AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik'ten Terörsüz Türkiye mesajı: Yol haritası işliyor

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, partisinin MYK gündemine ilişkin konuştu. Terörsüz Türkiye yol haritasının işlediğini belirten Çelik, ''Silah bırakma tam anlamıyla gerçekleşmeli'' dedi. Suriye'deki TSK konvoy görüntüleriyle ilgili de konuşan Çelik, ''Olağanüstü bir durum yok'' dedi.

AA

Çelik, parti genel merkezinde, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında gerçekleştirilen Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Toplantısı'na ilişkin açıklamalarda bulundu.

MYK toplantısında Mali ve İdari İşler Başkanlığı, Teşkilat Başkanlığı ve Türk Devletleri ile İlişkiler Başkanlığının bir sunumunun olduğunu bildiren Çelik, TBMM çalışmalarının da değerlendirileceğini söyledi.

Toplantının başında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın MYK'ya dönük bir değerlendirme toplantısı yaptığını açıklayan Çelik, "Bu toplantının açılış konuşmasının girişinde, Cumhurbaşkanımız, Bakanlar Kurulunda da bunun sıkı bir şekilde takip edilmesi gerektiğini ilgili bakanlara söylediğini ifade etti; bu bahis sanal kumar gibi, toplumumuzu çürüten, çürütmeye çalışan, toplumumuzda bir yozlaşma oluşturmaya çalışan teşebbüslere, uygulamalara dönük olarak MYK'mızın da bu gündemi takip etmesi gerektiğini ifade etti." diye konuştu.

"EN SERT, EN TAVİZSİZ MÜCADELE"

Bahis ve sanal kumar meselesinin bir pandemi halini aldığını belirten Çelik, dünyanın her tarafında olduğu gibi, Türkiye'nin de bundan etkilendiğini söyledi.

Bazı aile facialarının, bazı intiharların arkasında bu ve benzeri yanlışlıkların olduğunu çeşitli şekillerde tespit ettiklerini anlatan Çelik, bununla ilgili bir eylem planı olduğunu dile getirdi. Çelik, en güçlü şekilde mücadele edeceklerini bildirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın talimatları doğrultusunda bir eylem planının çıktığına işaret eden Çelik, "Ama bundan sonrasında, bunun daha yoğun bir şekilde, daha sıkı bir şekilde takibiyle ilgili olarak da, partideki ilgili birimlerimiz, tüm MYK'mız üzerine düşeni yapacak." diye konuştu.

Çelik, sanal kumar, bahis gibi meselelerde, tavizsiz davranılması gerektiğinin altına çizdiklerini ifade ederek, "Bu, toplumumuza dönük olarak, yozlaşma, çürüme yaymaya çalışan, 'milli güvenlik problemi' desek, yeridir. Aynı zamanda bir ahlak problemidir. Aynı zamanda toplumsal güvenlikle ilgili, toplumun geleceğiyle ilgili bir problemdir. Aynı zamanda da gelecek nesillerle ilgili bir problemdir." değerlendirmesinde bulundu.

Cep telefonlarıyla, bir takım teknolojik imkanlarla bunlara daha kolay ulaşılabiliyor olmasının, tehdidin büyüklüğünü arttırdığını belirten Çelik, "Onun için en sert, en tavizsiz mücadelelerin hukuk içerisinde, hem devletin imkan kabiliyetleri hem siyaseten oluşturması gereken hassasiyetler ve siyasi stratejiler temelinde ortaya koyulacağını ifade ediyoruz." dedi.

"CUMHURBAŞKANIMIZ O ZAMAN AHLAKİ DURUŞUNU HİÇ BOZMADI"

Suriye halkının 8 Aralık Hürriyet Günü'ne işaret eden Çelik, "Yıllarca Esad rejiminin katliamları altında inleyen Suriye halkı, 8 Aralık günü hürriyetine kavuştu. Bu son bir yıl içerisinde de, birçok meydan okumaya, provokasyona rağmen, geleceğe yürüme konusundaki iradesini güçlü tutmaya çalışıyor." ifadelerini kullandı.

