olarak kamuoyu gündemine taşınıyor" ifadesini kullandı.
MEDYA TOPLUMUM SESİDİR
Medyanın hiç kuşkusuz bu sürecin önemli bileşenlerinden biri olduğuna dikkati çeken Altun, sözlerini şöyle sürdürdü: "Medya, modern dönemde toplumsal adalet ve bireylerin hak arayışları açısından merkezi önemi haiz bir kurumdur. Medya, adaleti tehdit eden ve toplumsal vicdanı zedeleyen olaylara karşı toplumun sesi ve adaletin savunucusu olmak durumundadır. Fakat önümüzdeki soru şudur; nasıl bir medya? Hakikat zemininden ayrılmayan bir medya. Hakikati merkeze alarak toplumsal adalet için mücadele eden bir medya. Medya bunu yaptığı takdirde hem toplumsal adalet arayışları için hem de bireysel hak ve adalet arayışları için merkezi önemdedir. Her şeyden önce medya, demokratik toplumlarda hesap verilebilirliği temin eden en önemli vasıtalardan biridir."
YARGISIZ İNFAZ YAPILIYOR
Medyanın hak ihlallerini duyurması gerektiğini belirterek yargılama sürecinin şeffaf ilerlemesine katkı sağlaması gerektiğini söyleyen Altun, "Yargı sürecinde eksik ve yanlış bilgilerle taraflı haber yapma, önyargı oluşturma, kamuoyunda yargısız infaza sebep olabilmektedir. Sansasyon yaratma ve reyting kaygısıyla teyit edilmemiş, editoryal süreçten geçmemiş bilgilerin hızla, alelacele servis edilmesi, bunların da popülerlik kazanmış sosyal medya hesaplarından paylaşılması toplumda infial yaratabilmektedir" dedi.
YANLIŞ BİLGİ HIZLA YAYILIYOR
Günümüzde adalet-medya ilişkisini etkileyen bir diğer faktörün ise dijital iletişim dönemi ve sosyal medya platformları olduğunu vurgulayan Altun, şöyle devam etti: "Sosyal medya platformları, konvansiyonel medya araçlarına nazaran etkileşim ve popüler olma kaygısı nedeniyle dezenformasyonun, yanlış bilgilerin daha hızlı yayıldığı mecralar. Sosyal medya platformları siyasi ve ticari kaygılarla da sıklıkla manipüle edilen bir yapıya sahip. Dijital mecraların manipülasyona açık yapısı, yargılama süreçlerinde, masumiyet karinesinin hiçe sayılarak linç kültürünün yaygınlaşmasına sebep oluyor. Sözüm ona sosyal medya mahkemeleriyle, yargısız infazlarla, dijital linçlerle yargı aleni şekilde baskı altında tutulmaya çalışılıyor."
SOSYAL MEDYA SUÇ İŞLEME ALANI DEĞİL
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, panelde yaptığı konuşmada şunları söyledi: "Vesayetçi ruhu ortadan kaldırmaya yönelik çabalara rağmen anayasamızda küçümsenemeyecek reformları hayata geçirdik. Eleştiri sınırını aşmayan düşünce açıklamalarının suç teşkil etmeyeceğini düzenledik. Sosyal medya özgürlük alanı. Düşünce ve ifade özgürlüğünün de bir sınırı var. Bu sınır kendi görüşüne göre bir sınırlama değil. Bu sınırlama evrensel hukukta da var. Bu sınırlar içinde düşünce ve ifade özgürlüğünün sonuna kadar yanındayız. Sosyal medya bir suç işleme alanı değildir. Biri suç fiili sosyal medyada gerçekleşti ise bunu düşünce özgürlüğü olarak kabul edemeyiz. Reesen soruşturmaya tabii ise yargı buna el atar. İnsan onurunu korumak adaletin en önemli unsurudur. Sosyal medyada suç işlenmesinin önüne geçebilmek bugünkü teknolojik imkanlarla çok da kolay olmuyor. Uluslararası sosyal medya şirketlerinin, ağ sağlayıcılarının Türk hukukuna, kanunlarına uyma zorunluluğu var."