1
Tam bir yıl önce! Saat 21.45’ti boğaz köprüsü kapatılmış asker sokağa inmişti. Türk milleti bu kargaşanın ne olduğunu anlamaya çalıyordu ve darbe söylentisi hızla yayılmaya başlamıştı. O andan itibaren Türkiye Cumhuriyeti bir kaosun içine düşmüştü. Demokrasiyi baltalamaya çalışan hainler ülkeyi bölmek adına harekete geçmişti. İşte tam o esnada Cumhurbaşkanı Erdoğan Halka direniş çağrısı yaptı ve Türk tarihinin kutlu direnişi böyle başladı. Selaların birbiri ardına okunduğu çoluk çocuk, yaşlı genç, kadın, erkek hep beraber ellerini ‘La ilahe illallah’ diyerek semaya açtı. Minarelerden okunan selalar vatan, cihad demekti. Adeta Hz. Peygambere çağırıyordu. Türk milleti bu selalara sessiz kalmadı ve FETÖ’cü caniler başta olmak üzere tüm dünyaya gereken dersi verdi!bBu millet o ihanet gecesinde 173’ü sivil olmak üzere 250 vatan evladını şehit etti. 2 bin 196 gazisiyle teröristlere geçit vermedi! 15 Temmuz’da üniformalı teröristler, devletin tanklarını, milletin parasıyla düşmana sıkılması gerekirken o kurşunları Türk halkına sıktı! 16 Temmuz sabahı FETÖ’cü hainler için güneş batıdan doğdu ve 40 senedir devletin içine sızan bu hainler için tövbe kapıları kapandı.
O karanlık gecede, FETÖ’cü hainlerbir yandan halkı hedef alırken diğer bir yandan da özgür basını susturmaya çalışıyordu. Ancak ESMEDYA olayın başından sonuna halkın ve milli iradenin sesi oldu. İşte o gece tanık olan ailemizin 15 kişisinin dilinden 15 Temmuz destanı.
NUH ALBAYRAK / STAR GAZETESİ GENEL YAYIN YÖNETMENİ
TÜRK MİLLETİ 15 TEMMUZ’DA AYAĞA KALKTI
Boğaziçi Köprüsü’ne çıkan tanklarla başlayan “darbe söylentileri”ni belki de inanmak istemediğimiz için “saçma” bulmuştuk. Ama “alçak” uçan F16’lar ve Genelkurmay’da patlayan silahlar, “saçma” bir gerçekle karşı karşıya olduğumuzu gösterdi.
Şok edici bir durumdu.
Sanki defalarca yaptığımız “Darbeye nasıl karşı konur” tatbikatlarını devreye sokmuş gibiydik.
Evine yeni ulaşan yayın ekibimiz gazeteye doğru yola çıkmıştı bile.
Yazarlarımızı arayarak “yeni” yazı rica ettim.
İstanbul ve Ankara Haber Merkezlerimizle yaptığımız değerlendirmeler çerçevesinde gazeteyi yeniledik.
Bu arada, her iki ofisimizin önüne gelen darbecilerin tehditlerine kulak asmayıp tarihi görevi tamamlayan ekibimiz de o gecenin kahramanlarındandı.
Ayrıca, o hengamede nasıl yazdığımı bilmediğim,“Bu gece, çok büyük hayırlara vesile olacak” başlıklı makalede, Türkiye’nin bir “milat” yaşadığını yazmıştım ki, öyle oldu.
Unutulmamalıdır ki, bizim o başlıkları attığımız, o makaleyi yazdığımız saatlerde, bu sürecin nasıl sonuçlanacağı konusunda hiçbir garantimiz yoktu.
Bu işgal kalkışmasında sonucu belirleyen şey de bu demokrasi refleksi olmuştur.
Başka bir deyişle, 65 yıldır darbeden darbeye sürülen Türk milleti 15 Temmuz’da ayağa kalkmıştır…
MURAT ÇİÇEK / 24 TV GENEL YAYIN YÖNETMENİ
MİLLET VATANI İÇİN KURŞUNLARA GÖĞSÜNÜ SİPER ETTİ
“Menderes’i öldürdünüz, Özal’ı zehirlediniz ama Erdoğan’ı yedirmeyiz” sloganı ilk duyulduğunda, henüz darbe olmamış, hainler güzel vatanı, emrine girdikleri üst akla peşkeş çekme hamlesinde bulunmamıştı.
Bugün sözde “adalet” için yürüyüp başta darbeciler olmak üzere, tüm devlet ve millet düşmanlarının serbest bırakılması için “C Planını” devreye sokan zihniyet ve o zihniyetin savunucuları, “yedirmeyiz” sloganını her zamanki gibi müstehzi bir tavırla karşılamış, “koyun” belledikleri milletin, sözden öteye geçip aksiyon alacağına ihtimal vermemişti.
Öyle ki FETÖ’nün teröristlerinden Profesör ünvanlı Osman Özsoy, darbeden tam bir ay önce kendi kanalında “Türkiye’de insanların demokrasi için sahaya çıkma hassasiyeti yoktur. Yarın kanallardan sokağa çıkma yasağı vardır deyin, bakın insanlar sokağa çıkıyor mu? Tüm darbeler Cuma günü oluyor. İmamların evleri cami kenarındadır. Namaza bile gitmezler. Kuru kalabalık bunlar. Oysa yürekli solcular Taksim meydanına çıkar hakkınızı savunur. Bir tane sağcı, muhafazakâr, aydın geçinen çıkmayacaktır sokağa” diyebiliyordu.
Beyinlerini Pensilvanya’da sefa süren bir haine kiraya verenler ve o hainin etrafında saf tutanlar bu kez fena yanıldılar. “Yedirmeyiz” sözünün bir slogandan ibaret olmadığını, demokrasi için, lideri için, vatanı için kurşuna göğsünü, tanka kafasını uzatan bir halkın var olduğunu ıskaladılar.
