Nasrettin Hoca kimdir, kısaca hayatı nedir? Nasrettin Hoca nerelidir, en komik fıkraları neler?

Ortadoğu ve Orta Asya fıkralarının en parlak ve akılda kalan karakteri Nasreddin Hoca'dır. Bir anekdot kahramanı olarak muazzam bir popülerlik kazandı. Nasreddin'in doğum tarihi bilinmemekle birlikte, Orta Çağ olduğunu varsaymak güvenlidir. Daha kesin olmak gerekirse, araştırmacılar 500 yılını - VIII'den XIII. Yüzyıla kadar - Nasreddin'in kendisi sadece doğduğu astronomik işareti anlatıyor. Dünyada birçok ülke hala Nasreddin'in doğum yeri hakkında tartışıyor. Ve herkes kendi ülkesinin yerlisi olduğunu iddia ediyor.

Nasrettin Hoca, Türkiye'nin ve bazı Akdeniz ve Balkan halklarının bir folklor karakteri, kısa mizahi ve hicivli minyatürlerin ve anekdotların ve bazen de günlük masalların kahramanıdır. Konya'da eğitim gördü. Akşehir'de toprağa verildi. Ülkemizde eşeği olan bu kurnaz yaşlı adam bir halk kahramanı olarak saygı görüyor. Peki Nasrettin Hoca kimdir, kısaca hayatı nedir? Nasrettin Hoca nerelidir, en komik fıkraları neler?

Dünya yüzeyinin merkezini inanılmaz bir doğrulukla belirleyerek topografyaya önemli bir katkı yaptı. Bu keşfin onuruna, Sivrihisar (Türkiye) kenti yakınlarında bir anıt dikildi - Nasreddin, bir küre üzerinde duran bir eşeğe biniyor ve yere bir sopa sokuyor. Topun üzerinde "Dünyanın Merkezi burada" yazısı var. Tüm şüphecilere "İnanmıyorsanız, alanı her yönden ölçerek haklılığıma ikna olabilirsiniz" dediği söylenir.

NASREDDİN HOCA KİMDİR?

Nasreddin Hoca Anadolu Selçuklu dönemlerindeyken Akşehir ile Hortu çevresinde yaşamış olan bir efsanevi kişiliktir. Genel olarak hazır cevaplı ve mizah anlayışı ile haiz bir bilge olarak aksettirilmiş olan hikayeleriyle tanınmış olan, bir bilge şahıs olarak bildirilen kişidir. Nasreddin Hocanın gerçekten de yaşamış olan bir kişi olup olmadığı konusunda farklı görüşler vardır. Nasreddin Hocanın eğer yaşayan bir kişi ise normal hayatındaki kişiliği çok merak edilmektedir. Nasreddin Hoca'nın gerçekte yaşamış olan bir kişi olduğuna dair çeşitli belgeler bulunmaktadır.

Nasreddin Hoca 1208 senesinde Hortu Köyü'nde doğmuştur. Temel eğitimini almasının ardından Sivrihisar'da bir medrese eğitimi almıştır. Babasının ölmesi ile köyüne dönmüş ve burada imamlık görevine başlamıştır. Bir dönem sonra ise Akşehir'e göç etmiştir. Burada derviş olmuş ve Yesevilik, Rufailik ve Mevlevilik yollarında mensup olmuştur. Akşehir'de mülki görevlerde çalışmış ve Akşehir çevresindeki bölgelerde kısa sürelide olsa bulunmuştur.

1284 senesinde Akşehir'de ölmüş ve türbeye gömülmüştür. Nasreddin Hoca'nın adına anlatılan hikayelerin etrafında gelişmiş olan efsanevi kişiliği kendisinin yaşamış olduğu yüzyıl içinde yayılmıştır. Nasreddin Hocanın bilinen kişiliği ve hikâyelerinin yanında aklının eksik olduğunu, aptal biri olduğunu düşündüren hikayelerde bulunur. Zaman içinde dilden dile değişerek yayılan bu hikayelerin hepsi gerçek değildir.

Nasreddin Hocanın kendisine ait olan yazılı kültürün bilinen en eski olan anlatısına 1480 senesinde telif edilmiş olan Saltukname isimli eser bulunmaktadır. Aynı zamanda Povest o Hoco Nasreddine isimli seri olan bir kitap satışı yapılmış olan bir Nasreddin Hoca derlemesidir. Bu eser içinde derlenmiş olan fıkralar, mitolojik unsurlar, özellikler ve içerdiği mesajlar çok sayıda ülkede eğitim ve öğretim de kullanılmıştır. Nasreddin Hocanın birçok cümlesi ile hatırlanmaktadır.

