Tarık Şebik’in yazısı şöyle:
27 Mayıs 1960 Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk askeri darbesinin yapıldığı kara bir gündü. O güne giden 10 yıllık süreç ise acısıyla tatlısıyla pek çok olayın yaşandığı bir dönem. Başbakan Adnan Menderes, Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın idamıyla sonuçlanan Cumhuriyetimizin ilk askeri darbesi toplum olarak belleğimizden hiç silinmedi. Öyle ki 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra o gece meydanlara çıkanlarla yapılan röportajlarda “Dedem Adnan Menderes’in asılmasına ses çıkaramadığı için içinde hep bir sızı kalmıştı. Ben ve çocuklarım bunu yaşamasın istedim” diyen çok insan vardı. Menderes’in darağacındaki fotoğrafı 15 Temmuz’da bu ülkenin vatansever halkı için bir pusula oldu.
Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduktan sonra siyasi hayatımız uzun bir dönem tek partili olarak ilerledi. Ancak genç Cumhuriyetimizde demokrasinin tesis edilebilmesi için çok partili hayata geçmeye ihtiyaç vardı. Atatürk denediyse de gerçekleştirmek İsmet İnönü’ye nasip oldu. CHP Aydın İl Başkanı olan Adnan Menderes’in sahneye çıkmasına daha vardı. Celal Bayar 1944 yılında İsmet İnönü ile yollarını ayırınca CHP içindeki muhalif kanattan bazı milletvekilleri Bayar önderliğinde 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’yi kurdu. İnönü yeni partinin kurulmasıyla birlikte seçimleri erkene aldı. Amaç tam olarak örgütlenmesini tamamlamayan Demokrat Parti için yenilgiyi kaçınılmaz kılmaktı. Türkiye 1946 yılında çok partili olarak seçimlere giderken ilk defa partiler seçim kampanyası yürüttü, kalabalıklar büyük bir coşkuyla meydanlara akın etti. Ancak seçim günü geldiğinde açık oy gizli sayım yapıldığı için tam bir kaos yaşandı. Seçimlere hile karışmasıyla birlikte ilk defa “sine-i millete dönme” kelimesi siyasi literatürümüze girdi.