Ters kelepçe takılması gereken halleri güvenlik güçlerinin iyi bildiğini ancak uygulamada bazı sıkıntıların yaşanabildiğini ifade eden Soylu, "Bu işin dışında birisi olarak tekrar söylemek isterim, birilerinin ağzına sakız vermeyelim. Hep beraber, çok iyi yaptığımız işlerde birilerine siyasal ve ideolojik gözlüklerle bakıp, bizleri haksız yere eleştirme imkanını da sunmayalım." diye konuştu.
Toplumsal olaylarda ters kelepçe takılmaması uyarısında bulunan Soylu, ters kelepçe takılmasını gerektiren olayları şöyle sıraladı:
"Ters kelepçe, uyuşturucu kaçakçısı, satıcı elbetteki eğer bu saldırgan bir pozisyon ortaya koyuyor, zarar verecek nitelikte pozisyon ortaya koyuyorsa buna takılabilir. Cinsel taciz, kadına şiddet, takılabilir. Terör, burada imtina etmenin de bir anlamı yok. Kim terörle beraber bu ülkenin başına bir musibet getirmeye çalışıyorsa ona her şey mubahtır, yapılabilir. Ters kelepçe takılabilir. Bunun dışında, mafya, organize suç şebekeleri, bunlar da eğer sıkıntılı bir durum söz konusuysa, saldırgan hal söz konusuysa olayın durumuna göre takılabilir. Ama toplumsal olaylarda arkadaşlar el birliğiyle ne olursunuz birilerinin ağzına sakız vermeyelim. Alıyorlar, sabahtan akşama kadar çevirip çevirip duruyorlar. Netice itibarıyla orada görevini yapan da bir arkadaş. Allah bilir, 4 saatlik, 5 saatlik görevi sonunda karşı karşıya kaldığı bir durumun sonunda bir karar veriyor. Ama biz onu o karardan da kurtaralım. Diyelim ki toplumsal olayların hiçbirinde eğer çok büyük bir saldırganlık söz konusu değilse, yaralayıcı, güvenlik görevlilerimize ciddi bir şekilde etkileyecek bir durum yoksa bunların hiçbirisinde ters kelepçe olayını yapmalım."
Soylu, bunların dışında saldırgan bir hal varsa da ters kelepçe takılabileceğini ifade etti.
"ELEKTRONİK KELEPÇEYİ YAYGINLAŞTIRALIM" ÇAĞRISI
Bakan Soylu, kadına yönelik şiddetin önlenmesi yönünde de 2020-2021 yılı için koordinasyon planı hazırlandığını belirtti. Bu doğrultuda mağdur odaklı yaklaşım, fail odaklı çalışmalarla bu alandaki mücadeleye olumlu katkı vermeyi umduklarını söyleyen Soylu, aile içi ve kadına yönelik şiddetin önlenmesinin sadece talimat ve yönerge yayınlamakla mümkün olamayacağını belirtti.
Bu alanda çalışacak personelin de ayrı bir bilgiye ve uzmanlığa sahip olması gerektiğinin altını çizen Soylu, geçen yıl polis merkezi amirliklerinde çalışan 60 bin personelin 48 binine, bu konuda eğitim verildiğini, kalan 12 bin kişinin de bir ay içinde eğitime tabi tutulacağını bildirdi.
Kadına yönelik şiddet noktasında arzu edilen seviyede olunmadığını vurgulayan İçişleri Bakanı Soylu, arzu edilen sayının sıfır olduğunu dile getirdi. Bu noktada elektronik kelepçe uygulamasının yaygınlaştırılması gerektiğine işaret eden Soylu, "Hakimlerimize İçişleri Bakanı olarak rica ediyorum. Ne olursunuz şu elektronik kelepçe uygulamasını birlikte yaygınlaştıralım. Biz veremiyoruz, elektronik kelepçe uygulaması bizim gözetimimizde ve denetimimizde değil. Biz bunu kendi sorumluluğumuz olarak üzerimize aldık, hukuk çerçevesinde. Hakimlerden istirhamım, ne olursunuz elektronik kelepçe uygulamasını Türkiye'de yaygınlaştıralım. Bu önemli." diye konuştu.
Elektronik kelepçe uygulaması yaygınlaştığı takdirde kadına şiddet olayları ile mücadelenin de daha etkin olacağını belirten Soylu, bu konuda kendi üzerlerine düşen görevi yerine getireceklerini kaydetti.
