AB'den ayrılma sürecini geçen yıl başlatan İngiltere için sürecin sonucu belirsizliğini koruyor

İngiltere Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılma (Brexit) sürecini tam bir yıl önce bugün başlattı ancak sonucuyla ilgili belirsizlikler sürüyor.

Önceki yıl yapılan referandumla yüzde 48'e karşı yüzde 52 oranındaki oyla AB’den ayrılma kararı alan İngiltere, geçen yıl 29 Mart’ta Lizbon Anlaşması'nın birlikten ayrılmayı düzenleyen 50. maddesini işleterek süreci resmen başlattı.

Haziran ayında Brexit koşullarının müzakeresine başlayan ülke, AB ile vatandaş hakları, birlik bütçesine taahhütlerinden kaynaklanan ödemeler ve bir geçiş süreci üzerinde anlaşma sağladı.

Bununla birlikte İrlanda adasındaki sınır sorunu ve AB ile gelecekteki ilişkilerin niteliği konusunda belirsizlikler sürüyor.

Ayrılık faturası 50 milyar avroyu bulabilir

Varılan anlaşmayla İngiltere’de yaşayan 3 milyondan fazla AB vatandaşı ve AB’de yaşayan yaklaşık bir milyon İngiliz vatandaşının kazanılmış hakları karşılıklı güvenceye alındı.

AB bütçesine taahhütlerinden kaynaklanan bir faturayı da ödemeyi kabul eden İngiltere, toplamda 50 milyar avroyu bulabilecek bir parayı gelecek birkaç yıl boyunca ödemeye devam edecek.

İngiltere ile AB’nin üzerinde anlaştıkları geçiş sürecinin 31 Aralık 2020'de sona erecek şekilde düzenlenmesi bekleniyor.

Geçiş süreciyle her iki tarafın iş dünyaları ve ekonomileri üzerindeki olumsuz etkilerin asgariye indirilmesi öngörülüyor.

İrlanda muamması

Taraflar arasındaki en karmaşık sorun ise AB üyesi İrlanda Cumhuriyeti ile İngiltere’ye bağlı Kuzey İrlanda arasındaki sınır sorunu olarak görünüyor.

İngiltere de AB de İrlanda adasında fiziki bir sınır oluşturulmasından ve sınır kontrollerine geçilmesinden kaçınılması gerektiği noktasında görüş birliği içinde ancak İngiltere ile AB arasında ticari ilişkileri bugünkü şeklinde tutacak bir serbest ticaret anlaşmasına varılamaması durumunda bunun nasıl başarılacağı belirsizliğini koruyor.

İngiltere'nin Gümrük Birliği'nden ve Tek Pazar'dan ayrılması ile Kuzey İrlanda da ayrılmış olacak.

AB böyle bir durumda İngiltere ile Kuzey İrlanda arasında sınır kontrollerinin başlamasını gerektirecek bir çözümden yana olduğunu ima ediyor. İngiltere ise buna toprak ve anayasal bütünlüğünün ihlali anlamına geleceği için karşı çıkıyor.

Ayrıca, Kuzey İrlanda'nın Gümrük Birliği ve Tek Pazar içinde kalacağı bir formül İskoçya'nın, Galler'in, hatta Londra'nın da benzer bir ayrıcalığı istemesine yol açma potansiyeli taşıyor.

Muhalefet Türkiye'yi örnek gösteriyor

Ülkede, İngiltere’nin Brexit sonrasında da Gümrük Birliği’nin ve Tek Pazar'ın parçası olarak kalmasını savunan önemli bir kesim bulunuyor.

Ana muhalefetteki İşçi Partisinin lideri Jeremy Corbyn, geçen ay Türkiye, İsviçre ve Norveç'i örnek göstererek İngiltere’nin Brexit sonrasında AB ile Gümrük Birliği'nin içerecek özel bir ilişki kurması gerektiğini savundu.

Corbyn'in bu yaklaşımı İngiliz parlamentosundaki bütün partiler içinde önemli sayıda milletvekilinin desteğini alabilir.

İngiltere’de Brexit bağlamında bir diğer önemli tartışma başlığını da AB ile varılacak nihayi anlaşmanın parlamentonun onayına sunulması oluşturuyor. AB ile özel ilişkiyi savunan milletvekilleri, parlamentonun anlaşmanın içeriğine de müdahil olmasını sağlayacak “anlamlı bir oylama” talep ediyor.

8. Henry yetkisi

İngiltere bir yandan da Brexit sonrasında, son 40 yılda AB mevzuatı ile şekillendirilmiş iç hukukunu işler halde tutmak için hazırlık içinde. Bu bağlamda hazırlanan Brexit yasa tasarısı, 29 Mart 2019 itibarıyla otomatik olarak AB mevzuatını ülkenin iç hukuku haline getirmeyi öngörüyor. Tasarı hükümete de yasal geçiş süreci için olağanüstü yetkiler tanıyor.

"8. Henry yetkisi" olarak bilinen yetki, 1539'da hükümdara parlamentoyu atlayarak yasa çıkarma olanağı veren düzenlemeye dayanıyor. İngiltere’de hükümetler bu yetkiyi çoğunlukla bazı yasalara ekledikleri "8. Henry maddeleri" ile kullanıyor. Yasalar parlamentondan geçtikten sonra hükümetlere, bu maddelere dayanarak bir daha parlamento sürecine girmeden yasalar üzerinde değişiklik yapma veya yasayı iptal etme yetkisi veriyor.

Blair, Major, Soros

Öte yandan ülkede Brexit sürecini tersine çevirmek için kampanya yürüten çevreler de bulunuyor. Eski başbakanlar Tony Blair ve John Major, Brexit’in geri çevrilmesi için tavır alan önemli isimler arasında.

Bu kampanyalara son olarak ABD’li iş adamı George Soros’un da adı karıştı. Soros’un amacının, yürütülecek kampanyayla Brexit müzakereleri sonucunda varılacak anlaşmanın parlamentodaki oylamasında “hayır” çıkmasını sağlayarak, ülkenin AB üyeliğini ikinci kez referanduma götürmek olduğu iddia ediliyor.

Hile iddiası

Son olarak Facebook'tan elde ettiği 50 milyondan fazla kullanıcı profilini dünya çapında seçimlere müdahalede kullandığı iddiasıyla gündeme gelen Londra merkezli Cambridge Analytica'nın adı da Brexit tartışmalarına karıştı.

Şirketin, Brexit referandumu sırasında İngiltere'nin AB'den ayrılmasından yana kampanya yürüten gruplarla ilişkilerinin ortaya çıkmasının ardından İngiltere’nin AB'de kalmasından yana yürütülen kampanyaların temsilcileri, referandumun yenilenmesini veya halka Brexit konusunda yeniden görüşünün sorulmasını istemeye başladı. Brexit referandumuna hile karıştırıldığını iddia eden çevreler, konuyu Seçim Komisyonuna da taşımış durumda.

(AA)