AK Parti İstanbul Milletvekili ve yazarımız Markar Esayan bugün toprağa verilecek. Esayan için Kumkapı Meryem Ana Patriklik Kilisesi’nde, saat 14.00’da tören düzenlenecek. Feriköy Ermeni Kilisesi Morgu’na kaldırılan Esayan’ın naaşının kiliseye getirilmesinin ardından devlet protokolü uygulanacak. Törene Esayan’ın yurtdışında yaşayan yakınlarının da katılacağı öğrenildi. Tören sonrası Esayan, 15.30’da Şişli’deki Ermeni Mezarlığı’nda toprağa verilecek.
AK Parti Tanıtım Medya Başkan Yardımcısı Orhan Miroğlu, Markar için yazdı.
“Muhtaç olduğumuz kudret...”
MARKAR ESAYAN’IN ARDINDAN.
‘Herkesin bir alt kimliği var. Ben Hıristiyan bir Ermeniyim. Üst kimliğimiz ise Türkiyeliliktir. Bunları birbirinden ayıramazsınız. Vatanımı, komşularımı çok seviyorum. İyi ki bu ülkede doğmuşum, iyi ki Türkiyeliyim. Bana bu sözleri söyleten AK Parti'nin sessiz devrimidir. Çünkü dün bunu böyle hissedemiyorduk.’ (Markar Esayan)
Markar Esayan’ı kaybettik. O bu güzelim ülkede yaşayan milyonların tarihin içinden geçtiğimiz bu ‘tuhaf zamanlarında’ gerçekleştirdiği beyaz devrime ‘amasız, fakatsız’ inanmış bir yoldaşımızdı,başımız sağolsun, kardeşimizin toprağı bol olsun.
Markar’la yolumuz Taraf gazetesinde kesişti. Yıl 2007. Gazeteyi her ziyaret edişimde siyaset ve edebiyat üzerine konuşur sohbet ederdik. O bana yazmayı düşündüğü romanlarından söz ederdi, ben Kürt meselesi üzerine yazdığım ve yazmayı düşündüğüm kitaplardan bahsederdim.
Galiba birbirimizi bir Kürt ve bir Ermeni olarak iyi anlıyorduk. Aslına bakarsanız ortak kitaplara imza atabilirdik belki, ama galiba pür telaş yaşayıp gittiğimiz o günlerde aklımıza gelmedi bu.
FETÖ var mı yok mu bunu hiç bilmeden-bunu o erken zamanda bilmek imkansızdı tabi-attığı manşetler ve yaptığı haberlerle, gazetenin zemininin iyice ayan beyan kaymaya başladığını ilk anlamamız, o gazetede yazı yazan dostlarımız herhalde kabul edeceklerdir, benim ‘PKK’nın Psikolojik Harbi’ üzerine yazdığım yazının yayınlanmaması sonrası oldu. Gazeteden ayrıldım. Yıl 2012’ydi, sonra Markar ve başka arkadaşlar bıraktılar Taraf’ı.
Üç yıl sonra Markar İstanbul’dan, ben Mardin’den milletvekili seçildik.
AKPM’de Partimizi ve Türkiye’yi üç yıl kadar beraber temsil ettik, Markar, Avrupa’yı ve Avrupalılar’ı elbette bizden daha iyi tanıyordu, bu yüzden AKPM çalışmalarında hep bir adım öndeydi.
Olup biten bunca şeyden sonra, toplantılarda yaptığı konuşmaların ve değerlendirmelerin kıymetini şimdi daha iyi anlayabiliyorum.
Daha sonraları, Haziran 2018 seçimlerinden sonra partimizin yaptığı büyük kongrede MKYK üyesi seçildik ve yine ikimiz de Tanıtım-Medya Başkan Yardımcısı olarak görev aldık.
Hayattayken, Türkiye yurtseverliğinden hiç ödün vermeden yaşayan Markar Esayan, yarın son yolculuğuna uğurlanacak.
Markar’ın son yolculuğu; ‘mühürlenmiş zamanlardan’ çıkıp gelmiş bir Ermeni aydınının zamansız ve çok erken ölümünü, ‘mühürlenmiş hüzün’ gibi yaşayan dostlarının, bir dosta, bir kardeşe derin bir vefası gibi yaşanacak,biliyorum.
Dostumuz, arkadaşımız, Markar Esayan, halkının yaşadığı acının ve kederin farkındaydı elbette.
Ermeni aydınlarının Hrant Dink’in yönetimi altında çıkardıkları Agos gazetesine Hrant gibi ve onunla beraber yıllarını vermişti.
1878 Berlin Konferansına kadar tebaa-i sadıka ünvanını kazanmış bir milletin neferi olan Markar tıpkı Hırant Dink gibi bu kanun-u kadimin şuuruna sahipti. Osmanlı Devlet geleneniğinin ne olduğunu idrak edebilmiş bir Ermeni aydını olarak Markar, 1878’den itibaren yaşananların farkındaydı.
Osmanlı’nın zeval çağından; dünya ifsad çevrelerinin istifade ettiklerini biliyordu ve büyük devlet geleneğinden sapıldığının şuurundaydı.