Bakan Soyludan elektronik kelepçe çağrısı
Soylu, Antalya'da Belek Turizm Bölgesi'ndeki bir otelde düzenlenen "Asayiş 2019 Değerlendirme Toplantısı"nda yaptığı konuşmada, "üçüncü sayfa haberleri" diye küçümseyerek bakılan haberlerin, esas itibarıyla toplumun huzuruyla doğrudan ilgili olduğunu bildirdi.
21. yüzyılın Türkiye'sinde bir vatandaşın evine hırsız giriyorsa, arabası çalınıyorsa, sokağında kavga, gürültü eksik olmuyorsa, "Terörle mücadelede başarılıyız" deme gibi bir lükslerinin olmadığını ifade eden Soylu, "Bu işin herhangi bir bahanesi olamaz, 3 bin metre rakımda terörist de kovalamak zorundayız, İstanbul'un ortasında en küçük bir hırsızlığı da önlemek veya failini bulmanın da sorumluluğu içinde olmalıyız." diye konuştu.
Teknolojinin ilerlemesiyle suçun türü ve çeşidinin de arttığına işaret eden Soylu, insanları suça teşvik eden, hatta nasıl suç işleneceğini öğreten yaygın bir görsel telkinle de karşı karşıya kaldıklarını belirtti.
Birilerinin mesleklerinin toplumu etkiliyorsa verdikleri mesajlara dikkat etmeleri gerektiğini vurgulayan Soylu, şunları kaydetti:
"Siz bir yayın yapıyorsanız ve birileri bundan etkilenip bir başkasının canına kastediyorsa veya izlediklerinden etkilenip kolay yoldan zengin olmak için birilerini dolandırmaya kalkıyorsa, hırsızlık yapıyorsa, görmek istesek de istemesek de insanlara ne izlettiğimizle ilgili bir sorunumuz var demektir. Öyle asayiş olaylarıyla karşılaşıyoruz ki yerli veya yabancı pek çok yayında gördüğümüz olay ve suçlu profillerinin neredeyse kopyası. Bazen öyle kadın cinayetleri yaşanıyor ki bir anlık öfke falan değil, kendine bir senaryo yazmış ve oynamış gibi. Sadece televizyonlardaki şiddet değil, insanları yüksek bir hayat standardına acımasızca özendiren, iştahını kabartan hatta zorlayan bir görsel telkinle de karşı karşıyayız."
Sorumluluğu bulunan herkesin bu durumları dikkat etmesi gerektiğini vurgulayan Soylu, "Birileri para kazanacak diye topluma gelişi güzel mesaj vermenin elbette bir sorumluluğu olmalıdır. Benim inancım budur." dedi.
"BEKÇİLER BU ÜLKEDE 56 YILDIR KİMLİK SORUYOR"
İçişleri Bakanlığı olarak asayiş noktasında önemli başarılara imza attıklarına dikkati çeken Soylu, bunun rastgele değil, belirli bir stratejiyle elde edildiğini bildirdi.
Özellikle caydırıcılığa önem verdiklerini, bekçilik konusunun da bunlardan bir tanesi olduğunu aktaran Soylu, bu politikanın da başarılı olduğunu ifade etti.
Yaklaşık 30 bin bekçi aldıklarını, 21 bin 292'sinin de görev başında olduğunu anlatan Soylu, diğerlerinin alım ve eğitim süreçlerinin devam ettiğini söyledi.
Bekçilerin bugüne kadar 3 bin 959 hırsızlık olayına doğrudan müdahale ettiğine değinen Soylu, haklarında arama kaydı bulunan 63 bin 730 kişinin yakalanmasını sağladığını dile getirdi.
Soylu, bekçilerin sahada aktif olarak görev almaya başladığı 2017'de evden hırsızlık olayının günlük ortalamasının 282 iken yüzde 46 azaldığını belirterek, şöyle devam etti:
"Bekçilerle ve asayiş birimleriyle ilgili sosyal medya, klavye kahramanları eleştirilerini devam ettiriyor. Bunların arkasında kim olduğunu, aslında neyi hedeflediklerini, toplumsal güvenliğin azalmasından neyi murad ettiklerini biz biliyoruz. 'Aman hırsızlık, kapkaç olayları artsın, insanlar evlerinde yatarken huzur içinde olmasınlar, istediğimiz gibi Türkiye'nin güvenliğini mıncıklayalım' diye kendi zihninde olan bir kısmı terör artıkları, bir kısmı 'siyasal muhalefet yapacağım' diye aklını karıştırmış, bir kısmı polis asayiş ve hizmetlerine karşı pozisyonu kendilerine kahramanlık elde eden bir anlayış tipleriyle karşı karşıyayız. Bunu daha da çoğaltabiliriz. Ne kadar söylerse söylesinler. Bekçilik yeniden hayata geçmiş güvenlik unsurlarında toplumumuzun daha huzurlu hale gelmesinde hırsızlığın azalmasında, gecelerin daha güvenli hale gelmesinde fayda sağlamışlardır. Bekçiler tam 35 yıl artı 20 yıl, yani 55 yıldır kimlik soruyorlar. Anlamayanlara bir kez daha söylüyorum, bekçiler bu ülkede hatta 56 yıldır kimlik soruyorlar."