Nasreddin Hoca'nın sözlerinden örnek olarak "parayı veren düdüğü çalar", "el elin eşeğini türkü çağırarak arar" bu sözleri verilebilir. Fıkraları dilden dile dolaşan ve birçok sözü ile hatırlanan efsanevi kişilik Nasreddin Hoca herkesin aklında fıkralardaki gibi kalmıştır.

NASREDDİN HOCA FIKRALARI

Nasreddin Hoca Fıkrası 1: Parayı Veren Düdüğü Çalar

Çocuklar, pazara gelen Nasreddin Hoca'nın etrafını sarmış. "Hoca, bana düdük al!" demiş biri. "Bana da, bana da!" demiş bir diğeri.

Diğerleri de sırayla:

– Ben de düdük isterim!

– Bir tane de bana!, demişler.

İçlerinden sadece biri Nasreddin Hoca'ya düdük parası vermiş. Hoca, parayı alıp pazara gitmiş.

Hoca, akşam pazardan dönünce çocuklar etrafını sarmış. Her biri düdüğünü istemiş. Cebinden bir düdük çıkaran hoca, parayı veren çocuğa vermiş.

Diğer çocuklar hep bir ağızdan bağırmış:

– Hani bizim düdüğümüz?

Nasrettin Hoca gülerek,

– Parayı veren düdüğü çalar, demiş.

Nasreddin Hoca Fıkrası 2: Ya Tutarsa!

Nasreddin Hoca bir gün gölün kıyısına gider. Elinde koca bir kaşık yoğurdu da yanına almış.

Nasreddin Hoca, kaşığındaki yoğurdu göle sokmuş ve yoğurdu göle boşaltmış.

O sırada köylülerden biri onu görmüş ve şaşkınlıkla:

– Hoca ne yapıyorsun, diye sormuş.

Hoca gülümseyerek:

– Gölü mayalıyorum, ne yapayım, demiş.

Adam, Hoca'ya bakmış ve kahkaha atarak:

– Ne diyorsun be Hoca, çıldırmış olmalısın. Koskoca göl hiç maya tutar mı?, demiş.

Hoca gülümsemesini hiç bozmadan:

– Peki ama ya tutarsa, demiş.

Nasreddin Hoca Fıkrası 3: Gönlüm Buna Razı Olmadı

Eşeği ile kasabaya alışverişe giden Nasreddin Hoca; kitap, elma, limon gibi birçok ağır şey almış. Aldıklarını kocaman bir çuvala yerleştirmiş. Çuvalı da sırtına alıp eşeğine binmiş.

Yolda giderken Hoca'yı gören köylüler:

– Ey Hoca, çuvalı niye kendi sırtına aldın?, diye sormuşlar.

Hoca:

– Ne yapayım? Zavallı hayvan zaten beni taşıyor, çuvalı da ona taşıtmaya gönlüm razı olmadı, demiş.

Nasreddin Hoca Fıkrası 4: Vasiyet Etmiş

Nasreddin Hoca bir gün evde otururlarken karısına:

– Hanım iyi dinle, size vasiyetimdir. Ben öldüğümde beni baş aşağı gömün, demiş.

Karısı şaşırmış:

– Hoca o ne demek? Neden böyle bir şey istiyorsun, demiş.

Hoca ciddi bir şekilde:

– Yarın öbür gün kıyamet koparsa her şey ters düz olacak. O zaman ben de düz olarak ayağa kalkabilirim, demiş.

Nasreddin Hoca Fıkrası 5: Bugün Ayın Kaçı

Nasreddin Hoca bir gün bir işi için Konya'ya gitmiş. Yolda giderken bir adam Hoca'yı durdurmuş:

– Pardon Amca, bugün ayın kaçı biliyor musun?, demiş.

Hoca:

– Ne bileyim yahu! Ben buraların yabancısıyım, demiş.

Nasreddin Hoca Fıkrası 6: Onu Kendisi Sanmış

Nasreddin Hoca bir gün yolda giderken bir adamla karşılaşmış. Adamla sohbet etmeye başlamışlar. Bir saat havadan sudan konuştuktan sonra Hoca:

– Kusura bakma arkadaş. Ben seni tanıyamadım, adın neydi?, diye sormuş.

