Tekrarlanan İran devrimleri, molla rejimini tehdit ediyor

Geçtiğimiz haftalarda düzenlenen protesto gösterileri, İran halkının ülkelerindeki baskıcı rejime karşı ilk ayaklanması değildi. İran’ın geçmişi, reform çağrısı, yolsuzlukla mücadele için yapılan devrim, protestolar ve gösteri dalgaları ile dolu.

2009 senesindeki ‘Yeşil Devrim’i akıllara getirdi

80’den fazla İran şehrinde yapılan son gösterilerin ardındaki en bariz neden, gençler ve işçi sınıfının ekonomik koşullara karşı protestosuydu. İranlı bir milletvekilinin bildirdiğine göre, hükümet karşıtı gösteriler sırasında 3 bin 700 kişi gözaltına alındı.

Hızla büyüyen protesto gösterilerinde atılan slogan ve taşınan posterler, İran’ın son yıllarda tanık olduğu en büyük protestolardan biri olan 2009 senesindeki ‘Yeşil Devrim’i akıllara getirdi.

2009 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine itiraz

2009 yılında, 12 Haziran’da düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası İran hükümeti seçimlerde hile yapmakla itham edildi ve gösteriler patlak verdi.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, eski Başbakan Reformist Mir Hüseyin Musavi, Devrim Muhafızları’nın eski komutanı Mohsen Rezai ve eski Şura Meclis Başkanı Mehdi Kerrubi ile karşı karşıya gelen Ahmedinejad, oyların yüzde 63’ünü elde ederek rakiplerinin önüne geçtiği gibi, bu zaferi ile yeni bir dönemin kapısını da açtı.

Ahmedinejad’ın gerisinde kalan rakipleri, seçim sonuçlarının güvenilirliğini sorgulayarak, sonuçların şaibeli olduğunu vurguladı.

Yüzbinlerce İranlı sokağa çıktı

Yüzbinlerce İranlı, sokaklara çıkarak, seçim sonuçlarının tanınmamasını talep etti. Bu gösteriler, yüzlerce reformcunun tutuklanmasına ve 16 Haziran’da 7 sivilin öldürmesine yol açtı.

Tahran, İsfahan ve Şiraz gibi İran’ın büyük şehirleri, Mir Hüseyin Musavi ve Mehdi Kerrubi’nin daveti üzerine protesto gösterilerine katıldı.

Musavi, İran halkına bir mesaj göndererek, seçimlerde yapılan hileleri protesto etmeleri için yürüyüş başlatmaları çağrısında bulundu ve bu tepkiler kısa sürede iktidara karşı düzenlenen kitlesel gösterilere dönüştü.

Hükümet iletişimi kesti

Hükümetin o dönemde, şiddetli gösterileri bastırmak amacıyla başkent ve banliyölerdeki iletişimi kesmekten başka alternatifi yoktu. Ayrıca, birçok uygulama ve web sitelerinin yanı sıra internete erişim de kesildi.

Sonraki aylarda, protestoların sembolü olarak yeşil rengi seçen göstericilere karşı güvenlik güçlerinin acımasızlığı daha da şiddetlenirken, kurbanların sayısı da arttı.

Yine 2009 senesinin Aralık ayında düzenlenen ‘öğrenci günü gösterilerinde’ şiddet zirveye ulaştı.

Ölümler arasında en çok göze çarpanı, Devrim Muhafızları tarafından öldürülen İran protestolarının simgesi haline gelen Nida Ağa Sultan’dı.

Dini liderin sözleri, İranlıların büyük bir kısmının nezdinde artık bağlayıcı değil

Gözlemciler, bu krizin İran rejimi hakkında birçok tehlikeli gerçeği ortaya çıkardığını düşünüyor. Bunlardan en önemlisinin, özellikle de protesto gösterilerinin durdurulamamasından sonra, ‘ülkedeki tek mutlak güç’ olan ‘Yüce Lider’ sıfatlı dini liderin sözlerinin, İranlıların büyük bir kısmının nezdinde artık bağlayıcı olmadığıydı.

Gözlemciler ayrıca, 2009 yılında düzenlenen protestoların, övündükleri prestijlerine rağmen İran rejiminin ülke içindeki kırılganlığını kanıtladığının da altını çiziyor.

Devrimlerin en önemlisi, 1979 Humeyni devrimiydi

İran, geçtiğimiz yüzyılda da, iki hükümdarlığın yıkılmasının ve 4 Şah’ın sürgün edilmesinin yanı sıra, bir dizi siyasi suikast ve sivil ayaklanmaya şahit oldu. Bu devrimlerin belki de en önemlisi, 1979’daki Humeyni’nin devrimiydi.

Humeyni Devrimi, 1970’lerin sonlarında farklı grupların katılımıyla patlak verdi. İran, Muhammed Rıza Şah Pehlevi döneminde monarşiyle yönetiliyordu.

İran, birçok sol örgüt ve İran öğrenci hareketinin desteğiyle devrimi yöneten dini otorite Ayetullah Humeyni’nin himayesinde, Şah Pevlevi yönetimindeki monarşi sisteminden bir İslam Cumhuriyeti’ne dönüştürüldü.

Ekim 1977’de başlayan Şah aleyhindeki gösteriler, hem laik, hem de dini öğeleri içeren bir sivil direniş eylemine dönüştü.

Ocak 1978’de yoğunlaşan çatışmalar, Şah’ı 16 Ocak 1979’da sürgüne gönderilip, İran’ı terkedene kadar devam etti.

Humeyni, 1 Şubat 1979’da 14 yıl süren sürgünden sonra Tahran’a dönüp ülkede devrimi gerçekleştirerek, devrimi komşu bölgelere de ihraç etmeye çalıştı.

Bazıları, Irak-İran savaşının yanı sıra, Afgan iç savaşının da bu politikanın bir sonucu olduğunu düşünüyor.

“Humeyni, devrimin dünyadaki en savunmasız kişileri korumak için geldiğini iddia etti”

Dr. Amal Sebki, ‘İran’ın iki devrim arası siyasi tarihi’ kitabında, Humeyni’nin devrimin dünyadaki en savunmasız kişileri korumak için geldiğini iddia ettiğine yer verdi.

Dr. Sebki ise kitabında şu cümlelere yer vererek Humeyni’den farklı düşündüğünü vurguluyor, “Devrim, İranlılara yapılan adaletsizlik ve azınlıklara baskı uygulayanların gerçek yüzünü ortaya çıkardı. Tutuklamalar ve kitlesel infazlar bu devrimi karakterize etti. Humeyni, devletin kaynaklarını boşa harcamakla kalmayıp, Irak’la yıkıcı bir savaş başlatmakla birlikte, sekiz kez tüm bunları durdurma çağrılarını da reddetti.”

‘Suriye’den çekil ve bizi düşün’

İran’da 1979 devriminden bu yana gerçekleşen reform adımlarının eksik olduğunu düşünen İranlılar, yakın zamanda düzenledikleri protestolarda, mevcut İran hükümetini Suriye, Lübnan ve Irak’taki mezhepçi milisleri finanse etmekle suçlayarak, meydanlarda ‘Yoksulların paraları kayıp’, ‘Suriye’den çekil ve bizi düşün’ diye rejime seslendi.

Şark'ul Avsat