Eskilerin “böyle yapma, yol olur” dediği hadise 15 Temmuz’dan itibaren artık bu milletin gerçeğidir. Darbeciler, ülkeyi emir aldıkları üst akla peşkeş çekmeye yeltenenler, plan yapanlar bilsinler ki, hainleri alaşağı etmek, vatanına milletine sahip çıkmak için kurşunlara göğsünü siper etmek bu millet için yol oldu. Ona göre…
YUSUF ÖZHAN / ESMEDYA DİGİTAL GENEL YAYIN YÖNETMENİ
MİLLETİN MORALİNİ YÜKSEK TUTMAK İÇİN CANLA BAŞLA ÇALIŞTIK
O gece Atatürk Havalimanı’na 5 dakika mesafede bir düğün törenindeydim. Saat 22:00 gibi törenden ayrılarak yola çıktım. İlk bilgi aldığımda havalimanı kavşağı yakınlarındaki bir benzin istasyonuna girerek iddiaları anlamaya çalıştım. Henüz hiçbir şey net değildi. Ancak her yerden hareketlilik bilgisi geliyordu. Türkiye genelinde terör saldırı ihbarı yapıldığı yönündeki ilk iddialara ise kuşku ile yaklaştım. Bu büyüklükte bir teyakkuz halinin terör ile ilgili olması mümkün değildi. Atatürk Havalimanı terör saldırısından 15 Temmuz’a kadar geçen süreçte özellikle FETÖ’nün ABD’ye kaçan üyeleri tarafından yoğunlaştırılan bir “terör saldırısı beklentisi” propagandası vardı.
Bunun ışığında ilk bilgilerin, darbecilere zaman kazandırma maksatlı bir oyalama çalışması olduğunu düşünüyordum. Çok geçmeden FETÖ ile ilişkili yayın organlarından da Beylerbeyi’nde çekilen ilk görüntülerin paylaşılmaya başlamasıyla birlikte bunun darbe girişimi olduğuna kanaat getirerek ESMEDYA’ya doğru yola çıktım. Havalimanı bölgesini, birkaç saat içinde yaşanacaklardan habersiz şekilde olağan yoğunluğunda terk ederek bir taraftan telefonuma gelen mesajlara bakıyor bir yandan da araçla ilerliyordum. Yanımdan gürültüyle geçen ilk zırhlı aracı bu yüzden göremedim. Telefonu bırakarak beklemeye koyuldum. Kısa süre içinde ardı ardına zırhlı araçlar büyük bir gürültü ve süratle Basın Ekspres Yolu’ndan havalimanı istikametine doğru ilerlediğine tanık oldum. O andan başlayarak 22 Temmuz’a kadar geçen bir haftalık sürenin neredeyse tamamını çalışarak geçirdik.
Dijital ekibimizle birlikte gelişmeleri dakika dakika gerek sitelerimizden gerek de sosyal mecralarımızdan milletimize ulaştırmaya gayret gösterdik. Fetullahçı Terör Örgütü’nün İstanbul’daki işgal planını yürütme görevindeki eski Kurmay Albay Muzaffer Düzenli’nin Whatsapp kayıtlarında belirttiği gibi “Hava Kuvvetleri tarafından vurulma” emri verilen “muzahir yayın organları”ndan ESMEDYA’da bir an sonra ne olacağını düşünmeden milletimizin bilgi edinmesini ve moralinin yüksek tutulması için üzerimize düşeni yerine getirdik. Bugün aradan geçen tam bir yıla rağmen hala her şey sanki dün yaşanmış ve biz de bugün aynı şekilde çalışmalarımıza devam ediyor gibi hissediyorum.
AHMET GEMİCİ / YAYIN KOORDİNATÖRÜ
“ÇOCUKLAR SANA EMANET, HAKKINI HELAL ET”
O akşam evde eşimin "tuhaf şeyler oluyor, boğaz köprüsü kapatılmış" sözleriyle farkına vardım olağanüstü bir durumun yaşandığını. Televizyonlar 'terör saldırısına karşı köprüler kapatıldı' şeklinde doğrulanmamış bilgi servis ederken, o an askerlerin köprü üzerindeki görüntülerini izlediğimde bunun güvenlik önlemi olmadığını, askeri darbe olduğunu anladım.
Saat 21:30 civarıydı. "Darbe yapıyor şerefsizler" dedim eşime, yüreğime kor düşmüştü, hiç tereddüt etmeden hemen abdest tazeledim, namaza durdum ve o hızla kapıya yöneldim. Eşime'Benim gitmem lazım, çocuklar sana emanet, hakkını helal et' diyebildim sadece. O da anlamıştı sadece ağzından "Allah'a emanet ol" lafı çıktı.
Benim gibi milyonlar, henüz Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çağrısını duymadan kendini dışarı atmıştı; bunu Atatürk Havalimanı'na ulaştığımda anladım.
Üzerlerine doğrultulmuş ağır silahlar, üstünde uçan savaş jetlerine karşı elinde bayrağı, göğsünde iman dolu bir yüreği dışında siper edecek başka bir şeyi olmayan insanlar o gecenin kahramanıydı. Zaten başka bir güce de gerek yoktu. O gece Erdoğan nasıl bir lider olduğunu bir kez daha dünyaya gösterdi orada.
Sabah hava iyice aydınlanınca eve döndüm. Yorgun, bitkin ama daha önce yaşamadığım bir hafiflik vardı yüreğimde. O gün bir başka doğmuştu güneş bu toprakların üzerine. Bu millet kendi gücünün farkına varmıştı 15 Temmuz gecesi. Başımız dikti Elhamdülillah.
Türkiye'ye diz çöktürmek isteyen, ruhunu şeytana satmış bir hainin peşinden giden; adı bizden kendisi bu coğrafyanın değerlerine yabancı uşaklar başaramadı. O gece haçlıların, yerli işbirlikçileriyle giriştiği işgal harekatına bu toprakların çocukları çok sağlam tarihi bir tokat vurdu.
ÖMER ÖZKÖK / 24 TV HABER KOORDİNATÖRÜ
“TARİHİ GÖREVİMİZİ YERİNE GETİRECEĞİZ”
Haber merkezimde görevli bir editör arkadaş, “asker köprüyü kapatmış” notuyla bir fotoğraf gönderdi. Köprünün askerin sorumluluk alanında olmadığını biliyordum. Bir asayiş olayı söz konusu olsa polis olurdu orada asker değil.
