Prizren'de beş yüz yıldır dalgalanan Türkçe bayrağı

Prizren Türk edebiyatına, yetiştir­diği çok sayıda müellifle katkıda bulundu. Nitekim şehir, Selanik, Saraybosna, Üsküp, Yenişehir Fener, Manastır ve Belgrad'ın ardından Rumeli'de yetiştirdiği 61 şairle en çok şair yetiştiren şehirler sıralamasında yedinci sırada yer alır. Sözü edilen bu kadronun en eskileri, yani burada Türkçe şiiri başlatanların öncüleri, bir şairler ailesi olan Neharî, Suzî ve Sa'yî adlı üç kardeş ile yeğenleri Mü'min'den olu­şan kadrodur.

Star/AcıkGorus

Mustafa İsen/ Yazar

Dünyanın kadim yazı dillerinden biri olan Türkçe, yetiştirdiği önde gelen kalem erleriyle bin yıldan beri Dünya uygarlığına katkıda bulunmanın keyfini sürüyor. Nitekim geçtiğimiz yıllarda Yusuf Has Hacib'in (d.1020-ö.1070), Kaşgarlı Mahmud'un (d.1008-ö.1090), Edib Ahmed Yükneki'nin (12. yy) hayatları ve eserlerinin binli yıllarını kutladık.

Doğudan batıya yürüyen Türkçe bayrağı Balkanlarda da 15. yüzyıldan itibaren gönderde dalgalanmaya devam ediyor. 14. yüzyılda fethedilmeye başlayan Balkanlarda, fethi izleyen yıllarda planlı şehirler kurulmuş, bunun neticesi olarak da buralarda kurulan medrese ve tekkeler eliyle oluşan bir Türk edebiyatı doğmuştur. Bölgenin bu anlamda önemli şehirlerinden biri de Prizren'dir.

Verimli ovası ve önemli ulaşım aksları ortasında bulunması dolayısıyla eski bir yerleşim merkezi olan Prizren, 1455 yılında Fatih Sultan Mehmed tarafın­dan fethedildi. İzleyen yıllarda şehre Türk nüfus yerleştirildi, ardından yerel halktan Müslüman olanlarla Prizren ve çevresi çok güçlü bir İslamî karaktere büründü.

61 ŞAİR YETİŞTİ

Bu konumuyla Prizren Türk edebiyatına da yetiştir­diği çok sayıda müellifle katkıda bulundu. Nitekim şehir, Selanik, Saraybosna, Üsküp, Yenişehir Fener, Manastır ve Belgrad'ın ardından Rumeli'de yetiştirdiği 61 şairle en çok şair yetiştiren şehirler sıralamasında yedinci sırada yer alır. Sözü edilen bu kadronun en eskileri, yani burada Türkçe şiiri başlatanların öncüleri, bir şairler ailesi olan Neharî, Suzî ve Sa'yî adlı üç kardeş ile yeğenleri Mü'min'den olu­şan kadrodur.

Neharî, Suzî ve Sa'yî adlı bu üç kardeş Mahmud adlı birinin oğlu olup Molla Hamdî'nin kız kardeşinin oğullarıdır. Bu isimler aldıkları iyi eğitimden sonra şehrin ilk entelektüel kadrosunu mey­dana getirdiler. Kardeşlerin büyüğü olan Suzî (d. 1465 ?) eğitimini burada tamamladı. Sonra Rumeli şehirlerine seyahatler gerçekleş­tirdi. Derviş meşrep şairleri yanlarında bulunduran akıncı beyi Mihaloğlu Ali Bey'in (ö. 1500) maiyetine katıldı. Onun Bosna yöresine yaptığı savaşlarını manzum olarak kaleme aldı. Ali Bey'in ölümünden sonra bir müddet oğlu Mehmed Bey'in (ö. 1510) yanında bulundu. Sonra ayrılıp memleketi Prizren'e döndü. Burada İlyas Hoca Mahallesi'nde Bistrica Çayı (Akdere) kenarında bir mescid ile medrese ve çay üzerine köprü yaptırdı. Ömrünün sonuna kadar kendi mesci­dinde imamlık ve medresesinde öğretmenlik yaptı. Suzî Çelebi, Yavuz Sultan Selim tarafından (d.1512-ö.1520) yaptığı iyi işler takdir edilerek kendisine verilen temliknâme ile Prizren yakınlarındaki Grajdanik Çiftliği'ni, bu mescit ile medresesinin yönetimi için vakfetti. Prizren'de vefat etti (ö. 29. Ekim 1524) ve kardeşi Neharî ile birlikte mescidin yakınında­ki bahçeye defnedildi. Mescid ve bahçedeki aileye ait mezarlar günümüzde de mevcuttur.

