Arama-kurtarma ve yaraları sarmayı öğrendik... Yıkılmamayı da bir öğrensek!

AKŞAM, arama kurtarmada dünyanın en iyileri arasına giren Türkiye'de, depremde binaların neden yıkıldığını ve yıkımı önleyecek çözüm önerilerini uzmanlara sordu.

BÜLENT ŞANLIKAN

Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Koçak, inşaatlarda kullanılan demir, beton ve zemin arasındaki bağlantıya dikkat çekti:

99 ÖNCESİ YAPILAN BİNALAR ÇOK RİSKLİ BETON, DEMİR ZAYIF

“Binaları iki guruba ayırmak gerekiyor; 1999 depremi öncesi ve sonrası... Malzeme açısından; 99 öncesi binalarda beton elle karılıyordu; 99 sonrası ise hazır betona geçildi. Milimetrekareye 20 Newton basınca dayanıklı C20 betonu altında beton kullanımı yasaklandı. Depremlerden sonra görüldü ki, yıkılan binalarda beton dayanımı 8-10 N/m2 civarında. Yani yıkılma kaçınılmazdı.”

Doç. Dr. Ali Koçak, İzmir’de yıkılan binalar arasında çalışma yaparken AKŞAM’a açıklamalarda bulundu. 

DENETLENEN GÜVENLİ

“99 öncesi binalarda yine donatı ve demir kurallarına uyulmadı. Çoğu kolon ve kirişte en az donatı (çimento vb), kiriş birleşim bölgelerinde etriye (demir çubukların arasına belli aralıklarla yerleştirilen diktörtgen demir halkalar) sıklaşmasına rastlanmadı. 1999’dan bu yana bütün depremlerde yıkımın en önemli nedeni kolon kiriş birleşim yerlerinin mühendislik hizmetlerinden yoksun olmasıdır. Ayrıca, zemine göre bina tasarımı yapılmamış. İzmir’de de yıkılan binaların çoğu taşıma kuvveti zayıf zeminlerde yapılmış. Bir başka etken de yapı denetimidir. 99’dan önce yoktu, halen de rayına oturmuş değil. Örneğin, yapı denetim firmasını müteahhit seçiyor ve bu ilişki denetimde zaafiyet yaratıyor. Bu yüzden çok sayıda yapı denetim firması kapatıldı veya ceza aldı. Yasadaki bu aksaklıklar zaman içinde değiştirildikçe yapı kalitemiz de artıyor.”

50 BİN BİNA RİSKLİ

“Ancak esas sorun, halen çok büyük sayıda depreme dayanıksız yapı stokumuzun olması. İstanbul’da bu durumda 50-60 bin arasında bina var. Olası bir depremde ya yıkılacak ya da ağır hasar görecekler. Yani yaklaşık 2 milyon vatandaşımız ciddi risk altında. Yerel yönetimler ve ilgili bakanlıklar riskli konutları acilen depreme dayanıklı hale getirmeli.”

HERKES SORUMLU

“Ne yazık ki vatandaşımız riskli yapılarını mali durumları elvermediği için güçlendirme veya yıkıp yeniden yapma işlemine girmiyor. Ya da binasının değeri düşmesin diye kontrol ettirmekten kaçınıyor. Veya mülkiyet hakkı olan kişi sayısı imar durumuna göre ortaya çıkan daire sayısına yetmediği için bundan kaçınıyorlar. Arsa veya bina sahibi en çok daireye sahip olmayı, müteahhit de ucuz maliyetle yüksek kar elde etmeyi düşünüyor. Ancak bu rant hesabının sonunda ortaya çıkacak sorunlar yine daire sahiplerinin üzerinde kalıyor.”

ÇÖZÜM İŞBİRLİĞİ

“Bu sorunun çözümü de yine kamu-vatandaş işbirliğinde. Daire satın alacak ya da dairesini satacak olan vatandaşlarımız mutlaka binayı inşaat mühendisine kontrol ettirmeli. Bina incelemesi için Türkiye’de yeterli sayıda uzman mühendisimiz var.”

ALÜVYON ZEMİN SARSINTIYI BÜYÜTTÜ 

Jeolog Prof. Dr. Şükrü Ersoy da, İzmir’in toprak birikimiyle oluşmuş alüviyon zemininin depremin etkisini nasıl arttırdığına dikkati çekti:

“Bu deprem İzmir’de olmadı. ‘Uzak deprem etkisi’ dediğimiz bir etkiyle, İzmir’in kıyı kesimindeki alüvyon tabanlı zemin deprem dalgalarını büyüttü. Zeminin böyle bir etki yapacağı biliniyordu ve bu zemin tipine uygun binaların yapılmış olması gerekiyordu. Doğa da bu hatayı affetmedi. Sisam Depremi bize gösterdi ki İzmir’in altından geçen aktif faylarda bir deprem olursa çok geniş bir alanı etkileyebilir. Bütün binaların bir an önce taranıp, güçlendirme veya yıkıp zemine uygun şekilde yeniden yapma çalışmaları başlatılmalı.”

BİNANIN 5’TE 1’İ YER ALTINDA OLMALI 

Mimar Sinan Genim, zemin şartlarına göre mimarinin altını çizdi: “Bir yapının yüksekliğinin 5’te 1’i kadar toprağa gömülmesi esastır. İster bodrum katı yapın, ister otopark, ister temel. Gördüğümüz kadarıyla örneğin Rıza Bey Apartmanı’nda bodrum katı bile yok; biraz zemin düzenlenmiş ve bina yapılmış. Alüvyon tabanlı zeminler deprem dalgalarının büyüklüğünü arttırır. Bu zeminlerde statik tedbirlerin çok daha fazla alınması gerekir. 1999 sonrası oluşturulan deprem yönetmeliği bu gibi konuda çok açıktır. Mesleğini doğru düzgün yapan insanlar her zaman tedbirini alır.”

DEVLET, HALK İŞBİRLİĞİ GEREKLİ

Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi yerel yönetimler uzmanı Prof. Dr. Recep Bozdoğan da çözümün formülünü verdi: “Anayasamız insanların mülkiyet hakkını garanti altına alır. Bu nedenle insanların mülkleri üzerinde hızlı bir şekilde tasarrufta bulunmak zor bir konu. Bir diğer konu da maliyetler. Büyükşehirlerde hem yıkılması gereken bina sayısı hem de kentsel dönüşüm maliyetleri çok yüksek. Dönüşümün bir anda gerçekleştirilmesi mümkün olmuyor. Kentsel dönüşüm çalışmalarına bakıldığında, devletin bu hızla 20 yıl daha yol alması gerekiyor. Mevzuatımız da yeterli. Ancak iş mülkiyete dayanınca sorunlar yaşanıyor. Bu sorunu, devlet-vatandaş-müteahhit işbirliğiyle aşabiliriz.”