'Taht oyunları'nda ilk perde kapanıyor: Weber'in şansı azalıyor

AB liderleri, AP seçimlerinin tamamlanması ile Komisyon Başkanlığı için sıkı bir pazarlığa tutuştu. Partilerin yarışı sürüyor.

Avrupa Parlamentosu seçimleri ana akım partilerde toplanan gücün merkez dışında kalan aşırı sağ ve liberal partilere dağılması ile sonuçlanırken, Komisyon Başkanlığı seçim sürecini daha girift hale getirdi. Pazar günü tamamlanan AP seçimlerinde geleneksel olarak parlamento çoğunluğunu elinde bulunduran ağırlığını Hristiyan Demokratların oluşturduğu merkez sağ Avrupa Halkları Partisi (EPP) ile Sosyal Demokratlar (S&D), artık blok oluşturup AB (Avrupa Birliği) kurumlarına başkan atama iradesini kaybetti.

Sosyalistlerin adayı olan Timmermans’a Batı Avrupa ülkelerinin büyük kısmı sıcak bakıyor ancak doğu blokunun katı duruşu, Hollandalı komisyon üyesinin işini zorlaştırıyor.

751 sandalyeli AP’de EPP ile S&D 2014 yılı seçimlerinde 401 vekil kazanırken, son seçimde toplam milletvekili sayısı 332’ye düştü. Avrupa halklarının merkez partilerden kaçışının hızlandığını gösteren sonuçlar, AP içinde karar almak için çok partili koalisyonlara ihtiyaç olacağının göstergesi. Yeni parlamento dağılımında merkezin dışında kalan partilerden Avrupa Muhafazakarları ve Reformistleri (ECR) ile Avrupa Birleşik Solu-İskandinav Yeşil Solu (GUE/NGL) hariç tamamı koltuk sayılarını artırdı. Avrupa için Liberal ve Demokrat İttifakı (ALDE), Avrupa Yeşiller Partisi (EFA), aşırı sağcılar Uluslar ve Özgürlükler Avrupası (ENF) ile Özgürlükler Avrupası ve Doğrudan Demokrasi (EFDD) seçimin kazananları arasında yer aldı.

Birliğin, iki en güçlü aday üzerinde uzlaşı sağlanamaması halinde seçimden başarılı çıkan ALDE grubunun Danimarkalı adayı Margrethe Vestager üzerinde karar kılma veya sürpriz bir isme yönelme ihtimali bulunuyor.

Çıkan AP tablosunda en fazla merak edilen ise başta AB Komisyonu Başkanlığı olmak üzere Birlik kurumlarının başkanlıklarına kimin getirileceği konusu oldu. Nitekim seçimden sadece iki gün sonra AB liderleri, planlandığı gibi gayriresmi toplantıda bir araya gelerek, özellikle AB Komisyonu Başkanlığı için sıkı pazarlığa başladı. Komisyon Başkanlığı için seçim öncesi gruplar adayını açıklasa da, “spitzankandidat” sürecinden dolayı en büyük parti olan EPP’nin adayı Alman siyasetçi Manfred Weber en ciddi başkan adayı olarak görülüyordu. Zira Almanca ‘liste başı aday' anlamına gelen ve 2014 yılında uygulanmaya başlanan “spitzankandidat” süreci ile en fazla oy alan partinin adayının AB Komisyonu Başkanı seçilmesi gerekiyordu.

MANFRED WEBER'E NEDEN İTİRAZ EDİLİYOR?

En güçlü aday gibi görünse de Weber’in ismi açıklanır açıklanmaz daha seçim öncesinden kendisine yönelik “liyakatsız” eleştirileri artmaya başladı. Zira Weber’in gerek kendi ülkesi Almanya siyasetinde gerekse uluslararası alanda herhangi bir üst düzey yöneticilik kariyeri bulunmuyor. 47 yaşında olan Weber, Almanya’da Bavyera yerel meclisinden Avrupa Parlamentosuna geçiş yapmış ve 2004 yılından bu yana da AP’de vekil olarak bulunmuş bir isim. 2014 yılında EPP Başkanı olsa da, siyasi kariyeri için hayli yetersiz bir özgeçmişe sahip bulunuyor.

