Haber Global
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, katıldığı bir televizyon programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Programdan öne çıkanlar:
İKİNCİ KARABAĞ SAVAŞI'NIN YIL DÖNÜMÜ
Öncelikle bu 44 günlük mücadeleden sonra elde edilen Karabağ Zaferini tebrik ediyorum. Hem Türkiye, hem de Azerbaycanlı kardeşlerimiz için. Hem de bölge için büyük bir kazanç. Çünkü 30 yıllık dondurulmuş bir ithilaftı bu. Biz bunu yıllarca diyalog yoluyla çözülmesi gerektiğini söylemişti. En son işte geçen sene bu hadiseler başlamadan hemen önce Ermenistan tarafının saldırgan tutumu neticesinde de olaylar bu noktaya geldi.
Karabağ'ın özgürleştirilmesi tamamen bir kazanımdır Azerbaycan topraklarının bütünlüğünü korumak açısından. Bu süreç zarfında Azerbaycan hep sorumlu hareket etti. Saldırgan tutum içerisinde olmadı, uluslararası hukuka göre hareket etti. Haklı olarak elde edilmiş bir zafer var. Burada Türkiye'nin katkısı, iş birliği hep diyoruz ya 'İki devlet, tek millet' bunun örneklerinden bir tanesi oldu.
Hem Türk ordusu, hem Azerbaycan ordusu, bakanlarımız, dışişleri bakanlarımız, bunların üstünde cumhurbaşkanlarımız çok muaazzam bir mesai harcadılar. Dakika dakika takip edildi o zafer. Kolay kazanılmadı, birçok şehit verildi. Neticede büyük mücadeleyle büyük zafer elde edildi.
Zafer bitti, konu kapandı denmedi asla. Şu anda özgürleştirilen Karabağ'ın yeniden inşa süreci devam ediyor. Bir yıl geçti üzerinden, bir yılda alınan mesafeyi görseniz gurur duyarsınız. Sayın Aliyev, bizzat bire bir burayla ilgileniyor. Bütün ekibini de bu yönde çalışıyor.
TÜRKİYE'NİN DIŞ POLİTİKASI
Karabağ zaferinin bir başka boyutu var TSK açısından. TSK asli misyonuna geri döndü, 15 Temmuz Darbe girişimininden 2-3 ay sonra biz Suriye Zeytin Dalı Harekatını yaptık. Hem DEAŞ'a karşı, hem terör örgütlerine karşı Suriye sınırımızı güvence altına almak için son derece başarılı askeri operasyonlar yaptık. Toplam 3 tane yaptık. Bu tasviye hareketinden sonra TSK hastalıklarından kurtulduktan sonra, asıl görevlerinde çok daha etkin, yetkin bir güç haline geldi. Bunun ilk testini Suriye'de gördük. Suriye sınırında çok güçlü bir güvenlik koridoru oluşturduk.
Libya sürecinin seyri değişti. Müdahalemiz sayesinde Libya'da bugün bir hükümet kuruldu. Büyük bir katliam önlendi. Hafter girse binlerce insan ölecekti. Olayın seyri tamamen değişti.
3'üncü önemli müdahalemiz Karabağ Zaferi olmuştur. TSK'nın, dışişleri, istihbarat ve Cumhurbaşkanımızın liderliği sayesinde çok büyük bir başarı elde edildi.
Biz prensipte Ermenistanla normalleşmeye olumlu bakıyoruz. 1992'de bizim Ermenistan ile diplomatik ilişkilerimizi sonlandırmamızın ve sınırı kapatmamızın temel sebebi Karabağ'ın işgal edilmesiydi. Şimdi bu sorun çözüldüğüne göre Ermenistan ile normalleşmemizin önünde bir engel yok aslında. Fakat Karabağ meselesinde halen çözülmesi gereken bazı konular var.
Bir ateşkes imzalandı ama barış anlaşması henüz yapılmadı. Bu barış anlaşmasının yapılması gerekiyor. Bu hem Ermenstan için hem Azerbaycan hem de Türkiye için gerekli bir şey. Barış anlaşması da yapılırsa bu bölgesel istikrara çok ciddi bir katkı sağlar. Teknik olarak çözülmesi gereken konular var. Bunlar eğer doğru çerçeveye oturtulursa çözülmeyecek konular değil. Ermenistan ile normalleşme meselesinde Cumhurbaşkanımızında olumlu açıklamaları oldu, biz bunu destekliyoruz. Ama eşzamanlı Azerbaycan ile de meselelerini çözerek bu yolu kat edersek bu hepimizi rahatlatır.