Güvenebileceğim birkaç kaynağımı da aradım, “olağandışı bir gelişme söz konusu” bilgisine ulaştım. Derken, telefonuma düşen o mesajı okudum: “Durum çok ciddi!”
Ankara Temsilcim Melik Yiğitel de “bir kalkışmadan bahsediliyor, ben büroya geçiyorum” dedi. Artık ne olduğunu öğrenmiştik. Türkiye’ye bir saldırı söz konusuydu. Hem de kendi içinden…
ESMEDYA bünyesindeki bütün TV ve radyoların yayınının 24’e ayarlanması ve ortak, tek elden koordine edilecek bir yayının sürdürülmesini sağladık.
Editöründen prodüktörüne bütün ekip arkadaşlarım canla başla, yeni telefon bağlantıları yapmak için rejideydi. Onlara; “tarihi bir güne tanık oluyoruz arkadaşlar. Çocuklarınıza, torunlarınıza anlatacağınız olaylar yaşıyoruz. Sizlerden ricam, bir an bile rehavete kapılmadan, tek bir hedef için, bağımsız Türkiye için elinizden ne geliyorsa yapın. Benim ve çocuklarımın gideceği başka bir ülkemiz yok, sizin de olduğunu sanmıyorum. Gün bugündür. Haydi gazamız mübarek olsun” dedim.
16 Temmuz’un ilk dakikalarında, TRT’de bildiri okunduğunu fark ettik. “Bu bildirinin bütün TV’lerde yayınlanması bir emirdir” diye başlayan bildiriyi yayınlamadık.
“O bildiri bu ekranlardan yayınlanmayacak” dedim. Ankara Haber Müdürüm Ümit Çetin, TRT Genel Müdürü’ne ulaştığını söyledi. “Yayına gelsin, ekranımız O’na açık” dedim. Sayın Şenol Göka, 24 ekranından; “Genel Müdürü olduğum TRT, silahlı kişilerce basılmış ve bir bildiri okunmuştur. Bu bildiri KORSAN’dır. İtibar etmeyin” çağrısı yaptı…
ESMEDYA Yönetim Kurulu Başkanı Ethem Sancak, kendisini telefonla yayına bağlamamı istedi. Bağlantı yaptık, “800 kişilik bir medya grubu olarak bu alçak girişimin karşısındayız. Tarihi görevimizi yerine getireceğiz.” dedi.
CNNTÜRK’ün yayını kesildi. Askerler helikopterle inmişlerdi Doğan Medya’nın bahçesine. Hemen CNNTÜRK yöneticilerinden Ferhat Boratav’ı aradık. Yayına bağladık ve orada olup biteni anlatmasını istedik. Doğan Medya’dan elimize ulaşan görüntüler eşliğinde yaşananları seyircilerimize aktarmaya çalıştık. 3 televizyon (24 TV, 360 TV, Kanal 4) ve 2 radyo (Alem FM, Lig radyo) yayını ile vatandaşları Doğan Medya’ya sahip çıkmaya çağırdık. Bir yandan da, darbecilerin bir sonraki durağı olma riskini göze alıp, binadaki ışıkları kapattık. Birkaç km mesafedeki darbecilerin binamıza gelmesi an meselesiydi. Haber merkezi, teknik ve idari personelle, binamızın çatısındaki helikopter pistinin kullanılamaması için masa, dolap, sandalye, ne bulduysak çatıya çıkardık. Tüm bunlar yaşanırken, yayınımız da devam ediyordu.
Katliamlardaki amacın, halkı korkutup evlerine kaçırmak olduğunu fark ettim ve o katliamlar yerine Sayın Cumhurbaşkanı’nın “sokağa çıkın” çağrısına yer verdim ekranda.
Saat 02.00 gibi psikolojik üstünlük tamamen millete geçmişti. Tam da o saatlerde sayın Cumhurbaşkanı İstanbul’a inmişti. Bir açıklama bekliyorduk. Kameraların karşısına geçti ve “bunun hesabı hukuk içerisinde sorulacak. Millet iradesine sahip çıkmaya devam etmeli” dedi Sayın Erdoğan...
Sabah 06.00 sularında ulaştım Sayın Başbakan’a. “Bize de bağlanır mısınız?” dedim. “Şu an müsait değilim Ömer Bey. Milletimize birliklerini muhafaza etmeleri ve bu kalkışmaya karşı direnmeleri mesajımı iletin lütfen” dedi.
Özel yayına başladıktan yaklaşık 8 saat sonra “BAŞLADIĞI YERDE BİTTİ” yazısını ekranımıza verdiğimizde, şahsımda ve bütün ekip arkadaşlarımdaki hissiyat; yorgunluktan öte başarmanın haklı gururuydu…
RECEP MERT / ESMEDYA DİGİTAL YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
MİLLETİN KARARLI İRADESİ DARBECİLERİ YENDİ
Mesai saatimi uzattığım, "Gece ekibimizde çalışan arkadaşlarımla biraz vakit geçireyim" dediğim zamanlarda habercilik açısından "büyük iş" diyebileceğimiz olaylar yaşamıştık bir çok sefer. 15 Temmuz akşamı saatin geç olduğunu fark eden arkadaşlardan biri "Abi sen çıksan artık. Biraz daha kalırsan yine bir iş patlayacak Allah korusun" deyince gülümseyerek, "Eyvallah haklısın" deyip Anadolu Yakası'ndaki evime doğru yola çıktım. Yoldayken şoför arkadaşın telefonu çaldı. Arayan ulaştırma servisimizdi; "Boğaz Köprüsü'nde bir yoğunluk var, güzergah değiştirmeniz gerekebilir" deyip kapattılar. "Ara yolları kullanıp Taksim üzerinden Beşiktaş'a geçer oradan köprüye girebiliriz" düşüncesiyle güzergahımızı değiştirdik. Taksim'e yaklaşırken trafik tıkanınca haber merkezimize mesaj göndererek yoğunluğun olağandışı bir nedeni olup olmadığını sordum. Cevap olarak gelen "Köprüyü askerler kapatmış" mesajına anlam vermeye çalışırken darbe girişiminin ilk fotoğraflarını paylaştı arkadaşlardan biri konuşma grubumuzda. Eski adıyla Boğaziçi Köprüsü'nün üzerinde askeri araçlar tanklar ve bir grup asker vardı. Taksim Meydanı'nın altına ulaşmıştık o sırada. Şoför arkadaşa "şirkete dönüyoruz hemen" dedikten sonra haber merkezimizle telefon ve mesaj trafiğimiz başladı. Her konuşma her mesaj tabloyu daha da karanlık hale getiriyordu. Genelkurmay'dan bir açıklama olup olmadığını öğrenmek için Ankara'daki gazeteci arkadaşlarımı aradım "Burada da bir hareketlilik var. Sıkıntılı haberler geliyor. Araştırıyoruz" diyorlardı.
