Demokrasinin infazı: 27 Mayıs darbesi

Eski Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idamıyla sonuçlanan 27 Mayıs 1960 darbesi, Türk demokrasi tarihine ''kara bir leke'' olarak geçti.

Türk demokrasi tarihinde "kara bir leke" olan 27 Mayıs 1960 darbesinin üzerinden 60 yıl geçti.

Edinilen bilgiye göre, 1946'nın ocak ayında kurulan ve Mayıs 1950'de halkın büyük desteğini alan Demokrat Parti (DP), 27 yıllık tek parti dönemini sona erdirdi.

Seçimlerde yüzde 55,2 oy alan DP 416, yüzde 39,6 oy alan CHP ise 69 milletvekili ile temsil edilme hakkı kazandı. Bu seçimde Millet Partisi ve bağımsızlar ise toplam 2 milletvekiline sahip oldu.

TBMM'nin 22 Mayıs 1950'de açılmasının ardından Refik Koraltan, Meclis Başkanlığına seçildi. Ardından yapılan Cumhurbaşkanlığı oylamasında DP Genel Başkanı ve İzmir Milletvekili Celal Bayar, Türkiye Cumhuriyeti'nin 3. Cumhurbaşkanı oldu.

Hükümeti kurmakla ise DP Aydın Milletvekili Adnan Menderes görevlendirildi.

Menderes kendisinin ilk, Cumhuriyet'in 19. hükümetini kurarak 22 Mayıs'ta görevine başladı.

"Yeter söz milletin" sloganıyla halkın karşısına çıkan Demokrat Partinin ilk icraatlarından biri, Arapça ezanı serbest bırakmak oldu. Haziran 1950'de yapılan düzenlemenin Cumhurbaşkanı Celal Bayar tarafından onaylanmasıyla CHP'nin 1932'de çıkardığı "Türkçe ezan düzenlemesi" kaldırıldı.

Siyaseten güçlü şekilde icraatlara başlayan DP hükümeti, Haziran 1950'de darbe hazırlığı yapıldığı gerekçesiyle TSK'nin komuta kademesini emekliye sevk etti. Emekliye ayrılan isimler arasında dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Abdurrahman Nafiz Gürman, Kara, Hava, Deniz Komutanları ve Jandarma Genel Komutanı ile 15 general ve 150 albay yer aldı.

"TARIM VE SANAYİDE ÖNEMLİ ADIMLAR ATILDI"

Kullanılan traktör sayısının ve makineleşmenin arttığı bu dönemde tarımda sevindirici gelişmeler yaşandı.

DP iktidarı sanayi, eğitim, sağlık ve ulaştırma konularında önemli adımlar attı.

Bu süreçte DP'nin "CHP'nin taşınır-taşınmaz mallarının Hazine'ye devri" için yaptığı düzenleme, 1953'te Cumhurbaşkanı Bayar'ın onayıyla yürürlüğe girdi. Söz konusu adımla iki parti arasındaki tartışmalar derinleşmeye başladı.

Takvimler 2 Mayıs 1954'ü gösterdiğinde, Türk halkı yeniden sandık başına gitti. DP rekor kırarak oyların yüzde 58,4'ünü aldı ve 503 milletvekili çıkardı. CHP'nin milletvekili sayısı ise 31'de kaldı.

Bu yenilginin ardından eleştirilerin getirildiği İsmet İnönü, muhalefetin dozunu daha da artırdı.

"ORDU İÇİNDE RAHATSIZLIK"

Seçim sonuçları ile daha da güçlenen DP, dönemin ekonomik krizinin etkileriyle mücadele etmek zorunda kaldı.

Başbakan Menderes'in, DP ile TSK arasında yaşanan gerilimlerde yapıcı rol üstlenmek istemesine karşı ordu içindeki rahatsızlık artmaya başladı.

Parti içi anlaşmazlıklar sonucunda DP'den ayrılan 19 milletvekili, Hürriyet Partisini kurdu. Bu sırada ülkedeki ekonomik kriz, halkta da büyük rahatsızlık yarattı.

6-7 EYLÜL OLAYLARI

Selanik'te Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün doğduğu evin yanındaki Türk Konsolosluğunun bahçesine atılan iki bombadan birinin patladığı, evin ve konsolosluk binasının camlarının kırıldığı dedikodusunun yayılmasıyla Ankara, İstanbul ve İzmir'de halk sokağa döküldü.