Türkiye'nin, burada meseleye sadece güvenlik meselesi olarak yaklaşmadığını, Suriye'nin ekonomik istikrarına, okullarının yeniden yapılmasına dönük olarak güçlü bir yaklaşım ortaya koyduğunu gösterdiğini söyleyen Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ölümden kaçarak Türkiye'ye sığınmış kişileri Esad rejimi halen iş başındayken, Esad rejiminin sözde bir takım açıklamalarına referans vererek, oraya göndermeye çalışılmasının karşısında durduğunu söyledi.

14-28 Mayıs seçimleri söz konusuyken Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın karşısındaki adayın, Suriyeli misafirlerin Türkiye'den gönderilmesi gerektiği konusunda bir kampanya yaptığını hatırlatan Ömer Çelik konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bazı anketçiler de, bu açıklamanın tuttuğunu, Cumhurbaşkanımızın, 'Hayır biz bunları ölüme gönderemeyiz' sözünün, Cumhurbaşkanımızın seçimlerde aleyhine olacağını ifade ediyorlardı. Biliyorsunuz o seçimler ikinci tura kaldı. O kritik zamanlarda, Cumhurbaşkanımıza bu söyleminden vazgeçmesini, seçimlerin sonucunu etkileyecek negatif bir durum oluşmaması için, daha tersine bir tavır alması gerektiği söylendi. Fakat Cumhurbaşkanımız o zaman ahlaki duruşunu hiç bozmadı. Ve neticede, o kardeşlerimizin hiçbir zaman yalnız bırakılmayacağını gösterdi. Gün geldi, bir yıl önce 8 Aralık günü, Suriye halkı devrimini gerçekleştirdi. Ve şimdiye kadar da misafirimiz olan pek çok kardeşimiz, kendi ülkesine döndü. Yüz binleri buldu bu. Bu dönüşler de devam ediyor. Türkiye de onların gönüllü ve onurlu bir şekilde dönmesi yönündeki bu iradeyi destekliyor."

"SURİYE, KENDİ İÇİNDE ÜÇ TEHDİTLE KARŞI KARŞIYA BIRAKILIYOR"

Suriye halkının karşısında şimdi ise daha büyük sınamalar olduğunu kaydeden Çelik, Suriye'nin birliğinin, dirliğinin korumasının son derece önemli olduğunu vurguladı.

Çelik, Suriye'nin kendi içinde üç tehditle karşı karşıya bırakıldığını söyleyerek, bunlardan bir tanesinin Esad artığı bir takım unsurların, Lazkiye bölgesinde mevcut Suriye yönetimine karşı bir takım kalkışma planlaması olduğunu söyledi.

"Biz, Lazkiye Bölgesinde Alevilerin, Şiilerin hakkını savunmak üzere eylem yapıyoruz" diyenlerin, silaha sarılanların, terör eylemi yapanların hiçbir şekilde Suriye'deki Alevilerle, Şiilerle bir ilgisi olmadığının altını çizen Çelik, "Bunlar Esad'ın katliamcı rejimini diriltmek isteyen bir takım unsurlar. Yani bu Şebbiha unsurlarıyla Alevi ve Şii kardeşlerimizi birbirine karıştırmak çok vahim bir hata olur, çok büyük bir yanlış olur. Buna son derece dikkat etmek gerekir." dedi.

Çelik, orada ne olup ne bittiğini iyi anladıktan sonra açıklama yapmak gerektiğini ifade ederek, "Gerçekten Alevi, Şii, Nusayri kardeşlerimize dönük olarak bir yanlış yaklaşım olursa biz bunun en güçlü şekilde karşısında dururuz. Buradaki hassasiyetimiz de son derece nettir. Ama Esad rejimi artıklarının yapmaya çalıştığını, hem Alevi, Şii, Nusayri kardeşlerimizin hakkını savunmak olarak sunmak yanlış hem de onlara mal etmek yanlış olur." ifadelerini kullandı.

"ORADA NE OLUP NE BİTTİĞİNİ BİLİYORUZ"

İkinci tehdidin ise güneyde Dürzileri temsil etmeyen Siyonizm yanlısı bir Dürzi kanaat önderi olduğunu dile getiren Çelik, bu ismin faaliyetlerinin Dürzileri temsil etmediğini, Siyonist, katliamcı, soykırımcı siyasetin takipçisi olarak bunu yaptığını söyledi.