Sıkışık trafikte işyerine dönmeye çalışırken Genel Yayın Yönetmenimiz Yusuf Özhan aradı "Kötü haberler geliyor şirkete geçiyorum, sen neredesin?" diye sordu. Kısa sürede işyerine ulaşacağımı söyledim. Gelişmelerden birbirimizi haberdar etmeye karar vererek telefonu kapattık.
Eşim ve kızımla helalleşmek geldi aklıma. Eşime telefon açtım, "Şirkete dönüyorum. Bir darbe ihtimalinden bahsediliyor. Bir süre eve gelemeyebilirim beni merak etmeyin. Kızıma ve kendine iyi bak. Allah'a emanet olun ve hakkınızı helal edin" diyebildim sadece. Eşim Filiz'de televizyonlardaki hareketlilikten olağanüstü bir durum olduğunu anlamıştı; " Azra uyuyor. Bizi merak etme. Sen yapman gerekeni yap, işyerine git. Biz sana dua ederiz" deyince ferahladım biraz ama bu kez de tüm memleket sevdalılarının olduğu gibi benim de aklıma o soru geldi: Cumhurbaşkanımız neredeydi, nasıldı?
Sıkışık trafiğe rağmen yan yolları, ters yönleri ve emniyet şeritlerini kullanan usta şoför arkadaşım beni şirkete ulaştırdı.
Sonrası çok hızlı gelişti. Asker üniforması giymiş FETÖ'cü teröristlerin darbe yapmaya çalıştıkları resmi kanallar tarafından doğrulanınca biz de silahlarımızı kuşandık (klavyelerimizin başına oturduk). Darbe girişimini digital dünyada da püskürtmek için "Bismillah" dedik. Cumhurbaşkanımızın Marmaris'ten Facetime ile yaptığı açıklama gücümüze güç kattı, onun liderliğinde şanlı bir direniş gösteren milletimize moral kazandırmak için aşkla şevkle çalışmaya devam ettik.
Şehit ve gazi haberleriyle yüreğimiz yanarken, okunan selalardan güç alarak okyanus ötesindeki baş teröristin emriyle harekete geçen gözü dönmüş cehennem köpeklerinin planlarını boşa çıkartmak için internet sitelerimizde ve sosyal medya hesaplarımızdan yayınlar yaptık. Çok uzun, çok zor bir geceyi Allahü Teala'nın yardımı ile yüzümüzün akı ile atlattık.
Biz o gün 10 kişiydik .
Yusuf, Mehmet, İlknur, Elif, Aydan, Erhan, Fırat, Kübra, Melek ve ben Recep.
Biz o gece meydanlarda değildik ama darbe girişimine direnenlerdendik.
Ve Elhamdülillah yenilmedik
MELİK YİĞİTEL / 24 TV ANKARA TEMSİLCİSİ
BURAYI BOŞALTIN YOKSA BİNAYI TARAYACAĞIZ
Gece Saat 22:00 gibi uçaklar çok seri bir şekilde alçak uçmaya başladı. Tüm haber kaynaklarımı aradım ve saat 22:30 gibi bunun bir askeri darbe kalkışması olduğunu öğrendim. Hemen büroya geçtim. Anında ESMEDYA Yönetim Kurulu Başkanımız Ethem Sancak, İcra Kurulu Başkanımız Ahmet Bayraktutar, Genel Yayın Yönetmenimiz Murat Çiçek ve Haber Koordinatörümüz Ömer Özkök'le telefon trafiği yaptık.
Aldığımız karar tereddütsüz darbeye direnmek ve hemen yayına başlamaktı.
Ethem Sancak telefonda bize "Bu akşam tarih yazmak bizim elimizde. Ölmek var ama milli davadan dönmek yok. Hepinizin alnından öpüyorum" dedi. Ahmet Bayraktutar "Gazamız mübarek olsun. O gün bugündür: Son nefesimize kadar direneceğiz" dedi.
"Bismillah" diyerek stüdyoya girdim ve yayındaki ilk sözlerim" Tarihi kayıtlara geçsin. Demokrasi ve özgürlüklerin tartışıldığı bir dönemde Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki bir cunta darbe yapmaya çalışıyor. Tarihi kayıtlara geçsin diye tekrar ediyorum askeri darbe yapmaya çalışıyorlar. Mesele sadece Tayyip Erdoğan meselesi değil, Türk siyaseti ve toplamda hepimizin iradesi rehin alınmak isteniyor. Herkes kendi haysiyet, onur ve namusuna sahip çıksın" oldu.
Yayın sürerken Ankara büromuz FETÖ’cü teröristler tarafından tehdit edildi. "Büroyu boşaltın yoksa burayı tarayacağız" dediler. Bilgi notu önüme geldiğinde, kameraya dönüp "Bizi ölümle tehdit ediyorlar. Yayını kesmemizi istiyorlar ama biz terk etmeyeceğiz. Buradan duyuruyorum" dedim. İstanbul stüdyoda yayında olan Ardan Zentürk İlhami Işık ve Fadime Özkan "Ölmek var dönmek yok. Melik sakın stüdyoyu terk etme. Canlarına okuyacağız" diyerek bana büyük cesaret verdiler. Evet farkındaydım çocuklarımıza miras bırakacağımız bir vatan için mücadele ediyorduk. Çünkü darbecilerin derdi vatanı parçalamaktı.