6-7 Eylül 1955'teki olaylarda, Beyoğlu başta olmak üzere azınlıkların yaşadığı semtlere, kiliselere ve mezarlıklara saldırılar oldu. Bunun sonucunda birçok azınlık mensubu Türkiye'yi terk etti.

Yeni kareler ortaya çıktı! İşte Yassıada'da yaşananlar...

"9 SUBAY OLAYI" YAŞANDI

DP'nin iktidara gelmesinin ardından bir grup subayın ordu içinde kurduğu cunta, süreç içinde giderek varlığını hissettirmeye başladı.

Ordunun darbe hazırlığı içinde olduğu bilgisi Menderes'e de ulaştı.

DP iktidarına karşı darbe düzenlemek amacıyla bir araya gelen cuntanın bu girişimi, Binbaşı Samet Kuşçu'nun ihbarı ile akamete uğrarken bu olay tarihe "9 subay olayı" olarak geçti.

"9 Subay olayı" sonrasında Cumhurbaşkanı Celal Bayar, olayın vahametini anlayarak Milli Savunma Bakanı Şemi Ergin'in istifasını sağladı. Yerine Adnan Menderes'le bir akrabalık bağı olmayan ancak aynı soyadını taşıyan yakın arkadaşı Ethem Menderes getirildi.

Demokrat Parti, 27 Ekim 1957'de yapılan seçimlerde yüzde 48,6 oy alarak 424 milletvekiliyle iktidarını sürdürdü. Bu seçimde, muhalefetini güçlendiren CHP ise yüzde 41,4 oyla 178 milletvekili çıkardı.

MENDERES'İN UÇAĞI DÜŞTÜ

Siyaseten gerilimlerin sürdüğü bu dönemde, 1959'un şubat ayında, Kıbrıs Anlaşması'nı imzalamak üzere Londra'ya giden Menderes'i ve heyetini taşıyan uçak, Gatwick Havalimanı'na inişe geçtiği sırada düştü.

Kazadan sağ kurtulan Menderes, ülkeye dönüşünde hem siyasilerin hem de halkın coşkulu karşılamasıyla moral buldu.

Bu süreçte "yurt dışında birkaç aylığına tedavi edilmesi" önerilen Menderes, bu teklifi reddetti.

İnönü'nün "Büyük Taarruz" gezileri

Tüm bu gelişmeler yaşanırken CHP Genel Başkanı İnönü, Nisan 1959'da "Büyük Taarruz" adı verilen bir geziye çıktı. Milletvekilleri, partililer ve gazetecilerden oluşan grubun ilk durağı Uşak oldu.

Heyet burada "hükümet tarafından organize edildiği" öne sürülen bir grup gösterici tarafından protesto edildi ve İnönü bir göstericinin attığı taşla yaralandı.

Bu saldırının yanı sıra İnönü, İstanbul'a dönüşünde arabasıyla şehre girerken bir grubun saldırısına uğradı. Bu olayda ise "polis ve askerin göstericilere müdahale etmediği" iddia edildi.

ÖĞRENCİYE TARİHE GEÇEN CEVAP

Bu süreçte üniversite öğrencilerinin hükümet aleyhine gösterileri başladı.

İstanbul Beyazıt Meydanı'nda üniversite öğrencilerinin eylemi sırasında Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz, seken bir kurşunun başına isabet etmesi sonucu hayatını kaybetti. Emeksiz'in "polis kurşunuyla hayatını kaybettiği" yönündeki haberler dolayısıyla olaylar daha da şiddetlendi.

Yaşananlar nedeniyle İstanbul ve Ankara'da sıkıyönetim ilan edildi.

Ankara'da 5 Mayıs 1960'da bir öğrenci grubu, ''555K'' yani "5'inci ayın 5'inde saat 5'te Kızılay'da" koduyla gösteri düzenledi.

Menderes, eylemcilere hitap etmeye çalıştı ancak başaramadı. Öğrencilerin arasına girerek konuşmak isteyince, bir öğrenci Menderes'in boğazını sıktı. Menderes "Ne istiyorsun" diye sorduğu gençten "Hürriyet istiyorum" cevabını aldı. Menderes, tarihe geçen "Bir başbakanın boğazını sıkıyorsun bundan ala hürriyet mi var?" ifadelerini ise burada kullandı.

