1
13. İmam Hatipliler Kurultayı Kahramanmaraş Mehmet Akif Ersoy Kültür Merkezi'nde düzenlendi. Kurultaya konuşmacı olarak TÜRGEV Yönetim Kurulu Üyesi Bilal Erdoğan da katıldı. Gerek öğrencilik yıllarında gerekse Harvard'taki yüksek lisans eğitimi ve Dünya Bankası'nda çalıştığı dönemde eğitim politikaları alanında çalışmalar yapan Bilal Erdoğan, Yeni Şafak'a "eğitim sistemi" konusunda özel açıklamalar yaptı. FETÖ'nün eğitim sistemi içinde nasıl yuvalandığına da değinen Erdoğan, paralel yapının daha çok bürokratlar üzerinde örgütlenip sistemi maniple ettiğini söyledi. Erdoğan darbe gecesi için de "Kendimi en kötü senaryoya hazırlamıştım" dedi.
İmam Hatipler toplumun her zaman teveccüh ettiği okullar oldu. FETÖ okullarının bu kadar yaygınlaşması, 28 Şubat döneminde İmam Hatiplerin önünün kapatılması ile mi oldu?
28 ŞUBAT'TAN NEMALANDILAR
FETÖ, 28 Şubat'ta kendilerinin de mağdur olduğunu iddia ediyor.
DERSHANE SAĞLIKLI DEĞİLDİ
FETÖ'nün toplumdan teveccüh gördüğü bir dönemden dershanelerin kapanma sürecine nasıl gelindi?
SİSTEMİ MANİPLE ETTİLER
Neden bu kadar beklendi?
7 ŞUBAT'TA GÖRÜLMEYE BAŞLANDI
Gerçi süreci 7 Şubat'a kadar götürecek olursak o andan itibaren bunların başka planları olduğunu yavaş yavaş anlamaya başladık. Ama her halükarda bir eğitim görevlisi olarak, okullarla ilgilenen, eğitim politikası üzerine akademik çalışma da yapan biri olarak böyle bir yapının sağlıklı olmadığını söyleyebiliyorum. Öğrencilerin testle eğitilmesi mümkün değil. Öğrencileri birbirleriyle yarıştırarak kaliteyi arttıramayız.
Sınavlarda test sistemi kalkmalı mı sizce?
Bence sınavın, testin kendisi kötü değil. Ama sınavın ve testin çocukları yarıştırmak için değil, o sınavı, testi veren kurumun veya o çocuğun öğretmeninin test edilmesi için uygulanmasının doğru olduğunu düşünüyorum. Böylece eğitim okulda başlayacak, okulda bitecek. Bir öğrencinin dersle ilgili sıkıntısı varsa o dersin öğretmeni ayrıca ona vakit ayırsın ama siz başka kurumlarda, okulda verilen her şeyi ayrıca vermeye çalışırsanız bu milli kaynakları israf etmektir. Bu dershanelerin sistemde egemen olduğu dönemde ciddi kaynak israfını yaşadık. Milyonlarca lira her sene eğitim müessesi dışındaki bir mecraya, ticari kuruluşlara aktarıldı. Keşke o rakamlar eğitim sisteminin kendisine harcanabilseydi.
EĞİTİM SİSTEMİ UZUN BİR SERÜVEN
Eğitimde reform deyince aklınıza ne geliyor? Yapılabilir mi?
Eğitimde reform, dönüşüm kolay değil. Zihniyetlerimiz maalesef bu konuda biraz eski. Hala eğitim denince, bu modern kapitalist hayat tarzının dayattığı, fabrikaya benzeyen bir sistemi anlıyoruz. Çocukların hepsinin sıraya oturtulup bir örnek çıkarılmaya çalışılması gibi bir yapı var maalesef. Halbuki bizim kendi geleneğimizde, kendi inanç sistemimizde terbiye esastır. Ahlaki gelişim esastır. Eğitim faaliyetini bir kişinin yatkın olduğu hasletleri, kendi tavrına, tarzına, meşrebine uygun şekilde geliştirerek topluma faydalı bir insan, insan-ı kamile yaklaşmaya çalışan bir insan yetiştirme gayreti olarak değerlendirmeliyiz. O çocuğun neye yatkın olduğunu bulalım. Mutlu olacağı şeyleri yapmasını teşvik edecek bir sistem yapmaya çalışalım. Bu uzun bir serüven, kolay değil.
ÖĞRETMENE YATIRIM YAPMALIYIZ
Bu bahsettiklerinizi nasıl gerçekleştireceğiz. Bir müfredat değişimi gerekir mi?