Suzi Camii ve köprüsü

Kardeşlerin bir diğeri olan Neharî (ö. 1523), öğrenimi sonrası Prizren'de kabiliyetli gençlere şiir, nesir ve kitabet hocalığı yaptı. Kaynaklar, hayatının sonraki bölümünü başkent İstanbul'da geçiren Sa'yî'yi de Yavuz Sultan Selim döneminde vefat etmiş gösterdiğine göre o da diğer iki kardeşi gibi 1520'li yıllarda ölmüş olmalıdır.

Sözü edilen bu tarihlerin bizim açımızdan iki önemli özelliği vardır; birincisi bu isimler Prizren için ilk, bölge için de yine öncü sayılabilecek adlardır. Yani ölüm tarihleri bilinen Neharî (ö.1523) ve Suzî'nin (1524) belirtilen vefat tarihleri bölgede Türkçe'nin varlığının 500. yılına işaret etmektedir. Bu demektir ki Prizren'de 500 yıldan beri bir yazı dili olarak Türkçe bayrağı gönderde dalgalanmaya devam ediyor. Neharî ve Sa'yî'nin kaynaklardaki birkaç beytine karşılık Suzî'nin elimizde bölge tarihini de anlatan çok önemli bir eseri var; Gazavâtnâme-i Mihaloğu Ali Beğ (Akıncı Beyi Mihaloğlu Ali Bey'in Gazaları).

Bir askeri tabir olan akıncılık kuruluş döneminde Osmanlı Devleti'nin hafif süvari birliklerine verilen isimdir. Akıncılar Rumeli'de sınır boylarına yakın yerlerde yani uçlarda oturur, zaman zaman düşman topraklarına akınlar yaparlardı. Akıncı komutanlarını devlet tayin etmekle birlikte hemen daima bu görev, Mihal, Evrenos, Turhan, Yahyalı ve Malkoçoğlu ailelerine verilmişti. Akıncılar günümüzde özel birlikler gibi daima en zor ve insanüstü görevleri ifa ederler. Bu yüzden de akıncılık savaşta her türlü zorluğa göğüs geren ve gerektiğinde gözünü kırpmadan ölüme giden savaşçı manası taşırdı.

Yukarıda sözü edilen serdengeçti akıncı beyleri taşrada oluşturdukları Vardar Yenicesi, Vidin, Yenişehir Fener gibi başkentlerinde akıncılar yanında onları gazaya teşvik edecek, gazanın önemi ve kudsiyetinden söz edecek, onları ruhen besleyecek derviş meşrep şairler de bulundururlardı. Suzî de bu nitelikteki şairlerden biridir.

