Türkiye'nin Prag Büyükelçisi Çekya'da Hospodarske Noviny'e konuştu.

Türkiye ve Rusya ilişkilerinden, mülteci sorununa kadar pek çok konuya değinen Türkiye'nin Prag Büyükelçisi Egemen Bağış, sıcak gündeme ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Soru cevap şeklinde gerçekleşen röportajda Martin Ehl, Büyükelçi Egemen Bağış için “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yakınlığı ile bilinen, önceden Avrupa Birliğinden Sorumlu Devlet Bakanı yapmış birisi olarak yüksek itibarla Prag’a gelen yeni Türk Büyükelçi” olarak tanıttı.

Büyükelçi Egemen Bağış, Türk Milletinin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğine inancının tam olduğunu ve Cumhurbaşkanına güvendiğini dile getirdi.

Bağış, “Türkiye, son altı veya yedi yıl içinde milyonlarca mülteciyi ağırlamanın hem finansal hem de duygusal yük ve maliyetlerini üstlenmiştir. Avrupa'daki dostlarımızı yüzlerce kez bu yükün çok büyük olduğu ve kaldırılamayacağı konusunda uyardık. Ne yazık ki, ne olduğunu göremediler ve kendimizi artık baş edemeyeceğimiz bir durumla baş başa kaldık.” şeklinde konuştu.

İşte Egemen Bağış’ın röportajını Türkçe çeviri yaparak aktarıyoruz:

Martin Ehl: Türk-Yunan sınırındaki mevcut durumla başlayalım. Türkiye, mültecilerin sınırı geçmesini engellemediğini ve sınırdaki kapılarını açtığını görüyoruz. Türkiye gerginliğin arttığı bir durumda Avrupa Birliğinden ne istemektedir?

Egemen Bağış: Türkiye, son altı veya yedi yıl içinde milyonlarca mülteciyi ağırlamanın hem finansal hem de duygusal yük ve maliyetlerini üstlenmiştir. Avrupa'daki dostlarımızı yüzlerce kez bu yükün çok büyük olduğu ve kaldırılamayacağı konusunda uyardık. Ne yazık ki, ne olduğunu göremediler ve kendimizi artık baş edemeyeceğimiz bir durumla baş başa kaldık.

Geçen hafta Suriye'de barış ve istikrar getirmeye çalıştığımız İdlib bölgesinde 37 evladımız şehit oldu. Bu olaydan sonra neredeyse bir milyon yeni mülteci sınırımıza dayandı. Artık mülteci sorunu tek başımıza halledemeyeceğiz. Mültecilerin uluslararası hukuk uyarınca ülkeyi terk etme hakları var, Türkiye'den ayrılmak istiyorlar. Geride dönemiyorlar, çünkü Suriye'deki Esed diktatöründen de korkuyorlar, Avrupa'ya gitmek istiyorlar. Artık sınırlarımızı tutamayız.

Şimdi ne yapılacağına karar vermek Avrupalı liderlerin işi. Çözüm, bu mültecilerin Avrupa'ya gitmeleri ya da Türkiye'de kalmaları değil. Onlar için çözüm ülkelerine geri dönmeleridir, ancak bunu yapabilmek için bu insanların öldürülmeyeceği, huzurlu, güvenli bir bölge oluşturmamız gerekir.

Uluslararası toplum Suriye'de karar alıcıları veya Suriye hakkında karar alanları ikna etmelidir.Çünkü Suriye hakkındaki kararların çoğu Suriye'de değil, diğer devletlerin başkentlerinde alınıyor.

Diğer önemli konu bu insanların geri dönüp yeni bir hayata başladıkları bölgenin yapılanması gerektiğidir. Onlar için evler, tarım ve hayvancılık alanları, okullar inşaa etmeliyiz. Avrupa'nın şimdi yapabilecekleri arasında Suriye'de bu insanlar için bu güvenli bölgeyi inşaa etmek gelmektedir.

Ancak Avrupa'daki hiç kimse bu travmaları anlamıyor. Avrupalıların bahsettiği tek şey bize ne kadar para verebilecekleri oluyor.

Bu bir para meselesi değildir, insani bir meseledir. Destek istedik ve son yedi yılda şimdiye kadar 40 milyar dolar harcadık. Avrupa bize altı milyar söz verdi, ancak yarısını bile almadık.

