Açılışını İslam İşleri, Davet ve İrşat Bakan Yardımcısı Abdurrahman Al Gannam’ın yaptığı konferansta Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, Türkiye’nin en önemli kurumlarından olan ve bugün dünyanın 100’den fazla ülkesinde, eğitim, sosyal yardım, rehberlik ve müessese inşası hizmetleri sunan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın önemli çalışma alanlarından birinin de eğitim olduğunu söyledi.
Erbaş, konferansta, Türkiye’nin 20. yüzyılın başlarında Osmanlı’dan gelen ilmi gelenekten önemli ölçüde istifade ettiğini anlatarak, Diyanet’in yurt içinde ve yurt dışında yürüttüğü eğitim çalışmaları hakkında bilgi verdi.
İslam dünyasının zor süreçler yaşadığını ve özellikle son asır boyunca, sosyal, iktisadi, siyasal alanda yaşanan hızlı değişimlerin eğitim alanını etkilediği ifade eden Erbaş, “Bilgi ve teknolojinin de etkisiyle bireysel ve toplumsal anlamda ilgi, algı ve olguların çok hızlı değiştiği günümüzde, din öğretiminin dünü, bugünü ve geleceği adına önümüzde devasa meseleler olduğunu fark etmek durumundayız” dedi.
Din öğretiminin tüm boyutlarıyla ele alınması gerektiğine işaret eden Erbaş, “Hem son yüzyılın hayata gecikmişliğini telafi etmek hem de bugüne ve geleceğe geç kalmamak adına din öğretimi meselemizi, amaç, muhteva ve işlevsellik yönüyle, sosyal ve küresel gerçeklikler gözardı edilmeden, çok boyutlu olarak, kapsamlı, disiplinli ve uzun vadeli çalışmalarla, kendimizle yüzleşmekten çekinmeden ele almak ve müzakere etmek zorundayız” diye konuştu.
Erbaş, din öğretiminde gelenekle doğru bir ilişki kurmanın önemine dikkat çekerek, “Din öğretimi, tarihi müktesebatıyla güçlü ve doğru bir ilişki kurarak, mefkure boyutunda evrensel bir bakış açısını tahkim etmelidir. Geleneği toptan reddetmek ya da geçmişi her şeyiyle bugüne taşımak gibi bir imkansızlığı teklif etmek yerine, dünü, bugünü ve yarını bütünlük içinde ele almak önemsenmelidir” ifadelerini kullandı.
İslami ilimlerin nihai amacının insanın Rabbiyle, toplumla ve çevreyle olumlu ilişkiler kurmasını temin etmek olduğunun altını çizen Erbaş, şöyle konuştu:
“İslam medeniyetinde bilgi, hikmet ve ahlak bir bütündür. Yaşadığımız son iki asra yakından baktığımızda, bilim, bilgi ve felsefenin oldukça öne çıkmasına rağmen bireysel ve toplumsal anlamda, tarihin en büyük krizlerinin yaşandığını görmekteyiz. Bilimsel, teknik ve sosyal alanda yaşanan gelişmelerin, insanlığı neden daha güzel bir hayata taşımadığı sorusu oldukça önemli ve üzerinde düşünmeye değer bir mevzudur. Dini öğretim, ilimleri dini/dini olmayan şeklinde keskin çizgilerle tasnif etmenin ötesinde hayata bütüncül yaklaşmalıdır. Bugün insanlığın sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel alanda yaşadığı bireysel ve küresel sorunların hangisinin İslam’ı ve Müslümanları ilgilendirmediğini söyleyebiliriz? Nitekim teknoloji, bilim, ekonomi, hukuk gibi alanlarda yaşanan sorunların temelinde insana, çevreye, evrene bakıştaki çarpık ve yanlış anlayışın yani aslında İslam’ın dünya ve evren tasavvurunun ihmal edilmesinin önemli bir etken olduğunu görmekteyiz. Bununla beraber dini öğretimin, bugün yeryüzünün küresel meseleleri karşısında ortaya koyduğu perspektifin ve duruşun gözden geçirilmeye muhtaç olduğu da aşikardır. Dinin makasıdı ile dini öğretimin müfredatı arasında güçlü bir ilişki kurulması zorunludur. Hiçbir ilim dalı sosyal gerçeklikleri ve yaşanan hayatı gözardı edemez. Bugün küresel anlamda İslamofobi endüstrisiyle bir algı operasyonunun varlığı yanında, İslam toplumlarında da dinin doğru anlaşılması alanında sorunların olduğu da malumdur. Yanlış dini bilgi ve din tasavvurunun, dini kavramların bağlamından koparılarak istismar edilmesinin; yaşanan terör, tefrika, etnik ve mezhebi farklılıkların soruna dönüşmesi gibi meselelerde etkisinin olduğu aşikardır. Bugün, İslam medeniyetinin köklü ve kapsamlı birikimini idrak eden, çağını iyi tanıyan, bugünü imar ve geleceği inşa edecek nesillere ihtiyaç vardır. Bu nesli yetiştirecek, ufuk, müfredat ve müesseselere ihtiyaç vardır. Müslüman ülkelerin dini kurumları ve kuruluşları arasında yakın ilişki kurmak, güncel dini meseleleri tartışıp çözüm üretmek, din hizmeti ve eğitimi alanında işbirliğini geliştirmek önemlidir. Özellikle İslam düşüncesinin, ilim, hikmet ve kültür dünyamıza kazandırmış olduğu zenginliklerinin, ülkelerimizde nesillerimize en güzel şekilde aktarılmasının, coğrafyamızın, ümmetin ve insanlığın geleceği açısından oldukça önemli olduğunu vurgulamak istiyorum.”
“Dini istismar eden örgütlerle fikri düzeyde mücadele edecek uluslararası akademiler kurulmalıdır”
Erbaş, açıklamalarına şöyle devam etti:
“Küreselleşen dünyada sadece bölgesinin değil, bütün insanlığın meselelerini gündemine almaya mecbur olan ulema ve dini kurumlarımızın, sorunları bütün boyutlarıyla düşünerek yaşanılan çağa uygun çözümler ve söylem geliştirmesi elzemdir. Dolayısıyla bilgi, idrak, söylem ve din dili konusunda yetkin ilim adamlarına ihtiyaç vardır. Bu manada, tüm dünyaya İslami ilimler alanında müfredat üretecek, uluslararası ölçekte alanında uzman din adamları yetiştirecek, dini istismar eden DEAŞ, FETÖ, Boko Haram, Şebab gibi örgütlerle fikri düzeyde mücadele edecek, ihtilaflara çözüm üretecek uluslararası akademilerin kurulması önem arz etmektedir. İslam toplumları olarak bizler, kendi aramızda beraberlik ve dayanışmayı güçlendirdiğimizde, imkanlarımızı birleştirerek ortak çalışmalarımızı geliştirdiğimizde coğrafyamızdaki birçok sorun kolayca çözülebilecektir. Güçlü ve müreffeh bir İslam dünyası, aynı zamanda bütün insanlığın huzur ve güvenini de temin edecek; hak, hukuk, adalet, emniyet arayan insanlığın vicdanı ve umudu olacaktır.”
İHA