Akdeniz'de enerji krizi büyüyor: Her iki tarafa da bölgeye de faydası olmayacak

Doğu Akdeniz 19. yüzyılın ortalarından itibaren önce Süveyş kanalının açılması, sonra ticaret rotalarının yönelmesi ve daha sonra bölge ülkelerinde çıkan petrol ve günümüzde ise Kıbrıs’ın güneyinde tespit edilen doğalgaz rezervleri nedeniyle mücadelelerin göbeğinde yer aldı

1

Bölgedeki Osmanlı varlığının sorgulanması 19. yüzyılın başında, Napolyon’un Mısır seferine dayanır. Ondan sonra da bölge bir daha iflah olmaz. Günümüzde var olan on beş devletle çevrili Doğu Akdeniz barışa özlem duymaktadır. Enerjinin paylaşımı, intikali, deniz güvenliği, göç, Filistin sorunu, Lübnan ve en son Suriye sorunu, bölgedeki gerilimi iyice artırdı.

Kıbrıs Adası’nın güneyindeki deniz alanında tespit edilen petrol ve doğalgaz rezervinin 30 milyar varil ve yaklaşık 1,5 trilyon dolar değerinde olduğunun açıklanması, bölgeyi enerji bakımından transit bölgeden kaynak bölge durumuna getirecektir ki bu da çevre ülkelerin iktisadi ve enerji güvenlikleri açısından büyük önem arz etmesi anlamına gelecek.

Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının ortaya çıkışından itibaren Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Yunanistan’ın yaptığı ilk iş Doğu Akdeniz Deniz Yetki Alanları’nın belirlenmesi gayretleri oldu. Bu iki devletin gayretleriyle Avrupa Birliği’nin yapıları tarafından da tanınan bir Doğu Akdeniz Deniz Yetki Alanları haritası oluşturuldu. Bu haritada, Antalya’nın Kaş ilçesine yalnızca bir buçuk deniz mili mesafede yer alan 7 kilometrekarelik Meis adasının kıta sahanlığının var olduğu iddiasıyla, Türkiye’ye ait olan deniz yetki alanları Yunanistan’a aitmiş gibi gösterildi. Bununla da yetinilmeyerek GKRY’ye, Kıbrıs adası çevresinde belirlenen enerji alanları üzerinde Türkiye ve KKTC’nin de hakları olmasına rağmen, söz konusu sahalar sadece kendine aitmiş gibi doğal gaz araştırma ve sondajı yapma izinleri verdi.

Türkiye ise Doğu Akdeniz deniz yetki alanlarının paylaşımındaki haksızlığı dile getirerek, 7 kilometrekare büyüklüğündeki bir adanın kıta sahanlığı değil ancak karasuyu bulunabileceğini, bunun aksine ana kıtanın (yani Anadolu’nun) kıta sahanlığının önemli olduğunu vurgulayarak tüm dünyayla kendi deniz yetki alanları haritasını paylaştı. Buna göre Türkiye’nin belirlediği alanın büyüklüğü yaklaşık 150 bin kilometrekaredir. Yunanistan ve GKRY’nin iddiası ise Türkiye’ye 50 bin kilometrekare kadar bir hayat alanı bırakmaktadır.

Türkiye Kıbrıs’ın tümünü temsil etmeyen GKRY’nin Yunanistan ile işbirliği halinde diğer bölge devletleri ve enerji şirketleri ile yaptığı işbirliği, araştırma, sondaj, pay ve dağıtım anlaşmalarını, Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin hakları gözetilmediği için geçerli kabul etmemektedir.

Bu noktada, GKRY’nin enerji kaynaklarının paylaşımı konusunda İsrail, Mısır ve Lübnan gibi devletlerle anlaşmalar yapması, aslında bir yönüyle o devletleri de Kıbrıs meselesine dolaylı olarak müdahil kılma ve Türkiye aleyhtarı pozisyon geliştirmelerini sağlama gayretleri olarak görülebilir.

GKRY 2003 yılından itibaren bölge ülkeleriyle anlaşmalar imzalarken, 2008’den itibaren enerji şirketleriyle işbirliği içinde araştırma ve sondaj faaliyetlerine birçok defa niyetlendi. İlk önce ABD’li Noble Energy firmasıyla başlayan bu haksız mücadeleye, sonra ABD’li Exxon, Fransız Total, İtalyan ENI ve ayrıca Koreli ve Rus firmalar da ilgi gösterdiler.

Türkiye her seferinde bu ihtilaflı bölgelerde sondaj yapılmasını deniz kuvvetlerinin imkanlarıyla engelledi. Türkiye bununla da kalmayarak TPAO’nun belirlediği kendine ait alanlar için de sondaj ruhsatları verdi ve faaliyetlere başladı. Türkiye Doğu Akdeniz’de Barbaros araştırma gemisiyle faaliyetler yürütüyor ve 2018 yılı içinde yeni nesil sondaj gemisi Deepsea Metro 2 ile sondaj çalışmalarına da başlayacak.