Darbecilerin hesaplayamadıkları iki temel gerçek vardı aslında. Cumhurbaşkanı Erdoğan güçlü bir liderdi, hayatında hiç pes etmemişti ve bu halk onu ölümüne seviyordu. İkinci temel gerçek Türkiye'nin sosyolojisi tümüyle değişmişti. Millet "Ben seçer ve ancak ben gönderirim" diyordu. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'a "Kenan Evren olmak istiyor musun?" diye soran FETÖ’cü terörist general Kenan Evren'in AK Parti iktidarında yargılandığını unutmuştu muhtemelen.
Millet tanklara, toplara, F-16'lara çıplak elleriyle karşı koydu ve yendi. 1960, 1971, 1980, 28 Şubat 1997... Tarih bu kez tekerrür etmedi. Çünkü tarih, kahramanları değişmezse tekerrür eder; 15 Temmuz 2016...
O gece tam 249 şehit verdik. O yüzden unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız.
Tarihi kayıtlara geçsin diye söylüyorum "Darbeniz alaşağı edildi. Bu kez sizin değil bizim çocuklar başardı Sam amca ve onun FETÖ’cü çocukları"... Yani anlayacakları dilden; "Our boys did it this time, not yours".
AHMET KEKEÇ / STAR GAZETESİ YAZARI
KAFAMIZA SIKMADAN ÜÇ-BEŞ KELAM EDER, TARİHE NOT DÜŞERDİK
Günlerden 15 Temmuz... Erkenden gazeteye gittim yazımı yazdım. Dağınık masamı toparlayacaktım elim varmadı. Gazeteden çıktım akşam arkadaşlarla Fatih'te bir kafede buluşacaktık. Huzursuzluk hali devam ediyordu. Haber de huzursuzluğun üzerine geldi. Kafede otururken öğrendik "olağandışı" gelişmeyi. Askerler köprüyü tek yanlı olarak trafiğe kapatmış. Terör ihbarıdır diye üzerinde durmadık.
Derken, Trabzonlu Hüseyin geldi, "Darbe oluyor" dedi. Klasik abartıcılığı diye geçiştirdik hatta dalga geçtik. Yatsı ezanında darbe yapıldığı nerede görülmüş? Bir arkadaş cep telefonuna gelen bir mesajı ve fotoğrafı gösterdi: Bayrampaşa Çevik Kuvvet'in kapısında bekleyen bir tank... Görüntü olağandışıydı. Bir şey oluyordu... Ama ne? Kahvenin sahibinden haber kanallarını açmasını istedik. Bütün kanalları dolaştık. Herhangi bir işaret yok.
O gece durmaksızın telefon görüşmesi yaptım. Hep aynı cevap: "Bir şey oluyor ama bilmiyoruz." Mükremin Atmaca'ya "Şu adamına ulaş bakalım" dedim. Mükremin aradı. Genelkurmay kaynaklarının bildirdiğine göre "askeri hareketlilik" varmış: "Kontrol dışı" bir hareketlilikmiş. Olduğumuz yerden ayrıldık. Evet, darbe oluyormuş. Eve varmadan öğrendim bunu. Eve vardığım da TRT'de darbecilerin bildirisi okunuyordu. Diğer haber kanallarını dolaştım. Bakan Bozdağ halkı direnmeye çağırıyor. O sırada 24 TV'den Billur Aktürk aradı, "Müsaitseniz sizi yayına alalım" dedi. O sırada Billur'un telefonunu beklerken Ülke TV'den Mustafa Güngör aradı, "Abi gelebilirsen yayındayız" dedi. "Tamam" dedim. Billur'un araması uzayınca, dayanamadım, çıktım.
Bir mecra bulup konuşmalıyım. Şerefsiz bir darbe girişimiyle karşı karşıya olduğumuzu anlatmalıyım. Yolda iken Cumhurbaşkanı Erdoğan CNN Türk'e bağlanmış halkı havaalanına toplanmaya çağırmış. Ülke TV, Otakçılar Caddesi'nde kanalın iki girişi de kapalı. Ters yönden kanala doğru yola koyuldum. Dahil olduğum yayında çok sayıda gazeteci arkadaşım vardı. Hasan Öztürk, gecenin bir yarısında, elinde telefon, "Bir generali alnının çatısından vurmuşlar" haberiyle yayına girdi. O an durumun değişeceğini düşündüm ve umutlandım. Asla başarılı olamayacaklardı. Böyle kahramanlar varken başarılı olmaları mümkün değildi.
Biz yayında iken televizyona girmeye çalışmışlar. Kapıda ki kalabalığı aşamayacaklarını anlayınca uzak bir mesafe bir saat kadar bekleyip tüymüşler.
Mutlaka darbecilerin gadrine uğrayacaktık, gelip mevcutlu olarak götüreceklerdi. Ya da işi uzatmayıp kafamıza sıkacaklardı. Evden götüreceklerine, gelip stüdyodan alsınlar. Onlar gelinceye kadar üç-beş kelam eder, tarihe not düşerdik ve ne kadar şerefsiz olduklarını haykırırdık. Sabah köprüde askerlerin teslim olma görüntülerini izleyince, "Bu iş bitti" diye düşündüm. İş daha öncesinde bitmişti elbette. Ölüm yolculuğunu göze alarak Atatürk Havalimanı'nda milletiyle buluşan Cumhurbaşkanı Erdoğan bitirmişti.