Lübnan'daki ve Suriye'deki Dürzileri çok iyi tanıdıklarını belirten Çelik, yakın zamanda Lübnan'daki Dürzi lider Velid Canbolat'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ziyaret ettiğini hatırlattı.

AK Parti Sözcüsü Çelik, uzun yıllardır son derece iyi ilişkiler olduğunu anlatarak, "Orada ne olup ne bittiğini biliyoruz. Güneydeki o Siyonizm yanlısı Dürzi liderin yaptığının, aslında Suriye'nin bütünlüğünü tehdit eden, Suriye'yi Siyonist soykırımcılığın uydusu haline getirmeye çalışan bir yaklaşım olduğunu değerlendiriyoruz. Dolayısıyla onların faaliyetlerine de hiçbir şekilde Dürzi kardeşlerimiz adına yapılan faaliyet olarak etiketlememek lazım ve Suriye'deki Dürzi kardeşlerimize de mal etmemek lazım." yorumunu yaptı.

"SDG'NİN VARLIĞINI KÜRTLERİN KAZANIMLARI GİBİ SUNMAK SURİYE'DEKİ KÜRT KARDEŞLERİMİZE ÇOK BÜYÜK HAKSIZLIKTIR"

Üçüncü tehdit, SDG, PYD yapılanması çerçevesinde SDG terör örgütünün ortaya koyduğu bir takım aktiviteler olduğunu ifade eden Çelik şöyle devam etti:

"Burada aynı Lazkiye'deki, aynı güneydeki durum gibi, Suriye'nin kuzey ve kuzeydoğusunda bir terör örgütü olarak SDG faaliyet göstermektedir. Yaptığı işi Kürtlerin kazanımı olarak sunması tıpkı Lazkiye'deki, güneydeki Dürzi bölgesindeki durum gibi son derece yanlıştır. Silah bırakmamak, terör örgütünü tasfiye etmemek, terör örgütünün varlığına son vermemek için çaba gösteren SDG adına konuşanların kullandığı argümanlardan bir tanesi, Lazkiye'deki Alevi, Şii, Nusayri kardeşlerimizin tehdit altında olduğu, güneyde Dürzi kardeşlerimizin tehdit altında olduğu ve kuzeydoğu'da Kürt kardeşlerimizin tehdit altında olduğu ve bu tehdidin de Şara hükümetinden kaynaklandığı şeklinde bir yaklaşım sergiliyorlar. Tabi bu bir mantık yürütme değil, bu bir terör argümanı esasında. Nasıl ki Lazkiye'deki Esad artığı bazı Şebbihalar, Alevi, Nusayri, Şii kardeşlerimizin hakkını temsil etmiyorsa, onların hukukunu temsil etmiyorsa, aynı güneydeki Siyonist ayrılıkçılık aynı şekilde, burada SDG'nin de herhangi bir şekilde varlığını ve terör eylemlerini Kürtlerin kazanımları gibi sunmak Suriye'deki Kürt kardeşlerimize çok büyük haksızlıktır. Hiçbir terör örgütü hiç kimsenin kazanımı olmamalıdır. Birileri bir terör örgütünü, bir etnik grubun, dini grubun kazanımı olarak sunuyorsa; bilelim ki orada o etnik grubun ya da o dini grubun merceğinden bakarak, onların haklarını savunma merceğinden bakarak konuşmuyordur. O terör örgütünün terör faaliyetlerinin merceğinden bakarak temsil ettiğini iddia ettiği etnik ya da dini grubu istismar etmeye dönük olarak bir yaklaşım sergiliyordur."

AK Parti Sözcüsü Çelik, "Terörsüz Türkiye ve Terörsüz Bölge dediğimizde tablo açıktır. Irak'ın tamamında terör örgütünün tasfiyesinin tamamlanması için tasfiyenin bir retorik olarak kalmaması, varlığının tamamen sona ermesi için Irak'ın tamamında silah bırakılması gerektiği gibi aynı şekilde Suriye'de SDG terör örgütünün varlığının sona ermesi gerekir." değerlendirmesinde bulundu.