Sadece son iki günde, Yunanistan'a zaten sağladıkları iki milyarın yanı sıra Yunanistan'a ilave 700 milyon Euro vermeye karar verdiler. Bu, çifte standartların başka bir örneğidir. Türkiye altmış yıldır NATO üyesi. Türkiye paylaşılan demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü ve serbest pazar ekonomisi gibi ortak değerlerimizi hep korumuştur ancak maalesef adil muamele görmemektedir.

Martin Ehl: AB'nin benimsemesi gereken hızlı ve kısa vadeli çözüm ne olmalıdır? Ve uzun vadede çözümler nelerdir?

Egemen Bağış: Kısa vadeli çözüm, Türkiye sınırına yakın bir yerde Suriye'de bu insanları koruyabileceğimiz güvenli bir bölge yaratmaktır. Uzun vadeli çözüme gelirsek Suriye'ye demokrasi ve istikrar getirmektir. Avrupa Birliğinin kısa ve uzun vadeli çözümleri bunlardır.

Dünyadaki herkes insan haklarına saygı duyulan bir demokraside yaşama hakkına sahiptir. Suriyeliler bunu hak etmiyor mu? Biz, Suriye topraklarının hiç bir karışını dahi istemiyoruz. Bizim hiç kimsenin toprağında gözümüz yok.

Askerlerimizin orada olmasının nedeni, ulusal çıkarlarımızı korumak, vatandaşlarımızı Suriye'den gelen terörizmden korumaktır. Fakat bilmeniz gereken İdlib'deki insanlar güvenli olamazsa, Paris'teki insanlar da güvenli olamaz. İdlib’teki insanların güvenliği Avrupa’yı da etkiler. Bu bilinçle hareket etmek gerekmektedir.

Bu uluslararası bir olgudur ve uluslararası eylem gerektirir. Hiçbir devlet bu sorunu tek başına çözemez.

Martin Ehl: AB şimdi masaya daha fazla para koyup destek olsa, bu hükümetiniz için kabul edilemez mi?

Egemen Bağış: Bu sadece parayla ilgili değil. Siyasi bir çözüm de olmalı. Biz AB parası istemiyoruz, AB'nin bu soruna ortak sorumlu hissetmesini istiyoruz. Elbette para önemlidir, ancak sorunu sadece parayla çözemezler. Rusya'ya, Şam'daki diktatör Esad'a karşı hepimizin birleştiği tek bir ortak ses ve söyleme ihtiyacımız var. Tüm karar vericileri ABD, Rusya, İran, Türkiye, bölgedeki tüm farklı unsurlara, mültecilerin geri dönebilmesi için ateşkes gerektiğine ikna etmemiz gerekiyor. Yani kendi ülkelerine geri döndürmeye. Ve onlar için Suriye’yi tekrar inşa etmeliyiz.

Martin Ehl: Peki, AB'ye katılım fikriniz nedir?

Egemen Bağış: İlk olarak, AB'nin tek bir politikası olmalıdır. Gerçekten tüm insanlar için insan hakları istiyor muyuz, yoksa sadece Avrupalılar için mi istiyoruz? Onları herkes için istiyorsak, diktatörleri halklarını öldürmemeleri için ikna etmeliyiz. İfadelerimizde gerçekten güçlü olmalıyız, masum sivillere tekrar saldırırlarsa başkentlerini bombalayacağımızı söylemeliyiz.

Biz NATO üyesiyiz, 37 askerimizi öldürdüler ve İttifak'tan sadece kınama ve destek mesajı aldık. Birisi gelip 37 Çek askerini öldürseydi siz nasıl hissederdiniz? Müttefiklerinizin daha güçlü bir tepki vermesini beklemez miydiniz?

Martin Ehl: Soru, hangi durumda öldürülecekleri ve nerede...

Egemen Bağış: Uluslararası bir anlaşmamız olmasına rağmen, uluslararası topluluğun ve uluslararası oyuncuların her birinin kabul ettiği Ruslarla imzaladığımız bir Soçi anlaşması vardı fakat çiğnendi. Bizler Soçi anlaşmasının belirlediği alanlar çevresinde hareket ettik.

Neden Suriye'deyiz? Suriye’nin tek bir parçasını istemiyoruz, hiç kimsenin toprağında gözümüz yok. Biz sadece sınırlarımızı korumak istiyoruz, teröristlerin bize gelmesini istemiyoruz. İnsani açıdan bakıldığında elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz.

Martin Ehl: Rusya'dan bahsettiniz. Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkileri nasıl tarif edersiniz?