ARDAN ZENTÜRK / STAR GAZETESİ YAZARI /24 TV MODERATÖRÜ
YAŞASIN DEMOKRASİ…
24 TV Haber Merkezi’nin genç ama usta yapımcılarından Enes Çıplak’ın kendi gibi genç bir kuzeni var… Taksi şoförlüğü yapıyor. Nerede bir olay oluyorsa, yaşamın tılsımlı ırmağı onu oraya sürüklüyor, görüyor, hemen telefona sarılıyor, önce Enes, sonra bizler haberdar oluyoruz o saniyede 15 milyonluk dev metropolün her hangi bir yerinde olanlardan…
15 Temmuz akşamı… Saat 22.15 civarı… Enes yine odama geldi, söze, “Ardan ağabey, bizim kuzen aradı” diye başladı… “Eyvah, yine bir yerlerde bomba mı patlamış” diye yanıtladım… “Yok ağabey, Boğaz Köprüsü’ne jandarma gelmiş yolları falan kesmiş, kuzen de köprüdeymiş, buralarda garip işler oluyor, tatbikat falan mı var diye soruyor” diye devam etti Enes…
“Enes… Burası İstanbul… Yalnız Türkiye’nin değil, dünyanın en önemli metropolü, burada kimse, kamuoyuna haber vermeden, öyle bir anda, kafasına estiği gibi tatbikat falan yapamaz… Ayrıca orası polis sorumluluk bölgesi, jandarmanın ne işi var, anlık bir istihbarat ile bir operasyon yapılsa bile o işi orada polis yapar, sor bakayım senin kuzene askerlerin yanında tank falan var mıymış…” dedim…
Enes sordu, “tank da varmış ağabey” diye geldi yanıma…
Tuncay Öz ile göz göze geldik…
“Tuncay, bu, bir darbe… Hayat tecrübem bunu gösteriyor… Evet, bir resmi açıklama yok ama bu bir darbe… Birileri yolları tutmuş, uçakları kaldırmış, cumhurbaşkanı nerede belli değil, memleketi yöneten siyasilerden henüz ses yok, ordudan bir açıklama yok, bir kaosla karşılaştık ve burada, bu binada bir avuç insan bile değiliz…”
“Ama Ardan ağabey, mesleğimiz bu durumda her şart altında direnmemiz gerektiğini söylüyor…”
Stüdyoya girdim… Elimde, o ana kadar yapmış olduğum telefon görüşmelerinden sağladığım bilgileri içeren iki sayfa kâğıttan başka bir şey yok. Stüdyodaki genç kameramanlar sessiz, yalnız ayak seslerim duyuluyor…
Kameramanlara tek tek baktığımı hatırlıyorum… “Çocuklar… Şu anda bu ülkenin insanlarının büyük bir kısmının bu ekrana baktığını biliyorum, az sonra benim ağzımdan çıkacak kelimeleri büyük bir merakla beklediğini de… Biraz sonra burada bir konuşma yapacağım ve o konuşma sonrası bir daha geri dönüş olmayacak… Tıpkı bir okun yaydan çıkması gibi… Şimdiden hakkınızı helal edin… Benim size bir ağabey olarak hakkım geçtiyse, helal ediyorum, sizin bende bir hakkınız varsa, helal edin…”
Üçü, bembeyaz suratlarıyla çok kısa bir baktılar ve dudaklarından “helal olsun ağabey” sözleri döküldü…
Tuncay Öz yapmış yapacağını… Ekranın altında kırmızı zemin üzerinde beyaz tek bir yazı: YAŞASIN DEMOKRASİ…
HALİME KÖKÇE / STAR GAZETESİ YAZARI
“ANNE YERLERDEN KURŞUN TOPLUYORUZ”
Saat 10.30 civarıydı sanırım. Oğlum koşarak yanıma geldi. “Anne köprüyü askerler kapatmış, haberlerde darbe diyorlar. Darbe ne demek?” diye sordu.
Ardından eşim seslendi, “Halime koş!”
Televizyondaki yayın darbe girişimini teyit ediyordu. Birkaç kanal gezdik, evet bu bir darbe kalkışmasıydı. Kimi arayayım diye düşünürken telefon çaldı. Komşumuz olan gazeteci bir arkadaşımızdı arayan. “Hemen gelin” dedi. “Ne yapacaksak birlikte yapalım” diye kararlaştırdık.
Arkadaşlarımızın yanına vardığımızda Başbakan NTV’ye bağlanmıştı. Bunun FETÖ’cü cuntanın darbe girişimi olduğunu söylüyor ve halkı sokağa çağırıyordu. Hazırlandık ve yola çıktık. Bu arada Cumhurbaşkanı CNN’e bağlanmıştı. Seferberlik çağrısı yapıyordu adeta. Gün direnme günüydü. Başkomutan halkı sokağa çağırıyordu.
Ana arterlere yaklaştıkça arabayla ilerleyemez olduk. İnsanlar arabaları bırakmış ve yürümeye başlamıştı.
Biz de yürüyorduk, Basın Ekspere insan seli olmuştu.
Cübbeli amcalarla dövmeli gençleri yan yana Türk bayrağı sallarken görünce tamam dedim, bu bilek bükülmez.
Rahmetli Erol Olçak’ın sanki şehit olduğu o gece için hazırladığı filmdeki gibiydi yollar. Herkes memleketin büyük bir tehlike altında olduğunu fark etmiş, yere düşmek üzere olan bayrağını yeniden göndere çekmek için seferber olmuştu.
Eşim ve çocuklarım Havalimanı'na doğru devam etti, ben gazeteye geçtim. Darbeye zemin hazırlamak için dolaşıma sokulan Türkiye DEAŞ'a yardım ettiği yalanıyla ilgili bir yazı yazmıştım. O gece darbe kalkışması olmasaydı 16 Temmuz gazetesinde o yazı olacaktı. İlk işim yazıyı değiştirmek oldu. 15 Temmuz demokrasi bayramı başlıklı bir yazı yazdım. Henüz her şey netleşmemişti ancak Cumhurbaşkanımızın halka seslenebilmiş olması hain darbecilerin amaçlarına ulaşamayacağını gösteriyordu.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin, Beştepe’nin, Türk Telekom’un, TRT’nin işgal edildiği, buralarda çatışmalar yaşandığı ve ölenlerin olduğu haberleri geliyordu.
“15 Temmuz, darbe değil demokrasi devrimi” olarak tarihe yazılmalıydı. Bu duyguyla yazdım o gece yazımı ve gazetenin üstünden uçan F16’ların binayı sallayan gürültüsüyle indim yayına.