Ben müfredata takılmamak gerektiğini düşünüyorum. Neden? Sistemde bir sürü iyi neticeler alan okullar var. Onlar da bu müfredatla eğitim görüyor. Aslında mesele öğretmende başlıyor, öğretmende bitiyor. Öğretmenlik en kutsal meslek diyoruz ama bunlar hep lafta kalıyor. Öğretmenlerimizin bu kutsal mesleği hakkıyla yapabilmeleri için gerekli dinamikleri, gerekli motivasyon sistemini, ekosistemi, ne derseniz deyin onu oluşturmamız gerekiyor. Yoksa müfredat nedir. Biyoloji dersinde 2. sınıfta şunları anlatacaksın. Onları yine anlatır ama öyle anlatır ki ortaya çok farklı neticeler çıkar. Yani esas olan hakikaten öğretmen. Bizim öğretmene daha fazla yatırım yapmamız gerekiyor.
TÜRGEV, TÜGVA gibi kurumlarla çalışıyorsunuz. Bu STK'lar nasıl ihtiyaca binaen ortaya çıktı?
Bizim şu anda beraber çalıştığımız STK'ların en yaşlısı İlim Yayma Cemiyeti. Sonra Ensar, ÖNDER, TÜRGEV şeklinde geliyor, TÜGVA daha yeni bir vakıf. Okullaşma alanında FETÖ okulları bir boşluğu görüp, o boşluğa yerleştiler ve kendilerine güç devşirmeye çalıştılar. Bundan sonra böyle olmamalı. Daha tabana yayılı, daha çok alternatifin olduğu, insanların farklı beklentilerini karşılayacak birden fazla resmin olduğu bir sivil topluma ihtiyacımız var. Bu nedenle bizim birlikte çalıştığımız, mensubu olduğumuz ya da gidip geldiğimiz dernek çalışmalarında hepsinin bir alanda diğerlerinden daha fazla uzmanlaşmasını arzu ediyoruz. Bu vakıflar hakikaten bugün kendini ispat etmiş, belli alanlarda öne çıkmış kurumlarımız. Ben özellikle Türkiye'deki dindar kesim açısından şunu söylemeliyim, birçok inançlı insanın dert sahibi olduğu ama bu dertlerini bir STK üzerinden faaliyete geçirmediği alanlar hala mevcut. Bu alanda bizim biraz daha gayrete ihtiyacımız var.
DERSLERİN 15 TEMMUZ İLE BAŞLAMASI ÖNEMLİ
Müfredatta medeniyet, ahlak gibi dersler olmalı mı?
Tarih dersinin kitaplarını doğru şekilde yapılandırdığınızda bunları zaten veriyorsunuz. Bizim dönemimizdeki tarih dersi NATO kurulduğunda bitiyordu. Adnan Menderes niye asıldı? Türkiye'de darbeler niye yapıldı? Gerçek anlamda bağımsızlığın ne olduğu insanlara tarih, vatandaşlık gibi derslerde verilmiyordu. Şimdi ne kadar verilebiliyor onu da çok iyi bildiğimi söyleyemem ama kesinlikle olmalı. Mesela bu sene okullara 15 Temmuz merasimi ile başlandı. Bu bir gelişmedir. 15 Temmuz bizim son yüzyılımızda en önemli dönüm noktalarından biri. Bu nedenle elbette müfredatın bir parçası yapılmalı.
ATAMALAR 28 ŞUBAT SİSTEMİNİN ÜRÜNÜ
Yine de üzerinde durmamız gereken şey gerçekten öğretmenlerimiz. Şu andaki öğretmen yetiştirme veya atama sistemi hala 28 Şubat döneminde ideolojik saiklerle oluşturulmuş bir sistem. Öğretmenlik işini KPSS ile sınıf performansını görmeden atıyoruz. Diyelim ki sınav performansı çok iyi ama o arkadaşımızın öğretmenlik performansı yok. Şu anki sistem böyle bir elemeyi yapmaya izin vermiyor. 28 Şubat rejimi bağlamında getirildiği için maalesef buna neşter atılamadı bugüne kadar.
O GECE EN KÖTÜ SENARYOYA HAZIRDIM
15 Temmuz gecesi neredeydiniz?
O gece ailemle Tarabya'daydım. Eşimle çocuklarımızı uyutuyorduk. 2 oğlum var. O esnada internete köprülerin kapatıldığı haberi geldi. Arkadaşlardan gelen mesajlar üzerine televizyonu açtık. Sonra Marmaris'te olan annem babamla iletişim kurdum. Onlar İstanbul'a geleceklerdi. Saat 01.00 gibi çıkıp havaalanına doğru gittim. Anlatılmaz yaşanır herhalde.
Saat kaç gibiydi haberdar olduğunuzda?
