1
AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, PKK'nın Suriye'deki varlığı 1979'da terörist elebaşı Abdullah Öcalan'ın Suriye'ye kaçmasıyla başladı. Bu tarihten sonra teröristlerin katılımıyla birçok konferans ve kongreyi Suriye'deki kamplarda gerçekleştiren Öcalan, PKK'yı yaklaşık 19 yıl boyunca Suriye'den yönetti.
Dönemin Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed, PKK'nın Irak'ın kuzeyine yerleşmesi ve İran'ın terör örgütünü desteklemesi süreçlerine aracılık yaptı. Şam yönetiminin PKK'ya katılan Kürtleri askerlikten muaf tutması ve 1990'larda ise PKK içindeki Suriyelilerin, örgütte en büyük grup haline gelmesi, bu desteğin boyutunu gösterdi.
Adana Mutabakatı'nın ekim 1998'de imzalanmasıyla Öcalan Suriye'den sınır dışı edildi ancak Hafız Esed'ın 10 Haziran 2000'de hayatını kaybetmesi sonrasında yerine oğlu Beşar Esed'in geçmesiyle PKK-Suriye ilişkisi yeniden Türkiye aleyhine işlevsel hale geldi.
PKK/KCK'nın Türkiye'ye karşı beslenmesi, örgüt mensuplarının Suriye'deki kamplarda eğitilmesi, örgütün güvenli bölgesinin Suriye olması karşılığında terör örgütünün Suriye'de tehdit olmaktan çıkarılmasını hedefleyen Esed rejiminin, bu amaç doğrultusunda terör unsurlarını Türkiye'ye ihraç ettiği ortaya çıktı.
Esed rejimi, bir yandan PKK/KCK'yı ülkesi içerisinde güçlendirip beslerken bir yandan da örgütle anlaşarak Kürtlere karşı baskıcı ve ayrımcı bir politika izledi ve uzun bir süre süre sınır bölgesinde yaşayan Kürtlere nüfus kağıdı düzenlemekten dahi kaçındı.
Suriye'de başlayan iç savaşın ilk aşamalarında ise çeşitli Kürt gruplar Suriyeli muhaliflere destek verdi. Gelecek Hareketi lideri Mişel Temo gibi isimler ön plana çıkarak rejim karşıtı ayaklanmanın parçası olmaya başladı. Mişel Temo'nun ölümünün ardından Esed aleyhtarı Kürt grupların tasfiye süreci hızlanarak dengeler değişmeye başladı.
Ayrıca PYD/PKK, iç savaşın ilk aylarından itibaren muhalif grupları temsil etme iddiasıyla kurulan Suriye Ulusal Konseyi’ne (SUK) mesafeyle yaklaşıp Suriye muhalefeti ile ilişkilerini hep sınırlı düzeyde tutmaya gayret gösterdi. Buna karşılık Esed rejimi ise PYD/PKK'nın Suriye Kürtleri arasında örgütlenmesini kolaylaştırdı.
Suriye'de rejim değişikliğini savunan Kürt siyasi parti ve grupların ayrı bir örgütlenmeye gitme ihtiyacı üzerine 26-27 Ekim 2011'de Erbil’de toplanan muhalif Kürt hareketleri, Kürt Ulusal Konseyini (KUK) oluşturdu. Ancak PYD/PKK, KUK üyesini tutuklayarak muhalif gruplar ile hareket etme yönünde karar alan Kürt hareketlerini sindirmeyi başardı.
Bazı kaynaklara göre, rejim muhalifi Kürtler zemin kaybederken Esed rejimiyle ilişkileri iyi tutan PYD/PKK ön plana çıkmaya başladı. Bizzat PYD/PKK yöneticisi Salih Müslim'in de ifade ettiği gibi, rejimle örgüt arasında "örtülü" bir anlaşma olduğu görüntüsü oluştu.