21 Mayıs'ta da Harp Okulu öğrencileri sokağa çıktı ve Zafer Anıtı'na kadar ''sessiz" yürüyüş yaptı.

BİLDİRİYİ ALPARSLAN TÜRKEŞ OKUDU

Tüm bu gelişmelerin ardından TSK içerisindeki bazı general ve subayların oluşturduğu 38 kişilik Milli Birlik Komitesi (MBK), "DP'nin ülkeyi gitgide bir baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü" gerekçesiyle 27 Mayıs 1960'ta sabaha karşı yönetime el koydu.

Kurmay Albay Alparslan Türkeş tarafından 04.36'da Ankara Radyosu'ndan okunan bildiriyle ''ihtilal'' duyuruldu. Bildiride, şu ifadeler yer aldı:

"Bugün demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler dolayısıyla kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri, memleketin idaresini ele almıştır. Bu harekata Silahlı Kuvvetlerimiz, partileri içine düştükleri uzlaşmaz durumdan kurtarmak ve partiler üstü tarafsız bir idarenin nezaret ve hakemliği altında en kısa zamanda adil ve serbest seçimler yaptırarak idareyi, hangi tarafa mensup olursa olsun, seçimi kazananlara devir ve teslim etmek üzere girişmiş bulunmaktadır."

"DEMOKRASİ AĞIR YARA ALDI"

Demokrasinin ağır yara aldığı darbeyle, Türkiye'nin uluslararası itibarı da büyük zarar gördü.

İlk aşamada 38 kişiden oluşan ve Orgeneral Cemal Gürsel'in başkanlığını yaptığı MBK'nin üye sayısı daha sonra Korgeneral Cemal Madanoğlu'nun girişimiyle, ordunun yönetimde kalmasını savunan 14 üyenin yurt dışına görevli gönderilmesiyle 23'e düştü.

Anayasa ve TBMM'nin feshedildiği, siyasi faaliyetlerini askıya alındığı darbede Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, hükümet üyeleri, DP'li milletvekilleri, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun ile asker ve bazı üst düzey kamu görevlileri gözaltına alındı. Tüm tutuklular Yassıada'da hapsedildi.

28 Mayıs'ta Milli Birlik Hükümeti Cemal Gürsel başkanlığında kuruldu.

"1 NUMARALI SANIK CELAL BAYAR"

Menderes ve hükümet üyelerinin yargılandığı davalar Yassıada Spor Salonu'nda görüldü.

Celal Bayar'ın "1 numaralı" sanık olduğu davada, dönemin Başbakanı Menderes ise onun yanındaki sandalyede oturdu.

Türk halkı, "demokrasi getireceğini iddia ederek demokrasiyi yargılayan" davaları "Yassıada Saati" programıyla radyodan takip etti.

Yeniden adaya getirilerek görüntüleri çekildi

Mahkeme sürecinde sanıklara kötü muamele edildiği de gündeme geldi.

Darbecilerin, "Düşükler Yassıada'da" ismiyle sanıkları küçük düşürmek amacıyla çektikleri film de dönemin kabul edilemez görüntüleri arasına girdi.

Sanıkların Yassıada'ya gidişleri sırasında görüntü çekilmediği için Bayar ve Menderes'in yeniden motordan indirilerek adaya getirildikleri anlar bir kurmaca içinde çekildi.

Zaten zor şartlar altında ayakta durmaya çalışan Bayar, "Ben oyuncu değilim" deyip intihar girişiminde bulundu.

BEBEK VE KÖPEK DAVALARI

Yassıada'daki mahkemelerde ilk davalar "bebek" ve "köpek" davaları oldu. Dönemin Başbakanı Menderes'in opera sanatçısı Aynur Aydan'dan olan çocuğunu bilerek öldürttüğü iddiası, Aydan'ın Menderes’i savunmasıyla çürütüldü.

Köpek davasında ise Celal Bayar, değeri bilirkişi tarafından bin lira olarak tespit edilen hediye köpeğin, 20 bin liraya hayvanat bahçesine satılması nedeniyle suçlandı.

Bayar, o gün mahkemede "Bu kadar küçük bir meseleden dolayı, böyle yüksek mahkemenin huzuruna çıktığım için en büyük cezayı çekmiş bulunuyorum." sözleriyle davaya ilişkin duygularını anlattı.

SANIKLARA SAVUNMA HAKKI TANINMADI

Bu süreçte Menderes başta olmak üzere hiçbir sanığa savunma hakkı tanınmadı.

Davalarda, Hakim Salim Başol'un "Anlatın, buralara cevap verin" sözleri üzerine "Arz edeyim efendim" şeklinde iddialara cevap vermeye çalışan Menderes'in sözleri hep "Kısa kes" ifadeleriyle yarım bıraktırıldı.

