20 yıllık birikim 'Kültür Yolu'na dönüştü

‘Kültür Yolu Festivalleri' ilk yılında 5 şehre yayıldı. Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan, festivallerin ruhunu ve geleceğe yönelik hedeflerini anlattı...

AYDIN TÜRKMEN

İstanbul denilince akla gelen ilk yerlerden biridir Beyoğlu... Ticaretin, eğlencenin, kültürün, sanatın ve tarihin harmanlandığı ilçe, şimdilerde üçüncüsü düzenlenen Beyoğlu Kültür Yolu Festivali'ne ev sahipliği yapıyor.

Geçen yıl Beyoğlu ve Ankara'da başlayan, bu yıl Çanakkale, Konya ve Diyarbakır'a yayılan 'Kültür Yolu Festivalleri' konseptinin lokomatifi Beyoğlu.

Sınırlarındaki 17 kültür merkezi, 18 müze, 29 tarihi pasaj, İstanbullu'nun hafızasına kazınmış çok sayıda tarihi mekan, 40 cami, 15 sinagog ve 32 kilise ile lokomotif olmayı da fazlasıyla hak ediyor.

Bundan önceki buluşmada 6 bin 453 sanatçı ile bin 500'den fazla etkinliğe ev sahipliği yapan, 10 milyondan fazla sanatsevere ulaşan festival, bu yıl da oldukça iddialı.

23 Ekim'e kadar sürecek festival 51 ayrı mekanda, 88 salon ve 5 açık hava sahnesinde 6 binden fazla sanatçıyı ağırlayacak. Sanatseverler binden fazla etkinliğe katılma fırsatı bulacak. Bu müthiş organizasyonu, festivalin ruhunu, gelecekle ilgi hedefleri Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan ile konuştuk...

Ahmet Misbah Demircan, AKŞAM Yayın Koordinatörü Aydın Türkmen'in sorularını yanıtladı.

BU BİR ŞEHİR FESTİVALİ

Demircan, "Kültür Yolu Festivalleri'nin bir konsept" olduğunun özellikle altını çiziyor:

"Mesele tiyatro, müzik, sinema festivali değil... Biz zaten bunları yapıyoruz. Bu bir şehir festivali... Şehir festivali dediğimizde, tarihi ve kültürel mekanlarıyla, sanatçılarıyla şehri merkeze alıyoruz, orayı somut ve somut olmayan miras açısından tanıtıyoruz. 'Buyurun bu şehre gelin' diyoruz, kentlerin değerlerini sanat yoluyla parlatmış oluyoruz."

"Neden Beyoğlu peki?"...

"Beyoğlu bir masalhane... Somut olmayan sınırsız sınırları var... Beyoğlu hep bir sanat aklı üretmiştir; mimariyle, estetikle, akılla, şiirle, edebiyatla, modayla... Beyoğlu bu anlamda imparatorluk ve cumhuriyet tarihinden bugüne Anadolu coğrafyasının beynidir. Dolayısıyla kültür ve sanatın merkezi olması tabiidir. Son 20 yılda AKM'den meydana, Taksim Camii'nden Emek Sineması, Atlas Pasajı'na, Galata Mevlevihanesi'ne, aşağıda Galataport, Haliç Port, devlet eliyle yenilendi ve hayata kazandırıldı... Bunlar gibi binlerce somut ve somut olmayan miras var, hepsi aynı aks üzerinde."

20 YILLIK BİR BİRİKİMİN ÜRÜNÜ

AKM'nin yıkılması ve yapılması sürecindeki tartışmaları hatırlayınca bugün ortaya böyle bir vizyonun çıkmış olması önemli tabii...

"Devlet bu alana hep el attı. Zaten özelde yürüyen süreç vardı, o süreçlere liderlik etti. Binaları restore etti, dönüşümünü sağladı, içeriğini oluşturdu. Artık hep birlikte davula vurabiliyor ve ahenkli sesler çıkarabiliyoruz. Tabii bu bir günde olmadı, uzun bir süreçle, belli bir vizyon ortaya konularak oldu. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde 20 yılda bu alanda birçok iş yapıldı ve gün geldi, 'Haydi buyurun bunu bir festivale çevirelim' noktasına gelindi.

"Geçen yıl pandemiden çıkmıştık, insanlar kültür-sanat faaliyetlerine deyim yerindeyse açtı... İlgi ne durumda acaba?"