Adamcağız çok şaşırmış:

– Madem beni tanımadın, neden benimle bir saattir sohbet ediyorsun?, demiş.

Nasreddin Hoca:

– Kıyafetlerin benimkine çok benziyordu. Ben de seni ben sandım, demiş.

Nasreddin Hoca Fıkrası 7: Birinin Anası Ağlayacak

Nasreddin Hoca'nın iki oğlu varmış. Oğullarından biri çömlekçilik yaparak geçimini sağlarmış. Hoca bir gün oğlunun yanına onu ziyarete gitmiş. Oğlu dertli bir şekilde:

– Baba çok heyecanlıyım çünkü bütün paramı bu çömleklere yatırdım. Hava güneşli olur da kururlarsa zengin olacağım. Yağmur yağarsa hepsi çatlayacak ve anam ağlayacak, demiş.

Hoca dertli bir şekilde diğer oğluna gitmiş. Oğlu o sırada tarlasında oturmuş düşünüyormuş:

– Ah baba hoş geldin. Bütün paramı bu tarlaya yatırdım. Eğer yağmur yağarsa zenginim ama kuraklık olursa her şeyimi kaybederim ve anam ağlar, demiş.

Nasreddin Hoca eve dönmüş. Sıkıntılı olduğunu gören karısı:

– Ne oldu Hoca canın sıkkın, demiş.

– Asıl dert senin, halini düşün. Çünkü yağmur yağsa da yağmasa da oğlanlardan birinin anası ağlayacak.

Nasreddin Hoca Fıkrası 8: Hamam Bahşişi

Nasreddin Hoca bir gün hamama gitmiş. Ancak içeri girdiğinde kimse onunla ilgilenmemiş, havlu vermemiş, kese yapmamış ve çıkarken "iyi günler" dememiş. Buna rağmen Hoca ona uzatılan bahşiş kutusuna yüklüce bir bahşiş bırakmış.

Bir sonraki hafta tekrar hamama giden Hoca, içeri girer girmez herkes başına toplanmış, ikramlar, havlular ve oldukça fazla ilgiyle karşılanmış. Çıkarken de ona uzatılan bahşiş kutusuna hiç bahşiş bırakmamış.

Hamamcı şaşkın bir şekilde:

– Hoca bu ilgi bu alakaya bu kadar mı bahşiş bırakılır, demiş.

Nasreddin Hoca hemen gülerek:

– Bu geçen haftanın bahşişiydi. Bu haftanın bahşişini zaten geçen hafta vermiştim, diyerek güzel bir cevap vermiş.

Nasreddin Hoca Fıkrası 9: Akıl Sır Ermiyor

Nasreddin Hoca bir gün yolda yürürken iki yüz akçe parasını kaybetmiş. Kaybettiği parasını bulamayan ve çok üzülen Hoca, "ne olur bulunsun" diye dua etmiş.

Aynı zamanda yaşadığı şehrin en zenginlerinden biri uzak diyarlarda bir yerde çıktığı gemi yolculuğunda kötü bir fırtınaya yakalanmış ve "Eğer kurtulursam Nasreddin Hoca'ya iki yüz akçe para vereceğim" diye adak adamış hemen.

Kötü fırtınadan kurtulan adam hemen gelip bu parayı Hoca'ya vermiş. Hoca şaşırmış ve:

– Ey Allah'ım sağ ol. Bu ne dolambaçlı yolmuş, ben parayı ben nerede yitirdim, nerden çıktı. Gerçekten de akıl sır ermiyor, demiş.

Nasreddin Hoca Fıkrası 10: Ben Küçük Yangınlara Karışmam

Murat Ağa Nasreddin Hoca'nın yaşadığı kasabanın en zenginlerinden biriymiş. Ağa hem aklı ve zekası sayesinde zengin olduğunu düşünür, hep kendiyle övünürmüş.

İşine geldiğinde Hoca'ya danışır, işine geldiğinde ise onu dinlemezmiş. Sadece cuma günleri camiye gelirmiş. Murat Ağa'nın üç katlı, kocaman bahçeli ve çok lüks bir evi varmış. Bütün altınlarını ve paralarını da evinin bahçesinde saklarmış.

Cuma günleri camiye gelip de Hoca'nın doğruluk ve dürüstlükle ilgili sözlerini dinlerken işine gelmezse:

– Hoca Efendi, sen dünya işlerine karışma! Din ve dünya işi ayrı, dermiş.

