Halkımız 'önce vatan' dedi

2023 seçimleri gerçekten de her bir oyun önemli olduğu ve ülkenin kaderinin tabiri yerindeyse ''yeniden yazılacağı'' çok kritik bir dönemeci temsil ediyor. Sadece Türkiye değil, tüm dünya Türkiye'deki genel seçimlere kulak kesilmiş, nefesini tutmuş sonuçları bekliyor. 14 Mayıs'taki seçimin sonuçları ise halkımızın 'önce vatan' dediğini ortaya koyuyor.

Açık Görüş - Prof. Dr. Ayfer Gedikli

Neredeyse her seçim döneminde tüm siyasi partiler o seçimin çok kritik olduğunu, verilen her oyun hayati önem taşıdığını, ortaya çıkan iradenin ülkenin ileriki yıllarına etki edeceğini söylerler. Bu strateji, seçmenlerin seçimlere ilgi göstermesini hedeflerken daha fazla katılım ile toplumun siyasi iradesinin daha net olarak anlaşılması için bir çeşit teşvik mekanizmasını piyasaya sürmeye çalışır.

Ancak itiraf etmek gerekir ki 2023 seçimleri gerçekten de her bir oyun önemli olduğu ve ülkenin kaderinin tabiri yerindeyse "yeniden yazılacağı" çok kritik bir dönemeci temsil ediyor. Sadece Türkiye değil, tüm dünya Türkiye'deki genel seçimlere kulak kesilmiş, nefesini tutmuş sonuçları bekliyor.

Hepimizin malumu olduğu üzere dünya son yıllarda adeta barut fıçısının üzerinde oturuyor gibi. 2008 Küresel Krizi ile başlayan, 2017-18 enerji fiyatlarındaki oynaklık ile derinleşen, pandemi dönemi ile zirve yapan bir kargaşa dönemini yaşıyor dünya. Pandemiden sonra işler yoluna girecek derken bir de Ukrayna krizi patladı... 1990'lı yıllarda doğan nesil, I. ve II. Dünya Savaşlarını yaşayan nesil kadar şanssız olmasa da tabiri yerindeyse görmedikleri felaket kalmadı. 20-30 yıllık ömürlerinde yangınlar, depremler, su baskınları, savaşlar, terör olayları, darbe girişimleri, salgın hastalıklar, küresel ve yerel finansal/ekonomik krizler, gıda kıtlığı, iklim değişikliği, su kıtlığı, yeni tip virüsler vb. akla gelmedik olaylara şahit oldular. Ekonomik sıkıntılar pandemi dönemi ile giderek derinleşti ve tüm dünyada içinden çıkılmaz finansal darboğazlar, enflasyon ve işsizlik sorunları yaşanmaya devam ediyor.

Depremden medet umdular

İşte tam da bu kargaşanın içinde Türkiye genel seçimlere gitti. Birçok araştırma şirketi yaptıkları anketlerde 20 yılı aşkın süredir devam eden iktidarı nedeniyle Sayın Cumhurbaşkanımız ve AK Parti'nin bu seçimlerde önemli oy kaybederek seçimleri kaybedeceğini iddia ediyordu. Bu öngörüyü de belli gerekçelere dayandırıyorlardı: İlk sözü edilen konu Türkiye'nin 6 Şubat'ta Kahramanmaraş merkezli çifte deremiyle sarsılmasıydı. Depremin etki alanı o kadar geniş ve ortaya çıkan harabiyet o kadar büyüktü ki tabiri yerindeyse bölgede taş taş üstünde kalmadı. 13,5 milyon insanımızın doğrudan, 40 milyon insanımızın dolaylı olarak etkilendiği bu "asrın felaketi" sonrasında devlet tüm gücü ile deprem bölgesinin yaralarını sarmak için sahaya indi. Depremin ortaya çıkardığı felaket tablosu o kadar karanlıktı ki muhtemelen bu tabloya bakarak AK Parti iktidarının yaklaşan seçimlerde ciddi bir oy kaybına uğrayacağı öngörülüyordu. Üstelik Sayın Bülent Ecevit'in Başbakan olduğu dönemde, 1999 Depremi gerekçesiyle iktidarda olan üçlü koalisyon hükümetinin 2002 seçimlerinde siyaset sahnesinden silinmesini buna örnek göstererek benzer bir sonun AK Parti için de yaşanacağını düşünen küçümsenmeyecek bir kitle de vardı. Deprem sonrasında hem iktidar partisi, hem de muhalefet parti liderleri deprem bölgesine giderek değerlendirmelerde bulundular. Depremin ilk günlerinde yaşanan şaşkınlık ve panik havası kısa bir sürede atlatıldı ve organize hareket edilen profesyonel bir hale dönüştü. Tarihin gördüğü en büyük deprem felaketlerinden birini yaşayan bölgede devletimiz sıcak ve şefkatli elini depremzedelerin sırtından bir an bile çekmedi. Beslenmeden barınmaya, eğitimden sağlığa ve istihdama kadar bölgede ihtiyaç duyulan her alanda tam saha destek en üst düzeyde sağlanarak depremzedelerin acıları sarılmaya çalışıldı. Muhalefet liderlerinin birkaç ziyaret sonrasında pek görünmedikleri deprem bölgesinde enkaz kaldırma çalışmaları hızla tamamlanıp geçici ve kalıcı konutların yapımına ve depremzedelerin finansal yönden desteklenmelerine hassasiyet gösterildi. Bu insanüstü çaba depremzedeler nezdinde büyük bir teveccüh ve takdir gördü. Özetle, depremin iktidarı götüreceği beklentisi, tam tersi etki ile iktidara duyulan güven ve muhabbetin perçinlenmesine yol açtı.