Ardan Zentürk ve Fadime Özkan darbe girişimin ilk anından itibaren canlı yayın nöbeti tutuyorlardı. Yayın masasında an be an gelişmeleri takip ediyorduk. O gece yayın yapan her meslektaşımız, ülkemizin bağımsızlığını, demokrasimizi ve mesleğimizin namusunu korumak adına çok önemli bir görev yerine getirdi.
Eşim ve çocuklarımın sesini duymak istedim. Telefonu açamayacakları ihtimalini aklımdan uzaklaştırarak aradım.
Kızım “Anne yerlerden kurşun topluyoruz. Eve gelince gösteririm sana” dedi.
Çocukları eve götürmesini söyledim eşime. Sadece “Hakkını helal et dedi” ve kapattı telefonu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Atatürk Havalimanı’na inene ve halka seslenene kadar bir daha aramaya cesaret edemedim onları.
Bu da benim şahitliğim...
FADİME ÖZKAN / STAR GAZETESİ YAZARI
ONLAR BİZİM ASKERLERİMİZ DEĞİLDİ
15 Temmuz gecesi 24 TV’de “Kadınlar Meclisi” adıyla yayınlanan programda, ESMEDYA binasındaydım. Program 21.15’te başladı 22.45 gibi bitti. Yayından çıktığımda bir askeri darbe-cunta girişimi olduğunu şüphe götürmez şekilde öğrendim.
O esnada tecrübeli gazeteci Ardan Zentürk saat 23.00 kuşağı için yayına girdi. Yayın odasındaki arkadaşlara “lütfen bana bir mikrofon takın, burası da bir “cephe”, Ardan Bey’i yalnız bırakamam, benim yayına girmem lazım” dedim ve stüdyoya girip yayın masasına oturdum.
İlk yorumum:
“Bunun bir cunta girişimi olduğu bilgileri geliyor. Muhtemelen Fetullahçı terör örgütünün bir saldırısı. Emir komuta zinciri içinde olsun ya da olmasın, asker sivil iradeye tabidir. Darbe yapmak suçtur. Darbeye kalkışan üniformalılar suç işliyor. Yakalanacak ve cezalandırılacaklar. Mutlaka direnmek lazım. Türkiye çok büyük ve çok güçlü bir ülke. Kısa sürede bertaraf ederiz!”
Bu bir darbe girişimi değil işgal girişimiydi. Muhtemelen Ağustos ayında ordudan ihraç edilecek FETÖ’cüler vakit varken devreye sokulmak istenmişti. Bunlar bizim askerlerimiz değildi, olamazdı.
Cumhurbaşkanımız ve anayasal olarak Başkomutanımız olan Erdoğan’ın CNN Türk’e bağlanması Allah’ın bir lütfü olarak olayların akışını kesin olarak değiştirdi. Tamamdı! Darbeciler asla başarılı olamayacaktı! Erdoğan’ın hayatta olduğunu görmek Türkiye’nin inancını, direncini artırdı, işgalcilerin ve arkalarındaki güçlerin elini ayağına birbirine dolaştırdı. O an, o kısıtlı yayınında kurduğu “Ben bu güne kadar halkın gücünden daha büyük güç tanımadım” cümlesi, tarihe geçecek bir cümledir.
Sonra caddeler doldu taştı. Herkes ölümü göze alan bir direniş duygusu içindeydi. Tekbir sesleri, Türk bayrakları, araç konvoyları, caddelerde insan seli... Müthişti.
Saat sabahın 3’ü gibi önce AK Parti’nin önemli isimlerinden Erol Olçok’un ve 17 yaşındaki oğlu Abdullah Tayyip’in şehit edildiği haberini aldık. Saat 5 gibi Yeni Şafak gazetesinde 7 yıl aynı odayı paylaştığım, çok sevdiğim saydığım gazeteci arkadaşım Mustafa Cambaz’ın şehit olduğunu... Kadınların, yaşlıların, çocukların, her yaştan insanın acımasızca katledildiğini görüp de ağlamayı ertelemeye çalışmak zordu. Hepsini kardeşim, arkadaşım, en yakınım gibi hissederken hem de.
SABRİYE ERGİN / STAR GAZETESİ YAZI İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ
O GECE YAŞADIĞIMIZ AN DESTAN OLDU
Saat 21:00'den sonra anormal hareketlenmeyi fark edince hemen Ankara temsilciliğimiz dahil teyit amaçlı telefonlara sarıldık.
Olayın ciddiliğini anlayınca ben ve yazıişlerindeki diğer arkadaşlarım, tankların henüz kapatmaya başladığı yollara düştük.
Gazeteye ulaşır ulaşmaz haberleri takibe başladık.TRT'deki ihanet bildirisini, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tarihi çağrısı, halkın üzerine açılan ateşleri, Ankara'dan gelen özel Harekat Merkezi ve Meclis'e atılan bomba haberleri izledi.
Bizim nöbetimiz şüphesiz halkın canını ortaya koyarak tuttuğu vatan nöbetinin yanında hiçbir şeydi. Yazdığımız her kelime, attığımız her başlık vatanına sahip çıkanlarla destan haline geldi.
O gece bize düşen, bu hain kalkışmayı tarihi bir hezimete uğratan halkımızın kahramanlığını kayda geçirmekti.
Sabah gazeteden çıkarken attığımız 'Demokrasiye millet sahip çıktı, asla boyun eğmeyiz' manşeti gecenin özeti oldu.
KAYAHAN UYGUR / GÜNEŞ GAZETESİ YAZARI
“HALKI SOKAĞA VE MEDYAYI KORUMAYA ÇAĞIRDIK”
Darbe haberleri gelir gelmez ESMEDYA Yönetim Kurulu Başkanı Ethem Sancak’la, öte yandan ulaşabildiğimiz bütün yetkililerle temas kurdum. Bazı kanallarda yayınlanan darbe bildirisini hemen reddettik, halkı sokağa ve medyayı korumaya çağırdık. Gelen haberlere göre kuşatılmış yerleri, belediyeyi, polis binalarını, TV uydu yayın merkezlerini, iletişim kurumlarını, borsayı, parti teşkilatlarını kurtarmak ve korumak için kriz masası gibi çalışıp kitleleri yönlendirdik.