Günlerden bir gün Murat Ağa'nın evinde yangın çıkınca koşarak camiye gelmiş. O sırada herkes öğle namazından çıkıyormuş. Ağa, Hoca'yı görünce:

– Hoca koşun yardım edin evim yanıyor, demiş.

Bunu duyan Hoca durur mu?:

– Bana din işleri ile dünya işlerini ayırmam gerektiğini sen öğrettin. Mesela bu yangın benim asla karışmamam gereken bir dünya işi, demiş.

Nasreddin Hoca Fıkrası 11: Bulmanın Tadı

Nasreddin Hoca bir gün alışveriş yapmaya en sevdiği eşeğini de alarak gitmiş. Eşeğini bir ağaca güzelce bağlamış ve alışveriş yapmaya başlamış. Bir sürü şey alıp eşeğine doğru yürümeye başlamış. Ancak eşeği orada yokmuş.

Hemen bir adam tutarak bağırmasını istemiş:

– Nasreddin Hoca'nın eşeğini kim bulup getirirse; Hoca ona alışveriş çuvallarını, eşeğin semerini ve parasını verecek.

Duyanlar şaşkın bir şekilde:

– Hoca Efendi madem bulunduğunda eşeğini geri vereceksin neden arıyorsun, demişler.

Hoca gülümseyerek:

– Kaybolan şeyi bulmanın tadı başkadır. Her şeyi kaybedeceğimi de bilsem o eşeği bulup çalana geri vereceğim, demiş.

Nasreddin Hoca Fıkrası 12: İp Olur

Nasreddin Hoca'nın yaşadığı köyde yaşayanlar Eyyübi kelimesini bir türlü doğru söyleyemiyorlarmış.

Bazısı Eyip, bazısı İyip, bazıları da İyp diye yanlış bir şekilde söylüyorlarmış.

Buna artık dayanamayan Hoca vaazında:

– Ey komşular sakın ola ki oğlunuz olursa adını Eyyûb koymayın. İnsanlar onu söyleyemez çocuğun adı olur İp, demiş.

Nasreddin Hoca Fıkrası 13: Şu Koca Tasla

Hoca bir gün camide vaaz veriyormuş. vaazında doğru ve dürüst olmanın önemini anlatıyormuş. Bakmış dinleyenler yarı uykulu ve esniyorlar. Öğle vakti olduğu için de hepsinin karnı aç.

Düşünmüş:

– Haydi, toplanın bize gidiyoruz. Etli pilav ve yoğurt yiyelim, demiş.

Herkes hızlıca toplanmış ve eve gelmişler. Hoca karısına:

– Hanım masayı hazırla, hep beraber etli pilav ve yoğurt yemeye geldik, demiş.

Karısı:

– Hoca Efendi ne yaptın? Evde ne, pirinç ne et, ne de yoğurt yok, demiş.

Hoca düşünmüş, taşınmış ve içeri gitmiş ve elinde bir kaşık ve tencereyle gelmiş:

– Kusura bakmayın çocuklar, evde eğer pirinç, et ve yoğurt olsaydı bu kazan ve kaşıkla size ikram edecektim, demiş.

Nasreddin Hoca Fıkrası 14: Ben Sözümden Dönmem

Bir gün Hoca ile komşusu bahçede oturuyor ve sohbet ediyorlarmış.

Komşusu Hoca'ya sormuş:

– Hoca'm, sen kaç yaşındasın?

Nasreddin Hoca derin derin düşünmüş ve ak sakallarını sıvazlayarak:

– Kırk yaşındayım.

Komşusu şaşkın bir şekilde hemen itiraz etmiş:

– Nasıl olur bu Hoca Efendi, 10 yıl önce de sorduğumda aynı cevabı vermiştin, demiş.

Hoca sakince gülümsemiş ve:

– Komşu Efendi ben sözümün eriyim. Sözümden dönmek bana yakışmaz. On yıl sonra da sorsan aynı cevabı vereceğim, demiş.

Nasreddin Hoca Fıkrası 15: Kim Daha Büyük

Köylüler bir gün Nasreddin Hoca'ya sormuşlar:

– Hocam padişah mı büyük, yoksa çiftçi mi?

Hoca hemen cevabını vermiş:

– Tabii ki çiftçi büyük. Çünkü çiftçi buğday yetiştirip vermezse padişah acından ölür.