Küresel ekonomik kriz

2016 yılında yaşanan hain darbe girişiminin sonrasında ülkemize yönelik doğrudan yabancı yatırımlarda görülen azalma yanında kısa vadeli portföy yatırımlarının diğer ülkeleri tercih etmesi, ülkemizde döviz azalmasına yol açtı. İlerleyen dönemlerde dış ticarette yaşanan daralmalar yanında 2018 yılında küresel ölçekte enerji fiyatlarında yaşanan dalgalanmalar, ardından gelen pandemi ve tam ekonomik hayat normale dönecek derken ortaya çıkan Ukrayna krizi Türkiye'nin ekonomik yönden toparlanmasını olumsuz etkileyen faktörler oldu. Pandemi döneminde ekonomik faaliyetlerin tamamen durma noktasına gelmesi, yiyecek içecek sektörü, turizm ve havacılık sektörleri başta olmak üzere birçok sektörde iflaslara varan önemli kayıpların yaşanmasına yol açtı. Salgın nedeniyle aylarca devam eden karantina tedbirleri nedeniyle ekonomide yaşanan büyük durgunluk ve hatta depresyon nedeniyle uygulanmak zorunda kalınan genişletici para ve maliye politikalarının beklenen doğal sonucu olarak pandemi sonrası dönemde enflasyon sorunu yaşanmaya başlandı. Pandemi sonrasında yaşanan enflasyon sonucu sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin tamamında görüldü. Elbette enflasyonist etki düzeyleri ülkelerin makroekonomik stabilite koşullarına bağlı olarak farklılık gösteriyordu. Ancak dünyanın en güçlü ekonomilerinden olan ABD'de bile yüzde 10'lara varan enflasyon seviyesi ile son 40 yılın en yüksek düzeyleri görülmüş oldu. Tüm ülkeler uyguladıkları antienflasyonist politikalarla enflasyonu düşürmeye çalıştılar. Ancak enflasyon azaltıcı politikaların ilk akla gelenlerinden olan faiz artırımları, kısa bir sürede küresel resesyon riskinin artmasına yol açtı. Tüm bu karmaşa içinde Türkiye, geleneksel antienflasyonist politikalardan farklı bir yol izlemeyi tercih etti. Birçok ülke enflasyonla mücadele için faiz artırımına giderken Türkiye, yatırımları artırarak üretim artışı yolu ile enflasyonla mücadele etme yolunu tercih etti. Üstelik iktisat teorisinde enflasyonla mücadele için uygulanan sıkılaştırıcı para ve maliye politikalarının doğal sonucu olarak ekonomik büyümede yavaşlama, işsizlik artışı gibi temel göstergelerde olumsuz gelişmeler ödenmesi gereken bir bedel olarak görülür. Türkiye, bu bedeli ödemek yerine yatırım teşvikleri üzerinden ekonomik çıktı artışı ve ekonomik büyüme modelini tercih etti.

Tüm bu stratejiler uygulamaya konurken hiç beklenmedik bir anda patlayan Ukrayna krizi sadece taraf ülkeleri değil, tüm dünyayı ekonomik, sosyal ve siyasi yönden etkileyen girift bir denklemi ortaya koydu. Pandemi yorgunu Türkiye'nin hemen ayak ucunda devam eden Irak ve Suriye sorunlarına ek olarak, bir de yanı başında Ukrayna savaşı ile yeni bir dengeleri koruma telaşı başladı. Çünkü hem Ukrayna hem de Rusya Türkiye açısından önemli iki ülkeydi.

