HDP'deki tecavüze sessiz kaldılar... İki yüzlülüğe sert tepki

TÜRGEV Yönetim Kurulu Başkanı Fatmanur Altun, HDP Mardin Milletvekili Tuma Çelik'in tecavüz skandalı sonrası sessiz kalan kesimlere sert tepki gösterdi. Altun '''Politik doğruculuk' denen iğrençlikle bu kadar mı beyniniz yıkandı? Sesiniz çıksın!'' ifadeleri kullandı.

TÜRGEV Yönetim Kurulu Başkanı Fatmanur Altun HDP'li Milletvekili Tuma Çelik'in tecavüz skandalı sonrası sessiz kalan kesimlere sert tepki gösterdi. 

Altun kendisine yöneltilen "Dindar-muhafazakar bir milletvekili, sanatçı yahut işadamı böyle bir şey yapmış olsa aynı şekilde tepki verir misin" sorusuna verdiği yanıtı sosyal medya hesabından paylaşarak konuyla ilgili ikiyüzlüğe ve çifte standarda dikkat çekti. 

Fatmanur Altun “'Politik doğruculuk' denen iğrençlikle bu kadar mı beyniniz yıkandı? Sesiniz çıksın!" ifadelerine yer verdiği paylaşımında şunları söyledi:

"Geçenlerde STK çalışmalarındaki paydaşlarımızdan biri şiddet, tecavüz, kadın/çocuk hakları konularında samimiyetimi ölçmek istercesine örneğin dindar-muhafazakar bir milletvekili, sanatçı yahut işadamı böyle bir şey yapmış olsa aynı şekilde tepki verir misin, dedi. Şöyle cevap verdim: Eğer benim mahallem de bahsi geçen türde iğrençliklere destek olur ve bu konuda sol-sekülerler gibi ısrarlı olursa ben öyle bir mahalleyi terk ederim. Ancak bugüne kadar ki örneklerden hareketle şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; böyle bir olaya adı karışan kişiyi/kurumu önce biz terk ederiz. En tepkisiz kalmış halimizde bile kişinin/kurumun arkasından çekiliriz, bırakırız sol-sekülerler istedikleri gibi dövsünler. Hatta o da yetmez sol-sekülerle birlikte döver, o kişiyi paçavraya çeviririz."

"Türkiye'de bugüne dek en çok konuşulmuş taciz olayı olan Ensar vakasında dindar-muhafazakarların aklına kurumu korumak gelmedi mesela. “Çocuklarımıza zarar gelmiş, kurum kimin umurunda” refleksi hemen devreye girdi. Ensar Vakfı bir taraftan seküler-dindar her cenahtan üzerine yağan tepkilerle boğuşup atılan taşlarla kafası yarılırken bir taraftan da mağdurların haklarını korumak ve sapığın cezalandırılmasını sağlamak için harekete geçti. Ensar Vakfı bizzat davaya müdahil oldu. Vakfın Başkanı da dahil olmak üzere 30’un üzerinde avukat mağdur vekili olarak davayı takip etti. Sapığa 508 yıl ceza aldırmadan da işin peşini bırakmadılar."

"Bütün bunlar olurken sol-sekülerler Ensar vakfını dinlene dinlene dövdüler. Yetmedi bütün dindar-muhafazakarları çocuk tecavüzcüsü ilan ettiler. Hala vakfın adını her hak mücadelesini sulandırmak, mümkün olan her fırsatta dindar muhafazakarlara saldırmak için şifre kelime gibi kullanıyorlar. Öyle ki tarihte çok az kelime böyle kirletilebilmiştir. Ensar Vakfı bu olayda kendisini korumak için parmağını bile oynatmadı."

"Dindar-muhafazakarlarda da siyaset zarar görür, iktidara laf gelir düşüncesini bırakın, kendi tarafını korumaya dair en ufak bir motivasyon bile oluşmadı. Aksine boyunları büküldü. Saldırgan adına utandılar. Bir sapığın iğrenç suçu yüzünden bu ülkedeki bütün dindar insanlar yıllar boyu seslerini çıkarmadan dayaklarını yediler. Ancak bütün dindarlar tecavüzcü diye diye insanların midesini alt üst edenlerin zamanla ne kadar ikiyüzlü ve bir o kadar da tehlikeli oldukları ortaya çıktı."

"İstek Vakfı’nda beş yaşında çocuğa tecavüz davasında besleme medyaları da kanaat önderleri de sanatçıları da hak dernekleri de sustu. Konuşmaya çalışanları da susturdular. Çocuğun avukatı sesini duyurabilmek için olayı sosyal medyaya taşımak zorunda kaldı. Mücadelesi hala sürüyor. Zengin, ünlü bazı kişilerin ensest ve çocuk tacizi iddiaları ortaya saçıldı, sustular, susturdular. Sanatçılarının, medya yüzlerinin kadın şiddeti haberleri ayyuka çıktı, sustular, susturdular. Tanınmış akademisyelerinin, yazarlarının neredeyse kadın tacizi ağı kurdukları ortaya çıktı, sustular, susturdular."

"Şimdi ittifaklarına ait milletvekillerinin suçlandığı iki büyük olay daha ortalıkta dolanıyor. Birinde bir kadın çok ağır şekilde dövülerek hastanelik ediliyor. Diğerinde de seçim çalışması esnasında bir kadına tecavüz ediliyor dayak yiyen kadın daha sonra ifadesini değiştirip dolaba çarptım demeye başlıyor. Tecavüz kurbanı kadının ise başka bir kadın milletvekili tarafından susturulmaya çalışıldığı iddiası ile midemiz iyice bulanıyor. Bütün bunlar olurken medyaları, kanaat önderleri, siyasetçileri, önde gelen figürleri yine üç maymunu oynuyor. Konuşmaya çalışanı tehdit, baskı ve şantajla susturmaya çalışıyorlar. Ne saldırganlar adına utanç duyuyorlar, ne boyunları bükülüyor, ne de saldırganlıkları bitiyor."

"Şimdi sol-seküler camiaya sesleniyorum; mahallenizde sırtlanlar dolaşıyor, kuzularınızı avlıyor. Ağlayıp ses çıkarmanıza bile engel oluyorlar. Çünkü iktidara gelmek istiyorlar ve bunlar konuşulursa iktidar olamayacaklarını biliyorlar. “Bu iğrençlikleri yapanlar, onları savunanlar, himaye edenler iktidar olsa ne olur?!” demeyecek misiniz? Ellerinde politik güç yokken böylesine çeteleşenlerin politik güce ulaşmaları halinde daha güçlü şebekeler kuracaklarının, o şebekelere daha fazla kadınımızı, çocuğumuzu kurban vereceğimizin ve artık sesimizi hiç kimsenin duymayacağının farkında değil misiniz? “Politik doğruculuk” denen iğrençlikle bu kadar mı beyniniz yıkandı? Sesiniz çıksın! Sizi susturan, bastıran ve iktidara gelebilmek için kullanan bu çeteye "Sizin de iktidar hırsınızın da Allah belasını versin!" deyin. Su gider, kum kalır."