FETÖ elebaşı Fetullah Gülen Risale-i Nur külliyatını istismar etti

Fetullahçı Terör Örgütü elebaşı Fetullah Gülen, Nur Cemaati'nin kurucusu Bediüzzaman Said-i Nursi'ye ait ''Risale-i Nur'' külliyatını toplumda itibar görmek, örgüt mensuplarının bağlılığını güçlendirmek ve amaçlarına ulaşmak için istismar etti.

Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) elebaşı Fetullah Gülen, Bediüzzaman Said-i Nursi'ye ait "Risale-i Nur" külliyatını toplumda itibar görmek, örgüt mensuplarının bağlılığını güçlendirmek ve amaçlarına ulaşmak için istismar etti.

"Risale-i Nur" metinlerinden hareketle akademik eserler yazan araştırmacı yazar Metin Karabaşoğlu, FETÖ elebaşı Gülen'in Nur Cemaati'nin kurucu lideri Bediüzzaman Said-i Nursi ve "Risale-i Nur" külliyatını örgüt amaçları için nasıl istismar ettiğini anlattı.

Toplumsal statü elde etmeye çalışan her hareketin dini alanda itibarı olan fikre dayanmaya çalıştığını belirten Karabaşoğlu, terör örgütü elebaşı Gülen'in bu amaçla Bediüzzaman Said-i Nursi ve eserlerinin bulunduğu zemini hareket noktası seçtiğini söyledi.

Karabaşoğlu, Risale-i Nur hareketi ve eserlerine yönelik yaklaşımı istifade (yararlanma), istimal (kullanma) ve istismar (kötüye kullanma) çizgisinde ilerleyen Fetullah Gülen'in, Bediüzzaman Said-i Nursi'nin talebelerinden kanaat önderi Mehmet Kırkıncı aracılığıyla bu hareketle tanıştığını söyledi.

Gülen'in 1960'lı yıllardan sonra vaiz ve imam olarak görev yaptığı İzmir, Manisa, Edirne ve Kırklareli'ndeki sohbetlerinde Risale-i Nur'dan istifade ederek tanındığını anlatan Karabaşoğlu, "Gezici vaiz haline geldiğinizde geniş bir mecrayı etkileme imkanına sahip oluyorsunuz. O ana kadarki durum, mesela istifade, kendisi istifade ediyor. İstifadesini de vaazlarına aktarıyor ama 1960'ların sonuna geldiğimizde bu istifadeden artık kendine özgü, kendi etrafında bir topluluk oluşturma formatına doğru ilerlediğini görüyoruz." diye konuştu.

"SAİD-İ NURSİ'NİN ÖĞRETİSİNE UYGUN OLMADIĞI DEKLARE EDİLDİ"

Karabaşoğlu, ana akım Risale-i Nur hareketi tarafından Gülen'in yapılanma şeklinin Bediüzzaman Said-i Nursi'nin öğretisine uygun olmadığının birçok kesime deklare edildiğine dikkati çekerek, Gülen'in 1970'li yılların ikinci yarısından itibaren cemaat lideri olduğunu belirtti.

Gülen'in 1970'li yıllarda da Risale-i Nur eserlerinden yararlanarak vaaz vermeye devam ettiğini dile getiren Karabaşoğlu, şöyle konuştu:

"Bu arada 1971'de bir mahkeme olayı var. Sıkıyönetim şartları. Avukat Bekir Berk de o mahkemede yargılanan isimlerden biri. Bekir Berk ve diğerleri, kendilerinin sıkıyönetim mahkemesinde Risale-i Nur talebesi olmakla suçlanmalarına, 'Bu, bir suç değil ve bundan şeref duyuyoruz' diye ifade etmelerine karşılık, Fetullah Gülen, 'Ben Nurcu değilim. Bir vaiz olarak her türlü kitabı okuyorum, bu kitapları da öyle okudum.' dedi."

Karabaşoğlu, Nur Cemaati içindeki diğer yapıların FETÖ'nün yurt ve okul açma gibi eğitim alanındaki faaliyetlerinden etkilendiğini belirterek, 1989'da Demir Perde'nin yıkılması ve Orta Asya'daki Türki Cumhuriyetlerin bağımsızlığa kavuşmasının ardından FETÖ'nün yurt dışına yayıldığını söyledi. FETÖ'nün 1990'lı yıllarda bu kez bütün İslami cemaatleri etkileyip egemen grup haline geldiğini anlatan Karabaşoğlu, Türkiye'de ailelerin çocuklarını dindar, ahlaklı ve imanlı bir Müslüman olarak yetişmesi için bu yapıya göndermeye başladığını kaydetti.

"ASR-I SAADET'İ ANLATIRKEN SEÇMECİ DAVRANDI"

Karabaşoğlu, Gülen'in Risale-i Nur'da yer alan "iman hakikatleri" başlığındaki konulara atıflarla vaaz verdiğini ancak aile, sosyal, siyaset, hürriyet ve adalet gibi toplumsal hayata dair meseleleri anlatmadığına dikkati çekti.

Karabaşoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Bediüzzaman'ın özellikle talebeleriyle mektuplaştığı 'Lahikalar' eseri vardır. O, bir nevi diğer risalelerde ortaya koyduğu genel ölçülerin bir beraberlik içerisinde nasıl uygulanacağının örneklerini sunar. Risale-i Nur müellifi olarak Bediüzzaman'ın kendi talebeleriyle ve Müslüman camiayla ilişki biçimine baktığımızda oradan zaten 'Fetullahçılık' diye bir modelin kendisine yol bulması mümkün değil. Özellikle Lahikalar ve Bediüzzaman'ın hürriyet ve adalet noktasındaki hassasiyetini net bir şekilde ifade ettiği 'Eski Said' dönemine dair eserler, bu iki bölüm perdelendi. Burada zaten bir seçmece, ilişki ve eklektik bir durum var. Kendine göre yararlı olan alınıyor.

Kendisinin o özel yapılanmasına müsaade etmeyeceği düşünülen kısımlar ayıklanıyor. İslami mirasa baktığımızda özellikle Fetullah Gülen'in geniş mecrada, dindarlar nezdinde veya dine hürmeti olan insanlardan itibar devşirme sebebiyle Asr-ı Saadet anlatısına baktığımızda da aynı seçmeciliği görüyoruz."

(AA)