Ayrıca, 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşının yol açtığı kaos ve otorite boşluğunda Esed rejiminin desteği, PKK/KCK terör örgütünün ülkenin kuzeyinde "PYD" adı altında hızla örgütlenmesine, silahlı militan sayısını artırmasına ve idari yapılar teşkil etmeye başlamasına zemin hazırladı. Merkezi Kamışlı olan PYD/PKK, 2011 yılı boyunca Afrin, Ayn el-Arap ve Haseke bölgelerinde etkili bir şekilde örgütlendi.
Hapishanelerdeki PYD/PKK mensuplarını serbest bıraktı
Bu süreçte Esed rejimi ilk etapta geçmişte tutuklayıp serbest bıraktığı ve ülkeye girişini yasakladığı PYD/PKK yöneticisi Salih Müslim'i Suriye'ye davet edip hapishanelerdeki terör örgütü mensuplarını serbest bırakmaya başladı. Bu kapsamda olayların başlangıcında hapishanede bulunan yaklaşık 700 PYD/PKK mensubu salıverildi.
Müslim'le gerçekleştirilen görüşmelerin ardından örgütün Suriye'deki varlığı desteklenerek PYD yapılanması çerçevesinde ülkedeki siyasi ve silahlı faaliyetleri serbest bırakıldı.
Konuya ilişkin araştırmalara göre, rejim ve PYD/PKK işbirliği bağlamında yaklaşık 900 kadar PKK'lı, Suriye'nin kuzeyine gelerek YPG'nin ana omurgasını oluşturdu.
Suriye’nin kuzeyini, bölgeyi muhaliflerden arındırması şartıyla PYD/PKK'nın ellerine bırakan Esed rejimi, Temmuz 2012'den itibaren de Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Afrin, Ayn el Arap ve Kamışlı bölgelerinden kuvvetlerini çekerek bu bölgelerin kontrolünü PYD/YPG'ye devretti.
Bunun yanı sıra 2012 sonundan itibaren Esad rejimi, Kamışlı, Derbesiye, Malikiye ve Türkiye sınırındaki YPG militanlarına silah ve mühimmat desteği sağladı. YPG'nin kontrol ettiği bölgelerde rejime bağlı maaşlı kişilerin çalışmaya devam ettikleri ve Suriye'nin petrol bölgesi olan Rimelan'dan elde edilen gelirden PYD/PKK'nın da pay aldığı da ortaya çıktı.
Öte yandan Esed rejimiyle olan ilişkisini devam ettiren ve Haseke kentini rejime bağlı güçlerle birlikte yöneten PYD/PKK, DEAŞ terör örgütünün Ayn el Arap'ı kuşatması sonrasında ise ABD'den silah ve hava desteği almaya başladı.
PYD/PKK, ABD ve Esed rejimiyle olan ittifak ilişkisinden yararlanarak elinde bulundurduğu kantonları birleştirme çabası içerisine girdi. Örgüt, Tel Abyad bölgesini alıp burada yaşayan Arapların ve Türkmenlerin bir kısmını etnik temizliğe maruz bıraktı, Cezire'den Ayn el Arap'a bir hat oluşturdu.
ABD ile kurulan ilişkiler ve rejimin kapalı nitelikteki destekleri kendisini daha sonra Rakka ve Menbiç operasyonlarında da gösterdi.
ABD, 2014'te DEAŞ'ın ele geçirdiği Rakka'yı kurtarmak için 6 Kasım 2016'da "Fırat'ın Gazabı" adıyla bir operasyon başlattı. Söz konusunu operasyona PYD/PKK karadan müdahale ederken ABD'de de hava desteği sağladı. Benzer şekilde 2014'ten itibaren DEAŞ'ın kontrolünde olan Menbiç kentinin kontrolü de 31 Mayıs 2016'da başlayan ve yaklaşık 70 gün süren hava destekli operasyon sonucu 13 Ağustos 2016'da Suriye Demokratik Güçleri (SDG) adı altında PYD/PKK kontrolüne geçti.
Türkiye'nin DEAŞ ve PYD/PKK terör örgütüne yönelik olarak başlattığı "Fırat Kalkanı Harekatı" sürecinde de Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Özgür Suriye Ordusu'nun (ÖSO) Fırat Nehri'nin batısında bulunan Menbiç şehrine ilerlemesini engellemek için bölücü terör örgütü tekrar Esed rejimi ile anlaşmaya vardı ve şehrin batı bölümü doğrudan Esed rejimine devredildi.
