74. Berlin Film Festivali'nde Filistin'e destek için gösteri düzenlendi

74. Berlin Film Festivali'ne katılan Usta Yönetmen Derviş Zaim, ''Festivalin en etkileyici anlarından biri Berlin Film marketindeki kimi katılımcıların Filistin halkı ile dayanışma için gerçekleştirdikleri ani, sürpriz, planlanmamış ve izinsiz gösterisiydi.” dedi.

Aksam.com.tr / Melike Eregizli

27 yıllık kariyerine birçok film, dizi, belgesel sığdıran ve sinemaya adını altın harflerle yazdıran bir isim Derviş Zaim. Bizler onu ilk olarak, yazar yönüyle tanıdık. 1995 yılında ilk romanı "Ares Harikalar Diyarında" ile Türkiye'de Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Ardından ilk filmi olan "Tabutta Rövaşata" ile çıktı karşımıza. Kısıtlı imkanlarla çektiği bu filmle yurt içinde ve yurt dışında birçok ödülün de sahibi oldu. Gölgeler ve Suretler, Cenneti Beklerken, Nokta ve Balık gibi birçok filminde aynı zamanda yapımcılığını üstlendi. Yaptığı filmlerle farkındalık yaratan, Türk sinemasına büyük katkı sağlayan Derviş Zaim aldığı ödüllerle de kendisinden sıkça söz ettirdi. Usta Yönetmen Derviş Zaim'le sinemanın dününü, bu gününü ve yarınını konuştuk. İşte o röportajımız.

"FARKLI COĞRAFYALARDA YAŞAMAM, BAKIŞ AÇIMI VE SANAT SERÜVENİMİ BESLEDİ"

18 yaşına kadar Kıbrıs'ta yaşadığını söyleyen usta yönetmen Derviş Zaim, "İstanbul'da yaşadığım süre şu an itibarıyla Kıbrıs'ta yaşadığım zamandan uzun olmasına rağmen adada geçen çocukluk ve gençlik yıllarının üzerimde önemli iz bıraktığını düşünüyorum. Ama yaşadığım farklı coğrafyalar muhtemelen ilgilerimi, bakış açımı, yaklaşımımı, gerilimlerimi ve sanat serüvenimi beslemiştir. Beslemeye de devam ediyor. Sinema ve roman alanındaki ürettiklerimin çeşitliliğinin geniş bir yelpazede duruyor olmasını olumlu olarak değerlendiriyorum. Sinemaya yavaş yavaş girdim, usulca üretmeye başladım. Öte yandan edebiyatla olan ilgimin somut biçimde pratiğe dökülmesi sinemadan önce gerçekleşti. Ekonomik koşulların edebiyat pratiğinde daha az belirleyici olması bu durumun bir nedeni elbette. Ama her iki alan da birbirini besledi. Dönüm noktasından bahsetmek yerine uzun bir sürecin içinde evirilmek terimi, bana yaşadığımı tarif ederken daha doğru geliyor." dedi.

"MİT, METAFOR VE MENKIBE OLMADAN DERİNLEŞEMEZSİNİZ"

Mit, metafor ve menkıbe olmadan derinleşemezsiniz diyerek görüşlerini dile getiren Zaim, "Çünkü insan ruhu bütünselliğe ulaşmak için uğraşırken bu alanlardan referanslarla kendini inceltmeye, tıraşlamaya, tartışmaya çalışır. Filmlerimde mit, menkıbe, metafor ve semboller vardır. Ama bunların yapıyı bir bulmacaya çevirmesine, hikâye çizgisini bulandırmamasına da eş derecede önem veririm. Sinemada yapılacak büyük günahlardan biri seyirciyi sıkmaktır. Hem derinleşmek, hem akıcı bir hikâye çizgisi inşa etmek, ayrıca üç boyutlu karakterler yaratmak yolunda edebiyatla uğraşmış olmak sinema alanında muhtemelen bana yardım etmiştir.

Tabutta Röveşata ilk filminiz. Bu filmi çekmeye nasıl karar verdiniz? Geriye döndüğünüzde filmde eleştirdiğiniz noktalar var mı? Bu filmi geniş imkânlar doğrultusunda şimdi çekecek olsaydınız ne değişirdi ya da ne değiştirmek isterdiniz?

