AA
Son dönemde atılan diplomatik adımlar, birçok Arap devletinin Beşşar Esed'in başkanlığında bir Suriye'yi zımnen kabul ettiğini ortaya koyuyor. Dolayısıyla prensipten ziyade reel politiğin; çıkar odaklı siyasetin, Suriye'nin ve rejimin geleceğini belirleyeceği ifade edilebilir. Bu anlamda Esed'in Rusya ve İran desteğiyle ayakta kalması ve bölgesel devrim sürecinin sekteye uğraması, Arap devletlerinin Esed'i kabul etmesine yol açtı.
Arap Birliği
Beşşar Esed rejiminin, Suriye halkına karşı uyguladığı politikalar nedeniyle Arap Birliği üyeliği 2011'de askıya alındı. Bu dönem Arap Birliğinde yapılan oylamada 22 üyeden 18'i, Suriye'nin örgütten çıkarılması yönünde karar verdi. Suriye, Yemen ve Lübnan karşı oy verirken Irak çekimser kaldı. 2011'den 2018'e kadar Arap devletlerinin ezici çoğunluğu Esed ile diplomatik ilişkilerini kesti. İstisnai bir örnek olarak Umman, rejimle ilişkileri hiç koparmadı. Benzer şekilde her ne kadar Suriye'nin örgütteki üyeliğinin askıya alınmasına dair yapılan oylamada olumlu oy kullanmış olsa da Cezayir de rejimle ilişkileri hiç koparmadı. Askeri bir rejim olan Cezayir'de İslamcılarla uzun yıllar savaşmış yönetici elitin Esed'e sempati duyduğu biliniyor. Bu anlamda Cezayir, Arap devletleri tarafından Suriye'ye uygulanan ambargo ve izolasyon politikasının son bulmasını istiyor. Bununla beraber 2018'den beri rejimle Arap devletleri arasındaki ilişkiler yumuşamaya başladı. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn 2018'de rejimle normalleşip, Şam'daki büyükelçiliklerini yeniden aktif hale getirdi. BAE, Irak ve Cezayir, Suriye'nin Arap Birliğine geri alınması yönünde çağrılarda bulundu ve halen de bulunuyor.
Arap devletlerinin radikal şekilde Esed rejimini benimsemelerini sağlayan birden fazla sebep sıralanabilir. Bunlar küresel, bölgesel ve yerel ölçekler üzerinden okunabilir. Küresel ölçekte, ABD'nin gün geçtikçe güç kaybettiği ve uluslararası sistemi domine eden siyasi aktör olduğu iddiasının zayıfladığı biliniyor. Söz konusu durum Suriye'nin Arap Ligine geri dönmesi sürecini de etkiliyor. Nitekim ABD'nin, rejimle her türlü iş girişimini engelleyen Sezar Yaptırımları'na rağmen Washington'a yakın olarak bilinen BAE ve Bahreyn gibi aktörler Esed rejimi ile normalleşti.
Öte yandan Mısır'ın da Esed rejimi ile son dönemde ciddi bir diplomatik atılım süreci geçirdiği görülüyor. Örneğin 27 Şubat'ta Mısır Dışişleri Bakanı Semih Şukri, Şam'a resmi bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaret 2011'den beri yapılan ilk ziyaret. Mısır Parlamento Sözcüsü Hanefi Gebali'nin de aralarında bulunduğu Irak, Ürdün, Lübnan, Filistin, Libya, BAE meclis üyeleri ve Umman ile Lübnan'dan temsilciler Şam'da Esed ile görüştü. Benzer şekilde Esed de Umman ve BAE'yi ziyaret etti. Son olarak Suudi Arabistan'ın da Suriye ile ilişkileri normalleştireceği iddia edildi. Bu anlamda Suudi Arabistan'ın ev sahipliğinde Mayıs ayında gerçekleşecek Arap Birliği zirvesine Suriye rejimini davet edeceği konuşuluyor.
