AA
Hatib, Mescid-i Aksa'nın statükosu ve Yahudilerin düzenlediği baskınlara ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Kudüs İslami Vakıflar İdaresi Başkanı Hatib, Yahudilerin, 2003'ten bu yana Mescid-i Aksa'ya düzenlediği baskınların, eski İsrail Başbakanı Ariel Şaron'un 2000 yılında gerçekleştirdiği baskının bir sonucu olduğunu ifade etti.
"İsrail hükümeti, Şaron'un Aksa'ya yönelik baskınının ardından, fanatik Yahudiler ve başka din mensuplarının El-Meğaribe (Faslılar) Kapısından girişine izin veren tek taraflı bir karar aldı." diyen Hatib, bunun Haziran 1967'deki statükoya aykırı olduğuna işaret etti.
Şaron'un Mescid-i Aksa'ya baskın düzenlemeden önce Müslüman olmayanların ziyaretleriyle ilgili her şeyden Kudüs İslami Vakıflar İdaresi'nin sorumlu olduğunu hatırlatan Hatib, "2000 yılı öncesinde geçerli olan statükoya dönülmesini istiyoruz." ifadelerini kullandı.
KUDÜS'TEKİ MEVCUT STATÜ
Hatib, İsrail'in 1967'de Doğu Kudüs'ü işgal etmesinden üç gün sonra, dönemin Savunma Bakanı Moşe Dayan'ın Kudüs İslami Vakıflar İdaresi'ni ziyaret ederek, "Vakıflar İdaresi'nin Aksa'nın yönetiminden sorumlu olarak çalışmalarına devam etmesini istediğini" hatırlattı.
Dayan'ın "Vakıflar İdaresi'nin Aksa'nın inşası, bakımı, yönetiminden sorumlu bulunduğunu ve bunun İsrail hükümetinin kararı olduğunu" söylediğini aktaran Hatib, Vakıflar İdaresi'nin de 1967 öncesinde olduğu gibi çalışmalarını sürdürdüğüne ve ziyaretlere kendi denetiminde kapı açtığına dikkati çekti.
Vakıflar İdaresi'nin aynı zamanda Mescid-i Aksa'yı restore ettiğini ve onunla ilgili her türlü tedbiri aldığına işaret eden Hatib, güvenlikten ise Aksa'nın kapıları dışında olmak şartıyla işgalci güç olarak İsrail'in sorumlu olduğunu söyledi.
Hatib, "İsrail hükümeti 26 Nisan 2003'ten bu yana tarihi ve hukuki gerçeği değiştirmeye çalışıyor ve o zaman tek taraflı bir karar aldı. Şimdi o tarihten önceki duruma geri dönmeyi reddediyor. Ziyaretlerin İslami Vakıflar İdaresi'nin gözetimi altında gerçekleştiği eski duruma dönmeyi kabul etmiyor." dedi.
İsrail'in şu an tam bir kontrol sağladığını ve Vakıflar idaresi'nin çalışmalarını aksatmasına neden olduğunu aktaran Hatib, "İsrail, Eski Eserler Kanunu'nu Mescid-i Aksa'ya uygulamaya çalışıyor; fanatik Yahudilerin ritüellerini gerçekleştirmesi ve baskınlardaki güzergahlarını değiştirmesi için çabalıyor." ifadelerini kullandı.
Tüm bunların Müslümanlar için kabul edilemez olduğunu ve İsrail hükümetinin şu anda uyguladığı durum devam ederse Aksa'da büyük sorunlar yaşanmaya devam edeceğini vurgulayan Hatib, şunları kaydetti:
"İsrail'in aşırıcılığı büyüyor ve artıyor. Müslümanların duygularını provoke ediyorlar. Bu Müslümanların kabul etmeyeceği çok tehlikeli bir mesele."
2000 ÖNCESİ YAHUDİLERİN AKSA ZİYARETLERİ
Hatib, 2000 öncesindeki durum ve o dönemdeki gayrimüslimlerin ziyaretleriyle ilgili şunları söyledi:
"Yüzbinlerce turist Mescid-i Aksa'yı ziyaret ederdi. Ziyaretçiler bilet satın alarak Aksa'ya ve Vakıflar İdaresi yönetimindeki müzeye girerdi. Buranın Müslümanların kutsal mekanı olduğu bilinirdi."