"O ZAMANLAR FİLM YAPMAYI BAŞARMAK KOCAMAN BİR DAĞIN ZİRVESİNE TIRMANMAK GİBİYDİ"

Gerilla tarzından sürekli bahsediyorum ama kısaca açıklayayım. Biz yokluğun estetiğini kurmaya çalıştık. Bunun yanı sıra şunu söylemekte de yarar vardır. Her sinema üretimi, bilinçli veya bilinçsiz kendi üretim koşullarını yeniden tanımlar. Biz projenin üretimi başlamadan önce, üretim esnasında Tabutta Röveşata'nın kendine özgü koşullarının tanımını gerçekçi ve ayrıntılı biçimde yapmaya gayret ettik. Elbette tanım bir süreçtir. Pratikte de aklımızdakileri uygulayabildik. Mesela yazarken düşündüğüm üzere çekim için seçtiğim mekânlar birbirine yakın oldu. Rumelihisarı semtinde çekmek, yani bildiğim bir yerde çekmek ve bu sayede yapımın ehlileştirilmesini kolaylaştırmak istiyordum. Neyi, ne kadar zamanda, nasıl çekeceğimi iyi planlamıştım. Başta yapım ögelerini temin etmek için sürdürdüğüm yoğun çabaların, finans arayışlarının büyük bölümünün olumsuz sonuçlanacağını biliyordum. O dönem şimdi ile kıyaslandığı zaman ilk filmini yapacak dışarlıklı bir yeni yönetmen için çok zor koşullar barındırıyordu. Neyle karşılaşacak olursam olayım, moralimi bozmamaya kararlıydım. Şanslıyım ki, girişimlerimin bir kısmı olumlu sonuçlar verdi. Elden tutan herkese çok teşekkür ediyorum. Aldığımız yardımların bir kısmı ayni, bir kısmı nakdiydi. Belgeselin önemli isimlerinden Süha Arın'ın bana ödünç verdiği bir 2c kamera vardı. Sesli çekime müsait değildi ama ben o dönemde bunu dert edecek lükse sahip değildim. Süha Arın Bey bana kameranın yanı sıra birkaç ışık da verdi. Annem Ruhsar Zaimağaoğlu'nun verdiği borç ile altmış kutu Agfa film aldım. Altmış kutu film bana sette 240 dakika çekim zamanı sağlıyordu. Şimdiki çekim oranları göz önüne alındığı zaman bu rakam çok azdı ve bu kısıtlılık çekim öncesinde filmin estetiğini saptamak üzere iyi tasarım yapmam gerektiği anlamını taşıyordu. Başka negatif unsurlar pozitif ögelerle yan yana geldi. Dezavantajı avantaja dönüştürmek ve momentumdan yararlanmak temel prensipti. Yeni camideki hayvan satıcılarından bir tavus kuşu ayarladık, bize önce kazık atıp tavus kuşuna benzemeyen bir hayvanı vermeye kalktılar. Ama kavga ısrar gerçek bir tavus kuşu bulduk. Görüntü Yönetmeni Mustafa Kuşçu'yu Rumelihisarı'ndaki arkadaşlık ortamından tanıyordum. Kuşçu çekim yapacağım yerin ve dolayısıyla filmin ortamını ve atmosferini iyi biliyordu. Gerilla tarzının ilk unsurları oluşmaya başlamıştı. Görüntü yönetmeninin arabasının filmde hem malzemeleri, kamerayı taşıması, arabanın aynı zamanda filmde oyuncu araç olarak kullanılması gibi pratik ara formüller bulunması, çekim yapılan kahvehanenin sahibinin bize kol kanat germesi, kahvenin aynı zamanda lojistik bir merkez haline getirilmesi, günde bir öğün yemek sponsoru bulmamız işin maddi boyutuna ilişkin ilk aklıma gelen örnekler. Ayrıca ekip ve oyuncuları da anmam lazım. Mesela filme katkı sağlayan iki önemli oyuncu Ahmet Uğurlu ve Tuncel Kurtiz'i sete getirmeyi başarmıştık. Rahmetli Ayşen Aydemir'den Şerif Erol'a dek bir sürü oyuncu desteğini esirgemedi. Ekibin işi sahiplenmesi ve bir gönül işi olarak görmesi, oyuncular ve ekibin para almaması gibi faktörler ortaya çıkan işin makul, mantıklı ölçüler içinde belirmesi üzerinde etkili oldu. O sıralarda film yapmayı başarmak bir kocaman dağın zirvesine tırmanmak gibiydi. Yapılan işin büyüklüğü şu an bile daha aklıma geldikçe ürküyor ve mutlu oluyorum.