Bütün bu diplomatik açılımlar ve normalleşme adımları, Arap dünyasında Esed rejimi ile normalleşmenin büyük oranda benimsendiğini gösteriyor. Bununla beraber başta Katar olmak üzere bazı Arap ülkeleri rejimle normalleşmeye halen mesafeli duruyor. Bu durumun temelde en az iki dinamiği olduğu ifade edilebilir. Bunlardan ilki, her ne kadar muhalefete destek azaltılmış olsa da normalleşmeye karşı ülkelerin rejim karşıtı duruşlarının devam etmesi. İkincisi ve en önemlisi Batılı ülkelerin ve özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) normalleşmeye karşı duruşunun halen katı olması. Bu anlamda ABD ve Batılı ülkeler rejimle işbirliği yapmayı engellemek adına birçok yaptırım kararı açıklıyor. Bu yaptırımlar, rejimle normalleşme sürecine karşı çıkan ülkelerin kararlarını ciddi oranda etkiliyor.
Cezayir, Arap devletleri tarafından Suriye'ye uygulanan ambargo ve izolasyon politikasının son bulmasını istiyor. Bununla beraber 2018'den beri rejimle Arap devletleri arasındaki ilişkiler yumuşamaya başladı. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn 2018'de rejimle normalleşip, Şam'daki büyükelçiliklerini yeniden aktif hale getirdi. BAE, Irak ve Cezayir, Suriye'nin Arap Birliğine geri alınması yönünde çağrılarda bulundu ve halen de bulunuyor.
Rejimin kazanımları
Suriye'nin Arap Birliğine geri kabulü Esed rejimi açısından iki fayda sağlayabilir. İlki, Arap Birliğinin ve Esed rejiminin milliyetçi nosyonlarının uyuşması. Rejim, Arap milliyetçiliği retoriğine yaslanarak ülke içinde kalan kesimler üzerindeki tahakkümünü konsolide edebilir. Diğer bir deyişle Arap Ligine geri dönüş, rejimin halk üzerindeki meşruiyetini güçlendirebilir. İkinci olarak Arap Ligine geri dönüş, uluslararası ve bölgesel izolasyondan rejimi kurtarmak anlamına geliyor. Yani Arap Birliği, Esed rejiminin uluslararası sisteme tekrar entegre edilme sürecinin başlangıcı olabilir. Esed kontrolündeki Suriye'nin Arap Birliğine geri dönüşü rejimle normalleşme, uzlaşma, yakınlaşma ve normalleşme süreçlerini hızlandırabilir. Siyasi bir sürecin yanında ekonomik bir sürecin de ilerleyeceği tahmini yapılabilir. Özellikle Körfez ülkeleri bu normalleşme süreçlerinde kritik rol oynuyor. Örneğin 2018'de ilişkileri normalleştiren BAE ve Bahreyn, bunun yanında normalleşme noktasında yumuşama sinyalleri gösteren Suudi Arabistan, Suriye'nin yeniden inşası noktasında rekabet halinde. Benzer şekilde Rusya ve Esed rejiminin de Körfez fonlarını geri kazanma noktasında istekli oldukları söylenebilir. Nitekim Mart 2021'de Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un Körfez turu ve birçok görüşmesinin ana gündem maddesi Esed rejimi ile normalleşme adına yapılan lobi faaliyetleriydi. Dolayısıyla Arap Birliğine Suriye'nin geri kabul edilmesi, rejimin Körfez sermayesine tekrardan kavuşmasını sağlayabilir.
Ürdün'den Cezayir'e, Mısır'dan BAE'ye birçok Arap ülkesi Esed rejimi ile ilişkileri normalleştiriyor. Yarım milyondan fazla kişinin ölümünden, 12 milyon kişinin yerinden edilmesinden ve Suriye'nin harap olmasından sorumlu bir rejimle normalleşmek ve deprem bahanesiyle yardım mesajları göndermek uluslararası siyasetin prensiplerden ziyade reel politik üzerinden şekillendiğini kanıtlıyor.
