Artık hiçbirimiz ‘bu dünyanın yerlisi’ değiliz

Faruk Eczacıbaşı ‘Daha Yeni Başlıyor’ kitabında, iyisiyle kötüsüyle teknolojinin getirdiği değişimi sorguluyor. “Ben bir dijital göçmenim’ diyen Eczacıbaşı, “Artık hiçbirimiz bu dünyanın yerlisi değiliz. Hepimiz çevresine uyum sağlamaya çalışan göçmenleriz” diye ekliyor. 

ŞENAY BÜYÜKKÖŞDERE

Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Türkiye Bilişim Vakfı Başkanı Faruk Eczacıbaşı geçtiğimiz günlerde, ‘Daha Yeni Başlıyor: Geleceğin Dünyasında Esneklik, Yakınsama, Ağ Yapısı ve Karanlık Taraf’ isimli kitabıyla karşımıza çıktı. Kitabında dünyadaki baş döndürücü değişim hızına dikkat çeken Eczacıbaşı, teknolojik gelişmelerin getirdiklerini ve götürdüklerini inceliyor. Ve bir de uyarıda bulunuyor: Endüstri sonrası dönemde geçmişten bugüne getirdiğimiz, aklınıza gelebilecek her türlü kurum değişmek zorunda. Bu hukuk için de geçerli, eğitim için de. Sağlık da değişmek zorunda şehircilik de aile yapıları da. Bu ortamda kendini ‘dijital göçmen’ olarak nitelendiren Eczacıbaşı, “Çağımızda yeni olana alışma fırsatı bulamadan daha da yenisiyle karşılaşıyoruz. Bu anlamda artık hiçbirimiz ‘bu dünyanın yerlisi’ değiliz. Hepimiz çevresine uyum sağlamaya çalışan göçmenleriz” diyor. Faruk Eczacıbaşı’yla hem yeni kitabını hem de teknolojinin kuşaklar üzerindeki etkisini konuştuk.

BİLMEDİĞİMİZ BİR GELECEK VAR 

- Nasıl karar verdiniz bu kitabı yazmaya?

-Ben kitap yazmaya meraklı bir insan değilim. Şimdiye kadar kısa kısa makalelerden öte bir deneyimim de olmamıştı. O yüzden kitap benim için oldukça cesur bir iş oldu. Zaten ben bunu kitap yazmak adına da yazmadım, içimi dökmek adına yazdım. Çünkü zaman zaman öyle kısır konulara enerjilerimizi harcıyoruz ki farklı bir bakış açısıyla değerlendirdiğiniz zaman gündemi oluşturan konular tam anlamıyla güdük kalıyor. 

- Neydi içinizden taşan, sizi yazmaya zorlayan konu?

Önümüzde bilmediğimiz bir gelecek var. Belirsizlikler çok fazla. Ben çalışma hayatıma planlama bölümünde başladım. 3 yıllık, 5 yıllık planlar yapıyorduk. Şu anda bunları yapmak o kadar anlamsız ki… Devamlı yeni kavramlar içinde savruluyoruz. Her sene, daha önce hiç duymadığımız yeni kavramlar hayatımıza giriyor. Bunların çoğu da teknolojik kavramlar. Ve bunlar bizim yaşamımızı değiştiriyor, günlük hayatımızı etkiliyor. 

‘ÖMÜR BOYU TEK ŞİRKET’ DÖNEMİ BİTTİ

- Yeni kuşağın böyle 3-5 yıllık planlar yapması olası değil mi?

Gençlerin çok daha dinamik, bilinmeze açık bir ortama kendilerini ayarlamaları gerekiyor. Ben zaten biraz da kendi kuşağımdaki bir takım eksikliklerin gelecek kuşaklarda olmaması için yazmaya karar verdim. Gençlerin hayatlarında yeni yeni davranış özellikleri edinmeleri gerekiyor. Bunları anlatmaya çalıştım. Şu anda eğitim aşamasında olan gençler, iş hayatına katıldıklarında, bizim gibi kapı komşularıyla veya yan masadaki arkadaşlarıyla rekabet etmeyecekler. Dünyanın her yerindeki akranlarıyla aynı kulvarda koşacaklar. Eskiden bir şirkete girerdiniz, orada ömür boyu çalışırdınız. Artık böyle şeyler yok. Kendine güvenenler, internete giriyorlar, orada kendi özellikleri doğrultusunda kendi hizmetlerini sunuyorlar. Ve dünyanın her tarafında ‘en yeni ne var’, bunu irdelemek durumundalar. Bizim zamanımızda böyle bir şey yoktu. 

YOL HARİTASINI HERKES KENDİ BULACAK

- Ne yapmaları lazım peki?

Bir kere yol haritasını herkes kendi bulacak. Buna küçük yaşta kafa patlatmaları lazım. Yetkinlikleri nedir, neler yapabilirler… Bunları kendileri bulacaklar. Kimi teknik kafalı, kimi sanatçı kafalı, kimi sosyal kafalı olabilir. Bunu bildikten sonra da kişinin kendi yaşamını şekillendirmesi gerekiyor. En başta ise kendine güven geliyor. ‘Ben yapabilirim’ deyip kendi yetkinliklerini onun üzerine şekillendirmeleri gerekiyor. Artık hiçbir yerde iş garantisi yok. Diplomanın onlara sürdürülebilir bir iş garantisi vereceğini kimse söyleyemez. 

