Prof. Dr. Sadık Ünay’ın analizi şöyle:
Doğu-Batı hattında 4 bin km, Kuzey-Güney hattında ise 750 km’lik geniş bir alanı kapsayan Doğu Akdeniz Havzası, Suriye kıyılarından Sicilya Adası ve Tunus’un doğusuna kadar uzanan son derece kritik bir coğrafyayı temsil ediyor. Bu havzada 2000’li yılların başlarından itibaren gerçekleştirilen araştırmalar sonucunda büyük miktarda petrol ve doğalgaz yataklarının keşfedilmiş olması, hem küresel siyasi aktörlerin hem de enerji sektöründeki dev çokuluslu şirketlerin dikkatlerini bu bölgeye çevirdi.
LEVANT ADI VERİLEN BÖLGEDEKİ DOĞAL GAZ VE PETROL...
ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi verilerine göre Doğu Akdeniz’in Levant adı verilen ve Suriye kıyılarını da içinde barındıran bölgesinde yaklaşık 3,5 trilyon metreküp doğalgaz ve 1,7 milyar varil civarında petrol rezervi bulunuyor. Böylesine devasa enerji rezervlerinin kendilerini kontrol eden güçlere trilyonlarca dolar tutarında bir gelir sağlayacağı düşünüldüğünde farklı küresel ve bölgesel aktörlerin Münhasır Ekonomik Alan tanımları üzerinden sert hukuki tartışmalara girmelerini anlamak zor değil.
TÜRKİYE’Yİ DIŞLAMA ÇABALARI
Bu kadar çok küresel ve bölgesel aktörün stratejik çıkarlarının dar bir coğrafi alanda çakışması, ister istemez birçok anlaşmazlığı da beraberinde getiriyor. Ülkelerin Münhasır Ekonomik Bölge olarak tanımladıkları bazı parsellerin birbirleriyle kesişmesi, uluslararası hukuk bağlamında ikili ve çok-taraflı müzakereler ile çözüm üretilmesini gerekli kılıyor. Ancak bölge çapında askeri çatışmalar sona erdirilip bir barış ve istikrar ortamı oluşturulmadan Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının küresel piyasalara ulaştırılması ve ticari değerlerinin realize edilmesi oldukça zor.
GÜNDEME GELEN 3 SENARYO VAR
Bu bağlamda özellikle yıllık 450 milyar metreküp doğalgaz talebi olan Avrupa Birliği ülkeleri için enerji arz güvenliği ve istikrarlı tedarik açısından büyük önem taşıyan Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının uluslararası piyasalara ulaştırılması için gündeme gelen üç senaryo var: Bunlardan ilki, deniz altından Türkiye’deki mevcut boru hatları ile bağlantı yapılarak Avrupa pazarlarına ulaşılması; ikincisi, uzun bir denizaltı boru hattı döşenerek Yunanistan üzerinden Avrupa’ya transfer edilmesi; üçüncüsü ise bir boru hattı ile Mısır’a taşınacak doğal gazın LNG tesislerinde sıvılaştırıldıktan sonra Avrupa’ya taşınması senaryosu.
EN MAKULU TÜRKİYE ÜZERİNDEN GEÇMESİ
Bunlar arasında maliyet ve sürdürülebilirlik açısından en makul olanı hiç şüphesiz Türkiye üzerinden geçecek boru hatları ile bir aktarım koridorunun oluşturulması olarak görünüyor. Ancak bu koridorun hayata geçirilebilmesi için Türkiye ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasındaki Münhasır Ekonomik Bölge ihtilaflarının ve ABD-İsrail şirketlerinin varlığına yönelik itirazların bir şekilde aşılması gerekecek.
TÜRKİYE OLDUBİTTİYE RAZI GELMEYECEĞİNİ GÖSTERDİ
Yine İsrail ve Mısır’la diplomatik alanda yaşanan ciddi problemler bu ülkelerle uzun vadeli bir enerji işbirliğinin realize edilmesi konusunda önemli bir bariyer oluşturuyor. Resmin içine Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile onları destekleyen ABD’yi de eklediğimizde Doğu Akdeniz enerji denkleminden Türkiye’yi dışlamak ve hem stratejik hem de ekonomik olarak Ankara’yı izole etmek isteyen bir ülkeler grubunun ortaya çıktığı görülebiliyor. Buna karşı Türkiye, İsrail’in Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından hak iddia edilen parsellerde başlattığı arama çalışmalarını protesto ederek ve üç yüksek teknolojili sondaj gemisi satın alıp bölgede kendi enerji aramalarını başlatarak herhangi bir aktörün empoze edeceği oldubittilere razı olmayacağını açıkça ortaya koymuş bulunuyor. Ancak orta vadede Türkiye’nin kendisi ile çıkarları örtüşen küresel ve bölgesel müttefikleri motive ederek Doğu Akdeniz’deki enerji oyununda yalnızlaştırılma riskini aşması büyük önem taşıyor.
SADECE KIBRIS ETRAFINDA 30 MİLYAR VARİL VAR
Zira sadece Kıbrıs etrafındaki bölgede toplam 30 milyar varillik bir petrol rezervi bulunması, enerji kaynakları uluslararası piyasalara ulaştırıldığı takdirde ortaya çıkabilecek potansiyel ekonomik kazancın büyüklüğünü ortaya koyar nitelikte. Örneğin TANAP projesinde ortaklık yapılan Azerbaycan’ın ve Türk Akımı projesinde ortaklık yapılan Rusya’nın enerji şirketleri üzerinden Doğu Akdeniz denkleminde Türkiye’nin yanında olmaları, bu bağlamda önemli bir stratejik rahatlama sağlayabilir. Yeni küresel düzenin ve zamanın ruhu ile uyumlu olarak, konu bazlı yeni ittifaklar ve işbirlikleri ile yol almak gerekiyor. (AA)