Değişen dengeler
Arap devletlerinin radikal şekilde Esed rejimini benimsemelerini sağlayan birden fazla sebep sıralanabilir. Bunlar küresel, bölgesel ve yerel ölçekler üzerinden okunabilir. Küresel ölçekte, ABD'nin gün geçtikçe güç kaybettiği ve uluslararası sistemi domine eden siyasi aktör olduğu iddiasının zayıfladığı biliniyor. Söz konusu durum Suriye'nin Arap Ligine geri dönmesi sürecini de etkiliyor. Nitekim ABD'nin, rejimle her türlü iş girişimini engelleyen Sezar Yaptırımları'na rağmen Washington'a yakın olarak bilinen BAE ve Bahreyn gibi aktörler Esed rejimi ile normalleşti. Diğer bir deyişle ABD'nin Suriye siyasetindeki "etkisizliği", rejimin güçlendirilmesini sağladı ve Arap ülkelerinin ezici çoğunluğu rejimle normalleşme yolunu tercih etmeye başladı. Bu anlamda özellikle Rusya ve Çin'in ABD'nin hegemonik diskuruna Suriye denklemi üzerinden doğrudan meydan okuduğu ifade edilebilir. Moskova ve Pekin'in birçok Arap başkentinde artan nüfuzu da Esed rejiminin Arap Birliğine geri dönmesini hızlandırabilir.
Bölgesel ölçekte, Arap devrimi sürecinin dondurulması ve söz konusu durumun bir gerçeklik olarak kabul edilmesi, Arap devletlerini Esed rejimi ile işbirliğine itti. Mısır'daki devrim sürecinin darbe ile sekteye uğratılması ve Abdulfettah es-Sisi'nin Batılı ülkeler dahil birçok devlet tarafından benimsenmesi, bölgesel ölçekte diktatöryel rejimleri kabullenme sürecini hızlandırdı. Örneğin Suriye'de Esed karşıtı muhalefeti destekleyen Suudi Arabistan, BAE gibi ülkeler bu siyasetten zamanla vazgeçti. Nitekim bölgesel devrim süreci, 2013 ile beraber yerini statükoya bıraktı. Dahası başta Hamas olmak üzere birçok direniş ve devrim hareketi siyaset değişikliğine gitti. Örneğin Hamas, Esed rejimi ile ilişkilerini normalleştirme kararı aldı. Benzer şekilde Müslüman Kardeşler Teşkilatı (İhvan) kendi içinde bölünmeler yaşadı. Muhammed Mursi döneminde İrşad Ofisi'nde görev alan bazı isimlerin Sisi ile görüşmesi, Londra ve İstanbul ekibi arasındaki ayrışmanın netleşmesi ve Yahya Musa önderliğinde kurulan Hasm oluşumu gibi yeni fraksiyonlar da İhvan içindeki ayrılıkları ortaya koyuyor.
Sonuç olarak Ürdün'den Cezayir'e, Mısır'dan BAE'ye birçok Arap ülkesi Esed rejimi ile ilişkileri normalleştiriyor. Yarım milyondan fazla kişinin ölümünden, 12 milyon kişinin yerinden edilmesinden ve Suriye'nin harap olmasından sorumlu bir rejimle normalleşmek ve deprem bahanesiyle yardım mesajları göndermek uluslararası siyasetin prensiplerden ziyade reel politik üzerinden şekillendiğini kanıtlıyor. Ayrıca Arap devletlerinin rejimle normalleşme süreci, Suriye denkleminin askeri güç dengeleri bağlamında radikal bir değişim olmadığı sürece devam edeceği tahminlerini güçlendiriyor.
[Dr. Mehmet Rakipoğlu, Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü; Araştırmacı, Dimensions for Strategic Studies.]* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.