İşte Nuri Pakdil'in son röportajı: İslam baştan sona güzelliktir

Türk edebiyatının önemli isimlerinden Nuri Pakdil tedavi gördüğü hastanede 85 yaşında vefat etti. Pakdil, en son röportajını geçen yıl Ezgi Aşık'a vermişti. Pakdil, 'İslam baştan sona güzellik demektir. Yüce Allah bir ayette, “Yaptığınız işi güzel yapın; Allah işini güzel yapanları sever.” buyurmaktadır. Ulu Önderimiz, Yüce Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v), “Allah güzeldir, güzel yapılmış olanı sever” buyurmaktadır. Yüce dinimiz, sonsuz güzelliktir, sınırsız estetiktir' dedi

Türk edebiyatının önemli isimlerinden yazar, şair ve düşünür Nuri Pakdil tedavi gördüğü hastanede vefat etti. Üst solunum yolu enfeksiyonu nedeniyle bir süredir Bilkent'teki Ankara Şehir Hastanesinde tedavi gören Pakdil, 85 yaşında hayatını kaybetti. Yazar Nuri Pakdil verdiği son röportajda gençlere tavsiyelerde bulunmuştu.

İslam düşüncesinin hasta dünyayı kurtaracağını belirten Yazar Nuri Pakdil, “Dünya, tüm yeryüzü, eninde sonunda, İslami düşünceye doğru mutlaka evrilecektir. Başka çaresi kalmamıştır. İslam düşüncesi, hasta dünyayı iyileştirecek tek çaredir. Ben Türkiye’nin, özellikle Ortadoğu için tartışılmaz önemde bir işlevi olduğunu görüyorum.” ifadelerini kullandı.

İşte o röportaj...

Edebiyat dünyasının ‘Yedi Güzel Adam”ı nasıl birleşti? İsmi kim buldu? Yedi Güzel Adam’ın ağabeyi olarak bunları sizden dinlemek isteriz...

“Yedi Güzel Adam” adı, Cahit’in bir şiirinden esinlenilerek, adeta bizim bir simgemiz oldu. Yedi Güzel Adam’ın arkadaşlığı Maraş Lisesi’ndeki öğrencilik yıllarında başlamış, Ankara’da ve İstanbul’da gitgide artarak, yoğunluk kazanmıştır. Şunu vurgulamak isterim: İdeolojimiz ortaktı. Hepimiz sapına kadar İslam devrimcileriydik. Biz her zaman, yazmayı ve düşünceyi önceledik. Zamanla farklı kulvarlarda ilerleyenlerimiz oldu, ama herkes yapmak istediğini en iyi yapanlardandı. Öykü yazan iyi öykücü, şiir yazan en iyi şair, deneme yazan iyi denemeci oldu.

 “YERLİ EDEBİYATIN VAROLUŞ SAVAŞIYDI”

Edebiyat dergisini çıkarırken kullandığınız “yeni sözcükler kullanma” yaklaşımının amacı neydi? Biraz bahseder misiniz?

Bu, Edebiyat’ın çıkış amacıyla bağlantılı bir yaklaşımdı. Biz, yeni kuşaklarla iletişim kurmak istiyorduk. Yerli edebiyatın varoluş savaşıydı bu. Bu varoluş savaşı da yıpranmamış, pörsümemiş, eskimemiş bir dille, gerçekten yepyeni bir söylemle verilebilirdi. Yeryüzündeki tüm inananların birlikteliği yeni kavramlarla, yeni kelimelerle savunulmalıydı. O tarihte kullandığımız dilin şimdi artık günlük dil haline geldiğini görüyorum. Bu da tutumumuzun doğruluğunu kanıtlıyor.

Biz edebiyatı sadece güzel söz üretme eylemi olarak görmedik, görmüyoruz. Edebiyat, bir duruş, bir tutum alış, karşı koyuş, muhalefet aracıdır. Edebiyat dergisi de emek sömürücülerine, kara-siyasaya karşı bir duruş sergilemiştir. Biz yerli düşünceyi, dinimizin ebedî ilkelerini yeni Tu¨rkçe ile insanımıza sunarak; İslam’ın öğretisel, tarihsel, evrensel, özgu¨rlu¨kçu¨, ilerici özu¨nu¨, yeni kavramlarla, yeni kelimelerle ifade ederek bu oyunu bozduk.

“BATILILAŞMAYA KARŞIYIM AMA RUS VE FRANSIZ EDEBİYATINI OKURUM”

Edebiyat klasiklerini okumayı ve klasik Batı müziğini dinlemeyi öneriyorsunuz. Fakat Batı’ya karşısınız? Bu ikilemi biraz açabilir misiniz?

Nuri Pakdil, Batılılaşmaya ve Batı taklitçiliğine karşıdır. Batı’nın edebi değerlerinin, düşünce hareketlerinin okunması, incelenmesi taraftarıyım. Nitekim ben özellikle Rus ve Fransız edebiyatının bütün büyük eserlerini hassasiyetle okumuş bir insanım. Fransızcadan çeviriler de yaptım.

Peki, günümüz yazarları ve şairlerinden kimleri takip ediyorsunuz?

İnsanı anlamaya, insanı yorumlamaya çalışan yazarlara ilgi duyuyorum. Bir yazarı, bir şairi takip edebilmem için, önce o yazarın, o şairin diline özen göstermesi gerekir. İnsanı anlamaya, yorumlamaya çalışması, ele aldığı konuları uygarlık bağlamında değerlendirmesi gerekir.

