Emel Müftüoğlu: Ülkem için kurşunlara siper olurum!

15 Temmuz darbe girişiminin tiyatro olduğunu düşünmenin cehalet olduğunu belirten Müftüoğlu: Ülkem için gözümü kırpmadan siper olurum.

Tuba Kalçık

Türk Pop Müziği'nin sevilen isimlerinden Emel Müftüoğlu, vatanına olan aşkını 15 Temmuz gecesi yaşadıklarını AKŞAM okurları için anlattı...

Asker bir babanın kızı olarak, 15 Temmuz’da asker kılığındaki FETÖ’cülerin halkımıza ateş açması sizde nasıl bir iz bıraktı? 

Onlar asker değil. Benim için asker vatanı, milleti için ölen, toprağı için fedakârca savaşan insandır. O gece halkına ateş açanlar ise dış güçler tarafından desteklenen eğitimli teröristlerdi. Onlara insan bile denmez. 15 Temmuz’a tiyatro diyenlere hangi beyinle bunu söylüyor? 250 tane şehidimiz var. Böyle bir kurgu olabilir mi? 15 Temmuz için tiyatro demek çok büyük bir cehaletin göstergesi. Böyle söyleyenleri ayıplıyorum. Ben asker bir babanın kızı olarak vatanını ve ülkesini çok seven biriyim. Babam vatan, bayrak sevgisiyle büyüttü beni. Bana gerekirse vatanının için kendini siper edeceksin derdi hep.

BİRLİĞİ İLİKLERİME KADAR HİSSETTİM 

PKK, 15 yaşındaki Eren Bülbül’ü şehit etti. Devletimizin terörle etkin biçimde mücadele ettiği bu süreçte bir sanatçı olarak duygu ve düşüncelerinizi alabilir miyim? 

Çok üzüldüm, içim yandı. Ülkemi savunmak için gerekirse gözümü kırpmadan silah alıp sokağa çıkarım. Birlik ve beraberliğin ne kadar önemli olduğunu Yenikapı’da iliklerime kadar hissettim. 

MUHALEFETLİK HASTALIKLI DURUM 

Bir röportajınızda Cumhurbaşkanı’nın yaptığı her şeye ısrarla karşı çıkan kesimlerden bahsetmiştiniz. Bu denli her şeye muhalefet etmek hastalıklı bir ruh hali değil mi sizce? 

Her şeye muhalefet etmek çok hastalıklı bir durum gerçekten. Bir de bunu yapanlar demokratım diye geziyor. Demokrat demek herkesin fikrine, özgürlüğüne saygı göstermektir. Bu kesim yaklaşık 5 senedir kantarın topuzunu iyice kaçırdı. Hele sosyal medya üzerinden kendi ruhsal problemlerini kusuyorlar. Bunları yapanları ayıplıyorum. Bu hayatta herkes kendinden sorumludur. Bunu yapanlar öncelikle demokrasi kelimesinin anlamını öğrenmeli.

DENİZ HAPİSHANEDE OLGUNLAŞTI 

Deniz Seki ile çok yakınsınız. Sizce cezaevi süreci onun manevi dünyasını nasıl etkiledi? 

Deniz’i 18 yaşından beri tanıyorum. Uzun yıllar vokalistliğimi de yaptı. Çok özel bir kadın. Çok hassas, aşırı duygusal ve fedakârdır. Bu piyasadaki en güvenilir birkaç insandan birdir. Televizyonda görünen iki üç dakikayla insanlar için yargıya varmamak gerekiyor. Deniz’in güzel kalbine her zaman kefilimdir. Hapishanede geçirdiği dönem ise onu olgunlaştırdı. Manevi yönünü daha da geliştirdi, zenginleştirdi. Artık onun önünde çok güzel yıllar var. Müziğiyle yine başarıdan başarıya koşacak diye düşünüyorum. 

SANATÇILARI HEDEF ALANLARI ANLAMIYORUM

Başbakan veya Cumhurbaşkanı’nın davetlerine katılan sanatçılar da belli kesimler tarafından hedefe koyuluyor... 

