İdlib'in gözyaşları... 'İki yıldır beni kimse öpmemişti'

Kriter Dergisi kamplarda yaşanan insanlık dramını yazdı

Rusya ve rejim güçlerinin saldırıları nedeniyle yüzbinlerce insanın terk etmek zorunda kaldığı Suriye’nin İdlib kentinde bir insanlık dramı yaşanıyor. Türkiye sınırına yakın bölgelerde kurulan çadır kentlerde insanlar soğuktan ölüyor. Savaş nedeniyle babasız kalan sevgiye hasret yetim çocuklar, kendilerine uzanacak yardım elini bekliyor. 

Tülay Gökçimen, insani yardım faaliyetleri kapsamında gittiği bölgedeki kamplarda gördüklerini, yürek burkan manzaraları ve insan hikayelerini Kriter Dergisi için kaleme aldı.

İşte Kriter’in Mart ayı sayısında yayımlanacak olan yazıdan bazı bölümler: 

ÇADIRLARDA YAŞAMAK!

6 milyondan fazla kişi Suriye topraklarında kurulan düzenli ve düzensiz kamplarda yaşamaya çalışıyor; tabi buna yaşamak denilirse. 2013’te belgesel çekimi için gittiğimiz Suriye’deki çadır kamplara bugün hala insani yardım gönüllüsü olarak gidiyoruz.

Kilis Öncüpınar Sınır Kapısı’ndan geçtikten bir kaç adım sonra sizi o bölgenin en büyük kampı Babusselam Çadır Kenti karşılıyor. Kampta kaç kişi yaşamaya çalışıyor tespit etmek çok zor. Bu sayının büyük bir bölümü çocuklardan oluşuyor. Kamplar bölgesinin en büyük çadır kenti olan Babusselam’da bazı kamp sakinleri çadırların etrafına duvar örerek kendilerine daha büyük ve korunaklı yaşam alanları inşa etmiş. Bu bölgede çadırlardan oluşan bir de Mukavvema çadır kenti var. Bunların dışındaki Şüheda, İman, Reyyan, Şemmarin, Siccu ve Nur kampları konteynerlerden oluşuyor. Bu kamplarda 53 binden fazla çoğu çocuk ve kadın mülteci hayatını devam ettirmeye çalışıyor. Çocuklar ilk ve orta öğrenimlerini konteynerlerde açılan sınıflarda görüyorlar.

“BENİ SEV” BAKIŞLI ÇOCUKLAR

Tamamı yetim çocuk ve annelerinden oluşan Şemmarin Kampı’nı ziyaretimizde çocuklar onları ziyarete gelen kişilerin ellerinden tutmak için yarışıyordu. Babalarını savaşta kaybetmiş, yaşadıkları dolayısıyla yaşam gücünün sınırlarına gelmiş annelerin çocukları… Sevgiye hasret kalmış, elinizi tutmak, ceketinizin bir ucuna yapışmak için yarışan ve gözleriyle “beni sev” diyen çocukların kampı Şemmarin.

Kampta dolaşırken elinizin değdiği tüm çocuklar yetim olunca sarılmak için bahane aramıyorsunuz. Annesi babası olsun olmasın savaşı yaşamış tüm çocukların yetim olduğunu ancak bu kamp ziyaretlerinde anlayabilirsiniz. İsminin Dua olduğunu öğrendiğim bir kız çocuğuna sarılıp öptüğümde, bana onu neden öptüğümü sordu. Ben de, “Çünkü seni seviyorum” diye cevap verdim. Dua’nın bana verdiği şu cevabı asla unutamam: “İki yıldır beni kimse öpmemişti...”

TABUTLAR ARASINDA OYUN

İdlib kırsalında 14 çadır kamp vardı son tahliye öncesi. Kent demiyoruz, çünkü buralarda çadırdan başka bir şey yok. En büyüğü Atme Çadır Kampı olan bölgede Rahme, Kerame, Sarmada, Harim, Deyr Hassan ismiyle kurulan bu kamplarda kayıtlı 344 bin 244 kişi yaşıyor. Ancak herkesin bildiği gerçek şu ki; bu kamplarda kayıtsız binlerce insan barınıyor ve gerilen naylonların altında yaşamaya çalışanların sayısı milyonları buluyor.

Aralık 2019’dan beri gelenlerle birlikte kamplarda adım atacak yer kalmadı. İdlib'de henüz bir isim verilmeyen onlarca yeni çadır kent oluşturuldu. Yaşayacak bir çadır bulamayan insanlar varsa araçlarında yoksa üstü kapalı olan her yerde yaşamaya başladı. Pek çok bölgede okullar eğitime ara verdi ve sınıflar yaşama açıldı. Tahtada soru çözerken görmek istediğimiz çocukları, mutfak eşyaları dizilmiş bir sınıftaki tahtanın önünde çorba karıştırırken gördük. Camiler, abdesthaneler hatta gasilhaneler insan doluydu. “Gasilhanede hayat nasıl geçer?” diye sormayın. Gördüğümüz bir ailenin çocukları tabutların arasında oyun oynuyorlardı.