PYD/PKK'dan "Afrin" teklifi
Zeytin Dalı Harekatı sırasında da PYD/PKK tarafından, Afrin'in rejime teslim edilmesini içeren bir anlaşma teklif edildiği ve sözde rejimin Afrin'i korumak için harekete geçmesinden memnuniyet duyulacağına ilişkin açıklamalar yapıldığı, açık kaynaklara yansıyan bilgiler arasında yer aldı.
"Başka bir patrona yanaşır"
Yıldız Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mehmet Akif Okur, konuya ilişkin AA muhabirine yaptığı değerlendirmede, Öcalan'ın uzun yıllar Suriye'de ikamet ettiğini ve bu süreçte de terör örgütü kadrolarını yetiştirdiğini anlattı.
O dönemde PKK'nın Suriye'ye karşı bir örgütlenme kurmadığına işaret eden Okur, Öcalan yakalandıktan sonra ABD'nin Irak'ı işgalinde Ortadoğu'da dengelerin değişmesi üzerine "PYD"nin kurulduğunu anımsattı.
Rejimin örgütle bütünüyle bağını koparmadığına dikkati çeken Okur, "Her boyutta bu işbirliğinin sürdüğünü görüyoruz. Yer yer gerilimler, çatışmalar olsa da temelde rejim PKK'yı hem Suriye'yi dengeleyecek güç olarak görüyor hem de zorda kaldığında elinde tuttuğu yerleri devredebilecek bir aktör olarak bakıyor. Afrin'de de bunu görüyoruz." diye konuştu.
Terör örgütünün Afrin konusunda pazarlık yaptığını hatırlatan Okur, "Örgüt aslında Suriye'de bulunan Türkiye hariç hemen hemen her güçle ilişki kuruyor. Bazılarıyla yoğun, bazılarıyla daha gevşek. Bu sayede şartlar, dengeler değiştiğinde kendisine yeni sahipler, yeni patronlar arayışında." değerlendirmesinde bulundu.
Okur, PYD/PKK'nın Rusya ile de ilişkilerini sürdürdüğünü dile getirerek şöyle devam etti:
"PKK, rejimle irtibatını koparmamış, gelecekte statüsünü rejime teslim edeceğini düşünüyor. Gelecekte elinde tuttuğunu tam bir kazanıma dönüştürmek için yer yer çatışmalar da yaşıyorlar. Bunu Deyrizor bölgesinde gördük. Hukuki statüsünü tescil ettirmek için kullanacağı kaynaklara rejim doğrudan el koymak istedi, rejime karşı çatışmaya girdiler ama aynı günlerde Afrin'de işbirliği yapıyorlardı. Fırat'ın doğusundan gelen militanlarının Afrin'e geçişine rejim izin veriyordu. Dolayısıyla genelde münasebetlerini sürdürüyor ama özelde istediği bir bölge var. O bölge ile ilgili meseleler söz konusu olduğunda ABD'lilerin desteği ve isteği ile çatışabiliyorlar. Yer yer sınırlı çatışmalar var."
PYD/PKK'nın gözünün bir taraftan ABD'de, bir taraftan da Rusya'da olduğunu anlatan Okur, Türkiye'nin eylemlerinin, bu iki güce de ne kadar güvenip güvenemeyeceği konusunda bir iç muhasebe yaptırdığını aktardı.
Okur, Türkiye ile ABD arasındaki son temasların da örgütü tedirgin ettiğine işaret ederek, "Türkiye ve ABD'nin bir noktada anlaşabileceği fikri PKK'lıların zihnine girerse onlar ABD'lileri de rahatsız edecek şekilde başka bir patrona doğru yanaşmaya başlayacaktır. Bu da Türkiye'nin ABD üzerindeki diplomatik baskılarının karşılık bulmasını daha da kolaylaştıracaktır." ifadelerini kullandı.