AA
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, "İki yüksek mahkemenin farklı kararları üzerinden sokak çağrısı yapmak, milletin iradesiyle seçilmiş Cumhurbaşkanı'na yönelik ithamda bulunmak, anayasal düzeni ortadan kaldırma iftirasını atmak, son derece çirkin bir davranıştır ve sorumsuzca bir harekettir." dedi.
Bakan Tunç, Antalya'da Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı (ATGV) Antalya Eğitim ve Sosyal Tesisi'nde düzenlenen Yargı Teşkilatı Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Can Atalay hakkında AYM ve Yargıtayın verdiği kararların, Anayasa'dan kaynaklanan tartışmalar olduğunu söyledi.
Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında çıkan, aslında uzun süredir devam eden sorunun kaynağının da Anayasa olduğuna dikkati çeken Bakan Tunç, dün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da yaptığı açıklamayla yeni bir anayasa ihtiyacının ortaya çıktığını güçlü şekilde ifade ettiğini belirtti.
Tunç, mevcut Anayasa'nın ileride daha fazla soruna neden olmasının önlenmesi için hep beraber oturup yeni anayasa noktasındaki çalışmalara hız verilmesi gerektiğini vurgulayarak, şöyle konuştu:
"Bugün ortaya çıkan sorunu hukuk içinde çözmek mümkün. Yasama organı TBMM bunun için var. İki yüksek mahkemenin farklı kararları üzerinden sokak çağrısı yapmak, milletin iradesiyle seçilmiş Cumhurbaşkanı'na yönelik ithamda bulunmak, anayasal düzeni ortadan kaldırma iftirasını atmak, son derece çirkin bir davranıştır ve sorumsuzca bir harekettir. Anayasa'nın birbiriyle çelişen birçok maddesi var. Farklı yorumlanarak kanun koyucunun iradesi dışında uygulanan ya da uygulanmayan maddeleri var. Anayasa'nın 153. maddesine göre Anayasa Mahkemesi kararları herkesi bağlar. Böyle bir madde varken 154. maddeye de baktığımız zaman adliye mahkemelerinden verilen kararların son inceleme merciinin Yargıtay olduğu da belirtiliyor.
Yüksek mahkemelerin arasında astlık-üstlük ilişkisinin olmadığını hepimiz biliyoruz. Yargıtayın, temyiz mahkemesi olarak yıllarca oluşturduğu bir içtihat var. İçtihadı birleştirme kararları var. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru yoluyla kesin hükmü ortadan kaldırabileceğini savunurken Yargıtay ise 'Anayasa'nın 148. maddesine göre bireysel başvuruda kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.' diyor. Anayasa Mahkemesi, milletvekili dokunulmazlığını düzenleyen Anayasa'nın 83. maddesinin 14. maddeye atıf yaptığı durumların belirli olmadığını savunurken Yargıtay ise devletin güvenliğine ilişkin suçların Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu'nda ayrıca düzenlendiğini, belirlilik ilkesine aykırılığın olmadığını ve bu maddelerin yıllarca böyle uygulandığını savunuyor. Bazı bireysel başvuru kararlarında Yargıtayın yıllarca oturmuş içtihatlarına aykırılık teşkil ettiği ve ülkede içtihat birliğinin bozulmasına yol açtığını da görmek mümkün. Hepimiz buna şahit oluyoruz."
Anayasa Mahkemesinin 15 üyeden oluştuğunu ve şu anda Anayasa Mahkemesinin önünde 129 bin 100 bireysel başvuru dosyasının bulunduğunu, bu üyelerin süresi içinde dosyaları inceleyebilmesinin imkansız olduğunu dile getiren Tunç, Anayasa Mahkemesinin de bundan yakındığını söyledi.
Bireysel başvuru yoluyla gelen bu dosyaların zamanında sonuçlanabilmesinin imkansızlığını Anayasa Mahkemesinin de dillendirdiğini vurgulayan Tunç, bu anlamda 4-5 yıl bekleyen dosyaların olduğunu herkesin bildiğini kaydetti.
Tunç, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın görüş ayrılığını fırsat bilenlerin, iki yüksek mahkeme arasındaki bu sorunun çözümünde hakem olma durumunda olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik yakışıksız ve çirkin ifadelerini kabul etmelerinin mümkün olmadığına dikkati çekerek, "Sorunu hukuk içerisinde çözebilecek dirayette Meclisimiz var. Milletin temsilcileri var, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devletidir. Hukuk devletinde sorunlar yine hukuk içerisinde çözülür. Yargı kararları elbette ki tartışılabilir ancak birileri tarafından bu konu farklı boyuta çekilmek isteniyorsa burada farklı bir kasıt vardır. Biz bunu reddediyoruz. Bunu millet de reddeder. Bu mesele hukuk içerisinde çözülecektir. Hiç kimse buradan yargı kurumlarımızı yıpratmaya yönelik tavır içerisinde olmamalıdır." değerlendirmesinde bulundu.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, "Özellikle sosyal medyada yargıyı yıpratmaya yönelik açıklamalara kesinlikle taviz vermeyeceğiz çünkü onların kastının ne olduğunu çok iyi biliyoruz: Yargıya güveni sarsmak, devlete güveni sarsmak." dedi.
