Netflix'in The Family dizisinde FETÖ imajı! Benzerlikler şoke etti

Netflix'te yayına alınan mini dizi formatındaki belgesel serisi 'The Family' sisteme girer girmez anlattığı hikaye ve 'vadettiği bilgiler' ile ses getirmeyi başardı. Amerika Birleşik Devletleri'nin 'kirli defteri' olarak adlandırılabilecek örgütü anlatan dizi dinden bağımsız bir Hz. İsa algısı ve ışık evlerini fazlasıyla andıran Cedars evleriyle din-siyaset ikiliminde 'global bir' FETÖ imajı çiziyor.

Netflix'te yayına alınan mini dizi formatındaki belgesel serisi 'The Family' sisteme girer girmez anlattığı hikaye ve 'vadettiği bilgiler' ile ses getirmeyi başardı. The Family isimli Jeff Sharlet romanını, yazarının görüşlerini de ekleyerek mini dizi haline getiren Netflix, Amerika Birleşik Devletlerindeki güçlü 'aile' yapılanmasını anlatıyor. Amerika Birleşik Devletleri'nin 'kirli defteri' olarak adlandırılabilecek örgütün, FETÖ ile olan benzerlikleri ve dünya genelinde amaçladıkları gerçek bir 'dehşet verici suç hikayesi' formuna sahip. Mini dizi, dinden bağımsız bir Hz. İsa algısı ve ışık evlerini fazlasıyla andıran Cedars evleriyle din-siyaset ikiliminde 'global bir' FETÖ imajı oluşturmayı başarıyor.

"Dünyayı yönetmeyi öğrenmek için buradasınız..." böylesi ağır ve temelde güçlü bir cümleyi tüm aşamalarında hissedilir kılan bir örgütü, 'Aile' isimli dev bir yapılanmayı anlatan Netflix dizisi The Family yayına girdi. The Family: The Secret Fundamentalism at the Heart of American Power (Aile: Amerikan gücünün kalbindeki gizli örgüt) ismiyle, Jeff Sharlet tarafından yazılan bir romanın 'mini dizi'ye çevrilmiş hali olarak karşımıza çıkan proje, dünyanın en tehlikeli yapılanmalarından biri olarak değerlendirilebilecek örgütlenmeye ışık tutuyor. Dizi, yazar Jeff Sharlet'ın yakın bir arkadaşının tavsiyesiyle dahil olduğu 'Aile' ve 'Kardeşler' olarak isimlendirilen örgüte girme hikayesini anlatmasıyla başlıyor. Bir yazarda mutlaka bulunması gerektiği öngörülen 'yetkin gözlem gücünü' barındırdığı her halinden belli olan Sharlet, yazdığı kitapla ilham olduğu projeye, röportaj konuğu olarak da değer katmayı başarmış.

Gzt.com'dan Nazif Menteş'in haberine göre; 'Donald Trump'ın sırtına dokunan eller' fotoğrafıyla gündeme gelen evanjelist ritüeller, dünyanın birçok ülkesinde farklı tesir yöntemleri ve değişkenlik gösteren yöntemleriyle dikkati çekiyor. Büyük örgütlenmeler, güçlü iş bölümleri ve genelde fazlasıyla 'iddialı hedeflerle' hareket eden bu yapılanmalar, din yahut ideoloji merkezli yönetim şemalarıyla kendilerine ait yeni bir inanç sistemi ve bu sistemle birlikte gelmesi beklenen güçüzerinden hareket ediyor.

Jeff Sharlet'ın anlatımlarıyla öğrenmeye başladığımız 'Aile' örgütü, çıkış parolası olarak belirlediği ve AdolfHitler, Mao Zedong ve Josef Stalin gibi faşist liderlerden ilham alınan 'çıkarlar için yapılması gerekenler' başlıklı bir öğretiyi esas alıyor. 'Ailemizin çıkarları anne babamızdan, canımızdan ve tüm sevdiklerimizden daha önemlidir' düşüncesiyle hareket eden örgüt, FETÖ'den aşina olduğumuz 'Gizlilik ne kadar fazlaysa organizasyon o kadar güçlü olur' şiarını da güçlü biçimde benimsemekten geri durmuyor.

Örgüt lideri Dougles Coe!

Dougles Coe tarafından yönetildiği net biçimde ifade edilen 'Aile' örgütü, dizi boyunca Coe'nun çeşitli konuşmalarından alıntılar yapıyor. Yazarın Luke isimli bir arkadaşının davetiyle dahil olduğu örgüt, 80 yılı aşkın bir süredir dünyanın birçok farklı ülkesinde 'en güçlüler' ile ortaklıklar kurmaya, kendi ekosistemlerine dahil etmeye çalışıyor. Dizide; Uganda'dan Rusya'ya, ABD'nin seçkin senatörlerinden bakanlarına kadar birçok farklı ismin dahil olduğunu bizzat gördüğümüz örgüt, liderlik modeli ve yönetim hassasiyetleriyle FETÖ'nün birebir aynısı diyebiliriz.

Dizide FETÖ'nün 'ışık evlerine' benzer biçimde tasarlanan, erkekler ve kızlar olarak ayrı ayrı tasarlanan Cedars evleri, 'alışılmış gençlik evlerinden farklı ama birçok özelliğiyle de aynı' tanımıyla anlatılıyor. Evin komşularının verdiği röportajlarla anlatısını güçlendiren dizi, evde bulunanların yorumları ve dizidegösterilen tasvirlerle debirden fazlaözelliğe yerveriyor.