Suriye'de esas olanın, 10 Mart Antlaşması'nın uygulanması ve silahların bırakılması olduğunu belirten Çelik, "10 Mart Antlaşması esasında silah bırakmayı öngörüyor. 2'nci maddesi Suriye Kürtlerinin bütün haklarını, hukuklarını esas alan ve koruyan bir atıf yapıyor. 7'nci maddesinde ise her türlü bölünmeye, nefret suçuna ve diğer yaklaşımlara karşı Suriye'nin birliğini, dirliğini savunan bir çerçeve ortaya koyuyor." diye konuştu.

Terör örgütü SDG'yi demokrasi kelimesiyle yan yana getirmenin çok büyük bir yalan olduğunu vurgulayan Çelik, şunları kaydetti:

"Esasında bu örgütlerin dilinden demokrasi vurgusu düşmüyor. Tabii ki hepimiz, Türk, Kürt, Arap Sünni, Şii, Alevi, Nusayri, Dürzi, Ezidi, Süryani, bütün unsurların eşit vatandaş olarak Suriye'nin geleceğine imza atmasını istiyoruz. Ama demokrasi vurgusu yapıp, ardından sözde kantonlar oluşturarak oradaki demografiyi değiştirmek, yerel halka çok açık ve görünür baskılar yapmak, petrol gelirleri vasıtasıyla orada bir terör devletçiliği kurmak gibi şeyler kesinlikle adem-i merkeziyetçilik olarak kodlanamaz, adı böyle koyulamaz."

Suriye'nin toprak bütünlüğü ve egemenliğini en güçlü şekilde savunduklarının altını çizen Çelik, "Tek ve bölünmez bir Suriye istiyoruz. Bunun tek vatan, tek ordu, tek devlet anlayışı çerçevesinde gerçekleşmesi gerekir. Tabii ki etnik grupların, dini grupların hakları güvence altında olmalıdır." dedi.

"ODAĞIMIZ EN BAŞINDAN İTİBAREN TERÖRSÜZ TÜRKİYE'DİR"

Çelik, 10 Mart Anlaşması'na imza atan SDG'nin bunu uygulamaktan kaçmaya çalışmasının başka bir niyeti gösterdiğine işaret ederek, şunları kaydetti:

"Terör örgütünün silah bırakması ve varlığını sonlandırması Suriye'deki Kürt kardeşlerimiz açısından da son derece kıymetli olacaktır. Terör örgütünün varlığını Kürtlerin kazanımı gibi sunmak, Suriye'deki Kürt kardeşlerimize yapılacak en büyük kötülüktür. Bugün Suriye'nin kötülüğünü isteyenler Lazkiye'de ayrı bir devletçik, güneydeki Dürzi bölgesinde ayrı bir devletçik, kuzeydoğuda ayrı bir devletçik istiyorlar. Bunun enstrümanı Lazkiye bölgesinde hiçbir şekilde Şii ve Alevi kardeşlerimizi temsil etmeyen bir takım Esad artıklarının faaliyetleridir. Güneyde hiçbir şekilde Dürzi kardeşlerimizi temsil etmeyen ayrılıkçı Siyonist Dürzi liderin yaptıklarıdır. Aynı şekilde hiçbir şekilde Kürt kardeşlerimizin kazanımı olarak sunulmayacak SDG'nin faaliyetleri üzerinden bunu gerçekleştirmek istiyorlar. Bu, Suriye'nin bugününe de geleceğine de zarardır."

Terörsüz Türkiye konusundan yol haritasının işlemeye devam ettiğini belirten Çelik, "Terörsüz Türkiye hem içeriği bakımından hem zamanlaması bakımından hem de yakın bölgemizdeki krizleri sona erdirme, farklı etnik ve dini gruplardan kardeşlerimizin geleceğine hayırlı bir imza atılması açısından son derece yerinde bir yaklaşımdır. O sebeple bunun üzerinde hassasiyetle durmalıyız." dedi.