YAŞA GÖRE KIDEM BİTTİ BENİM MENTÖRÜM GENÇLER 

- İş dünyasında neler değişti?

Artık yaşa göre kıdem alma diye bir şey söz konusu değil, mesela ben gençleri mentör olarak kullanıyorum. Kendimi bir dijital göçmen olarak görüyorum. Benim doğduğum dünya analog dünyasıydı. Ben sayısal göçmenim ama kimse de dijital sakin değil. Bir kuşak Facebook’la yetişirken diğeri Twitter’la yetişiyor. 

‘KURTULDUM’ DİYEN MÜHENDİS OLMASIN

- Siz aynı zamanda Türkiye Bilişim Vakfı’nın da başkanlığını yürütüyorsunuz. Neler yapıyorsunuz vakıfta?

Biz bilişim vakfı olarak dertlere derman olmak gibi bir hedefimiz yok. Bir kere teknolojik bir vakıf değiliz. Sektör kuruluşu hiç değiliz. Bizim hedefimiz yeni yöntemlerle geleceğin kurumlarının şekillenmesine yardımcı olmaya çalışmak. Somut yaptığımız projeler var. Mesela Bursa’da ve Çanakkale’de akıllı şehirler üzerine çalışıyoruz. Veya eğitimle oyunu birleştiriyoruz. ‘Yaşasın fizikten kurtuldum’ diyen birinin mühendis olmasını beklememelisiniz. Bir de siber güvenlik ve blok zincirleriyle yakından ilgileniyoruz. 

Teknoloji aslında amaç değil, araç. Sizin refahınıza konforunuza, sağlığınıza, huzurunuza katkı verecekse olmalı. 

DEĞİŞMEYEN YOK OLMAYA MAHKUM

- Akıllı şehirler, yapay zeka, blok zincirler diyorsunuz. Tüm bunlar dünyayı sil baştan değiştirecek mi?

Şunu çok rahat söyleyebilirim ki endüstri sonrası dönemde geçmişten bugüne getirdiğimiz aklınıza gelebilecek her türlü kurum değişmek zorunda. Bu hukuk için de geçerli, eğitim için de.. Sağlık için de aile yapıları için de. Hep sürdürdüğümüz alışkanlıkları bir sonraki kuşağa transfer ediyoruz. Ama artık beklenti böyle değil. Bakın bir ülkenin seçim kampanyasını başka bir ülke darmaduman edebiliyor. Değişime ayak uyduramayan her yapı yok olmaya mahkum. 

‘Yapay zekayla insanlar işsiz kalacak’ deniyor. 200 sene önce de millet elinde baltalarla, takur tukur makinelere saldırmış. 

ANTENLERİ AÇIK TUTMAK LAZIM

- Eczacıbaşı’nda durum nasıl, siz neler yapıyorsunuz değişime uyum sağlamak için?

Çağdaş teknolojiyle yönetilen, çağdaş üretim sistemlerini benimsemiş bir  kurumuyuz. Olabilecek en iyi arkadaşlarla çalışıyoruz. Fakat yarın bize nereden tehlike gelebileceğini bilmiyoruz. Yarın yeni bir mataryel teknolojisinin ne getireceğini bilemiyoruz. Her şeye hazırlıklı olmalıyız. Antenleri hep açık tutmak gerekiyor. Biz de böyle yapıyoruz. Blockchain, yapay zeka teknolojileriyle ilgili araştırmalarımız da var. 

HER SENE YEPYENİ BİR KAVRAM GELİYOR

- Türkiye’deki şirketlerin bu baş döndürücü değişime uyum sağladığını düşünüyor musunuz?

Uyum sağlamanın ötesinde şirketler değişimi özümsemek zorunda. Bakınız geçen sene şimdiye kadar hiç konuşulmadığı kadar blockchain’den söz edildi. Ondan önceki sene de kimse yapay zekadan bahsetmiyordu. Daha önceki yıl hayatımızda nesnelerin interneti diye bir mevzu yoktu. Şirketlerin yaşam sürecini etkileyecek bir sürü yeni olgu sayabilirim. Eminim ki bu yıl da en azından bir yeni bir kavram hayatımıza girecek.

Türkiye’de bazen enerjimizi gereksiz yere tüketiyoruz. Oysa ‘ben ileriyim’ diyen ülkeler bile bizden anca 2-3 yıl ileride. 

FUTURİZME HİÇ İNANMIYORUM     

- Peki fütürizme nasıl bakıyorsunuz?

Futurizme hiç inanmam. ‘10 sene sonra şu olacak, bu olacak’ denmesine hiç inanmam. Olmuyor çünkü. 10 sene öncesine gidin, bugünü kim düşünebilirdi. Mesela Amazon ilk çıktığında kitapçı dükkanlarının yok olacağı konuşuluyordu. O koca koca fütüristlerin hiçbiri ‘kitaplar elektronikleşebilir’ demedi. Benim gelecek hakkında öngörüde bulunmak gibi bir iddiam yok. Ama bir şeylerin değişeceği kesin. 15 yıl önce sosyal medya diye bir kavramın gelişebileceğini düşünebilir miydik. Hangi bilimkurgucu böyle bir bu tahminde bulunmuş. Yok böyle şeyler. 

Gelecek için bazı sorunlar öngörüyoruz. Ve paniğe kapılıyoruz. Halbuki kestirip, atmadan çözüm aramak lazım.