“Kürk Mantolu Madonna” şarkıcı Madonna zannedildi, bu gaf sosyal medyada trend oldu. Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali’nin 1943 yılında yayımladığı bir romanıdır. Funda Özkalyoncuoğlu, kitaptaki 'Madonna'yı ünlü müzisyen Madonna sandı. 'Madonna'nın hayatı bizim için enteresan olabilir' diyen Özkalyoncuoğlu'nu program moderatörü Jess Molho 'Yalnız bu kitap 1943'te yazıldı. Sabahattin Ali bu kitabı asker yıllarında çadırda yazmış' diye uyarınca şaşıran Özkalyoncuoğlu ve programın diğer sunucusu Sena Keçeli'nin 'Madonna var mıydı o zamanlar?' demeleri sosyal medyayı yıktı geçti.
KÜRT MANTOLU MADONNA HAKKINDA İLK DEFA KONUŞTU
Ben konuyu yanlış yerden anlamışım. Ben "Kürk Mantolu Madonna" kitabını okuyalı belki 40 yıl olmuştur. Çok hatırlamıyorum. Bu cahilliğimin bu kadar olay olmasına çok şaşırdım ve kırıldım. Beni kimse savunmadı. Benim 39 yaşında ölen anneme bile küfür ediyorlar. Bunu anlamak mümkün değil. Ben ne yapmışım, hırsızlık mı yaptım, cinayet mi işledim. Ben tarihçi, edebiyatçı değilim. Bir magazin programında yorum yapıyorum. Benim cahilliğim bir işe yaradı; bir ülkenin merhamet ortalamasını ortaya çıktı. Edebiyatseverlerin daha naif daha affedici olması gerekirken beni linç ettiler.
Kürk Mantolu Madonna kimdir nedir ne demektir?
Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali’nin 1943 yılında yayımladığı bir romanıdır.
İlk olarak Hakikat gazetesinde 18 Aralık 1940-8 Şubat 1941 (çıkmadığı günler: 8-10,14,15 Ocak 1941) tarihinde “Büyük Hikâye” başlığı altında 48 bölüm olarak tefrika edilmiştir. Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna’yı ikinci kez askerlik yaptığı Büyükdere’de çadırda yazmış ve günü gününe gazeteye yetiştirmeye çalışmış, romanı yazdığı günlerde attan düşüp sağ kol bileği çatlayınca, kolunu tenekede ısıtılan suya koyup yazmaya devam etmiştir.
Kürk Mantolu Madonna Romanının Ana Fikri Sabahattin Ali’nin sözü her şeyi açıklıyor: ”Dünya’nın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!… Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahlûku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz?”
Kürk Mantolu Madonna Romanı Kahramanları ve Özellikleri Raif Efendi: Asıl kahramandır. Raif Efendi romanın genelinde kendi halinde, sessiz, sakin, ahlaklı ve sıkıntılı olduğu zamanlarda başkalarına belli etmeyen birisidir. Ancak bu sessizliğinin ardında bir kadına duyduğu sevda gizlidir. Rasim: Raif Efendi’nin iş arkadaşı. Raif Efendi’nin gizemini çözmemizi sağlayan karakter.
Kişisel özellikleri Raif Efendi’ye benzer. Maria Puder: Yaşamın kıyısında kendi kendine debelenirken; aşkıyla içindeki tüm gizli güçleri sere serpe yaşamak isteyen; güçlü bir kadındır.
Diğer bir tabirle “Kürk Mantolu Madonna”‘dır. Kürk Mantolu Madonna Romanı Konusu Romanın başkarakterleri Maria Puder ve Raif Efendi’dir. Raif Efendi içine kapanık, melankolik ve dış dünyaya uyum sağlayamamış bir karakterdir. Hayatı boyunca birçok şeye boyun eğmiş, haksızlığa uğradığında bile buna karşı koyamamıştır. Sevmediği bir kadınla evlenmiştir, bir ailesi vardır. Kendi hayatına kendi yön verememiş, başkalarının istediği bir insan olarak hayatını sürdürmüştür. Hayatında gerçekten yaşadığını hissettiği sadece bir anısı olmuştur ve bunu günlüğüne aktarmıştır. 20'li yaşlarında babasının isteği üzerine gittiği Berlin’de, sanata olan ilgisi sayesinde bir sanat galerisine gider. Galerideki tablolar arasında bir sanatçının otoportresini görür ve tablodaki kadını hiç tanımamasına rağmen platonik olarak aşık olur. Bu tablo onda daha önce hiç hissetmediği duygular uyandırır.
Raif Efendi tablodaki portrenin, Andrea Del Sarto tarafından yapılmış “Madonna delle Arpie” isimli tablodaki Madonna’nın portresine benzediğini düşünür. Tabloya o kadar hayran olur ki fırsat buldukça tabloyu görmeye gider, fakat başka gözlerin onu takip ettiğini farketmez. Artık ritüel halini alan bu tabloyu seyretme seansınlarından birinde bir kadın onun yanına gelir. Bu kadın, tablonun sahibi olan sanatçı Maria Puder’dir. Maria, Raif’in tabloya olan hayranlığının farkındadır. Raif ise başta onun kendisiyle alay eden biri olduğunu düşünür. Tablonun sahibi ile konuştuğunu öğrenince ise dünyası bir daha geri dönüşü olmayacak şekilde değişir. Maria’nın karakteri Raif’e göre daha dominanttır. Kendisinin bir erkek gibi özgür yetiştiğini, canı ne isterse onu yaptığını Raif’e anlatır.
Hatta Raif’i de çok naif bulduğunu dile getirir. İkisi bu özellikleri sayesinde birbirlerini tamamlarlar ve uzun süren bir arkadaşlık başlar. Raif Maria’yı çok sevmektedir fakat Maria’nın kendisine olan hislerinden emin olamaz. Yine de onun her istediğini yapmaya çalışır. İkisi beraber rüya gibi günler geçirirler fakat her zaman olduğu gibi bu romanda da hikayenin sonu kötü biter. Bir gün Raif, babasının öldüğünü öğrenir. Ankara’ya dönme kararı alır. Maria ile burada mektuplaşmaya devam edecektir. Bir kaç mektuptan sonra, Maria’nın mektupları kesilir. Raif bunu hayra yormaz ve Maria’nın kendisinden sıkıldığını, vazgeçtiğini düşünür. Raif’in asla bitmeyecek olan kasvetli günleri burada başlar. Sevmediği bir kadınla evlenir. Ancak mektupların kesilmesinden tam on yıl sonra Raif, Maria’nın akrabasını Ankara’da görür. Ondan da Maria’nın öldüğünün haberini alır… Yaşlanıp ölümünün yaklaştığını anladığında, bu güzel günleri kaydettiği defterinin yakılmasını genç iş arkadaşından rica eder. Genç iş arkadaşı da Raif Efendi ile ilgili bu gizemi çözmek ve onu daha yakından tanıyabilmek için defteri okur.
Kaynak: www.wikipedia.org