Kimsenin kendi marjinal siyasi ajandasını ya da başka hesapları bu işin içine katmaması gerektiğini vurgulayan Çelik, "Her zaman söylediğim gibi odağımızı kaybetmemeliyiz. Odağımız en başından itibaren Terörsüz Türkiye'dir, terörsüz bölgedir. Dolayısıyla bunun da ana omurgasını terör örgütünün feshi ve silah bırakmasının tam anlamıyla gerçekleşmesidir." değerlendirmesinde bulundu.

"BAŞKA AJANDALARIN KARIŞTIRILMASINA MÜSAADE ETMEYECEĞİZ"

Türk Silahlı Kuvvetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı'nın sahayı güçlü bir şekilde taradığını ifade eden Çelik, şunları kaydetti:

"Hem silah bırakma yönündeki faaliyetler kayda geçirilmektedir. Hem de silah bırakmanın tersine bir takım tahkimatlar varsa onlar da yakinen takip edilmektedir. Şimdiye kadar çok sayıda açıklamayla buna destek verilmesi son derece önemlidir. Sayın Devlet Bahçeli'nin tarihi çağrısıyla yepyeni bir fırsat penceresi açılmıştır. Hem Türkiye için hem yakın bölgemiz için Cumhurbaşkanımızın devlet kurumlarına talimatıyla bütün devlet kurumlarının odaklandığı bir mesele olmuştur. Aynı şekilde yüce Meclis'in kurulan komisyon vasıtasıyla sürece vaziyet etmesi, meseleye dönük yol haritasının oluşturulmasını sağlamıştır. Terörsüz Türkiye ve terörsüz bölge hedefi ana odağımız olacak. Buna başka ajandaların karıştırılmasına, marjinal gündemlerin sokulmasına, bu gündemin önüne başka engeller çıkarılmasına kesinlikle müsaade etmeyeceğiz."

"Terörsüz Türkiye" sürecine karşı olanların eleştirilerini de dinlediklerini ve değerlendirmeye çalıştıklarını belirten Çelik, şunları kaydetti:

"Tek vatan, tek millet, tek devlet, tek bayrak ilkesini şiar edinmiş Cumhur İttifakı'na herhangi bir şekilde siyasi iftira atmak için bunlar yapılıyorsa, tabii ki bunu kayda değer bulmuyoruz. Ama birkaç haftadır başka bir eğilim ortaya çıktı. Süreçten yana olduğunu söyleyip AK Parti'yi suçlamak, Cumhur İttifakı'nı suçlamak, AK Parti'ye ödev vermek, AK Parti'ye karşı olduğunu özellikle belirtmek zorunda hissetmek gibisinden bir eğilim ortaya çıktı. Burada tabii partimize dönük birtakım cümlelerin kurulduğunu, partimize dönük birtakım haksız ve siyasi iftira anlamına gelecek değerlendirmelerin de yapıldığını görüyoruz. Tabii ki bunların hepsine verecek cevabımız var. Süreçten yana gözüküp odağımızı kaybettirmek isteyenlere karşı da hassas olmalıyız. Ana yolda tutmalıyız süreci. Otobanda tutmalıyız. Yan yollara sapılmasını engellemeliyiz."

"GÜNEY KIBRIS RUM YÖNETİMİNİN YAPTIĞI İŞGALCİLİKTİR"

Güney Kıbrıs Rum kesiminin bazı ülkelerle münhasır ekonomik bölge anlaşması yaptığına dikkati çeken Çelik, bu kapsamda son olarak Lübnan ile bir anlaşma yapıldığını anımsattı.

Güney Kıbrıs Rum kesimi ile Lübnan arasındaki söz konusu anlaşmanın baştan aşağı hukuksuz olduğunu vurgulayan Çelik, "Güney Kıbrıs Rum yönetiminin yaptığı tamamen işgalciliktir. Başka bir şey değildir. Bu, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin egemenlik haklarını gasbetme girişimidir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni yok saymaya çalışan, Türkiye'yi görmezden gelmeye çalışan hiçbir yaklaşımın burada bir geleceği olmayacaktır." diye konuştu.

