1
Sonda söylenecek olanı başta söyleyelim: Çin tahmin edilenden de uzun süredir Ortadoğu’da, Suriye’de ve sahada. Gelişmelere kayıtsız değil ve gelişmeleri tahmin edilenden daha fazla dikkate alıyor. Ancak sorun bu varlığın niteliğinin ve niceliğinin özellikle son yıllarda çok hızlı bir şekilde değişmesi. Dolayısıyla başlıktaki sorunun cevabı bir başka soru ile oldukça yakın ilişkili. Çin’in güç unsurları nasıl değerlendirilmeli?
Uzun yıllardan beri ekonomik büyümesi, diplomatik etkinliği ve askeri modernleşmesi ile küresel güç dengelerini değiştirebileceği vurgulanan Çin’in henüz bu dengeleri değiştirecek bir güce ulaşıp ulaşmadığı sorusu uluslararası ilişkiler literatüründe de oldukça tartışmalı bir konu. Bazıları Çin’in henüz diğer büyük güçlerle rekabete girecek seviyeye ulaşmadığını iddia ederken, bazıları ise Çin’in siyasal kültürünün böyle bir güce ulaşsa dahi müdahale yanlısı olmayacağı, hegemonya iddiasında bulunmayacağı ve mevcut düzen ve sistemle “barış” ve “harmoni” merkezli ilişkiler kuracağı tahmininde bulunuyor. Her iki anlatının da ortak sorunu “Çin istisnailiği”dır. Bu anlatıyı birbirinden farklı eğilimlere, teorik bakış açılarına ve araştırma yöntemlerine sahip uluslararası ilişkiler ekollerinde görmek mümkün. Halbuki Çin istisnailiği iddialarının aksine uluslararası sistemde her ülkenin belirli ulusal çıkarları ve bu çıkarlara ulaşabilmek için ürettiği taktik ve stratejiler vardır. Bunlar da daha çok o ülke ile ilgili bir takım özelliklere göre değişir. Örneğin ilgili ülkenin karar alıcılarının niyetlerine, siyasi, ekonomik ve sosyal durumuna, coğrafyasının getirdiği avantajlara ve dezavantajlara vs. Çin de bundan münezzeh bir ülke değil.
Çin gibi kendi yakın bölgesindeki kriz alanlarında (Güney Çin denizi, Senkaku/Diaoyu adaları, Tayvan sorunu, Kore krizi vs.) statükoyu değiştirici ve gerektiğinde sert söylem ve eylemler sergileyebilen bir ülkenin, Ortadoğu gibi kendine göre uzak bir coğrafyada belirleyici bir etkide bulunmamasının en makul izahı ne olabilir? Çok basit bir ifade ile Ortadoğu’daki ulusal çıkarları henüz o bölgede oyun değiştirici bir aktör olarak bulunmasını gerektirmemektedir. Dolayısıyla Çin’in Suriye’de daha aktif olarak var olup olmayacağı sorusunun asıl cevabı Çin’in Suriye’deki ulusal çıkarlarını iyi bir şekilde analiz etmekten geçmektedir. Bu çerçevde başlıca üç çıkar alanından bahsedilebilir.
SİYASİ ÇIKAR ALANLARI
Çin'in 1990’lı yıllarda başlayan ve 2000’li yıllarda gözle görünür bir şekilde artan küresel etkinliği sadece kendi yakın bölgesinde değil aynı zamanda Çin’e uzak bölgelerle beraber küresel güçlerle ikişkilerinde de ciddi değişimlere sebep oldu. Bu değişimin en önemli iki kırılma noktasının 2008 yılındaki küresel ekonomik kriz ile 2013 yılında Çin Devlet Başkanı Şi Cinping tarafından açıklanan "Tek Kuşak Tek Yok" projesi olduğu söylenebilir. Bu iki gelişme bir bakıma Çin’in uluslararası ekonomik ve siyasi sistemle entegrasyonu hakkında Çinli karar alıcıların şüphelerinin de ne derecede ciddi olduğunu göstermektedir. Bu iki gelişme ile beraber artık Çin’in uzak bölgelerde daha bağımsız ve aktif bir dış politika uygulayacağı iddia edilebilir ki ilk emareleri Afrika ve Ortadoğu’da görülüyor.
Çin’in Ortadoğu’ya yönelik politikaları açısından değerlendirdiğimizde bu iki gelişmenin tam ortasında 2011 yılında başlayan Arap Baharı durmaktadır. Arap Baharı süreci Çin’de genel anlamda olumsuz karşılansa da devam eden belirsizlik Çin’in bölgeye girişini daha da kolaylaştırmıştır. ABD ve Rusya rekabetinin yanı sıra İran, Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan gibi bölge güçlerinin arasındaki sert rekabet Çin’in farklı ve oyun değiştirici bir aktör olarak bölgeye giriş imkanını ortaya çıkarmıştır. Sadece küresel siyasi dengeler değil bölgesel dengelerin de hızla değiştiği dönemlerde Çin gibi ülkeler için büyük fırsatlar ortaya çıkmaktadır.