"Beyoğlu Kültür Yolu sosyal medyada şu ana kadar 90 milyon gösterim olmuş. Erişim 19 milyonun üzerinde. Etkileşim ise 5 milyona yaklaştı. Demek ki bu etkinliklerin bir karşılığı var. Beyoğlu bittiğinde gösterim 150 milyonu geçecek, etkileşimi ise en az 30 milyon kişi olacak.

Ama biz bu festivalle şehre dinamizm getirdik. Sanatçıyı, düşünceyi ve yeni yaklaşımları destekliyoruz... Ana çekim noktalarımız var... AKM, meydan sergileri, Taksim Camii'nin altındaki kültür merkezi, Emek Sineması, Atlas, Tarık Zafer Tuna.. Galata Kulesi başlı başına bir nokta. Yol üzerinde bir çok kültürel durak var. Çukurcuma'daki antikacılarla ayrı bir çekim alanı oluşturduk. Galataport'ta da sahnemiz ve resim-heykel müzesi var. Beyoğlu bütünüyle kültür sanat dolu. Şişhane Meydanı'nda da aktiviteler var. Kütüphane sohbetleri var, edebiyat söyleşileri var. Galata Mevlevihanesi'nde Fatih Çıtlak hoca'nın Sema Ayinleri var... Özellikle Galata Mevlevihanesi büyük ilgi gören noktalardan bir tanesi.

Aslında bu festival aynı zamanda bir eğitim faaliyeti. Sanatın tüm disiplinlerini burada görebilir, kavrayabilir ve kendi bakış açılarıyla harmanlayabilirler... Bazı aileler buraya geliyor, hiçbir şey yapmasa bile bir bakınıyor, geziyor... Olaya böyle, bu yönüyle bakınca her gün 2 milyon insan Beyoğlu'na geliyor, onlara dokunuyoruz."

YILDA BİR KEZ AMA DAHA YAYGIN

"Pek çok ayrı mekanda, ayrı kulvarda etkinlik yapılıyor... Hazırlanışıyla, sunumuyla, tanıtımıyla büyük bir organizasyon. İlk başlandığında yılda 2 kez yapılması planlanıyordu. Zor olmayacak mı?

"Bir yıl içinde üçüncü festival bu. Önce Beyoğlu'ydu. Sonra ikincisini başkent ile beraber mayıs ayında yaptık. Aslında yılda bire düşürme eğilimimiz var. İçeriği toplayıp hazırlık yapmak zaman alıyor. Sergiler, içerikler, yeni şeyler toplamak biriktirdiklerinizi tüketiyorsunuz. Eser bulmak vs..."

Yılda bir kez ama bütün ülkeye yayılan bir konsept sanırım...

"Kültür Yolu festivalleri uçsuz bucaksız bir şey... Çanakkale Troya Kültür Yolu ve Konya Mistik Müzik Festivali'ni yaptık... Çok da başarılı geçtiler. Şimdi Diyarbakır Sur Kültür Yolu, Başkent Kültür Yolu Festivali yapılıyor. Gelecek yılda İzmir Efes Kültür Yolu ve Adana Portakal Çiçeği Karnavalı'nı bu konsept içine alacağız. Burada hedefimiz rol model oluşturmak. 1-2-10 yaparsın, bir akıl inşa edersin ve bunu birileri alıp uygular. Herkes öğrenir ve yapar bu tip işleri. Dolayısıyla Kültür Yolu Festivalleri her yere gidebilir, her yerde yapılabilir."

Herhalde her şehrin kendine özgü bir unsuru da öne çıkarılacak... Diyarbakır mesela...

"Her şehir kendi dinamikleri üzerinde var olabilir ve herkese kendini tanıtabillir. Yemek de bunun en önemli unsurlarından bir tanesidir. Bu çerçevede Diyarbakır'da gastronomiye de odaklanıyoruz. 110 katılımcı var, 5'i yabancı, 20'si Türkiye'nin farklı yerlerinden, 25'i aşçı ve 60'ı da öğrenci... Bu 110 kişi Diyarbakır'ın özel ve yerel lezzetlerinin üstünden geçip, "Acaba şu yemeğe yeni bir yaklaşımla yeni bir tat, dokunuş yapabilir miyiz?" diye kafa yoracak, ortaya bir ürün çıkaracak. Bu bir yönüyle Diyarbakır'ı tanımak, bir yönüyle yeni bir şey denemektir."