Ayrıca sınırlı sayıda radikal Yahudinin de polisin ve Vakıflar İdaresi'nin koruması altında Aksa'nın belli alanlarına girebildiğine işaret eden Hatib,"2010 yılına kadar Aksa'ya baskın yapanların sayısı yılda 5 bine ulaşıyordu ancak şimdi sayıları yılda 35 bini aşıyor. Bu doğal olmayan ve tüm Müslümanlar tarafından reddedilen bir şey." şeklinde konuştu.
Hatib, "Yahudilerin büyük çoğunluğu, İsrail Hahambaşılığı'nın Yahudi kanun metinleri gereğince Mescid-i Aksa'ya baskın yapmamaları yönündeki kararına bağlı kalıyor. Küçük bir azınlığa camilere girmemeleri şartıyla izin veriliyor." diye konuştu.
İsrail makamlarının Mescid-i Aksa'daki statükoyu değiştirme girişimlerinde ısrar ettiğine dikkati çeken Hatib, "İsrail mahkemelerinin Mescid-i Aksa'da ibadet hakkı vermeye çalışan kararları var, bu çok tehlikeli bir şey. Sessiz ibadet denilen şey, onların Aksa'yı havraya çevirmek istedikleri anlamına geliyor." dedi.
Hatib, şöyle devam etti:
"Mescid-i Aksa Yahudileştirilemez. Şu anki 144 dönümlük alanı ile Aksa sadece Müslümanlara aittir ve bölünmesi kabul edilemez. Yahudilerin hiçbir şekilde hakları yoktur. Bu nedenle yaptıkları tüm uygulamalar, bu bölgede ve dünyada din savaşına neden olabilecek absürt durumlardır."
Mescid-i Aksa'nın iki milyar Müslümanı temsil ettiğini vurgulayan Hatib, "Bu nedenle onlardan aşırılık yanlılarını dizginlemelerini, Aksa'dan uzaklaştırmalarını ve durumun 1967'deki işgal öncesinden 2000 yılına kadar süren haline dönmesini istiyoruz." diye konuştu.
İSRAİL'İN YANITSIZLIĞI
İsrail polisiyle görüşmelerde, durumun eski haline getirilmesini talep ettiklerini kaydeden Hatib, "İsrail polisi, 2000 yılından önce olduğu gibi ziyaret programının yeniden İslami Vakıflar İdaresi'nin denetimine iade edilmesi talebimize henüz yanıt vermedi." dedi.
Hatip, Vakıflar İdaresi'nin Ürdün hükümetinin; Ürdün Vakıflar, İslami İşler ve Mukaddesat Bakanlığı'nın bir parçası olduğunu anımsatarak, Kraliyet Divanı, Dışişleri Bakanlığı ve Büyükelçiliği dahil olmak üzere Ürdün hükümetinin duruma birkaç kez müdahale ettiğini; her birinin durumun 2000'den önceki haline getirilmesi çağrısında bulunduğunu ancak İsrail'in aşırı sağ yanlısı hükümetlerinden bir yanıt alınamadığını belirtti.
Ürdün Kralı 2. Abdullah'ın 13 Mayıs'taki Washington ziyareti kapsamında görüştüğü ABD Başkanı Joe Biden'ın "Mescid-i Aksa'nın tarihi statükosunun korunmasının önemini" ve "Ürdün'ün Kudüs'teki İslami kutsal mekanların koruyucusu olarak belirleyici rolünü" vurgulamasına işaret eden Hatib, şunları söyledi:
"ABD Başkanı, bu duruma ilişkin tutumunu açıkladığında, Ürdün Kralı'nın vesayetini; 1967'den önceki haline döndürerek tarihi ve yasal statükonun teyidi de dahil olmak üzere sahada var olan bir şeyi tanıdı."
Biden'ın açıklamasından, Aksa'nın yönetiminin, vesayetinin ve imarının tamamının İslami Vakıflar İdaresi'ne ait olduğunu anladıklarını kaydeden Hatib, hatta ziyaretlerin bile Vakıflar İdaresi'nin denetiminde olduğunu; bu durumun bölgedeki gerginliği azaltacağını aksi taktirde sorunların devam edeceğini ifade etti.
Hatib, İslami Vakıflar İdaresi'nin talebine İsrail'den olumlu bir yanıt gelmemesine rağmen, "Durumun 2000'den önceki haline dönmesini talep etmeye devam edeceklerini" vurguladı.