"TAVURİ MERHAMET VE MERHAMETİN KEŞFİ ÜZERİNE BİR FİLM OLDU"

Usta Yönetmen Derviş Zaim "Tavuri" adlı belgeseline değinerek, "Tavuri 10 yaşından beri tanıdığım, beraber futbol oynadığım birisiydi. Sonradan çok büyük bir dolandırıcı, bir suçluya dönüştü. Bu benim hem kişisel tarihim hem suç olgusu açısından çok ilginç sonuçlar doğurabilme ihtimali olan bir projeye dönüşebilirdi. Kendime şu soruyu sordum. Çocukluk arkadaşınız ülkenin en büyük dolandırıcısı haline gelmişse bu size nasıl bir fırsat sağlayabilir? Bu bana şöyle bir fırsat verebilirdi. Özgürlük, kötülük, denge arayışı, insanın kendisiyle olan imtihanı, bütün bunları araştırabilme, hapishanenin doğası üzerine bir şeyler söyleyebilme imkânını verebilirdi. Dolayısıyla yavaş yavaş "Tavuri" belgeseli ortaya çıkmaya başladı. Onu çekmeye başladık, çok uzun seneler çektik. 5 yıl boyunca her yerde neredeyse onunla birlikte olduk. Hapishanede yatıyordu. Hapishaneyle başladık. Hapishanede onu çektik. Tahliye oldu. Tahliyesinden sonra onu dışarıda da kaydetmeye devam ettik. Ona teşekkür borçluyuz. Çünkü kendini açtı. Kendini açması filmin malzemesinin genişlemesine ve derinleşmesine sebep oldu. Benim sorduğum soruların incelmesini ve filmin biçiminin çok daha oturmasını sağladı. Çünkü oldukça kendi kendinin farkında, ne söylediğini bilen, ağzından çıkanı kulağı duyan bir biçim ve içeriğe sahip oldu. Finalini söylemeyeyim ama merhamet ve merhametin keşfi üzerine bir film olduğunu söyleyebilirim. Film 3 Mart'ta Kadıköy Belediyesi Sinematek / Sinema Evi'nde gösterime girecek. Herkesi oraya bekliyoruz. "dedi.

Nokta filminin jeneriğinde psikopat isimli bir müzik enstrümanı var. Peki, bu enstrümanın hikayesi nereden geliyor?

Enstrümanın adı psikopat ve çok hoş bir hikayesi var. Mazlum Çimen sağ olsun çok yetenekli bir müzisyendir. Noktanın müziğini de o yapıyordu. Film tuz gölünde geçiyor ve hat sanatının merkeze alındığı tek plandan oluşuyor. Şimdi onun müziği uykularımı kaçırıyordu. Nasıl bir müzik olmalı? Elbette bizim coğrafyanın enstrümanlarının olması gerekiyordu. Melodi konusunda bence çok ender bir yetenek olan Mazlum'un yapabileceğini düşündüm. Çünkü o geleneksel sazlara da hakimdi. Kendisi aynı zamanda türkü de söylüyor ve olağanüstü besteleri var. Mazlum çalışmaya başladı. Fakat bir süre galiba istediği sesi yakalayamadı. Sonra bağlamasının sapını kesmeye karar verdi. Bağlamanın sapını kesti. O haliyle bir şeyler çalmaya başladı. İşte filmin giriş jeneriğinde duyduğunuz ses, o sestir. O psikopat o yani. Evet, ben ilk kez onu dinlediğimde şaşırdım. Böyle bir saz nereden çıktı, ne oldu, ne bitti? Müziği dinledim. Yüzüm değişti. Bana döndü Mazlum, ne düşünüyorsun dedi? Benim tek bir sözcük çıktı ağzımdan, psikopat olmuş dedim. Sonra, onun çaldığı o enstrümanın adını psikopat koyduk. Ve filmin jeneriğinde Mazlum'un kullandığı enstrümanları sıralarken, orada psikopat diye bir enstrüman geçer, onu da bir espri olsun diye koyduk.