Nedir bu devlet geleneği?
Bu devlet geleneğini kimler inşa ve ihya etti?
Türklüğün nesebi değil sebebi olduğunu bilen Selçuklu ve Osmanlı devlet adamları, bunun şuurundaydılar ve devleti, hakimiyet kurdukları coğrafyaları bu şuurla yönetiyorlardı.
Selahiddin Eyyübi Kürt’tü, Şafiydi. Ancak Hanifi-Maturudi hukukun ifyasıyla Haçlı seferlerini durdurdu.
Gazali Araptı. Ancak Alaaddin Keykubat’a siyasetname yazdı.
Hanifi-Maturidi geleneği bünyesinde oluşan hukukun aleme nizam getireceğini biliyordu.
Nizamülmülk Acemdi, Şaafiydi. Selçukluyu o devlet yaptı. Hanifi- Maturdiliğin altını çizdi. Aleme nizamın nasıl verileceğini yazdı.
Osman Gazi’nin can dostu, nökeri, sağ kolu Harmankaya Tekfuru Mihaloviç Rumdu, Hıristiyandı. Hem kılıcıyla hem duruşuyla bu davayı anlamıştı.
Molla Gürani Kürt’tü-Şafiydi. Osmanlı Devlet hukukunun Şia etrafında değil bu gelenek etrafında kurulması gerektiğini en iyi o biliyordu. Fatih’e hocalık, fetih çağında devlete babalık yaptı.
İdrisi Bitlisi, Yavuz devrinde Hanbeli, Şafii, Ortodoks, Şii,Maruni tüm unsurları bir arada tutacak hukuku inşa ve ihya etti.
Mevlena ve Yunus şiirleriyle katıldılar bu kutlu hukuk bütünlüğüne.
Yukarıdakilerin cümlesi, kılıçtan çok kalem oynatıp Akdeniz’de 19.yüzyıla kadar huzuru ve güveni kelamla sağladılar, Allah’ın tüm kulları için.
Savaş kılıçla kazanılır, fetih kalemle ve kelamla yapılırdı. Önce söz vardı çünkü.
Zeval çağında kâmil bir aydın Cevdet Paşa bunu cilt cilt kitaplarla yazdı. Dört Padişah devrinde devlete hizmet edebilen bu büyük adam Abdülhamit’in o zeval çağında neredeyse tek kâmil sırdaşı ve yoldaşıydı.
Sultan Abdulhamit’in 30 sene Londra sefir-I kebirliğini yapan Musurus Paşa Rum’du, Hristiyan’dı. Bu büyük adam Atina’da Yunan komitacılar tarafından suikaste uğradı, gene de Osmanlılığından taviz vermedi.
Markar tüm bunların idrakindeydi. Bu devlet geleneğinin ne olduğunu anlamıştı.
Tarih öyle yaşanmıştı ki, Osmanlı sonrası ‘dünya düzeninde’ Ermenilerin Ortodoksluğu, Rusya’nın Fransa ve Amerika’nın elinde kalmıştı.
Oysa Ermeni milletinin tek dostları bin yıl birlikte eser verdikleri, şehirleri şenledikleri Hanifi-Maturidi Türkler ve aynı köylerde, aynı şehirlerde kirve oldukları, beraber yaşadıkları Kürtler’di.
Onlar Türk doğulmayacağını ancak Türk olunabileceğini ve bunun da neseple, kanla, kafatasçılıkla olmayacağını biliyorlardı.
Şimdi artık bu devlet zeval çağından Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliği sayesinde çıkmış, Kemal devrini idrak etmiştir.
Bu Kemal devrini, biz çoğu Müslümandan ve yurttaştan çok daha iyi idrak eden bu yoldaşımızı bu geleneğin ışığında, bu geleneği hatırlayarak uğurlayacağız son yolculuğuna.
Bu topraklarda yetişmiş, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, bu toprakların insanını ve doğasını anlatan Ermeni sanatçı ve aydınlarına, ve tabi ki, Markar’ın halkına, dindaşlarına İstanbul’dan bir selam ve başsağlığı mesajı yollayacağız.
‘Çivisini çıkardıkları’ yetmezmiş gibi, vekalet savaşlarıyla yönetmek istedikleri dünyaya, sevgili Markar’ın bu topraklara miras bıraktığı güçlü ve hürmete değer hayat hikayesi üzerinden seslenmeye devam edeceğiz.
Markar’ın hikayesi, bu kısa ömre sığmış o büyük mücadele, ödenen bedeller hatırda kaldıkça, dünyayı ve coğrafyamızı yeniden Lübnanlaştırmayacaklarını haykıracağız hep beraber.
Çünkü biliyoruz ki ‘Kemal çağına’ kaldığımız yerden devam etmek, bizim için en hayırlısı olacak!
Muhtaç olduğumuz kudret, tarihimizde ve Markar kardeşimiz gibi insanların ister Türk, ister Kürt, ister Ermeni, şu bu, herkesin yüreğine dokunan, hayranlık uyandıran ve umut veren hayat hikayelerinde mevcuttur.
Toprağın bol olsun sevgili Markar!