Beş ay sonra ilk kez hakim karşısına çıkarılan Menderes, ruh halini şu sözlerle anlattı:

"Dört-beş aydan beri tamamıyla tecrit vaziyetinde bulunuyorum ve tek bir odanın içinde ve günün 24 saatinde her saat değişen bir nöbetçi subayın nezareti altında hiç kimse ile konuşmak imkanı mevcut olmamak şartı ile yaşıyorum. Bu itibarla konuşma takatim hakikaten zaafa uğramış bulunuyor."

Duruşmalar sırasında, Başbakanlık Konutu'nun mutfağına tavuk tüylerini temizlemek için alınan "cımbız" dahi konu edildi. Başbakanlık Konutu olarak kullanılan Camlı Köşk'teki yabancı devlet adamları ve büyükelçilere verilen yemeklerin neden örtülü ödenekten karşılandığı soruldu.

Bunların israf olduğunu savunan Hakim Başol, "Bir Başbakan illa köşkte mi oturmalı? Barakada oturun! Cımbız, köşkte oturmanın icabı mıdır?" sorularını yöneltti.

MAHKEME HEYETİ 592 SANIKTAN 288'İ İÇİN İDAM İSTEDİ

Yassıada'daki yargılamalar, 14 Ekim 1960'ta başlayıp 15 Eylül 1961'de karara bağlandı. Toplam 19 dosyada toplanan davalar, "anayasayı ihlal" davasıyla birleştirildi.

Tutuklular "vatana ihanet, meclis iç tüzüğünün değiştirilmesi, Kırşehir'in ilçe yapılması, CHP’nin mallarına el koymak"tan suçlu bulundu. Yassıada duruşmalarında 6-7 Eylül olaylarından da DP sorumlu tutuldu.

592 sanıktan 288'i için idam istendi. Kararı açıklayan Yüksek Adalet Divanı, 15 sanığı idam cezasına çarptırdı.

Eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar, eski Başbakan Adnan Menderes, eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, eski Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idam kararları oy birliğiyle alındı.

Celal Bayar hakkındaki karar, yaş haddi nedeniyle müebbet hapis cezasına çevrildi. Eski TBMM Başkanı Refik Koraltan, eski TBMM Başkanvekilleri Agah Erozsan, İbrahim Kirazoğlu, eski Tahkikat Komisyonu Başkanı Ahmet Hamdi Sancar, eski Tahkikat Komisyonu üyeleri Nusret Kirişçioğlu, Bahadır Dülger, eski bakan Emin Kalafat, eski milletvekilleri Baha Akşit, Osman Kavrakoğlu, Zeki Erataman ile eski Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun hakkındaki idam kararları ise oy çokluğuyla alındı.

BAZI İSİMLER AFFEDİLDİ

Aralarında eski bakan, eski milletvekilleri, Tahkikat Komisyonu üyeleri, İstanbul Valisi ile İstanbul Belediye Başkanının da bulunduğu 31 sanık hakkında ise müebbet hapis cezası verildi. Sanıklardan 92 kişiye 20 yıl ile 6 yıl arasında ağır hapis, 94 kişiye 5 yıl ağır hapis cezası verildi. Bazı sanıklar kısa süreli hapis cezasına çarptırılırken bazıları beraat etti.

Birçok yabancı ülke lideri, idamların durdurulması için Cemal Gürsel başkanlığındaki Milli Birlik Komitesine defalarca çağrıda bulundu. Bunun üzerine Komite, Celal Bayar, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu dışındakilerin idam cezasını affetti. Celal Bayar'ın cezası yaş haddi nedeniyle ömür boyu hapse çevrildi.

Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1961'de sabaha karşı, Menderes ise İmralı Adası'nda 17 Eylül 1961'de sağlık muayenesini yapan doktor heyetinden sağlam raporu alındıktan sonra saat 13.21'de idam edildi.

2012'DE ARAŞTIRMA KOMİSYONU KURULDU

TBMM tarafından 11 Nisan 1990'da kabul edilen bir kanunla Adnan Menderes ve onunla birlikte idam edilen arkadaşlarının itibarları iade edildi. Aynı kanun uyarınca Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu'nun naaşları, 17 Eylül 1990'da İmralı'dan alınarak devlet töreniyle İstanbul Vatan Caddesi'nde yaptırılan anıt mezara taşındı.