Egemen Bağış: Kendi tarihinizden, Rusya ile ilişkilerin asla çok basit olmadığını biliyorsunuz. Rusya ile uzun bir sınırımız var, çok uzun ve köklü bir tarihimiz var. Yüzyıllar boyunca birbirimize saygı duymayı öğrendik, daha iyi ve daha kötü zamanlarımız oldu. Şimdi yeni bir aşamaya giriyoruz.

Martin Ehl: Yeni aşama, açık bir çatışma bekleyebileceğimiz anlamına mı geliyor?

Egemen Bağış: Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı Putin ile Moskova'daki görüşmesi nedeniyle soruyu şimdi cevaplayamayız. Önümüzdeki günlerde daha açık olabilir. Ancak her iki taraf da savaşmak istemediğini açıkça belirtti. Ne Ruslar ne de Türkler savaşmak istemiyorlar, ama biz Türkler olarak savaşmak zorunda kaldığımızda da asla kaçmadık, bugün de kaçmayız. Tarihimiz savaşlarla dolu. Rusların tarihide bizim tarihimize çok benziyor. Ancak geçmiş deneyimlerden ve tecrübelerden birbirimize saygı duymayı da öğrendik.

Martin Ehl: Bu biraz ironik bir durum, Türk şirketleri Rusya'ya, Rus gazının da geçtiği Türkiye'deki Rus şirketlerine çok karıştı, Boğaziçi Rus gemilerini Suriye'ye silahlarla yelken açtı. Bu durum nasıl izah edilir?

Egemen Bağış: Uluslararası anlaşmalar sayesinde Rus gemileri Boğaz boyunca yelken açıyor, Montrö Antlaşması uyarınca, Boğaz'ı geçen tekneleri/gemileri durduramayız, sadece gemilerin geçişlerini geciktirebiliriz. Ama nezaket göstermeye çalışıyoruz. Türkiye ve Rusya'nın, tıpkı Çek Cumhuriyeti'nin Rusya ile benzersiz bir ilişkisi olduğu gibi, benzersiz bir ilişkisi vardır. Rusya ile zor ve karmaşık bir tarihiniz var, Rus siyasetini takdir eden bir Cumhurbaşkanınız var.

Türkiye'de Rusya ile yaklaşık 40 milyar dolarlık bir ticaretimiz var ve her yıl Rusya'dan yaklaşık 4,5 milyon turist geliyor. Onlarla her zaman aynı fikirde değiliz ve muhtemelen 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana bir Rus savaş uçağını düşüren tek ülkeyiz. Bununla gurur duymuyoruz, böyle bir şey planlanmadı, dış kuvvetler için çalışan Türk Hava Kuvvetleri'nin içindeki hainler yaptı. İlerleyen süreçte de Rusya ile ilişkilerimizi geliştirmeye çalıştık. Ancak Suriye'deki siyasete ilişkin görüşlerimizde farklılıklarımız var.

Bir milyondan fazla insanı öldürmekten sorumlu olan Esad’ı Şam'da görevden almamız gerektiğini düşünüyoruz. Ancak Putin onu çok koruyor ve iktidarda kalmasını istiyor. Bu bizim Rusya ile en büyük anlaşmazlığımız. Ancak hava savunması söz konusu olduğunda, kendimizi korumak için Rus S-400 füze sistemini satın almaktan da çekinmiyoruz. Öte yandan, en yakın müttefiki Esad ile savaşıyoruz. Bu çok karmaşık bir ilişkidir, ancak bildiğiniz gibi Ruslar karmaşıktır ve Türkler daha da karışıktır.

Martin Ehl: Şubat ayında toplamda elli kişinin öldüğünü söylediniz. Politika değişikliğini protesto etmeye ya da talep etmeye gerek kalmadan Türk kamuoyunun kabul edebileceği mağdur sayısı sınırı nedir?

Egemen Bağış: Türk halkı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğine tam güveniyor. Şehitlerimize üzülüyoruz ancak milletimiz askerlerimiz Suriye'de olmasaydı, ülkemiz içinde daha da fazla şehit olacağını biliyorlar. Aynı sizin gibi, örneğin Çin veya İtalya'dan direkt uçuşları durdurdunuz çünkü bunun bir tehdit olduğunu düşünüyorsunuz. Vatandaşlarınızı korumaya çalışıyorsunuz. Bizim için terörizm de mücadele edilmesi gereken bir virüstür.