2000’li yılların başında küreselleşmeye ve liberal entegrasyona olan inanç Çin’in Ortadoğu’ya aktif ve nötr dış politika ile girişini kolaylaştırmıştı. Serbest ticarete ve ekonomik bağımlılığın barışçıl ilişkiler doğuracağına olan kuvvetli güvenle beraber Çin Ortadoğu’da aktif bir güç haline gelmişti. Ancak Arap Baharı sonrasında Çin’in Ortadoğu’ya yönelik dış politikasının da sınırları ortaya çıktı. Çünkü Çin’in nötr ve aktif dış poitikası sürekli bir şekilde istikrar ve düzen gerektiriyordu. Sadece Arap Baharı değil, aslında Arap-İsrail çatışması, Filistin sorunu, Irak işgali ve İran nükleer krizi gibi sorunlarda da Çin’in nötr ve aktif dış politikasının sınırlarını görmek mümkündü. Nihayet 2015 yılında Rusya’nın Suriye müdahalesi Çin’in dış politika prensiplerine de yıkıcı bir etkide bulundu. Daha önce ısrarla dış müdahaleye karşı ve siyasi müzakereleri destekleyici ilkeler öne süren Çin, Rusya’nın Suriye’ye müdahalesine ses çıkarmadı. Hatta bu süreçte Rusya ile beraber hareket etti. Şu ana kadar Suriye krizi ile ilgili ortaya konan BM oylamalarında Rusya ve Çin ortaklığı rahatlıkla görülmektedir. Böylece Çin ulusal çıkarları sebebi ile gerektiğinde taraf olabileceği sinyalini de vermis oldu.
Rusya’dan farklı olarak özellikle Suriye’deki Uygur savaşçıları en önemli ulusal güvenlik tehdidi olarak gören Çin’in son dönemdeki aktif politikalarını bu çerçevede de değerlendirmek gerekir. Bazı iddialara göre savaşın devam ettiği her gün Suriye sahasında DEAŞ ve muhalifler saflarında savaşan Uygurların da sayısı artmaktadır. Çin için önemli mesele bu savaşçıların Çin’e dönerek oluşturacağı güvenlik tehdidir. Ancak bütün bu iddialara rağmen asıl sayının ne olduğu, bu savaşçıların ne kadarının Çin’e karşı bir eylemde bulunabileceği ve halihazırda bulunduğu konusu açık değil. Bu durum açığa kavuştukça Çin’in Suriye’deki gelişmelere karşı vereceği tepkilerin oranı da değişebilir. Çin’in Suriye’de belki de en açık ulusal çıkarı da budur.
EKONOMİK ÇIKAR ALANLARI
Ekonomik açıdan değerlendirildiğinde, diğer Ortadoğu ülkelerine göre Suriye ve Çin arasındaki ekonomik ilişkiler savaş öncesinde çok fazla bir önem arz etmiyordu. 2011’de 2,5 milyar dolar civarındaki toplam dış ticaret hacmi, 2012 yılında 1,2 milyar dolara, 2013 yılında 700 milyon dolara gerileyerek en düşük seviyesine ulaştıktan sonra 2014 ve 2015 yılında yeniden 1 milyar dolar eşiğine ulaştı. Çin ile ekonomik ilişkileri bağlamında Türkiye ve Mısır gibi nüfus yoğun ülkeler ile İran ve Körfez ülkeleri gibi enerji zengini olan ülkeler düşünüldüğünde Suriye çok arka planda kalmaktaydı.
Ancak Suriye iç savaşı mevcut şartları değiştirdi ve yeni bir durum oluşturdu. Artık birçok ülke gibi Çin için de hem yatırım hem enerji sahaları hem de gelecekteki ekonomik ilişkiler için sahada bulunma zorunluluğu ortaya çıktı. Zira savaş sonrası Suriye’nin yeniden inşası için milyarlarca dolarlık altyapı yatırımı ve finansal destek gerekecek. İşte tam da bu aşamada zaten “Tek Kuşak Tek Yol” projesi ile yeni bir yatırım ve kalkınma planı ortaya koyan Çin için Suriye de bu planın bir parçası haline geldi. Hatta Suriye Akdeniz ile coğrafi yakınlığı sebebi ile jeoekonomik bir fırsat olarak da okunuyor. Muhtemelen Çin çatışmalar sona doğru yaklaştığında daha fazla insiyatif alacaktır. Çünkü Çin için en önemli ekonomik fayda savaş sonrası Suriye’nin yeniden inşası için gerekli olan milyarlarca dolarlık yatırımlardır. Halihazırda bu zemini oluşturmaya başlayan Çin, Suriye’de geçtiğimiz aylarda 150 dolayında Çinli firma için yaklaşık 2 milyar dolarlık bir sanayi parkı kurmaya çalışmaktadır. Ayrıca, Çin ağustos ayındaki Şam uluslararası ticaret fuarını da destekleyen ülkeler arasındaydı.