Türkiye Cumhuriyeti bu çerçevede, deniz hak ve menfaatlerini koruyacak şekilde donanmasını güçlü tutmakta, bölge devletleriyle işbirliği mekanizmalarını geliştirme gayretlerini sürdürmekte, hak ve menfaatlerini korumak açısından hukuki ve diplomatik mücadele vermekte ve deniz dibi araştırma, sondaj imkanlarını geliştirmek faaliyetlerini icra ediyor.

Türk Deniz Kuvvetleri bu durumun farkında olarak Doğu Akdeniz'de, Türkiye Cumhuriyeti’nin deniz yetki alanlarındaki hak ve menfaatlerini korumak maksadıyla 1 Nisan 2006 tarihinden itibaren Akdeniz Kalkanı harekatını icra etmektedir. Bu çerçevede Türk Deniz Kuvvetleri tarafından Doğu Akdeniz’de Türkiye adına faaliyet icra eden araştırma gemilerine koruma ve destek sağlanıyor. Deniz yetki alanlarımızda diğer ülkeler adına izinsiz araştırma faaliyetlerinde bulunan araştırma gemileri ikaz ediliyor. Araştırma gemilerinin Türk makamlarından izin almaksızın araştırma faaliyetlerine devam etmeleri engelleniyor.

Türk Deniz Kuvvetleri bu sayede Yunanistan ve GKRY’nin Doğu Akdeniz’de, özellikle Kıbrıs adasının güneyindeki enerji kaynaklarının bulunduğu alanlarda haksız uygulamalarına izin vermemiştir ve vermemektedir.

Uluslararası deniz hukuku sözleşmesi, böylesine ortak menfaatlerin çakıştığı dar alanlarda bölge devletlerinin uyuşmasını dikte etmesine rağmen GKRY, Türkiye ve KKTC’nin menfaatlerinin hilafına gerilimi tırmandıracak şekilde sondaj anlaşmalarını sürdürdü.

En son Şubat ayının son bölümünde İtalyan ENI şirketine ait Saipem 12000 sondaj gemisi Kıbrıs’ın güneyindeki, KKTC’nin de hakkı bulunan 3 numaralı parselde sondaj araştırma faaliyetleri yapmak isterken Türk donanması tarafından engellendi ve sonunda bölgeyi terk etmek zorunda kaldı.

Şimdi GKRY ve Yunanistan’ın meseleyi başka bir boyuta taşıma gayretleri söz konusu. Son dönemde, Türkiye ile ABD arasındaki (Suriye’den Türkiye’ye müteveccih PYD/YPG terörünün ABD tarafından himaye ediliyor olmasından kaynaklanan gerilimden de) istifade ederek Kıbrıs’ın güneyindeki enerji sahalarında ABD’li ExxonMobil firmasına ait bir araştırma gemisinin faaliyetlerine izin verileceği bilgisi dolaşıyor. Her ne kadar Exxon’un araştırma yapacağı 10 numaralı parsel doğrudan Türkiye’nin kendi yetki alanlarında bulunmasa da, söz konusu alan Kıbrıs’a, yani KKTC’nin de hakkı olan devlete ait bir alan olması itibarıyla, Türkiye bu sahada da araştırma yapılmasına karşıdır. Ayrıca ExxonMobil’in bu gayretlerinin ABD 6. Filo deniz unsurlarınca korunacağı haberleri, Doğu Akdeniz’de var olan gerilimi tırmandırmaya ve ABD ile Türkiye arasındaki ilişkileri daha da bozmaya yönelik bir adım olmaktan öteye geçmeyecektir. Böyle bir adımın ABD’ye de Türkiye’ye de bölgeye de faydası olmayacaktır.

Velev ki, ExxonMobil’in faaliyetleri ABD 6. Filosu tarafından korunacağı bir tevatür olsun, tek başına Exxon firmasının bu bölgede GKRY ile işbirliği yapıp araştırma faaliyetlerine girişmesi bile, ABD’nin GKRY ile işbirliğinin tescilinden başka şey olmayacaktır. ExxonMobil Irak’ta ve Orta Asya’da Amerikan devleti adınaymış gibi görünen faaliyetlerde bulunmuş ve bulunmakta olan bir şirket.

Türkiye her ne kadar GKRY’nin ilan ettiği alanları tanımasa, kendisi de deniz yetki alanlarını haritalarla gösterse de, resmi olarak münhasır ekonomik bölgesini ilan etmiş değildir. Bunun sebebi, Türkiye deniz yetki alanlarının çakıştığı böylesine dar alanlarda deniz yetki alanlarının karşılıklı işbirliği ve anlaşma ile belirlenmesi anlayışıyla hareket etmesi ve bu çerçevede tek taraflı bir ilandan kaçınmış olmasıdır. Yani Türkiye, Doğu Akdeniz’deki bir alanın kendine ait olduğunu ifade ediyor, ancak bunu resmi olarak ilan etmiyor. Bu durum, bölgede hakkı olmayanları ve hukuksuz komşularımızı cesaretlendiriyor. Bölge devletlerinin hukuksuz faaliyetlerinin sürmesi durumunda, Türkiye Cumhuriyeti’nin Doğu Akdeniz münhasır ekonomik bölgesini resmi olarak ilan etmesi bir zorunluluk olarak ortaya çıkacaktır.

(Uluslararası güvenlik stratejileri uzmanı Dr. Fatih Erbaş/AA)