TÜRKİYE- ABD İLİŞKİLERİ
Bizim ABD ile Obama döneminden beri yaşadığımız iki temel sorun var. Biri Suriye'de PYD'ye verdikleri askeri destek, siyasi destek, medya desteği, finansal destek. İkincisi de FETÖ konusunda bugüne kadar kayda değer bizi tatmin edecek sorunu çözecek adımı atmamış olması.
Obama demokrattı, Trump tam bir anti Obamaydı. Obama'nın altına imza attığı ne varsa hepsini tersine çevirdi. Bir tek bizim konuda adım atmadı. ABD'nin PYD'ye verdiği destek devam etti. FETÖ konusunda da hiçbir şey yapmamaya devam ettiler.
Biden yönetimi geldi, burada da aynı tablo. 3 dönemdir aynı şeyi görüyoruz.
Suriye'de bu politika değişmedi. Bu Türkiye açısından güvenlik meselesi. Bu politikanın mutlaka değişmesi lazım ABD Türkiye ilişkileri açısından. Suriye'nin içini de bölüyor. Şunu hep söyleyenler oldu: DEAŞ'a karşı en etkili mücadele eden grup PYD olduğu için biz onlara destek verdik. Tam tersi, bu desteği siz hangi gruba verseydiniz Suriye'de onlar en etkili güç olurdu. Bu kadar silah desteği, bu kadar finansal desteği hangi gruba verseniz onlar da etkili olacaktı.
ABD NEDEN PYD'Yİ SEÇTİ?
ABD şöyle düşündü. Orta Doğu'da bizim bu tarz bir seküler muhattaba ihtiyacımız var. Sunni İslam üzerinden angaje ettiğimizde DEAŞ gibi radikal taraflara kayabiliyor. Şiilik üzerinden yaptığımızda araya İran meselesi giriyor. Biz bunu daha seküler, batı yanlısı görünen bir grup üzerinden yapabilir miyiz? ABD bütün Orta Doğu politikasını bunun üzerine inşa etti demiyorum ama Suriye bağlamında böyle bir tercihte bulundular. Ve oradan bir terörü romantizme eden şeyler çıktı. DEAŞ barbarlarına karşı savaşan Kürt kadınlar. İyi de PKK'nın ideolojisini desteklemeyen Kürt insanlar da var. Bu grubun seçilmesi özel bir projenin şeyidi. bu Türkiye'ye de bir tehdit unsuru. 7-8 yıl olmuş hala bu politika devam ediyor.
Çıkar hesaplarına uymadığı için tabiki de yapıyor. İkna olmamaları söz konusu değil. Türkiye gibi bir ülkeyi kaybetmenin maliyetini de hesaplamaları gerekir. Suriye ile ilgili, Afganistan, Doğu Akdeniz, Kafkaslarla ilgili bir konu olduğunda koşa koşa Türkiye'ye geliyorlar.
KABİL HAVALİMANI İLE İLGİLİ SON DURUM
Kabil Havalimanı ile ilgili müzakereler devam ediyor. Eğer şartlarda anlaşırsak biz bunu yapabileceğimizi ifade ettik.
Fakat orada temel bir problem, Taliban çok yavaş karar alıyor. Belki ülkenin yönetimini bu kadar hızlı kolay alacaklarını kendileri de beklemiyorlardı. Kendilerini buna adapte etmeye çalışıyorlar.
F-35 KRİZİ
Biz F-35 programının başından beri içindeyiz. F-35 ABD teknolojisiyle üretiliyor ama 11 ülkenin katılımıyla yapılıyor. Bu anlaşma çerçevesinde bize teslim edilmesi gereken 5 tane F-35 bekliyor.
Türkiye Patriot istiyor, verilmediği için S-400 alıyoruz. Biz paramızla patroit sistemi almak istiyoruz. Cumhurbaşkanımız çok kez söyledi bunu Obama döneminde. Bunu nasıl başka NATO ülkesine sattıysanız biz de satın almak istiyoruz. Bize Çin'den, Rusya'dan, Avrupa'dan ve Amerika'dan 4 teklif geldi, 4 sistemle ilgili. Kriterler de belliydi. Ortak üretim, fiyat, teslim tarihi. Çin ile bir görüşmeler oldu, sonra vazgeçildi. Teklifler gelince halen Cumhurbaşkanımızın blöf yaptığını zannettiler. s-400 konusu ciddiye binince, ehvah demeye başladılar. Neticede s-400'ü almak zorunda kaldık, aldık.