Üstelik geçmiş AB Komisyonu başkanlarının yüksek profilli olması, Weber’e yönelik liyakat eleştirilerini haklı çıkarıyor. 1999-2004 döneminin Komisyon Başkanı Romano Prodi, İtalya Başbakanlığı; 2004-2014 dönemi başkanı Jose Manuel Barroso Portekiz Başbakanlığı; mevcut başkan Jean Claude Juncker ise Lüksemburg Başbakanlığı yaptı. Weber’in şansını azaltan diğer bir etken ise her ne kadar hala parlamentonun en büyük grubu olsa da başkanı olduğu EPP’nin son seçimde ciddi oy kaybetmiş olması. Seçim sürecinde Türkiye’nin üyelik sürecini sonlandıracağına dair sürekli propaganda yapan Weber için tek umut ışığı, “spitzankandidat” sürecinin işletilme ihtimali. Sürecin işletilmesini kendi partisi adayı olması nedeni ile Almanya Başbakanı Angela Merkel ve AP Başkanı Antonio Tajani destekliyor.

Ancak Merkel’in son yaptığı açıklamada koalisyon ortaklarının Weber’e destek vermediğini dile getirmesi, Şansöyle’nin de kendi adayından vazgeçmeye başladığı şeklinde yorumlandı. Almanya ile birlikte başkan seçimi sürecinin en etkili aktörü olan Fransa’nın Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da Weber’i desteklemiyor. Her ne kadar bunu alenen dile getirmese de Macron’un kapalı kapılar ardında Alman siyasetçiye sıcak bakmadığını ortaya koyduğu biliniyor.

TİMMERMANS'IN ENGELİ DOĞU BLOKU

Weber’in aksine parlamentoda en büyük ikinci grup olan Sosyal Demokratların adayı Frans Timmermans tecrübeli bir siyasetçi profili çiziyor. AB Komisyon Başkan Yardımcısı olan Timmermans, bu göreve Hollanda Dışişleri Bakanlığından geldi. Timmermans, yine Weber’in aksine Sosyalistlerin büyük oy kaybı yaşadığı Avrupa’da kendi ülkesi Hollanda’da liste başı olmasının etkisi ile partisinin vekil sayısını 3’ten 6’ya çıkardı. Yeşiller ve ALDE’nin kendisine sıcak yaklaşması, Macron’un da destek verebileceğine yönelik söylentiler Timmermans’ın şansını artıran unsurlar olarak dikkat çekiyor. AB Komisyonu Başkan Yardımcısı’nın önündeki en büyük engel ise hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı alanlarında oldukça sert eleştirdiği hatta yaptırım istediği Polonya ve Macaristan gibi doğu bloku ülkelerinin muhalefeti. Vişegrad üyeleri olması hasebi ile Slovakya ve Çek Cumhuriyeti’nin de muhalefet cephesine katılması bekleniyor.

ANA AKIM ADAYLARI OLMAZSA VESTAGER VE BARİER

Weber ve Timmermans üzerinde uzlaşı sağlanamaması halinde seçimin başarılı partilerinden ve üçüncü büyük gruba sahip ALDE’nin adayı Margrethe Vestager’in komisyon başkanı olma ihtimali var. Halen AB Komisyonunun Rekabetten Sorumlu Üyesi olan Vestager, Apple, facebook, Google gibi dünya devlerine verdiği cezalar ile takdir toplamıştı. Nitekim seçimden hemen sonra ülkesi Danimarka’da AA’ya konuşan Vestager, "Diğer şirketler gibi vergi ödemeliler, dijital şirketler ortalama yüzde 9 vergi ödüyor. Oysa diğer tüm şirketler Avrupa’da ortalama yüzde 23 vergi ödüyor. Bu adil bir rekabet değil ve değişmesi gerek." diyerek, dijital dünyanın en büyük firmalarına bir kez daha gözdağı vermişti.

Almanya-Fransa ve Batı-Doğu denge çatışması durumunda daha makul ve itiraz edilemeyecek bir isim olarak Vestager’in şansı Komisyon Başkanlığı için yüksek görülüyor. Brexit sürecinin müzakerecisi olan Fransız Michel Bernard Barnier, güç dengesinin bir ayağı olan Fransa’nın ilk tercihi. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un, ülkesinde Dışişleri Bakanlığı da yapmış olan Barnier için nabız yokladığı biliniyor. Yeterli diplomasi tecrübesi olduğu düşünülen Barnier’in şansı, Fransa’nın başkanlıklar seçimi sürecinde öne çıkma hevesine kuşku ile bakan diğer ülkelerin tavrına bağlı.

Yine Fransa’nın süreçte başrol oynamasından rahatsızlık duyacak ülkelerin, Brexit sürecinin sonlandırılamamış olmasından ötürü Barnier’e muhalefet etme olasılığı var. Avrupa Birliği’nin son yılların gözde dizisi Taht Oyunları’nı (Game of Thrones) aratmayacak senaryolar ile Komisyon Başkanını belirleme sürecinin çetin pazarlıklar ile haftalarca süreceği tahmin ediliyor. 

(AA)