Kemalistler haklı mı çıktı?

VEDAT BİLGİN
vedat.bilgin@aksam.com.tr

Son günlerde yaygın bir tartışma var. Önemli sayıdaki tartışmacı medyada sıkça Kemalistlerin haklı çıktığını söyleyip ‘eğer bizim söylediklerimize uyulsaydı, Kemalist siyasetten sapılmasaydı Türkiye bu yaşananlarla asla karşılaşmaz, FETÖ’nün darbe girişimiyle muhatap olmazdı’ denilmektedir. Bu görüşü savunanların söylediklerine göre problemin kaynağında Kemalist ideolojiden sapılmış olması bulunmaktadır. Devlet bu ideolojiden saptığı için başına kaçınılmaz olarak bunlar gelmiştir. 

Bu düşünce sahipleri aslında meseleyi anlamaktan çok uzak bir yerde durdukları gibi, toplumun yaşadığı tecrübeleri, toplumsal gelişmeyi bunun ürettiği siyasi yapı değişmelerini ve elbette ki bunların ürünü olan içinde bulunduğumuz ‘demokratik devrim sürecini’ kavramaktan da çok geri bir yerde bulunmaktadırlar. Dahası bu savunma mantığı anti-demokratik bir zihniyetin kendisini nasıl sürdürdüğünü de açığa çıkaracak bir mekanizmayı gözler önüne sermektedir. 

Kemalizm nedir? 

Önce şunu belirtmek gerekir ki devletin ‘Kemalist ideolojiden ayrılması veya sapması’ iddiası tamamen anti-demokratik bir söylemdir ve demokratikleşmeye karşı bir öfkeyi yansıtmaktadır. Bilindiği gibi her ideoloji belli bir toplumsallık temeline dayanır ve onların beklentilerini yansıtır; devletin böyle bir ideolojiye dayanması hali ancak kapalı toplum türü olan otoriter ve totaliter siyasal rejimlere kapı açar ki bunlardan hangisinin tarih sahnesine çıkacağını ise o ideolojinin niteliği belirleyecektir. 

Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Milli Mücadele’nin kahramanı olarak millet nazarındaki itibarı, Cumhuriyet rejiminin kurucusu olarak siyasi liderliği etrafında daha Gazi hayatta iken bir Kemalist doktrin icat etme çabasının olduğu çeşitli örneklerden bilinmesine rağmen bunlar arasında ‘İnkılabın ideolojisini yapmak’ için hareket eden, kapasiteleri itibarıyla da en donanımlı olanı ‘Kadrocular’dır. Burada altı çizilmek istenen husus;  Kemalizm veya Atatürkçülük denilen anlayış Mustafa Kemal Atatürk’e izafeten muhtelif zamanlarda ortaya konulmaya çalışılan, zamana göre çeşitli formlara dönüşen yani değişen görüşlerden oluşmaktadır. 

İşte siyasal düşünce tarihimizde Kadro dergisi etrafında toplanan ve orada yayınlanan fikirleri yansıttığı için Kadroculuk diye anılan akım, Kemalist diye bilinen hareketler içerisinde fikri kıymeti olan belki de en tutarlı ve önemli olanıdır. Kurucuları arasında Şevket Süreyya Bey, Yakup Kadri ve Vedat Nedim beyler yer almaktadırlar ki dergide yer alanların önemli bir kısmı Sovyet Devrimi’nden etkilenmiş aydınlardır. Şevket Süreyya Aydemir’in KUTUV’da eğitim görmesi, Rusya’ya gitmeden önce sıkı bir Turancı olması, oradan bilhassa ‘tarihin maddeci yorumunun’ tesiri altında bir analiz geliştirmiş bir durumda dönmesi oldukça önemlidir. 

FETÖ’nün kaynağı ne? 

Bu birikim sebebiyle Şevket Süreyya Bey oldukça iddialı biçimde açıkça söyleyerek ‘ideolojisi olmayan inkılaplara ideoloji yapmaya’ kalktığını yazmaktadır. Elbette ki buna müsaade edilmez ve Kadro dergisi kapatılır. Arkasından gelen başka Kemalist görüş arayışları arasında bu düzeyde olanı yoktur veya onları aşacak olanı mevzubahis değildir. 

Kadro dergisinden sonra ortaya çıkan Halkevi hareketinin ÜLKÜ dergisi fikriyat olarak düşük seviyeli bir folklor yayını düzeyindedir. Tek Parti Yönetiminin kurulmasından sonra Recep Peker’in ideolog olarak ön plana çıktığı, İnkılap derslerinde anlattığı Kemalist ideoloji ise o zamanda yükselen faşizmin etkisinde kalmış bir ideolojidir. 

Kısaca söylemek gerekirse, Kemalizm diye efsaneleştirilmeye çalışılan doğru dürüst bir fikirden, Kadroculuğun da resmi olarak yasaklandığı düşünülürse, fikir sisteminden bahsetmek zaten söz konusu değildir. Bu tür fikir arayışlarının Gazi’yle ilişkisi yerine Cumhuriyetin demokrasi öncesi uygulamalarıyla, daha çok da otoriter cumhuriyet anlayışıyla bağlantısını görmek gerekir. O halde sorunu şimdi şöyle belirlemek daha doğru olacaktır: Demokratikleşme süreçleri, özgürlüklerin artması FETÖ tipi yapılanmaların kaynağı olabilir mi?