Avrupa Birliği’nin karar organı Avrupa Komisyonu’nun 13 Şubat’ta Suudi Arabistan’ı terörizm finansmanıyla mücadelede başarısız olan ve kara para aklayan ülkeler listesine ekleyeceğini açıklamasının ardından Riyad ve ABD’den AB ülkelerine gelen ‘ekonomik tehdit’ler meyvesini verdi. Reuters’in AB diplomatlarına dayandırdığı habere göre perşembe ve dün yapılan bir dizi toplantıda Fransa ve Almanya gibi AB’nin ağır toplarının aralarında bulunduğu üye ülkelerin büyük çoğunluğu listenin resmen onaylanmasına karşı çıkarak iptale kadar gidebilecek bir süreci başlattı. Bu gelişme Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz'in 28 AB ülkesi liderine yazdığı mektubun ardından geldi. Kral mektubunda listede yer almalarının bir taraftan ülke itibarını zedelerken diğer taraftan AB ve Krallık arasındaki ticarette zorluklara neden olacağını belirtti. ABD de haftalardır liste konusunda baskısını sürdürüyor.
EN BÜYÜK MÜŞTERİLERİ
Birçok AB ülkesine ham petrol ihracatı yapan Suudi Arabistan, aynı zamanda Almanya’nın da aralarında bulunduğu üye devletlerin en büyük silah müşterilerinden birisi konumunda. Listenin bloke edilebilmesi için 28 üye ülkeden 21'inin itirazı gerekiyor. Halihazırda 15 ülke listeye karşı çıktı. Son karar ise iki hafta sonra verilecek.
BASKI MISIR’DAKİ ZİRVEDE ARTTI
Reuters'e konuşan bir AB yetkilisi liste konusundaki Suudi lobicilik faaliyetlerinin bu hafta başında Mısır’ın sahil kenti Şarm el-Şeyh’te yapılan AB - Arap Birliği zirvesinde yoğunlaştığını kaydetti. Kral Selman’ın zirvede İngiltere Başbakanı Theresa May ile görüştüğünü belirten yetkili, ardından AB üyesi devletlerin büyükelçilerinin Suudi Arabistan Maliye Bakanlığı yetkilileri ile bir araya geldiğini söyledi. Toplantıda listenin onaylanması durumunda Riyad’ın yürürlükteki anlaşmaları feshedebileceğini belirten AB yetkilisi “büyük silahları devreye sokuyorlar” dedi. Zirvenin insan hakları konusunda kabarık bir sabıkası bulunan ve son olarak 9 genci idam eden Mısır’ın darbeci lideri Abdülfettah Sisi'nin evsahipliğinde yapılması büyük tepki çekmiş; bu durum insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi kriterlere büyük önem veren AB’nin ikiyüzlülüğü şeklinde yorumlanmıştı.