Çocukları uyutma zamanı olduğu için saat 10.00 gibiydi herhalde. Köprüde askeri araçlar var. Televizyonu açtım. O görüntüyü gösteriyorlar ama ne olduğunu anlayamıyorlar. Soruyorlar nedir diye.
İlk başta kimse darbe olacağına ihtimal vermedi. Siz duyunca inandınız mı darbe olduğuna?
İtimat ettiğim biri "Bir tuhaflık var" diye mesaj attı. O mesajı aldığımda darbe olduğuna kesin olarak inandım. Ailemle beraberim, darbe oluyor. İlk anda hemen en kötü senaryoyu aklımdan geçirdim. 1-2 dakika bir telaş yaşadım. Eşim de yanımdaydı. En kötü senaryoyu hazmettim.
Şehitlik olabilir.
Şehit olmak iyi senaryo da mahpus olmak, ailenizden ayrılmak söz konusu. Yollar epey sıkışık olduğu için ara yollardan, çevrelerden dolanarak saat 2,5 gibi varabildik havaalanına.
HELİKOPTER SİLAH DOĞRULTMUŞTU
Havaalanına giderken tanınmamanız gerekmiyor muydu? Bir önlem aldınız mı?
Yollardaki insanlar hep bizi koruyacak insanlar olduğu için hiç düşünmedim doğrusu. Havaalanına vardığımızda Cumhurbaşkanımız geldi ve F-16'ların alçak uçuş, sonik patlama yaptıkları şeyi orada birkaç kere daha yaşadık. O arada eşim ve çocuklarım da aynı şeyi Tarabya'da yaşadı. Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi'nde gün aydınlanırken, Cumhurbaşkanımız daha oradayken bir helikopter çevremizden tur attı. Bir ara camı araladım ve helikopteri silahları bize doğrultulmuş şekilde geçerken gördüm. Bu helikopter kim, düşürebilir miyiz diye düşünürken etrafta siviller olduğu için bir şey yapılmadı. Öyle orada bir endişe ettik doğrusu.
KARARLILIKLA TANKIN KARŞISINA ÇIKAR
Cumhurbaşkanımızın Marmaris'ten İstanbul'a uçakla gelmesi beni tedirgin etti. Ama kararlılıkla tankın karşısına çıkacak bir Cumhurbaşkanı olduğu için o kararını sorgulamadım. Öyle bir Cumhurbaşkanı olduğu için insanlar tankın karşısına çıktı. Böyle imtihanları yaşaya yaşaya Allah bize dayanma gücü vermiş demek ki.
MAKAM MEVKİ İÇİN YAPMIYORUZ
Eğitim alanına olan ilginiz nereden kaynaklanıyor?
Sadece ben değil, Sümeyye Hanım da öyle, Esra Hanım da öyle. Fazla dertli oluşumuzdan kaynaklanıyor herhalde. Türkiye'de bu konuda daha iddialı işlerin yapılması gerektiğini yakinen tespit ettik. Hepimizin ABD'de, İngiltere'de eğitim tecrübeleri oldu. Ben yüksek lisansı Harvard'da yaptığım dönemde özellikle eğitim politikası konusunda çalışmalar yaptım. Dünya Bankası'na ilk girdiğimde de eğitim politikası konusunda çalışmalar yaptım.
Eskiden beri, ortaokul, lisedeyken bile, yatılı okuyan arkadaşlarımızın tecrübesi nasıl daha iyi olur diye, arkadaşlarımızı nasıl zararlı alışkanlıklardan koruyup daha iyi yerlere, daha faydalı mecralara sevk edebiliriz diye kendi aramızda hep çalışmalar yapardık. Demek ki babamızdan, annemizden gördüğümüz şey olduğu için, insan yetişmesinin önemli olduğunu bildiğimiz için ben ve bütün kardeşlerim bu konuda çalışmalar yapıyoruz. Ama bazen bakıyorsun "Bilal Erdoğan'ın orada ne işi var, Bilal Erdoğan'ın ne titri var diyorlar.
Bizi başka siyasilerin çocukları gibi gece kulüplerinde falan mı görmek istiyorlar bilmiyorum. Ama biz bu işlerin içinde görününce insanların bu işlere daha fazla ehemmiyet verdikleri bir gerçek. Eğer hiçbir şey yapamıyorsak bile insanların öğrencilere karşı hassasiyetlerini birazcık arttırabiliyorsak o bile bir hizmettir. Yoksa ne bir havamız olsun, ne makam mevkimiz olsun diye bu işleri yapmıyoruz. Bilakis kardeşlerim adına da söyleyeyim, çok da göz önünde olmayı seven insanlar değiliz. Kaynak: Yenişafak