FETÖ'nın ışık evleriyle Aile'nin evleri arasında ne gibi benzerlikler var?

Her iki örgütün de tasarladığı evler, gençlerin 'ücretsiz barınma' ve manevi (!) duygularını besleme özellikleriyle tasarlandığı iddiasına sahip. Bu noktada her iki oluşumun da evleri, eksiklik duyan gençlerin eksiklerini kapatma iddiasıyla organize ettiğinden bahsedilebilir. Evlerin kızlar ve erkekler olarak ikiye ayrılması ve dinen yasak sayılan herhangi bir unsurun o evlere adapte edilememesi özellikleri de ışık evleri ile Cedars arasında güçlü bir benzerlik inşa etmeye yetiyor.

FETÖ'nün hain darbe girişimi sonrası deşifre olan birçok farklı zanlının ifadelerinde yer alan 'çevre fişleme' yöntemi, Aile'nin evleri için de söz konusu. Komşuların örgüte dair yakınlığını yeşil, sarı ve kırmızı renkleriyle iyiden kötüye doğru sınıflandıran örgüt, kırmızı renge sahip komşuların örgütün temel bilgilerine ulaşmasını ve örgütün işleyişine hakim olmasını engellemeye çalışıyor. Dizide yer alan Cedars komşularından birinin anlattıkları da bu tezi doğruluyor. 40'lı yaşlarının ortasındaki kadın,

"Salı duaları ismi verilen törenlere bir kez katıldım ve oradaki ilgiden, önemli hissettirme hassasiyetlerinden hoşlandım fakat sonra onları fazlasıyla sorgulamam dolayısıyla salı toplantılarının iptal olduğunu ifade ettiler, sanırım beni içlerinde istemediler'

sözleriyle süreci anlatıyor.

Örgüte girmek için ne yapmak gerekiyor? (FETÖ taktikleri)

Yazar Jeff Sharlet 'Aile' örgütüne girmek için geçtiği aşamaları da dizide detaylı olarak anlatıyor. Sharlet, 'referans' sistemi olmaksızın örgüte girmenin neredeyse imkansız olduğundan bahsederken tüm süreç gözden geçirildiğinde FETÖ'nün örgüt yapılanmasına benzerlik bir kez daha ortaya çıkmış oluyor. Örgüt içinden referans sağlandıktan sonra, detaylı bir mülakat sürecinden geçen Sharlet; özel hayatından ailesine, maddi durumundan alışkanlıklarına kadar birçok farklı parametre üzerinden değerlendirildiğini net biçimde ifade ediyor.

Sharlet'a göre örgüt, mülakata adapte ettiği sorularla muhatabın 'nelerden ne için vazgeçebileceğini' sorguluyor. Bu problemli sayılabilecek sorgulama bile hem FETÖ'nün hem de Aile'nin ne kadar tehlikeli bir inşa sürecine sahip olduğunu net olarak ortaya koyuyor. 'Kardeşlerden biri olmak' gibi onlar için iddialı bir titr için çaba sarf eden 'örgüt üyesi adayları' mülakat süreçlerinin ardından kabul edildikleri evlerde çok sayıda farklı siyasetçi, bürokrat ve devlet adamıyla karşılaşıyor, aynı yemek masalarında bulunacak kadar yakınlaşabiliyor. Dizinin bir bölümünde emekli bir başsavcının evde bulunmasından bahsedilirken; gizlenmenin ve 'kardeşe ait olmanın' öneminin de altı çiziliyor.

Örgüt elemanlarına nasıl davranılıyor?

Tüm dünyayı bilfiil yönetme vaadi ve arzusuyla hareket eden Aile örgütünün içindeki düşünce yapısı ve yaklaşımlar, işleyişe dair oldukça önemli ipuçları barındırıyor. Diziye başarılı biçimde adapte edilen detaylar, Aile'nin nasıl bir süreçten geçirildiği ve ne amaçlandığını da ortaya koymak konusunda oldukça maharetli. Dizinin ilk bölümünde örgüt yöneticisi tarafından örgütteki gençlere sorulan sorular gerçek bir 'süzgeç aşamasını' net olarak görünür kılıyor.

Dinlerin ortadan kalktığı ve insanların Hz. İsa adı altında birleştiği bir kardeşlikten bahseden örgüt, FETÖ'nün bahsettiği 'mesihiyetin' birebir kopyası bir anlayışa sahip diyebiliriz. Seçilmişlere göre Hz. İsa'nın herkese eşit vaaz etmediği iddiası ve avam, havari kavramları diziye oldukça etkili biçimde monte edilmiş durumda. Dizide özellikle 'Davud Peygamber' sahnesi büyük bir öneme sahip. Tevrat anlatısına göre (Kur’an’da yer almaz.) Kral Davud tecavüz ve adam öldürme günahını işlemiş ama Tanrı onu hep korumuştur. Neden? Çünkü o seçilmiştir. Yani seçilmiş olanların günah işlemeleri masumiyetlerine helal getirmez. Bu örneği genç çocuklar üzerinden gerçeğe dönüştüren örgüt yöneticisi onların da 'her ama her koşulda yanında olduklarını' ifade etmekten geri durmuyor.

Yazarı bu evlere davet eden Luke isimli arkadaşının sevgilisini görme çabası örgüt tarafından 'dışlanmasına' neden olurken Luke'un ve yazarımızın akıllı telefon kullanmalarına dair örgütsel bakış açısı da net bir gerçekliği ortaya koyuyor: 'Sadece biz varız ve her şeyi gizliden gizliye yapmalıyız!'