Bakan Tunç, Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı (ATGV) Antalya Eğitim ve Sosyal Tesisi'nde düzenlenen Yargı Teşkilatı Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, 24 bin hakim ve savcının fedakarca önlerindeki dosyaları bir an önce bitirebilmek için gece gündüz çalıştıklarını ve evlerine dosya götürenlerin olduğunu söyledi.
Bazı olaylarda, birtakım bireysel bazı noktalarda, özellikle bazı davalar öne çıkarılarak tüm yargı mensuplarını töhmet altında bırakan açıklamaları hoş karşılamalarının mümkün olmadığını ifade eden Bakan Tunç, şöyle konuştu:
"Mesleğini gece gündüz çalışarak, ailesinden, çocuklarından fedakarlık yaparak çalışan kardeşlerimize büyük bir haksızlık. O nedenle biz bu haksızlığa da müsaade etmeyiz ama içimizde yanlış yapan olursa da işte bunun mekanizmaları var. Bunun mekanizmaları işler ve o sorun çözülmeye devam eder. O nedenle yargıya güvenin azaltılmasında, adalete güvenin sarsılmasında dezenformasyonlara hiçbir zaman müsaade etmeyeceğiz. Sosyal medya mahkemelerine müsaade etmememiz lazım. Özellikle sosyal medyada yargıyı yıpratmaya yönelik açıklamalara kesinlikle taviz vermeyeceğiz çünkü onların kastının ne olduğunu çok iyi biliyoruz: Yargıya güveni sarsmak, devlete güveni sarsmak.
Bu nedenle gazeteci unvanlı bir YouTuber çıkıyor, 'Ceren Özdemir'in katili açık cezaevine alındı. Yakında izne çıkıp serbest bırakılacak.' diyor. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan bir kişi, yüksek güvenlikli cezaevinde ve kesinlikle açık cezaevine çıkması mümkün değilken bu yalanı ortaya atıp milyonlarca kişi tarafından paylaşılmasını sağlayabiliyor. Ne niyetle yapıyor bunu? Adalete güveni sarsmak için yapıyor. Devlete güveni sarsmak için yapıyor. Buna müsaade edebilir miyiz? Elbette ki edemeyiz. Birisi çıkıyor, 'Yargıda çürümüşlük var.' şeklinde bir yalanı ortaya atarak özellikle bütün yargı mensuplarımızı töhmet altında bırakan bir açıklama yapabiliyor. Bunu hoş mu karşılayacağız? 'Buyurun, yalanları söyleyin. Dezenformasyona devam edin. Yargı mensuplarımızı, bu fedakarca çalışan yargı mensuplarımızı yıpratın mı diyeceğiz?' Buna müsaade edemeyiz."
Tunç, bu dezenformasyona ve Türk Ceza Kanunu'nda unsurlarını taşıyan bu suçlara yargı el koyduğunda basın hürriyetinden bahsedildiğine dikkati çekerek, basın hürriyetinin sınırlarını gayet iyi bildiklerini vurguladı.
Basının özgür olduğunu, düşünce ve ifade özgürlüğünün sonuna kadar yanında olduklarını, düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırmak için çok mücadele ettiklerini dile getiren Tunç, "'Dezenformasyona hayır' diyoruz ama düşünce açıklamalarına sonuna kadar saygılıyız. Bu nedenle bundan sonraki süreçte de yargımızın yıpratılmasına yönelik açıklamalara yerinde ve zamanında başsavcılıklarımızın basın iletişim büroları aracılığıyla cevap vermeleri gerekir." ifadelerini kullandı.
Tunç, özellikle son zamanlarda düzenlenen operasyonların yargının talimatıyla yapıldığına, bir kısım çevrelerin ise "Emniyet yakalıyor, yargı bırakıyor." dediğine işaret eden Tunç, şunları kaydetti:
"Böyle bir şey yok. Bu, kesinlikle yanlış bir algı. Emniyet, zaten yargının talimatlarıyla bunu gerçekleştiriyor. Dolayısıyla biz suçla mücadelede İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığımız, hep beraber birlikte vatandaşlarımızın huzuru için çalışıyoruz. Cumhuriyet başsavcılarımız, kendilerine gelen ihbarları titizlikle inceliyor ve suçlunun üzerine kararlılıkla gidilmesi talimatlarını veriyor. Bu anlamda da Türkiye'yi huzurlu bir geleceğe kavuşturmanın gayreti içerisinde, her türlü terörden arınmış, kadına şiddetin olmadığı, uyuşturucu tüccarlarının olmadığı ve herkesin bu anlamda geleceğe huzurla baktığı bir Türkiye inşası için el ele, kol kola çalışmaya devam edeceğiz."