SOĞUKTAN ÖLÜYORLAR

Kışın en soğuk günlerinin yaşandığı bölgede başta Atme Kampı olmak üzere pek çok kampta soğuktan ölüm haberleri geliyor. Yoğun yağış alan bölgede sürekli sel baskınları oluyor. Zaten sürekli nemli bir toprağı olan bu bölge yoğun yağış alınca bizleri insanlığımızdan utandıracak görüntülerle baş başa bırakıyor. Tek isteği tekrar eskisi gibi bir mutfağı olmasıydı Fatıma Abla'nın. Çadırının bir köşesine küçük bir mutfak yapmıştı. Bir gün gerçeğini tekrar görebilmek duasıyla ama sel suları çadırıyla birlikte mutfağını da aldı götürdü. Yaşadıkları çadırda her şeyleri çamur olan kamp sakinleri bu soğuk havalarda kendilerini ısıtacak bir battaniye hayal ediyorlar. Ne yazık ki çatısı olan bir ev hayali bile kuramıyorlar. Isınmak için çadırların içinde tenekelerde gaz yağı yakılıyor ve her yıl onlarca çocuğun bu sebeple can verdiği söyleniyor.

KIZ ÇOCUKLARININ SAÇINI TARAMAK

Çocuklar çadır okullarda eğitim görüyor ve onlarca çocuk yerde taşın üstünde oturarak eğitim görmeye çalışıyor. Bu çadır kentler için en acil ihtiyaç yollarının yapılması. Eğer yollar yapılmazsa her yağan yağmurda aynı sorunlarla karşı karşıya kalacaklar. Savaştan, ölümden, bombalardan kaçıp can güvenlikleri için bu bölgeye sığınan bu insanlar şartlar böyle devam ederse açlıktan, kötü şartlardan, soğuktan hayatlarını kaybedecekler. Kamplara sürekli gidip geldikçe ve orada çadırlarda insanlık dışı bir hayat yaşayan insanları gördükçe sürekli çözüm yolları aramaya başladık. Bazen bir okul projesine omuz verdik bazen gençlerle sadece kız çocuklarının saçlarını taramaya gittik kamplara.

BOMBALARDAN KAÇIŞ

Aralık 2019’un son haftası İdlib'de bulunan Atme Kampı'nda dağıtım yapmak için Suriye'ye giriş iznimizi aldık ve hazırlıklara başladık. Hedefimiz neredeyse dokuz yıldır çadırda yaşayan insanların yanına gitmekti. Ama Rusya ve Esed güçlerinin İdlib merkeze yoğun bombardımanı başlayınca bugüne kadar yıkık dökük de olsa evlerinde yaşayan veya köylerde yaşayan halk Türkiye sınırına doğru kaçmaya başladı. Ama ne kaçış... Alabildikleri tüm ev eşyalarını yükledikleri kamyonetlerle yola düşenler, sadece kendilerinin sığdığı otomobile binip eşyalarını geride bırakanlar, yaya olarak bombalardan kaçanlar. Ve hemen her yerde, suların içinde çadırlar. İdlib'e 2 kilometre kala aracımız duruyor. Henüz kurulalı 3 gün olmuş bir çadır kente geldik. Kent diyorsam yanlış anlaşılmasın çadır ve çamurdan başka bir şey yok burada. Çamur içindeki çadırların yeni kurulduğunu üst kısımlarının henüz beyaz olmasından anlıyorum. Yaşanmışlıklarından yaşlanan nice çadırlar gördüm İdlib’de. Bir de insanlar var çadır kentte çaresizce bekleyen. İnsanlar bize bakıyorlar, belli ki onlar için gelmiştik. Ama ne yapacağız? Onları o çadırlardan kurtaramadıktan sonra bir şey yapmış sayılmayacaktık. Gördüğüm ilk kadına sımsıkı sarıldım. “Sabır” dedim, ağlamaya başladı. Evet, Arapçam kötü ama ana dilimde bile hissiyatımı o gözü yaşlı kadına anlatamazdım.

Karanlık çöktü. Yeni kurulan başka bir çadır kente gittik. Daha önce vurulmuş bir binaya yüzlerce insan sığınmış kendilerine çadır sırasının gelmesini bekliyorlardı. Birden ezan okunmaya başladı. Yukarı baktım, vurulmuş binanın en üst katında bir ağabey akşam ezanını okuyordu. O an bu ezanın insanları namaza mı, yoksa Müslümanları kardeşlerine yardıma mı çağırdığına karar veremedim. İçimiz param parça oldu. Orası çok karanlıktı, çocuklar karanlıkta korkardı.

HAYALET ŞEHİR

Ertesi gün İdlib merkeze yolculuk vardı. İdlib merkez, hayalet şehir gibi... Eskiden güzel bir yer olduğu belli olan şehrin şimdiki görüntüsü bir korku filmi sahnesini andırıyor. Köylerden kaçan halk gidecek araç bulamadığı için vurulmuş camilere ve okullara sığınmış. Bir kadın yerde yatıyor. “Hasta” diyorlar ama ilaç yok tabi ki. Belki bir antibiyotik onu hemen ayağa kaldıracak, ama nafile. Yol kenarlarında kurulan çadırlardan birinde bir kadın bağırıyor: "Allah'ım bir roket gelsin şimdi beni vursun, biz böyle yaşayamayız!" Bazı çadırlarda insanların evlerinden kurtarabildikleri buzdolabı ve çamaşır makinesi bile var ama burada elektrik yok. Belki de bir daha o buzdolabı hiç çalışmayacak...

İdlib halkı, şu an çaresizce başına gelecekleri bekliyor. Ama en çok da bizden gelecek desteği bekliyorlar. Türkiye tüm dünyanın gözü önünde hem içerde hem dışarda bir tarihe imza atıyor. Peki, biz insan olarak ne yapıyoruz? Eminim her birimizin bu yüzyılın en kötü günlerini yaşayan bu insanlar için yapabilecek bir şeyi vardır.