Çok çirkin buluyorum böyle saldırıları. Sanatçıları böyle hunharca, acımasızca hedefe koymalarını anlamak mümkün değil. Hepimiz bireyiz. Herkes kendi hayat felsefesi içinde yaşar. Sanatçılar tabii ki katılacak davetlere. İster hükümeti desteklediği için katılır ister bilgi amaçlı katılır.

BİREYE SAYGIYI ÖĞRENMELİLER

Sanatçıyı hedefe koyanlar ilk önce bireye saygıyı öğrenmeli. Demokratım demekle demokrat olunmuyor. Bir de bu acımasız tavırlar yeni jenerasyona da örnek olabiliyor. Her konuya muhalefet ederek ülkene faydalı olamazsın. Birbirimize saygı duyarak, birlik ve beraberlik içinde yaşamalıyız. 

ERDAL’LA ÇEKİŞME İÇİNDEYDİM

Tüm Türkiye sizi Emel-Erdal ikilisi olarak tanıyıp, severken, radikal bir kararla Erdal’dan ayrılıp, müzikte tek başınıza devam ettiniz. Hiç kaygı yaşadınız mı? 

Çok büyük bir riskti. Ama benim bu kararı almam gerekiyordu. Ben onunla sahnedeyken çok büyük bir çekişme içindeydim. Onunla sahneye çıktığımda şarkı söylemiyordum, savaşıyordum sanki. Yaş aldıkça bu hırsın gidiyor ama o zaman öyleydim. Erdal bence hem sesi hem de bilgisiyle Türkiye’nin en değerli müzisyenlerinden biridir. Riskli ama doğru bir karar aldığımı düşünüyorum.

Sezen Aksu, kendime en yakın gördüğüm sanatçı...

SEZEN BİR OZAN GİBİ ŞARKI YAZIYOR

Bugüne kadar Attila Özdemiroğlu, Onna Tunç, Sezen Aksu gibi dev müzisyenlerle çalıştınız. Kariyeriniz açısından hangi şarkı veya müzisyen sizin dönüm noktanız oldu? 

Tabi ki Sezen Aksu. Kolay kolay şarkı beğenmeyen biriyim ama Sezen tam bir ozan gibi şarkı yapıyor. Sözleri çok sade ve hakiki. Türkiye’de kendime çok yakın ve gerçek bulduğum müzisyen Sezen’dir. ‘Hovarda’ şarkısıyla bir araya geldik ve bir daha da hiç ayrılmadık. Benim kariyerim açısından da çok önemli bir dönüm noktasıdır.

Ben çok şanslıydım çünkü hep iyi müzisyenlerle çalıştım.

'HOVARDA' İLE YENİ FORMAT OLUŞTURDUM

‘Hovarda’ aynı zamanda Türkiye’nin ilk single çalışmasıydı değil mi?  

Döneme göre büyük bir yenilikti. Eskiden 45’lik vardı. O format bana çok doğru geliyordu. Patronum Şahin Özer’e de bu formatta bir çalışma yapmak istediğimi söyledim. Albüm çıkardığınız zaman 12 şarkıdan birkaç tanesi öne çıkıyor. Büyük bir emek harcamanıza rağmen geriye kalan 10 şarkıya da yazık oluyor. Bu durum benim hiçbir zaman içime sinmiyordu. Ben de ‘Hovarda’ ile bunu aşmaya çalıştım. Benden sonra da bu tarz çalışmalar arttı.

KIZIMIN ALBÜMÜNDEN HİÇ HABERİM YOKTU

Kızınız Çağrı da şarkıcı. Aileniz müzisyen olmanızı istememiş. Peki, siz nasıl karşıladınız kızınızın müzisyen olmasını? 

Hiç karışmadım ona. Ama destek de olmadım açıkçası zaten talebi de olmadı. İlk albümünü yaparken benim haberim bile yoktu. Ben o dönemde şehir dışında dizi çekiyordum. İzel’le birlikte benden habersiz şekilde yapmışlar. Şarkılarını kendi yapıyor. Bu çok önemli. Mithat Can’ın da çalışmalarını görünce de benzer şekilde duygulanıyorum. Elimizde büyüyen çocukların bu kadar güzel şarkılar yapması gerçekten çok etkileyici. Gerek Çağrı gerek Mithat annelerinin ismiyle değil kendi işleriyle anılmak isteyen bağımsız müzisyenler.