Çin’in önemli bir avantajı da Ortadoğu’daki hükümetlerin nazarında emperyal hedefleri olmayan ve bu zamana kadar askeri müdahalede bulunmayan bir ülke imajına sahip olmasıdır. Bu inşa edilmiş imaj Latin Amerika ve Afrika’da yavaş yavaş sorgulanmaya başlasa da henüz Ortadoğu’da sorgulanmamaktadır. Dolayısıyla Çin, Suriye’de bulunan mevcut büyük güçler arasında coğrafi olarak daha uzakta ve nispeten daha az tehdit oluşturma potansiyelinden dolayı Suriye rejimi tarafından da olumlu karşılanmaktadır. Ekonomik diplomasi bu çerçevede Çinliler için en makul araçlardan biri.
Ekonomik anlamda iç savaş yorgunu olan Suriye’nin en önemli ekonomik problemi sıcak para girişi. Ekonomik üretim neredeyse durma noktasına geldiği için savaş ekonomisinin en önemli girdilerinin tedariği için gerekli olan sıcak paranın Rusya ve Çin kaynaklı olması büyük bir sürpriz olmasa da bu süreci gelecekte bir avantaja çevirmek isteyen en önemli ülke Çin. Afrika politikasına benzer bir şekilde siyasi talep değil daha çok ekonomik karşılıklı fayda talebi ile gelen Çinlilerin diğer ülkelere nazaran daha avantajlı olduğunu da söylemek gerekir.
ASKERİ ÇIKAR ALANLARI
Çin muharip güç olarak her ne kadar sahada olmasa da Suriye’de eğitim amaçlı askeri personel bulundurmaya devam etmektedir. Aslında Afganistan’daki politikalarına benzer bir politika uygulayarak sorunu bir bütün olarak görüp sorunun yayıldığı coğrafyalarda asıl vurucu gücü oluşturan siyasi ve askeri güçlere silah ve eğitim yardımları ile sorunları çözmeye çalışmaktadır.
Bunun yanı sıra istihbarat paylaşımı ve çatışmaların günlük takibi için oluşturulan işbirliği mekanizmalarını da Suriye sahasında görmek mümkün. Çin bu tarz askeri ve istihbarat ilişkilerini büyük oranda Suriye özel temsilciliği aracılığı ile gerçekleştiriyor. Bu temsilciliğin çalışmaları fazla gündeme gelmese de Suriye krizinin çözümü ve idaresi için oldukça yoğun çalışmaktadır.
Askeri anlamda Çin’in Suriye’deki kırmızı çizgisi Irak’taki gibi ABD’nin olası bir işgali ve ABD koalisyonunda savaşan muhalif örgütlere sağladığı yüksek teknolojili silahların niteliğidir. Çin ısrarla bu silahların Çin karşıtı grupların eline geçerek kendine yönelik bir ulusal güvenlik tehdidi oluşturduğunu düşünmektedir. Dolayısıyla Çin’in askeri angajmanını artıracak bir gelişme ancak bu iki sebeple mümkündür.
DIŞ MÜDAHALE İHTİMALİ
Bütün bu çıkar alanlarının örtüştüğü bir kaç nokta var. Küresel güçler rekabetinde Çin’in en fazla dikkate aldığı güç ABD’dir. Dolayısıyla ABD’nin sahada atacağı ve atmakta olduğu adımların içeriği Çin’in de vereceği tepkiyi etkileyecektir. ABD’nin Suriye’de ilişki içinde olduğu gruplar arasında Çin’i en fazla rahatsız eden mesele Uygur savaşçılar sorunudur.
Ekonomik anlamda ise Çin Suriye’de savaş sonrasına odaklanmaktadır. Olası bir barış durumunda Suriye’nin yeniden yapılanması sürecinde Çin aktif bir rol üstlenecektir. Ayrıca sadece Ortadoğu’da değil Afrika ve Latin Amerika’yı da hesaba kattığımızda Çin açık bir şekilde deniz aşırı ulusal çıkarları olan bir ülkedir. Dolayısıyla küresel ekonomik çıkarlarını korumak amacı ile deniz aşırı siyasi/diplomatik ve askeri etkinliğini artırması muhtemeldir. Bu noktada belirleyici olacak en önemli unsur ise bu etkinliğin minimum maliyet ve maksimum kazanç ile yapılmasıdır.
Askeri açıdan ise Çin sadece Ortadoğu’da değil Afrika gibi kriz yoğun bölgelerde BM barışı koruma gücü gibi kurumsal ve yasal yapılar altında çalışmak istemektedir. Her ne kadar Suriye’de Rusya müdahalesini görmezden gelse de Çin’in henüz kendi ilkesini çiğneyerek dış müdahalede bulunduğu bir örnek yoktur. Ancak bu hiçbir zaman müdahalede bulunmayacağı anlamına gelmemektedir. Nitekim şartlar değiştiğinde Çin’in de çok uzak olmayan bir tarihte Vietnam ve Kamboçya müdahalelerini kolaylıkla gerçekleştirdiğini untumamak gerekir. AA