Pandemi ile başlayan küresel ekonomik kriz, Ukrayna'nın Rusya ile savaşa girmesi ile küresel gıda krizine dönüştü. Ukrayna, dünyanın dördüncü büyük tahıl ihracatçısı. Küresel ölçekte ayçiçek yağının yüzde 42'si, mısırın yüzde 16'sı, buğdayın yüzde 9'u Ukrayna tarafından üretiliyor. Rusya ise dünyanın en büyük buğday ihracatçısı durumunda olmasına rağmen savaş nedeniyle üretim ve ihracatı düşecek gibi görünüyor. İki ülke arasında yaşanan siyasi ve diplomatik krizin savaşa dönmesi herhalde sürecin başlarında kimsenin aklına küresel bir gıda krizine dönüşeceği şeklinde gelmezdi.

Gıda krizinde Türkiye'nin kritik rolü

Gerek pandemi sürecinde yaşanan sağlık malzemeleri tedariği, vatandaşlarına sağlık hizmetleri götürme, aşı, maske ve diğer ekipman konusunda dünyaya örnek olacak bir düzen ve sürdürülebilirlikle hizmet verme, hem de Ukrayna krizi döneminde kriz nedeniyle küresel gıda krizine karşı uygulanan politikalarda Sayın Cumhurbaşkanımızın aldığı çok kritik roller oldu. Sayın Cumhurbaşkanımız, tecrübeli siyasi kişiliği ve diğer ülke liderleri ile uzun yıllara dayalı ikili ilişkileri ile dünyanın ve ülkemizin içinden geçtiği birçok bunalımda soğukkanlı ve sakin şekilde hayati roller üstlendi, çözüm odağı oldu. Onun vakur bir devlet adamı olarak kritik zamanlarda küresel ölçekte üstlendiği roller başta ülkemiz ve Müslüman alemi olmak üzere tüm dünyanın takdirini topladı.

Özetle Sayın Cumhurbaşkanımız tecrübesi, öngörüsü, karizması ve liderlik özellikleri ile ona güvenen kitleleri yarı yolda bırakmadı ve en büyük fırtınalardan bile ülkesini koruyup sakin limanlara demir atmayı başardı.

Kadirşinas milletimiz tüm bu yaşanan tecrübelerde her zaman vefasını gösterdi. Seçmenler ekonomi değil "vatan" dedi. Muhalefet liderlerinin ve yabancı stratejistlerin ısrarla üzerinde durduğu ekonomik sorunlar karşısında Sayın Cumhurbaşkanımızın seçimi kaybedebileceğine yönelik beklentiler, devletin ali çıkarları ve beka sorunu söz konusu olduğunda halkımız için önemsiz birer teferruat olarak kaldı. Birçok araştırmacı, muhalefetin son dönemde HDP ile ittifak yapmış olması nedeniyle, Sayın Cumhurbaşkanımıza oy vermeyi düşünmeyen vatandaşlarımızın bile devletimizi koruma refleksi ile kendilerine oy verdiklerini açıklamışlardır. Sayın Devlet Bahçeli liderliğinde MHP'nin de Sayın Cumhurbakanımıza verdikleri desteğin ne kadar önemli ve etkili olduğunu burada ifade etmek gerekir. Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildiği günden bu yana MHP ve Sayın Devlet Bahçeli, her zaman ve her koşulda kayıtsız şartsız Sayın Cumhurbaşkanımıza desteğini göstermiş ve devletimizin ali menfaatlerini her iki lider her zaman öncelikli tutmuşlardır.

İtiraf etmeliyiz ki seçim sonrası dönemde çözülmeyi bekleyen büyük sorunlarımız var. Başta ekonomi olmak üzere birçok alanda önemli kararlar ve sürdürülebilir politikalar üretmemiz gerekiyor. Acilen müdahil olunması gereken enflasyon ve işsizlik sorunlarımız yanında enflasyonun getirdiği yoksullaşmaya yönelik tedbirler alınması gerekiyor. Ülkemize döviz getirecek başarılı projeleri hayata geçirerek yurt dışından doğrudan yabancı yatırım çekmek için kolları sıvamamız gerekiyor.

Yurt içi ve yurt dışında bunca büyük kırılımlar ve olağanüstü olayların yaşandığı bir dönemde Sayın Devlet Bahçeli, Sayın Semih Yalçın, Sayın Fatih Erbakan ve adını sayamadığımız değerli siyasetçi ve devlet adamlarımızın destekledikleriyle, Sayın Cumhurbaşkanımız gibi tecrübeli bir liderin önderliğinde ülkemizin yönetilmesi hayati öneme haizdir. Tüm tarihimiz boyunca devletine her zaman bağlı kalmış ve devletin menfaatlerini her zaman kendi menfaatlerinden üstün tutmuş halkımız yine sabırla ve metanetle Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde tüm sorunları aşmanın yolunu bulacaktır. Esas olan vatanın varlığı ve birliğinin korunmasıdır. Gerisi teferruat...