Camilerden salâ verilmesi çağrısı ilk kez Turgay Güler tarafından yapıldı. Sabah saat 08.00’de dışarı çıktığımda terkedilmiş tanklar ve vatan savunmasından dönen genç kız ve erkeklerle selamlaştık. Eve dönünce hemen Güneş için makalemi yazdım: FETÖ darbesinin amacı “korkunç bir baskı rejimi ve ABD sömürgesi yaratmak” idi. Ama artık bağımsız Türkiye’nin onurlu yurttaşlarıydık.
ZUHAL DEMİR / 24 TV MUHABİRİ
ASKERLERİN YÜZÜ GÖRÜNMESİN ONLAR DAHA ÇOCUK
Acil notuyla kanala çağırıldık. Yolda bankamatiklerin önünde uzayan kalabalık. Bir şeyler oluyordu, kötü bir şeyler. Yollar kapalıydı birçok arkadaşımız o gece gelmek için elinden geleni yaptı ama ilerlemeyen yolları onları durdurdu. Kanal geldiğimde rejideki büyük bir hareketlilik vardı...
Kameraman arkadaşım Eray Durmuş’la birlikte binadan o hızla çıktık. Daha dakikalar önce tankların kestiği insanları ezdiği o yollarda ellerinde sadece Türk Bayrakları ile vatandaşlar vardı.
Basın Ekspres yolu üzerinde bir tank, etrafı kuşatılmış. O an açtık kameramızı, bir grup tepki gösterdi. Çekmemizi istemedi. Askerleri çekip deşifre etmemizi istemiyorlardı. "Askerin yüzü görünmesin, ne yaptığını bilmiyor daha çocuk" dediler. Telefonlarımızdan da son durumu öğrenmeye çalışıyorduk.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Marmaris’ten İstanbul’a geleceğini söyledik. Herkes havalimanına doğru yürümeye başladı. Durmadan yürüdü biz de onlarla birlikte ilerledik.
Mahşeri bir kalabalık. Sabah selaları verilmişti. Çocuklarıyla gelmişti insanlar. Onları evde bırakmamış, yanlarına almışlardı. Belki de bu yüzden bir Kurtuluş Savaşı edasında ilerliyorlardı. Otomobillerden radyoların sesi yükseliyordu. Başka kanallarında basıldığı haberi duyuluyordu. İnsanlar kızgındı!
Havalimanının önünden bir tank çıkmaya çalışıyordu. Halk etrafını sarmış, geçit vermiyordu. Polisler ikna etmeye çalışıyordu vatandaşları. O tankı çepeçevre sardılar, askerleri vermeyeceklerini söylediler. Vermediler de.
Tankın üzerinde beklediler. Hep aynı şeyi söylediler vatandaşlara; " teslim oldular, silahsızı size teslim edemeyiz" dediler. O anda ses bombaları atılmaya başladı. Yayındaydık. kelimelerimizi doğru seçmemiz gerekiyordu. Yayın esnasında çok yakından bir tane daha attılar. Kurşun atan bomba da atardı. Tankla ezen bombayla da öldürürdü.
Her şeyin başladığı yer, Boğaz Köprüsü vardı. Köprüyü görebileceğimiz bir yükseltiye çıktık.Bir gün önce yaşananları ve son hallini aktarabiliyorduk.Teslim oluyorlardı.
Askerler elleri kafalarının üzerinde bağlı, teslim oluyorlardı. Can aldıkları, tankların vatandaşı ezdiği, kadın-erkek tanımadan kurşun yağdırdıkları o köprüden kelepçeli olarak ayrılıyorlardı.
O geceden bize kalan, sokaklarda yazılan bir tarihti. Tanıklık ettim ve asla da unutmayacağım…
GAMZE AYTEKİN / 24 TV KONUK KOORDİNATÖRÜ
16 TEMMUZ SABAHI TÜRKİYE AYDINLIĞA KAVUŞTU
Boğaziçi Köprüsündeki hareketliliği öğrendiğimde biraz zaman geçince bu hareketliliğin bir darbe girişimi olduğunu anladım. Bu sürede Moderatörümüz Zeynep Türkoğlu ile sürekli iletişim halindeydik. Zeynep Hanım'ın "başaramayacaklar Gamze" dediğini hiç unutmam. Telefonda ağladığımı hatırlıyorum. İş arkadaşlarımın bana ihtiyacı var düşüncesiyle iş yerime gelmek için hazırlandım.
12 Eylül darbesini yaşayan bir annenin bu korkusunu elbette anlamıştım. Ama evden çıkıp bir şeyler yapmazsam hayatım boyunca bir şeyler yapmamanın utancını taşıyacağımı ve bu utanç ile yaşayamayacağımı biliyordum.
Evden çıktım. Sürekli yürüyordum, en sonunda bir taksi bulmuştum. Taksici "sokağa çıkma yasağı ilan edildi hiçbir yere gitmem, çoluk çocuğum var" dedi. "Bu gece yenilirsek çocuklarının geleceği olamayacak" dedim. 10 dakika sonunda ikna olmuştu şirkete geldiğimizde
Koşarak Haber Merkezine gittim ve tanıdığım bütün gazeteci büyüklerimi arayıp yayın için kanala davet etmeye başlamıştım. Rejinin başında Haber Koordinatörümüz Ömer Özkök vardı. Telefonlar hiç susmuyordu. Bir ara uçakların üzerimizden geçtiğini duydum. Canlı yayında Ardan Zentürk "gelin bakalım diyordu, korkmuyoruz." Gerçekten korkmuyorduk.
Sabaha karşı son telefon konuşmamı Ersoy Dede ile yaptım. Kapalı yollara ve onca karışıklığa rağmen bir yolunu bulup şirkete geleceğini biliyordum. 2 gün kadar evime gidemediğimi hatırlıyorum. Ama zafer milletindi. O kara gece aydınlığa kavuşmuştu.
15 Temmuz gecesi her aklıma geldiğinde gözlerim doluyor fakat hayatım boyunca hiçbir şey yapmamanın utancını taşımayacağım için kendimle gurur duyuyorum ve bu gurur bana yetiyor.
MELEK AYDIN / MEHMET BAYAR - STAR