"FİLMLERİMDE GENEL OLARAK FARKLI EKİP VE OYUNCULARLA ÇALIŞTIĞIM SÖYLENEBİLİR"

Filmografim içinde yer alan filmlerin ekip ve oyuncularında süreç içinde bazı devamlılıklar gözlenebilir diyerek sözlerine devam eden Zaim, "Mustafa Kuşçu iki filmimin görüntü yönetmeni, Taner Tokgüz üç filmin görüntü yönetmenidir. Mehmet Ali Nuroğlu üç filmde oyuncu olarak destek verdi. Sanem Çelik iki projede yer almıştır. Mesut Akusta ve Numan Acar ile iki filmde çalışma bahtiyarlığına kavuştum. Bunu ifade etmekle birlikte, filmlerimde genel olarak farklı ekip ve oyuncularla çalıştığım söylenebilir ve bu manada öteki Türk yönetmenlerden pek farklı bir konumda değilim. Her iki durumun da kendi içinde avantajlı ve dezavantajlı tarafları bulunabilmektedir. Aynı ekiple ve oyuncularla sık sık beraber çalışmanın olumlu, olumsuz taraflarını düşünüp ve ilgili projenin şartları neyi gerektiriyorsa onlar çerçevesinde pratiğe yansıtmak akıllıcadır. "dedi.

Yapımcılık mı? Yönetmenlik mi? Yazarlık mı? Hangi işi daha çok severek yapıyorsunuz?

Benim için hepsi birbirinden çok ayrılacak şeyler gibi durmuyor. Yapımcılığını üstlenmediğim kimi filmleri gerçekleştiremeyeceğimi bildiğim için bunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bu liste hayli uzun bir liste olacaktır. Flaşbellek gibi bir filme ben yapımcı veya ortak yapımcı olmasaydım, az sayıda kişi yapımcı olarak bana destek verebilirdi. Keza, Tabutta Röveşata, Filller ve Çimen, Çamur, Cenneti Beklerken, Nokta, Gölgeler ve Suretler, Devir, Balık, Rüya gibi filmler için de öyle oldu.

Bu zamana kadar çektiğiniz filmlerde en etkilendiğiniz sahne hangisiydi? Ve en unutamadığınız anınız neydi?

Bir sürü var. Hangisini anlatacağımı bilemiyorum. O nedenle en sonuncu filmimden, yani "Tavuri" filminden şu an aklıma gelen bir örneği vereyim. "Tavuri" Mustafa Serttaş adlı gerçek bir dolandırıcı ile ilgili bir belgeseldir. Esas çekimlere giden yolda onunla Lefkoşa hapishanesinde bir yıllık süre boyunca röportajlar yapmıştım. Yaptığım röportajlar esnasında Tavuri hapishane yönetimi hakkında ileri geri konuşmuş ve ettiği laflar kapı arkasından konuşmaları dinleyen bir gardiyan tarafından hapishane yönetimine iletilmişti. Biz çekimi tamamlayıp mekândan gittikten sonra Mustafa Serttaş'ın röportajda ettiği laflar yüzünden ceza alması gündeme gelmişti. Ama çekim esnasında bizimle birlikte olan ve hapishane şartlarının nezaketi nedeni ile bize çalışma süresince gözlemci olarak refakat eden hapishane psikoloğu Sevil Hançerli Hanım ağırlığını koymuş, onun ceza almasını önlemişti. Ben bu durumdan haberdar değildim, çok sonra duruma ilişkin bilgi edinmiştim.

Berlin Film Festivalindeki izlenimlerinizden bahseder misiniz?

Son olarak Berlin Film Festivali'ndeki izlenimlerine değinen Zaim, "En etkileyici anlardan biri Berlin Film marketindeki kimi katılımcıların Filistin halkı ile dayanışma için gerçekleştirdikleri ani, sürpriz, planlanmamış, izinsiz gösterisiydi." dedi.