Darbenin üzerinden geçen 52 yılın ardından 11 Nisan 2012'de TBMM'de Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu kuruldu. Komisyonda, 27 Mayıs 1960 Darbesi ve 12 Mart 1971 Muhtırası Alt Komisyonu da çalışmalarını tamamladı. Bu arada, TBMM Hukuk Hizmetleri Başkanlığı, eski Başbakan Adnan Menderes'in idam kararının iptalinin mümkün olmadığı ancak yargılamanın yenilenmesinin uygun olacağı yönünde 2 Ocak 2013'te Dilekçe Komisyonuna görüş bildirdi.

Görüş yazısında, Yüksek Adalet Divanı kararlarıyla ölüm cezasını oy birliği ile tasdik eden Milli Birlik Komitesi kararlarının TBMM tarafından iptal edilmesinin mümkün bulunduğu ifade edildi. Yazıda, Adalet Bakanlığı, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı ve Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile yapılan yazışmalar sonucu temin edilecek belgeler ile dosya içeriğinde yer alan belgelerin ayrıntılı tetkiki neticesinde 5271 sayılı Kanun'da sayılan nedenlerin bulunması halinde yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilmesinin uygun olacağı kaydedildi.

Adnan Menderes'in Yassıada duruşmalarında avukatlığını yapan ve daha önce de TBMM'ye dilekçe sunan avukat Burhan Apaydın, TBMM Hukuk Hizmetleri Başkanlığının ''Yeniden yargılama yapılabilir'' görüşü üzerine, yeni bir başvuruda bulunarak "Yassıada kararlarının yok sayılmasını" istedi.

EĞİTİMDEN SOSYAL POLİTİKALARA ÇAĞ ATLATAN 10 YILIN MİMARI DEMOKRAT PARTİ

Demokrasi şehidi Adnan Menderes'in liderliğindeki Demokrat Parti'nin 1950-1960 döneminde ülkeye getirdiği değişim rüzgarı, ekonomi ve siyasetin yanı sıra eğitim ve sosyal politikalarda da kendisini gösterdi.

Eğitimden sosyal politikalara kadar pek çok alanda ülkeyi farklı bir noktaya taşıyan Demokrat Parti'nin, Adnan Menderes'in 1950'de başlayan ve 1960 darbesiyle idam edilmesine kadar süren iktidar yılları, Türkiye'nin çağ atladığı döneme öncülük etti.

Türkiye'de çok partili hayata geçişin ilk iktidarı Demokrat Parti döneminde ülke, ekonomiden siyasete kadar her alanda önemli bir değişim sürecine girdi. Değişim rüzgarı, eğitim, özgürlükler ve sosyal politika alanlarına da yansıdı.

Adnan Menderes'in başbakanlığı dönemindeki hükümet programlarında eğitim, öncelikli konular arasında yer alırken, gençlerin güçlü milli ve manevi değerlerle yetiştirilmesi düşüncesine ağırlık verildi.

Benimsenen bu eğitim politikası, hükümet programına, "Gençliğini milli karakterine ve ananelerine göre manevi ve insani kıymetlere teçhiz edemeyen bir memlekette ilmin ve teknik bilginin yayılmış olması, hür ve müstakil bir millet olarak yaşamanın teminatı sayılamaz. Gençliğimizin 'Vatan' ideali etrafında toplanmasını hareket noktası olarak alıyoruz." ifadeleriyle yansıdı.

Menderes döneminde eğitime verilen önem, rakamlara da yansıdı. O dönemin Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre, 1950'de 17 bin 428 olan ilkokul sayısı 21 bin 429'a, ilkokul öğretmeni sayısı ise 35 bin 871'den 54 bin 49'a yükseldi. Ortaokulların sayısı 364'ten 641'e, öğretmen sayısı 3 bin 871'den 9 bin 725'e, lise sayısı 60'tan 129'a, lise öğretmenlerinin sayısı da 1424'ten 2 bin 825'e çıktı. Aynı dönemde mesleki ve teknik okulların sayısı 326'dan 503'e, öğretmen sayısı 4 bin 488'den 7 bin 382'ye ulaştı.

Demokrat Parti zamanında yapılan bir diğer yenilik cumhuriyet döneminde ilk olan yeni akademilerin açılması oldu. Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi 1954 yılında, Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi ise 1958'de eğitime başladı.

1955'te Karadeniz Teknik Üniversitesi ve Ege Üniversitesi, 1957'de Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1958'de Erzurum Atatürk Üniversitesi ile çok sayıda enstitü, yüksekokul ve akademi de Menderes hükümetleri döneminde açıldı. Yüksekokul ve fakültelerde öğretim üyesi sayısı 1950'den 3 bin 911'e, öğrenci sayısı 24 bin 815'ten 54 bin 69'a çıktı.