Ömer Çelik, şunları ifade etti:

"Güney Kıbrıs Rum yönetiminin bu faaliyetini görüyoruz. Son zamanlarda da Rum tarafını, Rum tarafının yaşadığı bir bölge olmaktan çıkarıp bazı ülkelerin askeri üssü ve karargahı haline getirmeye çalışıyorlar. Bunlar da beyhude çabalardır. Lübnan'da da bu anlaşma tartışılıyor. Çünkü bu anlaşma Lübnan'ın aslında deniz yetki alanlarından büyük bir kaybın ortaya çıkmasını doğurdu. Dolayısıyla Lübnan iç siyasetinde de bu soruluyor. Yani niye bu ortaya çıktı gibisinden... Bazı yorumcular, Avrupa Birliği'nin 1 milyar avroluk yardım paketinin söz konusu olduğunu, Rum kesiminin de burada Lübnan'ı istismar etmeye çalıştığını söylüyor."

"KKTC'NİN EGEMENLİK HAKLARININ YOK SAYILMASINA MÜSAADE ETMEYİZ"

Rum kesiminin, gelecek dönemde AB dönem başkanı olacağını hatırlatan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Burada, bu işgalciliğe benzer, bütün Akdeniz'i kapsayacak bir Akdeniz anlaşması şeklinde bir yaklaşımın ortaya koyulacağına dair bazı haberler çıkıyor. Bunu açık ve net bir şekilde söyleyelim. Bu, bizim açımızdan gayrimeşrudur. Avrupa Birliği, yıllarca Güney Kıbrıs Rum kesiminin şımarıklığına direnemedi. Bu şımarıklığın peşinden sürüklendi ama dünyanın geldiği noktada bu şımarıklık artık sadece Güney Kıbrıs Rum kesiminin şımarıklığı olarak kalmaz. Avrupa Birliği güvenlik mimarisinin ana kolonlarına büyük bir darbe vurmak anlamına gelir. Yani hem Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin egemenlik haklarının yok sayılmasına müsaade etmeyiz hem Türkiye'nin bu şekilde görülmezden gelinmesi diye bir tablo oluşturulamaz ve hayata geçirilemez. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Akdeniz'deki yetki alanlarını, kendi egemenliği içindeki yetki alanlarını yeniden belirleyecek sahaları ilan etme hakkına her zaman sahiptir. Ama Birleşmiş Milletler kararlarının da açık bir şekilde ortaya koyduğu gibi Güney Kıbrıs Rum kesiminin bu davranışı açık bir şekilde işgalci bir yaklaşımdır."

"GÖREV YAPAN BİRLİKLERİMİZLE YENİ BİRLİKLERİMİZ YER DEĞİŞTİRİYOR"

Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Suriye'yi ziyaretinin gündemde olup olmadığının sorulması üzerine, "Tabii ki Sayın Cumhurbaşkanımız Suriyeli kardeşlerimizle buluşmak, onları, Suriye topraklarını da ziyaret ederek tebrik etmeyi arzu ediyor. Ama yakın bir planlama yok. Şu anda herhangi bir takvim oluşmuş değil. Şartlar uygun olduğunda, iki tarafın da mutabakatı olduğunda o gerçekleşir. Ama şu anda size söyleyeceğim yakın bir takvim yok." yanıtını verdi.

Türk Silahlı Kuvvetleri konvoylarının Suriye'ye yaptığı sevkiyatın sorulduğu Çelik, şu ifadeleri kullandı:

"Konvoyla ilgili görüntüler doğrudur. Bunlarda bir olağanüstü durum yok. Orada epeydir görev yapan birliklerimizle yeni birliklerimiz yer değiştiriyorlar. Olağanüstü bir durum yok. Türk Silahlı Kuvvetleri orada iki ülkenin mutabakatı çerçevesindeki pozisyonunu koruyor. Şimdiye kadar epeydir görev yapan birliklerimizin yerine yeni birliklerin gitmesi, 'nöbet değişimi' diyebileceğimiz bir çerçevede gerçekleşiyor bunlar. Türk Silahlı Kuvvetleri kendisine verilen emri harfiyen yüksek bir disiplinle yerine getiriyor. Zaman zaman bu birliklerin yer değiştirmesi gerekiyor. Pozisyonumuzda bir değişiklik yok. Olağanüstü bir durum da yok orada."