AKINCI GAZÂLARINI ANLATAN TEK ÖRNEK

Türk Edebiyatında Gazavâtname veya Gazânâme, ordunun akınlarını, savaşlarını, kahramanlıklarını ve zaferlerini, düz yazı ya da şiir biçiminde anlatan edebî türe verilen isimdir. Türünün en önemli örneklerinden biri olan Gazavâtnâme-i Mihaloğu Ali Beğ adlı eser, Fâtih ve Sultan II. Bâyezid devri akıncı beylerinden Mi­haloğlu Ali Bey'in gazalarını anlatır. Gazalar yanında eserde Mihaloğlu Ali Bey'in hayatının diğer önemli olayları da anlatılmaktadır. Bu yüzden eser, Balkan fetihleri açısından ayrı bir öneme sahiptir. Gazavâtnâme-i Mihaloğu Ali Beğ 300'e yakın gazavatnâme arasında akıncı gazâlarını anlatan tek örnek olup Rumeli fetihleri hakkında olduğu gibi akıncı beylerinin hayat tarzları hakkında da doğrudan bilgi veren çok önemli bir kaynaktır. Mesnevi şeklinde manzum olarak kaleme alınan bu çalışmada Sûzî, devrine göre oldukça sade bir dil kullanır. Geçiş bölümlerinde sıradan bir nâzım olarak görülen şair, Ali Bey'den bahsederken coşkulu ve canlı bir üslûp kullanmaktadır. Bunda akınlara bizzat katılmasının tesiri olduğu muhakkaktır. Bu tür eserler, genel olarak tarihî mahiyette ve didaktik olur. Sûzî'ninkinde ise lirizm ön plândadır. Bu eserde Osmanlı devletinin başlangıç aşamasındaki akıncı ruhunu ve akıncıların gazâ psikolojisini açıklıkla görmek mümkündür.

Anadolu'nun fethi sırasında Gazâname türünün ilk örnekleri bu coğrafya için kaleme alınmışsa da Osmanlı Devleti'nin kuruluşunu takip eden dönemde fetihler bütünüyle Balkanlara yönelik olduğu için Gazânâmeler daha çok Rumelili şairler tarafından ve Balkanlardaki fethedilen yerler için yazılmıştır.

Uzun yıllar bir Osmanlı şehri olarak hayatiyetini sürdüren Prizren 30 Mayıs 1913 Londra Antlaşması ile Sırbistan'a terkedildi. Ardından Yugoslavya Fede­ral Cumhuriyeti içinde Kosova Özerk Bölgesi olarak yapılandırıldı. Prizren her durumda, verdiği göçlere rağmen tarihi karakterini korudu. 1999-2000 yılla­rında cereyan eden Kosova Savaşı sırasında bir kere daha sarsıldıysa da bunu da atlattı. Ama aldığı yoğun iç göçlerle çok kültürlü yapısı epey örselendi. Sahip olduğu tarihi karakteri ve son yıllarda Türkiye'nin etkin katılımıyla yeniden restore edilip gün yüzüne çıkan mimari eserleri, daha da önemlisi konuşma ve yazı dili olarak hayatiyetini sürdüren Türkçe ile bu farklı konumunu günümüzde de sürdürüyor. Bugün de şair ve yazarlarıyla Türkçe eser üretimi devam ediyor, musiki, diğer güzel sanatlar ve tiyatro canlılığını sürdürüyor. İşte bütün bu yapı Prizren'de Suzî, Neharî ve Sa'yî ile başladı.

Bu yüzden Prizren'de Türk edebi geleneğini başlatan sözü edilen şairlerin ölümlerinin 500. yıldönümünde hatıralarını yad etmek;

Türkçe'nin Balkanlardaki en eski dil yadigarlarından ve Balkan tarihçiliğinin en karakteristik askeri faaliyetlerinden biri olan akıncılığı bizzat yaşamış biri olarak günümüze taşıyan tek eser konumundaki Gazavâtnâme-i Mihaloğu Ali Beg'i yeniden değerlendirmek;

Bizzat Prizren'de yaşayan bu şairlerin torunlarının ve bölgede etkinliklerde bulunan Dışişleri Bakanlığı, Tika, Yunus Emre, Maarif Vakfı ve Türk ve Akraba Topluluklar Başkanlığı gibi ilgili kuruluşların görevleridir diye düşünüyoruz. Bizden hatırlatması....