Ocak ayında da evden hırsızlık oranında yüzde 23, oto hırsızlığında yüzde 26, kapkaç olaylarında yüzde 42 azalma olduğunu vurgulayan Soylu, şu değerlendirmede bulundu:
"Aylardır bekçiler üzerinde bir kısım medya ve sosyal medyada bir karalama kampanyası sürüp gidiyor. Ne yapalım, bu rakamları görmeyip, bu arkadaşları da evlerine mi gönderelim? Sokaklara huzur getirmek için gayret ediyoruz, bundan netice alıyoruz. Vatandaş memnun, her fırsatta memnuniyetini ifade ediyor ama karşımızda muhalif olma etiketi altında garip bir anlayış buluyoruz. Polis alıyoruz kabahat, bekçi alıyoruz kabahat. Sürekli tezvirat üreten bir yapıyla karşı karşıyayız. Arkadaşlarımız, hem merkezde hem valiliklerde sürekli basın açıklaması yapıp, bunları yalanlıyor. Bakanlık bünyesinde 'Yalanlama Daire Başkanlığı' kursak yeridir. Bu hezeyan halini anlayabiliyor değilim."
"SAHA BASKISINI ARTIRMA POLİTİKASI UYGULADIK"
Avrupa'da Türkiye'deki kadar güvenlik riski bulunmadığını ifade eden Soylu, orada PKK, DEAŞ gibi terör örgütleri olmadığını kaydetti.
Türkiye'nin dünyanın güvenlik açısından en riskli bölgesinde bulunduğuna vurgu yapan Soylu, "Asayiş noktasında dünya örneklerinden daha iyi durumdayız. TÜİK 2019 yılı yaşam memnuniyeti araştırmasında asayiş hizmetleri, en yüksek memnuniyet duyulan kamu hizmetleri arasında yüzde 75,5 ile ilk sırada. Marifet iltifata tabidir ama maalesef bizler marifetimizi birilerinin iltifatına mazhar kılmakta çok zorlanıyoruz." diye konuştu.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye'nin yeni güvenlik konseptinin en önemli davranışsal parametresinin saha baskısını artırmak olduğunu belirten Soylu, terörle, uyuşturucuyla mücadelede, trafik güvenliğinde ekiplerin saha etkinliklerini, görünürlüklerini, operasyon sayılarını sürekli artırdıklarını bildirdi.
Saha baskısı uyguladıkları alanlardan en önemlilerinden birisinin okul çevreleri olduğunu aktaran Soylu, şunları kaydetti:
"Okulları asayiş risk durumuna göre derecelendirdik ve buna yönelik planlamalar gerçekleştirdik. Kimi okulların çıkışlarında ekip bulunduruyoruz ve okul çevrelerinde de değişik uygulamalar yapıyoruz. İş yeri ve park bahçelerde denetimler gerçekleştiriyoruz. Yaptığımız bu uygulamalar sayesinde geçen eğitim öğretim döneminde bir önceki döneme göre okul çevresinde meydana gelen asayiş olaylarında yüzde 11,3, 2019-2020 ilk dönemlerle kıyaslandığında ise yüzde 20,1 oranında azalma meydana gelmiştir."
Soylu, asayiş birimlerinde en önemli yeniliklerden bir tanesinin de güven masaları olduğunu söyledi. Bu doğrultuda bin 173 polis merkezi amirliğinde güven masası uygulamasına geçildiğini belirten Soylu, buralarda görevlendirilmek üzere 3 bin kadın polis memuru aldıklarını bildirdi.
2017 yılında aydınlatma oranının yüzde 75,3'ten geçen yıl sonu itibarıyla yüzde 84,3'e yükseldiğini anlatan Soylu, 2020'de ise bunun daha da üstüne çıkmayı hedeflediklerini söyledi.