İmam hatip okullarının yeniden açılması da Menderes hükümetleri döneminde gerçekleşti. Bu dönemde ilk olarak İstanbul, Ankara, Adana, Isparta, Kayseri, Konya ve Maraş'ta imam hatip okulları açıldı. İmam hatip okularının sayısı 1958'de 19'a yükseldi. İlahiyat fakültesinin bu okulların öğretmen ihtiyacını karşılamada yetersiz kalması üzerine 1959'da Yüksek İslam Enstitüsü kuruldu.

Demokrat Parti ayrıca, köylüye okul yapma zorunluluğu getiren yasayı da değiştirerek, köy okullarının özel idare bütçesi ve genel bütçeden ayrılacak ödeneklerle yapılmasını kararlaştırdı ve okul yapmanın devletin asli görevleri arasında olduğunu ortaya koydu.

Menderes hükümetleri, bütün ilkokul öğretmenlerinin aynı program içinde yetiştirilmesini temel ilke olarak benimsedi ve bu amaçla Köy Enstitüleri, İlköğretmen Okulları ile birleştirildi.

EZANIN ARAPÇA OKUNMASINA DÖNÜŞ

Menderes hükümetleri özgürlükler alanında da ülkeyi farklı bir noktaya taşıdı. Hükümet programında, hükümetin din ve dünya işlerinin ayrı tutulması prensibini benimsediği, bununla birlikte vicdan özgürlüğünün demokrasinin temel ilkelerinden olduğu ve her türlü baskıya son verileceği vurgulandı.

Türkçe okunması 1932 yılında zorunlu kılınan ezanın yeniden Arapça okunmasına yönelik düzenleme ve din üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması gibi uygulamalar özgürlük konusunda atılan adımlar olarak dikkati çekti.

Ayrıca, 7 Temmuz 1950'den itibaren ramazan ayında sabah ve akşam, her biri 10 dakika olmak üzere günde iki defa, diğer aylarda ise haftada bir defa cuma sabahları olmak üzere radyodan dini yayın yapılmasına izin verildi.

DERNEK SAYILARINDA ARTIŞ YAŞANDI

Menderes dönemi, sivil örgütlenmenin de ciddi ölçüde arttığı bir dönem oldu. Daha önceleri siyaset alanında muhatap alınmayan toplumsal gruplar çok partili hayata geçişle birlikte ve seçimler aracılığıyla siyasi hayatta kendilerine yer edinmeye başladı.

Kurulan dernek sayılarında da bu dönemde ciddi artış görüldü. 1950'de 2 bin 11 olan dernek sayısı 1960'da 18 bin 958 olarak kayıtlara geçti.

Dini derneklerin sayısındaki hızlı artış da dikkati çekti. Buna göre, 1946'da dini derneklerin sayısı 11 iken 1960'da 5 bin 104'e ulaştı. Bu sayının toplam dernek sayılarına oranı yaklaşık yüzde 30 olarak gerçekleşti.

Ayrıca, Demokrat Parti iktidara gelirken sosyal güvenlik ve işçi haklarına da önem verdi. Hükümet programında, "Ulusumuzun ekonomik ve toplumsal alanlarda da hızla örgütlenmesi ve daha bilinçli bir birliğin oluşması için işçilerin, çiftçilerin, tüccar ve sanayicilerin, serbest meslek mensuplarının, memur ve öğretmenlerin, yüksek öğretim öğrencilerinin mesleksel, toplumsal ve ekonomik amaçlarla dernekler, kooperatifler ve sendikalar kurmalarını gerekli buluyoruz." ifadeleriyle sivil toplum örgütlenmesine verdiği önemi ortaya koydu.

Demokrat Parti iktidarları döneminde sendika ve sendikalı işçi sayısında ciddi artışlar yaşandı. En büyük işçi konfederasyonlarından Türk-İş 1952'de kuruldu. 1958'e gelindiğinde Türkiye'deki işçi sendikası sayısı 394, işçi sendikası birliği sayısı ise 18'e ulaştı.

Sosyal politikaları desteklemek üzere, "Yıllık Ücretli İzin Kanunu", "Sosyal Hizmetler Enstitüsü Kurulmasına Dair Kanun", "Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun", "Deniz İş Yasası", "Öğle Dinlenmesi Kanunu" gibi düzenlemeler hayata geçirildi.