Size göre yazar toplumsal sorunları hangi ölçüde ve nasıl ele almalı?

Bir yazar ya da şair çalışmalarında toplumsal sorunların hepsine yoğun biçimde eğilmelidir; tüm toplumsal olaylara ve insan ilişkilerine yoğun ilgi göstermelidir. Çağının tanığı olan sanatçı, önce savaşları körükleyen kara-siyasa haydutlarına karşı koymalı, kara-siyasayı besleyen, insanı sömüren kirli mülkiyet ile hesaplaşmalıdır. Şiir, oyun, deneme, öykü, roman, bütün türler, mutlaka yeryüzünün şimdiki veçhesini değiştirmeye yönelik olmalıdır; içerik çok ağırlıklı, çok dayanıklı, çok devrimci öğelerle donatılmalıdır.

“İSLAM BAŞTAN SONA GÜZELLİKTİR”

İslam ile sanat ilişkisi üzerine neler söyleyebilirsiniz?

Sanatın, edebiyatın işlevi, tüm sömürülere karşı durmaktır. En genel anlamda sanata, edebiyata yakın olmakla ve sanatı, edebiyatı savunmakla ortaya koyabiliriz. İslam baştan sona güzellik demektir. Yüce Allah bir ayette, “Yaptığınız işi güzel yapın; Allah işini güzel yapanları sever.” buyurmaktadır. Ulu Önderimiz, Yüce Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v), “Allah güzeldir, güzel yapılmış olanı sever” buyurmaktadır. Yüce dinimiz, sonsuz güzelliktir, sınırsız estetiktir.

Mektup yazmayı çok sevdiğinizi biliyoruz. Bu alışkanlığınızı devam ettiriyor musunuz?

Mektuplar, düşünce ile eylem arasında kurulan köprülerdir. Benim mektuplarım, kendini muhatap kabul eden her insana, sorumluluğu paylaşma, kalemin yükünü üstlenme çağrısıdır. Şimdi de mektup yazmaya devam ediyorum. Gelen bütün mektupları titizlikle cevaplıyorum. Mektuplaşmalarla, ülkü, yeni aşamalara varabilir. Özellikle, insanın eyleminden koparılıp, çevresinden soyutlanıp bir tür yanlışlığa itelenmek istendiği dönemlerinde çok oluyor yazılan mektuplar.

“YERLİ DÜŞÜNCEYİ SAVUNAN YAZARLARI OKUMALIYIZ”

Gençlere ne gibi önerilerde bulunabilirsiniz? Neler okumalılar?

Gençlerimizden mümkün olduğunca hiç kimseyle tartışmamalarını fakat düşünmelerini ve başkalarını da düşündürmelerini istiyorum. Çünkü günümüzde insanlar o kadar yanlış şartlanmalarla parçalanmış durumdalar ki bunları yumuşaklıkla yaklaştırabiliriz birbirine. Bulaşıcı bir hastalıktır, insanın bozulması. Çabuk geçiyor, birinden ötekine bu hastalık. Nasıl geçilir bu salgının önüne? Düşünüyor muyuz? İlk şart düşünmektir. Onun için de ilk işimiz düşünmek olmalıdır. Zaten Kur’an-ı Kerim’de de “Hiç düşünmez misiniz?” ayeti yer almaktadır. Düşünen insan bu niteliği ile her şeye tanık oluyor demektir.

Öncelikle Kutsal Kitabımızı okumalıyız. Kutsal Kitabımız, insana sürekli olarak ruhunun gereksinmelerini duyurmaya çalışır, insanı iç dünyasını yorumlamaya çağırır. Bunun için, Kutsal Kitabımızı okudukça bilincimiz genişler, evrensel boyutlara ulaşır. Evrensel bir görevle yüklü olduğunu anlar insan Kutsal Kitabı her okuyuşunda.

Türkçeye çevrilmiş Batı ve Doğu klasiklerini okumalıyız. Klasik eserler çağların aşınmalarından etkilenmeksizin günümüze değin gelen, hâlâ beğenilen, çağının düşünce yönsemelerini de bir bakıma yansıtan yapıtlardır, klasiklerin okunması onun için gereklidir. Yerli düşünceyi savunan yazarları okumalıyız. Türkiye’nin üzerine çöken yüzyıllık karanlıktan kurtulması için, aydınlık bir Türkiye’nin oluşması için mutlaka okumalıyız.

“HASTA DÜNYAYI İYİLEŞTİRECEK TEK ÇARE O’DUR”       

Düşlediğiniz bir hayalinizi var mı?

Benim büyük düşüm, putun ve putçuluğun olmadığı, İslam ideolojisinin egemen olduğu, barış ve esenlik içinde bir Türkiye görmektir. Yeryüzündeki tüm Müslümanların birliğinin sağlandığını görmektir; Kudüs’ün esenliğe çıktığını görmektir. Dünya, tüm yeryüzü, eninde sonunda, İslami düşünceye doğru mutlaka evrilecektir. Başka çaresi kalmamıştır. İslam düşüncesi, hasta dünyayı iyileştirecek tek çaredir. Ben Türkiye’nin, özellikle Ortadoğu için tartışılmaz önemde bir işlevi olduğunu görüyorum ve bu bağlamda gençlerimize ve geleceğimize hep umutla bakıyorum ve önemsiyorum.

Kaynak: Makas Dergisi