Yayılmaması için kaynağını yok etmeye çalışıyoruz. Terörizm, Türkiye'ye 40.000 yaşama mal olan tehlikeli bir virüstür ve bu virüsü ülkemizden uzaklaştırmakta oldukça başarılıyız. Ülkemizden uzak tutmak için yurtdışında birliklerimiz olmalı ve oradaki virüsü yok etmeliyiz.

Ne yazık ki, askerlerimizi öldüren sadece teröristler değil, askerlerimize saldırmak için teröristlerle ve bazı uluslararası güçlerle çalışan Suriye'nin gayri meşru hükümeti oldu. Saldırılara sert cevap veriyoruz. Şunu herkes bilmeli; Türkiye 83 milyonluk bir ülke ve herkes kendi ülkesi için hayatlarını feda etmeye hazır.

Martin Ehl: Şimdi Çek-Türk ilişkilerinin en önemli konusunu ne düşünürdünüz?

Egemen Bağış: İlişkilerimizde büyük bir kriz yok. Ele alınması gereken günlük konular var, ancak her iki ülkemizin liderleri temas halinde, bakanlar iletişim kuruyor, Başbakan Babis ve Cumhurbaşkanı Erdoğan sağlıklı bir diyalog yürütüyor ve her konuyu tartışıyor.

Bazen aynı fikirde olurlar, bazen olmuyorlar ama birbirlerine saygı duyuyorlar. Birçok benzer özelliğe sahipler: her ikisi de çalışkan ikisi de iş ve sonuç odaklı, her ikisi de sonuçları görmek istiyor, her ikisi de vatansever, her ikisi de ülkelerine fayda sağlayacak çözümler bulmak istiyor.

Karşılıklı ticareti artırmayı taahhüt ettiler. Başbakan Babis'in iletişim ihtiyacı duyduğunda Cumhurbaşkanı Erdoğan'a tam erişimi olan Avrupalı liderler arasında olduğunu söyleyeyim. Her iki taraf için kabul edilebilir bir çözüm bulmaya çalıştığımız Adularya gibi daha küçük konular var. Ve kötü şeylere karışan bazı Çek vatandaşları var ve neler yapılabileceğini anlamaya çalışıyoruz.

Martin Ehl: Çek Cumhuriyeti'ni AB içinde bir Türk müttefiki olarak görüyor musunuz?

Egemen Bağış: Elbette, Avrupa Birliği Bakanı olduğumda, doğrudan muhattabım, Çek Cumhuriyeti'nden AB Komiseri Stefan Fule idi. Bazen zor tartışmalar yaşadık, ama iyi ilişkiler kurmaya çalıştık ve gündemi hep pozitif tuttuk. NATO içinde Çek Cumhuriyeti ile AB ile müzakerelerde her zaman çok iyi ilişkilerimiz oldu ve bizim için bu ilişkiler Çekoslovakya döneminden bu yana doğru ve iyi geçti.

Martin Ehl: Bazı ortak temalara bir göz atalım. Türkiye'de bir Skoda fabrikası olacak mı?

Egemen Bağış: Türkiye’de Skoda fabrikasının olmasını istiyoruz ve bunun için birçok cazip teşvik önerdik. Ancak bu, Skoda ve sahibleri tarafından verilmesi gereken bir karardır.

Martin Ehl: Adularya?

Egemen Bağış: Adularya, her iki hükümetin kucağında bulduğu ve her iki tarafta özel sektörün hatalarının sonucudur. Her iki devlet de özel sektördeki bazı insanlar tarafından yapılan hatalara çözüm bulmaya kararlıdır.

Martin Ehl: YaTürk hapishanesinde ki Çek vatandaşları?

Egemen Bağış: Bu çok karmaşık bir konu. Başbakanınız bu konuyla çok ilgileniyor. Onlara iyi bakılıyor. Savaş bölgesine gitmelerini engellediğimiz gerçeği muhtemelen hayatlarını kurtardı. Evet, hapisteler ama yaşıyorlar. Eğer Suriye’ye gitselerdi, ölebilirlerdi. Ancak onları Çek Cumhuriyeti'ne götürmek için, mahkûm değişim sözleşmesi kapsamında üzerinde çalıştığımız yasal bir konudur ve bazı teknik detaylar vardır.

Hem Adalet Bakanlıkları hem de uzmanları bu konu üzerinde çalışıyor ve kabul edilebilir bir çözüm bulmaya çalışıyoruz.

Martin Ehl: Çözümü yakında görebilir miyiz?

Egemen Bağış: Bu konu hakkında konuşmayıp, tahmin etmemeyi tercih ederim. Açıklama yapıldığında öğreneceksiniz.