Kızımı ilk dinlediğimde duygulandım ve gurur duydum.

BENDEN ÇOK DAHA İLERİ BİR NOKTADA

Boynuz kulağı geçti diyelim mi? 

Kesinlikle. Müzikte benden çok daha ileri bir noktada. O söylesin ben saatlerce dinlerim. Çok duygusal bir sesi var. Hem yorumculuğu hem de besteci yanı çok iyi. Kızım Emel Müftüoğlu’nun kızı olarak değil de Çağrı olarak müzik kariyerinde ilerlemek istiyor. Bu açıdan kendimi çok şanslı görüyorum.

90’LI YILLAR POPUN ALTIN ÇAĞIYDI

90’larda yakaladığınız başarı ve popülariteyi bugünün müzik piyasası koşullarında devam ettirdiğinizi düşünüyor musunuz? 

Hayır düşünmüyorum. 90’lar başka bir dönemdi. O dönemde bambaşka bir enerji vardı. Türk popunun altın dönemiydi. Yeni yeni soundlar üretiliyordu. Müzisyenler hem çok üretkendi hem de müzik şevkleri vardı. Birbirimize destek olurduk, dayanışma içindeydik. Çok fazla yeni bir şey yapılmıyor artık. Gençler kendilerini çok fazla yormuyor. Bu yüzden dönüp dolaşıp cover yapıyorlar eski şarkılara. Bu dönemde çıkan bazı şarkılar da kalıcı olacak. Her dönemin dinleyicisi ayrı oluyor.

GENÇ BİR YETENEĞE ALBÜM YAPIYORUM!

Yeni bir müzik çalışmanız var mı?  

Kendimin yok ama prodüksiyon anlamında var. Proje bazlı çalışmalar yapıyorum. Çok genç ve yetenekli bir müzisyene albüm yapıyorum şimdi. Alternatif pop albümü yapıyoruz. Küçüklüğünden itibaren piyano ve gitar çalan çok yetenekli bir kız. Türkiye’de her açıdan bu kadar donanımlı olan az sayıdaki genç yetenekten biri.

EKRANDA OLMAYI DAHA ÇOK SEVİYORUM

Müzisyenliğin yanı sıra dizi oyunculuğu ve televizyon programları da yapan bir sanatçısınız. Sizce hangisi daha keyifli sahne mi ekran mı? 

Türkiye’nin tüm büyük kanallarında program yaptım. Bugüne kadar birçok dizide de oynadım. Oyunculuğa çocukluğumdan beri merakım vardı zaten. Eve gelen herkesin taklidini yapardım. Hatta konservatuvarda oyunculuğa geçmeyi bile düşünmüştüm. Sahnede olmak da çok özel bir duygu ama galiba ekranda olmayı daha çok seviyorum.

YARIŞMA BİRİNCİLERİ ÇÖKÜŞ YAŞIYOR

Güneş Gazetesi’nin açtığı ses yarışmasında kazandığınız birincilikten sonra profesyonel anlamda müziğe adım attınız. Peki, yarışmaya girerken müzikte bu kadar kalıcı olacağınızı düşünüyor muydunuz? 

Yarışmaya küçük yaşımda girdim. Türkiye çapında yapılan ilk defa böyle büyük bir müzik yarışması yapılmıştı. İlk elemeleri geçememiştim. Ama yılmadım her gün gazeteyi ısrarla aradım ve sonra da beni ilk sesli elemelere aldılar. Çok önemli sanatçıların olduğu bir jürinin önüne çıktım ve birinci seçildim. Böyle yarışmalara katılanlar her şeyin bir anda değişeceğini düşünüyor. Hâlbuki sadece kazandığınız gece değişiyor sonra da bir boşluk ve hayal kırıklığı oluyor. Şu anda televizyonlardaki yarışmalara katılanlar benzer bir durumu yaşıyor.